Yeni modelin ekonomi politiği

Doç. Dr. Adem Palabıyık/ Bitlis Eren Üniversitesi
24.12.2021

Ekonominin de putları var ve her iktisadi model bu putlar karşısında adaklar adamak zorunda. Fakat Türkiye, düşüncelerin, yöntemlerin ve iktisadi modellerin çoğulluğundan yana olan yeni bir hiper modeli tercih etti.


Yeni modelin ekonomi politiği

Ekonomi; üretim, ticaret, dağıtım-tüketim, ithalat ve ihracattan oluşan insan etkinliğine verilen isimdir ve aynı zamanda insanın ihtiyaçlarını karşılamada yapılan her türlü faaliyeti içerir. İktisat ise; üretim, dağıtım, tüketim, ticaret, değişim ve bölüşüm ile ilgili etkinliklerin bütünü ile bu etkinlikleri inceleyen bir sosyal bilim dalıdır. Yani mevcut kaynakların sınırlı, insan ihtiyaçlarının ise sınırsız olması, iktisat biliminin ortaya çıkmasının ana nedeni olarak kabul edilir. İktisatta metodolojik tartışmalar 19. yüzyılın başlarına -yani klasik iktisatçılara kadar götürülebilir. Ancak 1960'ı izleyen yıllarda, iktisat metodolojisi veya iktisat felsefesi gibi başlıklar altında, iktisadın yöntem sorunlarını tartışan kitaplar ile dergilerde yer alan bu konuyla ilgili makalelerin sayısında önemli bir artış görülmeye başlandı ve sadece 1970-90 yılları arasında, iktisat metodolojisi adını taşıyan elliden fazla kitap yazıldı.

Ekonomide temel tartışmalar

Yukarıdaki ifadelere bakıldığı takdirde şu üç sorunun cevabı aranmalıydı; Ekonomik faaliyetleri inceleme alanı olan iktisadın mevcut düzen içinde çeşitli biçimlerde ifade edilmesinin veya farklı metodolojik yaklaşımların temel sebebi neydi? Neden iktisatçılar kendi aralarında bir yöntem sorunu yaşamaktaydılar ve iktisatçılar, bu tartışmalarını nasıl sonlandırabilirdi? İlk sorudan başlayacak olursak, her toplumsal yapının farklı olması sonucu, ekonomik işleyişinin de revize edilmesini zorunlu kılıyordu ve kapitalizm, tek bir iktisadi teşebbüs sunmamıştı. Kapitalizmin temel amacı kâr elde etmek ve bunu devam ettirebilmenin imkânları ile yakından ilgiliydi. Fakat mevcut kâr ve devamı için belirli bir yöntem ortaya konmamıştı, her şekilde elde edilecek kâr ve devamı, kapitalizm için yeterli olacaktı. İkinci soruya gelindiğinde ise karşımıza düşünürlerin farklı modeller üzerindeki başarı odaklı çalışmaları çıkmaktaydı ve her iktisadi düşünür, kendi modellemesinin daha fazla kâr getireceğine inanıyordu. Kapitalist ekonomi içinde farklı iktisadi modeller her ülkede uygulanış biçimi açısından da farklılık arz ediyordu. Mesela bazı ülkeler daha fazla ikameci bir yöntem izlerken bazıları ihracatı artırıyor ama buna karşın da ikameyi koruma amacıyla çeşitli tedbirler alarak yöntemini farklılaştırabiliyordu. Katma değerleri yüksek ürünlere sahip olan ülkelerin iktisadi modelleri ise daha çoğulcuydu, onların yöntemi sömürü ve faiz düzeni olmadan devam etmeyeceği için kapitalizmin vahşi döngüsünü ön plana çıkararak, adil olmayan düzeni işlevsel hale getirmişlerdi. İktisadi modellerin tek bir noktada sonlanmayacağı aşikâr olunca, her devletin veya ulusun iktisadi modelleme biçimi de benzerlik göstermeyecekti. Fakat analistlerin çoğu, yani vahşi kapitalizme hizmet edenlerin çoğunluğu, iktisadi modellerin tekliğinden yanaydı ve günümüz dünyası için de ortak iktisadi şartların oluşmasını öneriyorlardı.

Ortak iktisadi şartların birliğini savunan düşünürler bilimsel bir temel iddia ediyorlardı ve ortaklığın mekânı da bilim olmalıydı. İktisat veya ekonomi biliminin temelleri pozitivist yöntemle belirlendiği için bilimin açtığı alan pozitivizm ile örtüşüyordu. Aklın ilkeleri elbette kabul gören bir yaklaşımdı ama pozitivist metodu sorgulanamaz hale getirmenin de, Ortaçağ'daki dogmalar gibi çeşitli sorunlara yol açacağı belliydi. Mevcut sorunlu duruma ilk karşı çıkanlardan biri yanlışlamacı kuramın temsilcisi Karl Popper iken diğer önemli isim Popper'ın öğrencisi olan Feyerabend'dı. Feyerabend, bilimsel düşünme yöntemini bir yere kadar kabul ediyordu fakat belirli bir noktadan sonra sürecin tıkanabileceğine işaret ediyordu. Ona göre belirli bir kural ya da geleneğe bağlı kalmak bilimsel ilerlemeye ya da gelişmeye engel olabilirdi, bu sebepten yeni kanallar açmak ve özgür düşünceyi çoğaltmak bilimsel ilerlemeye ciddi katkı sağlayabilirdi. Feyerabend'a göre en gelişmiş ve görünüşte en güvenilir kuramlar bile sarsılabilirdi. Demek ki bilimsel arka plan, bizlere, bilimsel olan ile olmayan arasındaki ayrımın geçersiz olduğunu ispatlayabiliyordu. Bazen de geçmiş dönemlerdeki bilimsel gelişmeler yarının masallarına dönüşebiliyor ve bilim şovenliğini ortadan kaldırmak neredeyse bir zorunluluk haline geliyordu.

Tekliğin ilgası meselesi

Feyerabend'ın bahsettiği tekliğin ilgası meselesi bilimsel dünyanın aslında karşı çıktığı bir yaklaşımdı çünkü bilimsel aşama tekti ve sorgulanamazdı. Halbuki, evrendeki çeşitlilik mevcut yekpareliği yok edecek zenginlikteydi ve bilgimizi temellendiren tek bir açıklama biçiminin üstünlüğü kabul edilemezdi. İktisadi kuramlardaki çeşitlilik de Feyerabend'ın bahsettiği teklikten kurtulması çabasının pratikleşmiş haliydi çünkü ekonomik modellerin tekliğe dair bir habitusu yoktu. Nasıl ki Einstein, İzafiyet Teorisi ile Newton'ın yerçekimi kuramının eksiklerini tamamlamış ve Newton'ı bir masal haline getirmişse, iktisadi teoriler de birbirlerini süreç içinde masallaştırabilirdi. Ülkemizin yıllardır izlediği ekonomi modelinin/modellerinin bahsi geçen masallaştırma serüvenindeki yerini alabileceğine dair öngörünün de böylece Feyerabend ile gerçekleşebileceğini ileri sürülebilirdi. Çünkü ekonomik modellerin farklılığının salt bilimsel alana sıkıştırılması rasyonel değildi. Günümüz kur dünyasına bakıldığında aslında borsaların birer hiper-gerçekliğe dönüştüğünü kolaylıkla görülebilirdi. Örneğin dolar ve Euro kurunun yüzde yirmi değer kaybı ancak böyle açıklanabilirdi. Borsa ve kurlardaki bilimsel olmayan hareketlilikler artık hiper-gerçekliğin bir ön koşulu haline gelmişti. Hiper-gerçekliklerin olduğu alanlarda ise bilimsel bir izahın mümkün olmadığı anlaşılabilirdi. Keynes'in 1929 buhranındaki teorileri nasıl önceki teorik düzlemi ortadan kaldırdıysa/masallaştırdıysa, çeşitlenen ekonomik modeller de önceki bilimsel süreçlerin teklik olgusunu reddedebilme şansına sahipti. Birkaç gün önce BİST'te gerçekleşen yüzde 8'lik düşüşü de hiçbir ekonomik modelleme bilimsel bir metodla açıklayamazdı. Elbette dünyanın her yerinde döviz kurundaki yükselişlerin ekonomi veya iktisadi biliminde kabul edilebilir bir izahatı olabilirdi lakin ülkemizdeki kur yükselişi, çeşitlenmiş bir dünyada tek bir ekonomik model ile analiz edilemezdi. İşte tam bu sebepten iktidar, beliren hiper-gerçekliklere göre aniden makas değiştirdi ve çeşitlenmiş ekonomik modellerin olduğu küresel ekonomiye anarşist bir adımdan ziyade, hiper-gerçeklik ile ama alışılmamış liberal yöntemle mülkiyeti de koruyarak güçlü bir adım attı. İktidar artık dünya borsalarındaki Don Kişot girişimlerini/serüvenlerini okuyabiliyordu. Böylece dünyayı kendi iktisadi değerlerinin bakış açısıyla gören bir katılımcı gözüyle takip etme şansı elde etmişti. Mevcut ekonomik program "dadacılık" veya "yönteme hayır" değildi ama "putları açığa çıkaracak" önemli bir çabaydı. Ekonominin de putları vardı ve her iktisadi model bu putlar karşısında adaklar adamak zorundaydı fakat Türkiye, düşüncelerin, yöntemlerin ve iktisadi modellerin çoğulluğundan yana olduğu yeni bir hiper modeli tercih etti.

Yeni modelin bilim taraftarlığı

Ülkemizin yöneldiği ve işlevsel hale getirmeye çalıştığı ekonomik model "bilim düşmanlığı" değildi. Çünkü bilimsel olarak yöntemlerin çoğulluğu bilimin kendi ontolojisi ile yakından ilgiliydi. İktisadi modeller bilimin belirli kalıplarına sıkıştırılmamalıydı ve herkesin yararı gözetilerek icra edilmeliydi. Küresel ekonomiler içindeki çoğulculuk karşısında tekil bir yol izlemek kısıtlı üretkenlikleri hak ettiklerinden fazlasıyla ödüllendirmekteydi. Bu tür ekonomik veya iktisadi modeller "asalak" bir nitelik göstererek, uluslararası ekonomik sorunların yaşanmasına da sebep olurdu. Ekonomik modellerin dayandığı bazı geleneksel değerler yetersiz oldukları göründüğünden ötürü değil, bilimin tekil varsayımlarıyla küresel çoğul ekonomik modellerin varsayımlarının uzlaşamaması sebebiyle bırakılmaktaydı. Bu sebepten yeni ekonomi modelinin, dogmatizme ve her koşulda bilimde ilerlemeyi sağlayan "tek bir yöntemin varlığının kabulüne" karşı mücadele biçimi içerdiğini söylemek yerinde olacaktı. Böylece günümüz TÜSİAD'ının anlayamadığı süreci deşifre edecek hem de yeni ekonomik modelin evrensel ve çoğulcu ilke ya da kuramlara dayanması gerektiği düşüncesi güçlenecek ve çoğulculuğa dayanmayan, böylece de küresel ekonomileri dışlayan tekilci geleneksel model tartışmaya açılabilecekti. Bu bakış açısından hareketle yeni model mucizelere değil argümanlara ihtiyaç duymaktaydı ve oluşacak argümanlar, niceliksel bir boyut çizerek dünya ekonomisini sayılarla anlamanın peşine düşecekti. Öte taraftan da oluşan bütünsel bakış açısıyla bunların yanında insanları, doğa ve toplumun müstakil mimarları yerine ayrılmaz parçaları olarak gören bir tavra veya ekonomi kuramına ya da her ne denecekse böylesi bir eyleyici odağa ihtiyacımız olduğunu dile getirecekti. Artık katı kurallar, dogmatizm ve çoğulcu anlayış karşıtı olma yerine nesnelci ve evrenselci bir yaklaşım tarzı ile bizi bunlara (dogmatik veriler, katı kurallar, vb.) sıkı sıkıya bağlayan zincirlerden kurtarıp tutulmuş akıllara veda ettirecekti.

Bilim düşmanlığı yakıştırması

Yeni ekonomik model, Feyerabend gibi tek bir bilimsel görüşün diğer alanlardan üstün olmadığı iddiası nedeniyle "bilim düşmanı" olarak suçlamasına maruz kalmıştır. MÜSİAD'ın açıklamalarında da olduğu gibi modelin temel itirazı bilime değil, diğer ekonomik ve çoğulculuğu görmezden gelmeyen ve hiper-gerçekliği görebilen ekonomik modellerin, bilimsel olmadıkları gerekçesiyle toptan mahkûm edilmelerineydi. Batı'nın ekonomi modelinin yeryüzündeki etkisi; sahip olduğu sağlam ilkelerden, mantıktan yahut yöntemden değil, hizmet ettiği uygarlığın egemenliğinden kaynaklanmaktaydı ve bu yüzden bilime içkin bir rasyonellikten bahsedilemezdi. Ekonomik modeller, bazı radikal tutumlarından dolayı sert bir biçimde eleştirilebilirdi fakat hem bilimsel olma etkinliği hem de toplumun bilimle ve yeni ekonomik modelle ilişkisini özgürleştirici bir zeminde yeniden inşa edeceği yaklaşım tarzıyla farklı kesimlerden de taraftar bulabilecekti. Bu doğrultuda yeni ekonomik modelimiz inşallah, 21. yüzyılın en etkili modellemelerinden biri olarak, bilim camiasının mottolarından biri haline gelecektir. Özetle McCloskey'ın ifadesi bütünü açıklamaktadır; "Paranın miktar teorisi veya bölüşümün marjinal üretkenlik teorisinin ikna edici, kullanışlı, mantıklı, uygulanabilir ve kabul edilebilir olduğuna karar vermişsek, ayrıca onun doğru olduğunu bilmeye ihtiyacımız yoktur", uygulamak yeterlidir.

[email protected]