‘Yeni orta sınıf’ AK Parti’ye karşı mı?

Doç. Dr. TUNCAY ÖNDER Gazi Üniversitesi
7.12.2013

Siyasî hararetin yükseldiği, Türkiye’nin rejim krizine doğru yol aldığı 2007’sin 21 Mayıs’ında Milliyet’e konuşan Prof. Dr. Sencer Ayata, yankı uyandıran bir değerlendirme yapıyor, Cumhuriyet Mitinglerinde meydanlara çıkanları “yeni orta sınıf” olarak tanımlıyordu.


‘Yeni orta sınıf’ AK Parti’ye  karşı mı?

Ayata’ya göre, Cumhuriyet Mitinglerine katılanlar, çiftçi, esnaf, zenaatkâr ve yerel tüccarlardan müteşekkil “eski orta sınıf”tan farklıdır. Peki, bu mitingler sayesinde gücünün farkına varan ve Türkiye’nin siyasî-toplumsal tarihine müdahalede bulunan yeni orta sınıfın üyeleri kimlerdir ve nasıl bir hayat tarzını temsil etmektedirler? Biraz karmaşık bir cevabı var Ayata’nın. Bileşenlerini sıraladığı yeni orta sınıf, tabir yerindeyse yamalı bir bohçayı andırıyor: sanayileşme ve özellikle bilgi ekonomisindeki gelişmeye bağlı olarak yeni ortaya çıkan mesleklerin mensupları, beyaz yakalılar, profesyoneller, kendi hesabına çalışan doktor, mimar ve avukatlar, finans, bankacılık ve sigorta sektöründe çalışanlar, sosyal hizmet çalışanları, kamu yönetimi alanında iş görenler, öğretmenler, mağazalarda çalışan şık giyimli tezgâhtarlar, otellerde, bürolarda çalışanlar, sekreterler, hemşireler... Bu sınıfta yer alanların hepsi aynı siyasî görüşü paylaşmasa da bir takım ortak özellikleri var. Ayata’ya göre yeni orta sınıf üyelerinin ayırt edici özelliği, konumlarını eğitim aracılığıyla elde etmeleri. Çoğunluğu çekirdek aile içinde yaşayan sınıf mensuplarının başat değeri, bireysel özerklik; hısım, akraba, cemaat baskısından hoşlanmıyorlar. Buna uygun tüketim alışkanlıkları var ve AVM’lerin mantar gibi çoğalması, bu sınıfın büyümesiyle bağlantılı. Kentlerin çevresinde giderek büyüyen uydu kentlerde yerleşikler, ancak kent mekânını özgürce kullanma talepleri var. İstedikleri gibi gezecekleri, istediklerini giyecekleri, istedikleriyle beraber olacakları kent mekânlarının daraldığını düşünüyorlar. Bunun sebebini de giderek tekelleşen muhafazakâr iktidara bağlıyorlar. Ayata, yeni orta sınıfın Cumhuriyet Mitingleriyle güven kazandığını ve iktidara “Dört buçuk yıldır her şeye sen karar verdin, ama o kadar da değil, Köşk konusunda bizimle uzlaşmalıydın!” mesajı verdiğini söylüyor.

Yeni orta sınıf analizleri, Cumhuriyet Mitinglerinden yaklaşık altı yıl sonra Gezi eylemleriyle yeniden tedavüle girdi. Örgütlenme ve eylem tarzıyla Gezi’nin yeni orta sınıfın toplumsal hareketliliğine tekabül ettiği vurgulandı. Yeni orta sınıf, her iki eylemlilik sürecine eşlik eden zımnî ya da açık “moral üstünlük” iddiasını destekleyici bir kavram işlevi gördü. Cumhuriyet mitinglerine ve Gezi protestolarına tekrar dönmek üzere, bu aşamada, yeni orta sınıf kavramının teorik zeminine odaklanmakta fayda var. 

Yeni orta sınıf, 1970’lerde B. Avrupa’da ve K. Amerika’da gelişen yeni tip toplumsal hareketlerin tabanını tanımlayıcı bir kavram olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemde etkinlik kazanan ekoloji hareketi, yeni feminist hareket, nükleer karşıtı hareket, barış hareketi, azınlık hareketleri ve yerel özerklik hareketleri, tipik örneğini 19. yüzyıldaki işçi hareketinin temsil ettiği eski toplumsal hareketlerden farklıdır. A. Touraine, C. Offe, A. Melucci gibi neomarksist teorisyenlerin geliştirdiği Yeni Toplumsal Hareketler Teorisi, bu farklılığı açıklayıcı bir çerçeve sunma iddiasını taşımakta ve yeni hareketleri “sanayi ötesi toplum” olarak nitelenebilecek yeni bir toplum tipiyle ilişkilendirmektedir. Teoriye göre eski hareketler, ekonomik çıkar temelinde bir araya gelen, tek bir toplumsal sınıftan oluşan üyeleriyle siyasî iktidarı ele geçirmek amacını güden hareketlerdi. Bu tip hareketler, sanayi toplumuna aittir. Oysa yeni toplumsal hareketlerle birlikte, toplumsal çatışma/mücadele, ekonomik-endüstriyel alandan kültürel alana kaymıştır. Yeni hareketler, Batılı demokrasilerin içinden çıkıyor olsa da siyasî sisteme karşı bir “meydan okuma”dır. Meydan okuma, yeni toplumsal hareketlerin siyasete taşıdığı yeni temalar ve talepler bağlamında ortaya çıkmaktadır.

Bu hareketlerin üzerinde anlaşılan “yeni” özellikleri şöyle sıralanabilir: 1) Ekonomik veya siyasî bölüşüm sorunundan ziyade, hayatın niteliği-hayat tarzıyla ilişkilidirler; 2) Toplumsal tabanlarını, birincil olarak savaş sonrasının iyi eğitimli kuşağından devşirmekte, bunun yanısıra, marjinal toplumsal gruplarla değişen koalisyonlara girmektedirler; 3) Yeni ve tutarlı bir ideolojik sistem geliştirmiş değillerdir. Bunun yerine, seküler ve çoğulcu bir kültür çerçevesinde farklı olma hakkını ve postmateryalist değerleri savunmaktadırlar; 4) Özerk ve adem-i merkezi örgütlenme biçimlerini öne çıkarmaktadırlar; 5) Geleneksel olmayan, “yeni” siyasî katılma pratikleri geliştirmektedirler.

Yeni hareketlerin esas yeniliği, “kendini sınırlayan radikalizm” olarak nitelenen olguda yatmaktadır. Bu olgu, yeni hareketlerin devrimci hülyalardan, iktidarın fethinden vazgeçerek kendilerini anlamaya yönelmelerini, siyasî ve iktisadî sistemlerin özerk işleyişini öngören bir sivil toplumu savunmalarını ifade etmektedir. Eski hareketler, toplumsal, siyasî ve iktisadî alanları bir cemaat anlayışı çerçevesinde bütünleştirmeye uğraşırken, yeni hareketler modern toplumun yapısal farklılaşmasını savunmaktadırlar. Bunu yaparken, demokratik ilkelere bağlı kalarak, “öteki”nin varlığını kabullenerek, özerklik, kimlik ve farklılık için mücadele etmektedirler. Toplumsal taban bakımından da eski hareketlerden farklıdırlar. Aktörleri, kendilerini sağ-sol, liberal, muhafazakâr, sosyalist gibi yerleşik siyasî kodlarla veya işçi sınıfı, orta sınıf, zengin-fakir, kırsal-kentsel nüfus gibi yerleşik sosyo-ekonomik kodlarla tanımlayamamaktadır. Çünkü siyasî çatışmalar, hareketlerin konularından çıkarılan cinsiyet, barış, mekân gibi kategoriler etrafında gerçekleşmektedir. Bu durum, hareketlerin yeniliğinin önemli bir boyutudur ve onları eski hareketlerden ayırmaktadır. Ancak yeni hareketlerin tabanı bütünüyle şekilsiz değildir. Bu taban üç unsurdan meydana gelmektedir: yeni orta sınıf, eski orta sınıfın unsurları ve öğrenciler, işsizler, ev kadınları gibi iş piyasasının dışında kalmış insanlar. Yeni hareketlerin temel aktörü, genç kuşağı ve yüksek eğitimli grupları içeren yeni orta sınıftır. Hareketlerin sınıf temellerinin belirlenmesi, toplumsal bir gerçeklik olarak kavranması için yeterli olmamaktadır. Özellikle emek sürecinin bilimsel-teknolojik gelişmelerle hızlı bir değişime uğraması, karmaşıklaşan toplumsal ilişkilerin daha kapsamlı biçimde ele alınmasını gerektirmektedir. Sınıf analizinin çerçevesini daraltan önemli bir husus da yeni hareketlerin çatışma konularının doğrudan emek-sermaye karşıtlığı temelinde ortaya çıkmamasıdır. Bunlar kolektif eylemine yön veren unsurlar, sınıf aidiyetini aşan, bireysel ve toplumsal kimlik ile ilgili temalardır. Bir başka anlatımla, yeni toplumsal hareketler, grup temelli siyasî bölünmelerden “değer” temelli siyasî bölünmelere geçişi simgelemektedir.

Yeni orta sınıf analizlerinin arkasında yatan teorik bir mülâhazayı vurgulamak gerekir. Ortodoks sol yönelimde tarihsel özne işçi sınıfıdır. Ancak yeni sol bakış açısına göre, kapitalist toplumların geldiği aşamada işçi sınıfı tarihsel özne olma vasfını yitirmiştir. Yeni tarihsel özneler, toplumsal sahnenin yeni aktörleri olan yeni toplumsal hareketlerdir. Bu hareketlerin tabanı da yeni orta sınıftır. Bu bakış açısından Cumhuriyet Mitinglerindeki ve Gezi’deki toplumsal eylemlilik, esasen yeni orta sınıfın dönüştürücü veya devrimci bir güç olarak sahneye çıkmasına karşılık gelmektedir. Yukarıdaki açıklamalar bağlamında, Cumhuriyet Mitinglerindeki kitlenin yeni orta sınıf özelliklerini gösterdiğini iddia etmek hayli zordur. Zira, bu mitinglerde alanları dolduranlar, gençlerden ziyade geleneksel laik-kentli orta sınıf mensuplarıdır. Meydanlara hâkim olan, yeni orta sınıf değerleriyle örtüşmeyen, resmiyetin tahkimine yönelik bir dil ve semboller manzumesidir. Mitinglerdeki temel argümanlar, müesses nizamın lâiklik ve milliyetçilik eksenindeki kurucu ilkelerinin yansımasıdır. AB sürecinin Cumhuriyet’in kazanımlarını tehlikeye attığına dair keskin bir dilin ve güçlü bir AB karşıtlığının meydanları kuşattığını hatırlayalım. Buna mukabil Gezi’de protestoların şiddet faslını kotaran geleneksel sol grupları dışarıda bırakırsak yeni toplumsal hareketler ve yeni orta sınıfın izlerini görmek mümkün. Eylemcilerin profilini tesbite çalışan araştırmalar, eylemci kitle içinde gençlerin belirgin ağırlığını ortaya koyuyor. Eylemlere eşlik eden bireysel özerklik talebini, yeni toplumsal hareketlere özgü eylem biçimlerini gözlemleyebiliriz. Ancak Gezi’yi harekete geçiren esas motivasyon, hegemonik iktidar algısıdır. Bu algı, kurumsal siyaset alanında hegemonik iktidarı dengeleyecek bir aktörün yokluğu algısıyla birleşmiş ve eylemcileri kurumsallaşmamış siyaset alanına, bir anlamda sokağa taşımıştır. Görmek gerekir ki Gezi’de “Mustafa Keser’in askerleri” kadar, “Mustafa Kemal’in askerleri” de etkindir. Cumhuriyet’in kurucu değerleri ve bu değerlerin sembolik ifadeleri üzerinden geleneksel kentli-laik orta sınıf da Gezi’de kendine yer bulabilmiştir. Bir soruyla bitirelim. Son on yılda Türkiye’nin yaşadığı muhafazakâr modernizasyon ve buna eşlik eden küresel kapitalizmle eklemlenme sürecinin hızlandırdığı yeni orta sınıflaşmanın Gezi dışında, hattâ Gezi’den daha güçlü tezahürleri yok mu?

[email protected]