Yeni seküler sınıfın intikam siyaseti

Ercan Yıldırım / Yazar
25.06.2016

İntikam siyaseti ‘gündeliğin istikrarı’nı korumaktan başka intikamcılara da millet varlığına da sürekli tekrarlanan vatanın bekasına da katkı sağlayacak derinlikler ittihaz ettirmiyor. İntikam almak için yola çıkanlar, hakikatin bekçiliğine soyunurken, aslında uluslararası siyasetin bekasına sağlam tuğlalar yerleştiriyor.


Yeni seküler sınıfın  intikam siyaseti

Türkiye son yıllarını intikam duygularına esir etmiş, kaptırmış durumda. Terörden aktüel siyasete kadar her kesim ‘yara’sınısarmanın yolunu intikamda gördüğü için, intikamı hınçla, en müptezel, en zeka dışı metotla şiddete ve güçlü olana yaslanmaya bağlıyor.  Kürt milliyetçiliği Türk varlığından “asırlardır sömürülmenin intikamı”nı almayı planlıyor. Muhalefet AK Parti’nin yıllarca iktidar yüzü göstermemesinin intikamı için yanıp tutuşuyor; ittifaklardan nümayişlere, AİHM’ye başvurudan Batı’ya mektup yazıp şikâyet etmeye kadar her yolu deniyor. MHP AK Parti’den sadece iktidara gelememenin değil, seçmenlerini ‘ayartması’nın da intikamını almak istiyor. Sosyalistler Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘ittifakı bozması’nın, elitleri adam yerine koymamasının, Türk siyasetini “parmağında oynatması”nın intikamını alacakları darbeli günleri dört gözle bekliyor. İslamcılar, hala Tek Parti’nin intikamından bahsediyor, darbeyle iktidardan uzaklaşma korkusu nedeniyle 28 Şubat’ın ardından Gezi ve 17-25 Aralık süreçlerinin de ‘intikamı’nı alacağını her fırsatta dile getiriyor.

İntikam siyaseti terörün, dış politikanın, aktif siyasi hayatın genetiğini değiştirecek kadar ileri giderken yerine çok da kaliteli, oturaklı, parlak ufukları çizecek bir alt yapı temin edilemiyor. İntikam siyaseti “gündeliğin istikrarı”nı korumaktan başka intikamcılara da millet varlığına da sürekli tekrarlanan vatanın bekasına da katkı sağlayacak derinlikler ittihaz ettirmiyor. İntikam, peşinden elbette kaba bir ‘özcülüğü’, ‘hakikatin bekçiliğini’ de sürüklüyor. İntikam almak için yola çıkanlar, hakikatin bekçiliğine soyunurken, aslında uluslararası siyasetin bekasına sağlam tuğlalar yerleştiriyor.

İsyankâr yurttaş arayışı

İntikam siyasetini şiddet ve terör ile birlikte sunan kesimlerin ‘çatışmacı mantığı’, kavramlarla tahakküm kurmaya dayanıyor. Bu bakımdan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a otoriter, İslamcı düşünce için de diktatörlük üretti diyenler, iktidarı ve Cumhurbaşkanı’nı sürekli çatışma anlayışıyla tahakküm altına almak istemektedirler.  

Son aylarda sosyalist literatürün kavramlarını arşivlerden indiren sosyalistler yakın fakat hasım akrabaları olan liberal siyasetin imkânlarını ve temel değerlerini de araç olarak kullanmaya başladı. Yurttaşlık kavramına yüklenen anlamların sınıf çatışmasına kadar vardırılması, Şeyh Bedrettin Destanı halen dile getirilmese bile yurttaşlığın devletin emirlerini yerine getirmek olmadığını “isyanın da yurttaşlıktan sayıldığını” izah etmesi çatışma mantığının zenginleştirildiğini gösterir. Yurttaşın direniş hakkı da vardır; vardır elbet ama buradaki direnme Gezi başta olmak üzere devletin devlet olmasından doğan zorunlu kontrol mekanizmasından ziyade AK Parti iktidarı ve Erdoğan’ın varlığına karşı bir antipatik düşmanlık geliştirmeyle ilgilidir.

Marşlar, afişler, belgeseller, capsler, sanatçıların kullanıldığı viral video ve fotoğraflar romantik ve sempatik kılıfta sunulan muhalefet dilini beslerken, intikamı derinleştirir. Örgütün ve onun arkasındaki güçlerin Sur’dan, Cizre’den “kahramanlık, intikam, mağdur” hikâyeleri, belgeselleri çıkarmamasının önünde hiçbir engel yok.

İntikam siyaseti Türkiye’de sadece düşman kesimleri, farklı sosyolojik birimleri ve siyaseti ayırmakla kalmıyor aynı zamanda sınıflarda yarılmalara, yeni sınıfların ortaya çıkmasına da neden oluyor. Bugün artık hangi partiden olursa olsun ‘sekülerlik’ekseninde kümelenenler kendisi için bir sınıf olmaya doğru gidiyor. Seküler yaşam tarzı siyasi blok oluşturmaya başlıyor, baskı gücü aktif siyasi partilerden çok daha güçlü hale geliyor. Yaşam tarzının ötesinde kendi hayat algısına uymayan iktidara karşı olan herkese sempatiyle bakan bu sınıfın mensupları, milletin değerlerini aşağılama boyutunu geçerek Batı İslamofobisini besleyen kadim İslam düşmanlığıyla aynı zemine oturmaya, meseleyi Hak-bâtıl dikotomisine indirgemeye kadar götürmektedir. Murat Belge’nin hiç de nüfuz edemediği darül harp-darül İslam vurgusu bunun bir yansıması.

Sosyalist teori ve pratiğin, demokratikleşme, yaşam tarzı, otoriterlik değinileri bu yeni sınıfın yavaş yavaş kodlarını oluşturmaya doğru götürmektedir. Çatışma temasını, şiddetin tüm boyutlarına taşıyan bu yaklaşım beraberinde zinde güçlere muhbirlikle safları işaretlemeyi de getirir. Neo-liberal dönemde sosyalizm sınıf çatışması ve devrim yerine yeni ilgiler ortaya koydu, feminizm, çevrecilik, insan hakları, sivil toplumculuk siyasi kanalların açılmasına meydan vermedi. Uzun AK Parti/İslamcı iktidar, sosyalizmin çatışmacı diyalektiğine yeni dokunuşların yapılmasına vesile oldu.

Seküler yeni sınıf

Klasik sınıf savaşları yerini iktisadi temellerine bakılmayan yeni sınıfların mücadelesine bıraktı. Sürekli ya da aşamalı devrim gibi temalar, önleyici şiddet, demokratik özerklik, direniş gibi kavramlarla güncellenirken, yurttaşlığın yeniden tanımlanmasıyla birlikte çatışma marjinallerin, örgütçülerin uhdesinden her türlü muhalif kesime teşmil edilmeye başlandı. Muhalif olmak,hususen Erdoğan’a karşı çıkmak,seküler yeni sınıfların temel doktrini arasına girdi. Gezi’deki direniş, gazetecilerin tutuklanmasıyla ortaya çıkan dayanışma görüntüleri, aydın bildirileri çatışmanın ve intikam duygularının tatminini yeterince sağlamadığından PKK’nın hendek savaşlarına ve özyönetim taleplerine desteğe kadar uzandı.

Yeni yurttaşlık tartışmalarında demokrasi öne çekilirken devletin kurallarına ve otoritesine başkaldırı, “aktif yurttaşlığa çağrı”, “küçük boyutlu intikam temrinleri” olarak okunabilir. Yeni sınıf savaşında paylaşım meselesi hala en canlı neden olarak yerini muhafaza ediyor elbette. İç savaş gibi bir ihtimal zaten sosyalist pratikteki en parlak yöntemlerden biri olarak Türkiye’nin geleceğini şekillendirmede kullanışlı olabilir.

Türk-Kürt ya da Alevi-Sünni çatışmasından doğabilecek yarılma sosyalizmin varlık alanını genişletir. İntikam duygularını besleyen yeni seküler sınıf iradesi neredeyse sadece yok etmeye yönelmişken terörden doğan siyasal boşluğu başka diri unsurlar doldurabilir. Terör, şiddet, intikam sarmalındaki siyasi alanda ortaya çıkan aktörlerin kendi paylaşım güdülerini besleyen yarıklar klasik siyasetin az da olsa yürürlükte olduğunun işaretidir.

Altan Tan Türkiye’ye özgü sınıfların siyasetteki iş takipçisi örneklerini hatırlatan bir çıkış yaparak orta sınıfların çatışma istemediğini belirterek HDP’den kaçıp iktidara yaklaşmanın imkanlarını ararken zaten eski tarz siyasetçilerin ve müteahhit siyasetçi kimliğinin bir örneğini de vermiş oldu.

Orta sınıflar, Osmanlı modernleşmesinden beri Türk siyasetini yönlendirmiş, İstiklal Harbi’nin verilmesinde, DP’nin yükselişinde, İslamcı siyasetin mecralarının belirlenmesinde etkili olmuştur. Fakat iyi kötü belirginleşen Kürt orta sınıfların,HDP’yihemencecik terk edeceğini savunmak moda tabirle sosyolojik cehalettir.

Devlet durumu dengeledi mi?

Bölgedeki feodal maddi kazanç siyaseti, yeni emlak burjuvazisiyle birleşince HDP ile AK Parti arasındaki geçişgenlikte klasik sermaye tehdidine sığınabilmektedir. Sürekli sınayan, pay koparmaya ayarlanmış, dengeleri gözeten emlak burjuvazisinin geldiği yer, bölgedeki otorite anlayışını da gösterecek cinstendir. Gücü önemseyen bu burjuva siyasi kanallar arasında geçiş yaparak varlığını sürdüreceğini planlarken fiili durumun basit siyasi desteğin ötesine geçtiğini pek de anlamamış gibi görünüyor. Devlet tarafına geçmeyi uluslararası güçlerin ne derece onaylayacağını düşünmeden dillendirmek hesap kitaba gelir gibi değildir. Zira orta sınıfların konformist tutumlarına karşın çift taraflı bir ‘intikam’ arayışı peşinden gelebilir.

Yeni seküler sınıfın potansiyel en büyük tabanını Kürt milliyetçiliği, Kürt gençliği hatta Kürt orta sınıfı oluşturur. 7 Haziran öncesinde bölgedeki örgüt varlığının gücü, kontrolü seçim sonuçlarının hemen tek gerekçesi olarak sunuluyordu. Kobani olayları, hendekler kazılırken özgüveni yüksek söylemler, devletin “denge durumuna gelmeye” başlamasıyla birlikte yer arayışını artırdı. Fakat tüm denge yorumlarına karşın ne HDP’ye olan ilgi yok oluyor ne de Kürt milliyetçiliğinin Rojava ütopyası son buluyor. Bu bakımdan bölgede orta sınıfın kayışından bahsedilemeyeceği gibi ‘blok’un bozulmasından da söz edilemez.

Seküler sınıfın Erdoğan karşıtlığı, terör meselesinde de yeni blokların oluşmasına dayanan stratejiler geliştiriyor. Terörle mücadelenin metodu konusunda milletin talepleri, devletin dinamikleri ile Erdoğan’ı ayırma taktiğinde bölünme korkusu devreye sokulabilir. Uluslararası dengeler bir tarafa, Kürt milliyetçiliğine yön verenler özyönetimden cayma karşılığında Erdoğan’ı indirme konusunda zinde güçleri ikna edebilir.

Yeni seküler sınıfın, metodu terör olan yeni paradigmasını intikama dayandıran bir ‘demokratikleşmeye’ oturtması oldukça fiyakalı gözüküyor.

[email protected]