Yeni siyasal alan

Ercan YILDIRIM / Yazar
26.06.2019

Yeni siyasal alanın aktörleri, halk, “hayali kolektiviteler” ve “sanal anarşistler” kucaklama gibi irrasyonel dilin ötesinde “ihtiyaçlarının karşılanmasını”, mutluluğun-refahın-adaletin herkesleştirilmesini, dijital etkileşim kültürü uyarınca “yönetime katılım” istiyor.


Yeni siyasal alan

Yeni siyasal alan kalıcı bir yapı olmayabilir fakat teknoloji, iletişim, etkileşim imkanları geliştikçe bırakın eski Türkiye’yi, “eski dünya”yı bile değiştirecek, sanayi devrimi sonrası gibi yeni insan, yeni varlık, yeni oluş ve mekanizmalar kuracak boyuta evriliyor. “Hayali kolektiviteler”, “sanal anarşistler”, dijital ortamda birbirini besliyor, geliştiriyor, zihniyetleri belirginleştiriyor, en çok da insanın yapabilirlik, güç, irade egolarına enerji yükleyebiliyor.

Bu hayali kolektiviteleri bir millet bağına yönlendirmek için aidiyet sahasını en başta İslam’a göre kurmak gerekir; “hududullah”ı yeni siyasal alana monte ederek, sahih bir kanalda akmasını sağlayabiliriz…  Ev yaparken komşusunun güneşini kesmeyi Allah’ın hükmüne saldırı gören incelikle başlayabiliriz!

 

Siyasal alan politikanın üstündedir; siyaset partizandır, siyasal alan değil!

Siyasal alan neoliberalizm ile iyice genişledi. Siyasal alanı belirleyen aktörler bu dönemde çoğullaştı, klasik dönemde devlet, parlamento, siyasi partiler ve güç odakları etrafında dönen siyasal alan küreselleşmeye bağlı küresel medeniyet ve küresel kültür ile üretim-tüketim endüstrisinin odağında farklı ağırlık merkezlerine kaydı.

Siyasal alan hegemonya, güç ilişkileri bağlamında dengeleri bireyden-devlet mekanizmasına kadar her türlü tüzel teşekkülü, kişisel inisiyatifi, yeni kolektiviteleri içerecek boyutta çoğullaştı.

İstanbul’un yenilenen seçimleri siyasal alan açısından tam manasıyla “olay”dır… Siyasetin tüm tarafları, fikir ve matbuat sahası, iktisadi kanallar artık kendilerini bu seçimlere göre dizayn edecek, moda tabirle sosyoloji değiştiği gibi ideolojiler de “ortak düşman” imgesi üzerinden kendilerini yenilemek mecburiyetinde kalacak!

Cumhurbaşkanı Erdoğan kimliği üzerinden dindar ve seküler ülkücü ile Kürt milliyetçisi, Milli Görüşçü ile ulusalcı CHP aynı “ülkü”ye oy verebildi. Hepsini toparlayan temel saikler öncelikle belirtmeli ki ekonomi akabinde Türkiye İttifakı söyleminde karşılığını bulan paradigma, dil, hassasiyet noktaları…

Türkiye İttifakı söylemini içeriklendirerek sahiplenseydi iktidar, İstanbul’u kazanırdı!

Yeni siyasal alanın sahipleri

Yeni siyasal alanda, siyasi kararlarda partilerin, Meclis’in, kurumların etkisi azaldı, günümüzün popülist söylemlerine bağlı olarak kitle yapısı ve psikolojisi aynen devam ederken insanların “akıldaneleri” çoğaldı.

Küresel kültür, etkileşimli sosyal yaşam, ağ ile birbirine bağlanan “hayali kolektiviteler”, otorite kabul etmeyen gençler yani “sanal anarşistler”, bir tez-ekonomik ve siyasal model-ideoloji-ahlak getirmek yerine sadece karşıtlık üzerine kurulu siyasal benlikler, şuurları-iradeleri-eylem potansiyelleri çabucak yönlendirilebilen özneler siyasal alanı kolayca yıkıp yapabilir. Bu yeni “sanal anarşistleri” ve “hayali kolektiviteleri” x-y-z kuşakları gibi görmemeli. Yaşlı muhafazakarlar da dönüşerek bu “etkileşimli eleştirel demos”a tabi oldu.

Yeni siyasal alanın aktörleri neler istiyor? Öncelikle belirtmek gerekir ki partilerin “halkın tümünü kucaklaması” söylemi boş, oyalayıcı, gerçek dışı… Tarz-ı hayata bağlı olarak post politik şartlarda laik-dindar iki karşıt blokun birbirini kucaklaması imkansız!

Yeni siyasal alanın aktörleri, halk,  “hayali kolektiviteler” ve “sanal anarşistler” kucaklama gibi irrasyonel dilin ötesinde “ihtiyaçlarının karşılanmasını”, mutluluğun-refahın-adaletin herkesleştirilmesini, dijital etkileşim kültürü uyarınca “yönetime katılım” istiyor.

İstanbul seçimleri AK Parti’nin 17 yıl boyunca gördüğü ilgiyi açıklayacak şekilde “halkın körü körüne oy verdiği” hurafesini boşa çıkardı. Yeni “sanal anarşist” kitle, inatlaşmanın cezalandırmaya dönüştürülebileceği bilinç düzeyini gösterdi. Bundan sonra siyasal alanda kitleyi “sürü” görürken hayali kolektiviteleri yani bireylerin ağ sayesinde birbiriyle etkileşime geçtikleri gerçeği gözardı edilemez.

Üstünlük fikri eşitlikle, temsiliyet kamuda katılım ve emaneti korumayla, huzur ve güven alttan üste herkesle dengelendi; yeni siyasi aktörler benim güvende olamayacağım, benim kazanamayacağım, benim katılamayacağım hiçbir ortamda sen de kazanamazsın, sen de güvende olamazsın, sen de yönetemezsin, bilincine ulaştı.

Üç mayın tarlası

Bu yeni tür insan gerçekliğini Türkiye’nin meselelerine yönlendirebilme başarısı siyasetin, devlet yönetiminin önünde en büyük problem. Zaten genel siyasi yapının oturmamışlığı siyasal alanı da, siyasetteki aktörleri de belirleyecek katılıkta. Üç ana aksı, ekonomi, dış politika, fay hatlarımızı, istikrarlı ve tutarlı bir hal yoluna koymadan hem ülkenin selametini hem siyasal alandaki varlığınızı koruyamazsınız.

Ekonomi: Ekonomide AK Parti iktidarı zamanın ruhunu yakalayarak neoliberal iktisadi politikalar ile sosyal devlet ilkelerini birleştirmiş, kaynak zenginliği, krediler, sıcak paralarla belirgin bir refah ortamı yaratmıştı. Fakat bu kaynak girişi, yüksek kârlılık “yapısal ekonomi”ye teksif edilemedi.

Üretim ekonomisine geçiş sağlanamayınca krizlere ve operasyonlara açık kredi ve sıcak para ekonomisi siyaseti dizayn edebildiği gibi büyük Türkiye’yi inşa edecek dayanıklı, hacimli ekonomiyi oluşturamadı.

Türkiye alternatif bir ekonomi kurabilecek imkana kısa vadede sahip değil, küresel ekonomiye bağlı ve bağımlı, bu yüzden kazancı hizmet sektörüne yatırmaktan çıkarıp sanayi ve tarım üretimine geçirmek mecburiyetinde.

Tarım ve sanayideki emek daralması, her ilde üniversite olmasına rağmen genç işsizliğin üçte bir oranına çıkması, fiyatların yükselmesi, enflasyon ve en önemlisi ekonomiye dair hukuki güven ortamının yeniden tesis edilmesi ekonomide tekrar düzelmeyi sağlar.

Dış Politika: Türkiye Transatlantik-Avrasya arasında tercihte bulunmak zorunda değil!

Anadolu bir kıta hüviyetinde olduğu için dünya sistemiyle iç içe yaşamak mecburiyetinde, bir tarafa tamamıyla teslim olmak yahut denklemden çıkmak ihtimallerini de devre dışı bırakmalı.

ABD ile stratejik ortaklık, enerjide Rusya, yatırım ve dış ticarette Avrupa, ekonomide küresel sermaye ile “mecburiyet”, Ortadoğu, Avrupa ve Asya ile kültürel, dini, medeniyet teması dış politikada marjinal, rijit tavrı engelliyor.

İstikrar, devamlılık ve sadece “Türkiye’nin menfaatlerini gözetmek” için bloklar arasında ayrım yapmadan, bloklar üstü ve ötesinde var olma stratejisini kuvvetlendirmeliyiz. Zaten ekonomi ile eşgüdüm içinde giden blok kavgasında Avrasya-Transatlantik tercihini kesinleştirince, S-400, F-35, Doğu Akdeniz ve "Kürt devleti" konusunda bir netlik oluşacak.

Fay Hatları: Türkiye etnik, mezhep, tarz-ı hayat fay hatlarına sahip. Sıkça dillendirilen etnik kimlikler gittikçe siyasallaştı, Kürt milliyetçiliği İstanbul seçiminde görüldü ki artık “kurşun asker” değil… Tarz-ı hayatı içeren laik-dindar karşıtlık birbirine yakınlaşma görüntüsü sergilese de mezhep ve etnik iddialarla, bölge fanatizmiyle sürekli kaşınıyor, bu nedenle yeni siyasal alanın “etkileşim gücü” millet bağını kurmak için kullanılabilir.

Belli başlı bu problemleri çözmek için kolları sıvarken yeni siyasal alanı ve onların taleplerini, niteliklerini iyi gözden geçirmek gerekir.

Oligarşi adaları

Oligarşi geçmişte yalnızca devlet yönetimine çöreklenmiş bir avuç eliti anlatmak için kullanılırdı; İslamcılar, AK Parti iktidarı en çok da Tek Parti ideolojisinin ürettiği oligarşi ile mücadele etti.

Siyasal alanda gençlerden ihtiyarlara kadar yeni “sanal anarşistler” ve “hayali kolektiviteler” her türlü oligarşiyi reddediyor.

Üniversitelerde, çalışma hayatında, arkadaşlık gruplarında, bürokraside, devlet idaresinde, parti yönetiminde oligarşi adalarına anında refleks geliştiriyor. Kendi hakkından fazlasını isteyen genel insani kimliğin ötesinde oligarşik adaların ve halkaların içinde kendi hakkına rıza gösteren yeni bireyler oluştu. Buna bölgecilik ve hemşehricilik karşıtlığını da göstermek gerekir. Yeni siyasal alanda özerk bölgecilik oligarşisine düşmanlık kavileşti. Devleti kimliklerden azade kılma oligarşi adalarının açtığı yaraları tamir eder.  

Yeni birey-yeni kitle

“Sanal anarşistler” ve “hayali kolektiviteler”den oluşan yeni siyasal alanın bireylerine “mecbursun” formülü işlemiyor, mecburiyetini kabul etse bile başka aktörleri tercih ediyorlar.

Yeni siyasal alanın yeni aktörlerinin yaşlıları bile ergen birey psikolojisine sahip, dikte edilmesinden, ötekinin hep ben bilirim ve sadece ben yaparım tezinden hoşlanmıyor. “Ben de yaparım”, yeni siyasal alanın iddiası. Kibir, üsttencilik, verili iyi-kötü ahlakçılığı, israf, şatafat karşıtı bir kitle doğdu.

Evlenme, ölme-öldürme, yemek programları dedikoduculuğunu siyasal alana taşıyan yeni kitle, sıkıntıya gelmeyeceğini, kemer sıkmayacağını, feda kültürüne tabi olamayacağını, acı reçetelere katlanmayacağını, savaş emrine karşı “ne için, niye” diyebileceğini gösterdi.

Kendi ürettiği gerçekliği hakikat gören yeni birey, klasik örgütlenme biçimlerine de dayanışma modellerine de ihtiyatla yaklaşıyor.

Kısa sürede boşanacağından, nafaka vermek istemediğinden, ekonomik yükünden, imkanı olmamasından evlenmekten kaçan bir “sanal anarşist” kitlesiyle karşı karşıya siyasal alan. Haliyle dil, söylem, yaklaşım tarzı ve talepleri bu karşılıklılığa bağlı kurulmalı artık.

Söylem-dil-medya

Retorik yoğun söylem alt yapısı oluştuğunda anlamlıdır. Geçmişte biraz da mecburiyet etiği uyarınca “tek sesli” dünyada, iletişimin gelişmediği dönemlerde retorik ve romantik duygusallık iş yapıyordu. Artık insanlar söylemlerin, tekliflerin, çatışmanın nedenini soruyor, sorguluyor.

Lümpenizm insanların hayvani itkilerle, güdülerle hareket etmesine dayanır; enikonu gaz verme psikolojisine… Halihazır dünyada popülizmin getirdiği iç-dış düşman, mülteci-yabancı karşıtlığı hususunda linç tavrı yükseliyor. Fakat yeni siyasal alanda bu tutumun etkisi gidiyor.

Troll dil, sosyal medyadaki taraf olan “yüklenmeler” artık kanaatleri etkilemiyor, televizyonlardaki aşırı duyarlar da!

İnanma günümüzde her taraftan akan bilgilerin sağlamasının yapılmasıyla gerçekleşiyor. İnsanlar tek kanal izlemiyor, tek kaynaktan da beslenmiyor. Muhalifler iktidarın iktidar muhaliflerin yayınlarına göz gezdiriyor.

Öyle bir siyasal alanda bulunuyoruz ki, taraflar, siyasi partiler, adaylar rakibinin tutumlarının, stratejilerinin aynını uygulamaktan kaçınmıyor.

Popülizm o derece yükseldi ki, kazanmak için bir zamanlar karşısında durulan hatta varlık sebebini belirleyen davranışları, dili, söylemi her kesim kullanabiliyor. Bu nedenle teoloji, akıl, romantizm birbirine girse de yeni siyasal alanda insanları araçsallaştırmak, yalnızca onaylayıcı misyonu biçme tarzı tükendi.

Sivil, antimilitarist dil, ahlak yeni siyasal alanı daha çok işgal ediyor. Bu nedenle Carl Schmitçi dost/düşman dikotomisi yerini en fazla nefrete dayalı Spinozacı güç ve iradeye sevk ediyor. Medya da, siyasal söylemler de, küresel kültürün dili de kendi gerçekliğini inşa etmeye çalışıyor, “sanal anarşistler”, “hayali kolektiviteler” ise bu gerçeklikleri ya çoğaltıyor ya dönüştürüyor ya da kendi gerçekliklerini ortaya koyuyor. Bu nedenle arkasına kamu gücünü alan dikte, her türlü propaganda ve ahlakı amaç için yeterli gören yeni Makyavelist, Jamesci tutum yeni siyasal alanda karşı ahlaklılıkla reddediliyor.

Kopya çekmesine izin vermediği için hocasını öldüren bir kuşaktan ve zihniyet dünyasından bahsediyoruz, kendisi için her tür menfaati ve aracı meşru gören bir “sanal anarşist” davranış mutlak ahlak ya da etik geliştirmez fakat verili iyi-kötüyü de kabullenmez!

Esasına bakılırsa eski siyasal alanın da yenisinin de “tutarlılık” diye bir kaygısı yok, o yüzden en az tutarlı olsa bile en çok haklılığını, yıkıcılığını, özgürlüğün verdiği hovardalığı kullanan bu siyasal alanı domine edebilir!

 

Devlet mekanizması

Yeni siyasal alanda devlet mekanizmasının, bu yeni etkileşime açık birey kimliğinde nasıl şekilleneceği muamma… Devlet mekanizması hiyerarşiye, istisnayı belirlemeye, yasaya, güvenlik ve hegemonya ayrıcalığını kullanmaya dayanır; bunları hiçbir yapı, grupla bölüşmek istemez. Fakat devletin devamlılığı kurumların muhkem, işleyişin kusursuz olmasa bile tamlığına bağlı.

Karizma toparlar, kurumlar yürütür.

Devlet vesayeti kırar, güvenliği güçlendirip burjuvaya kaynak oluşturacak alanları zayıflatınca güç merkezlerinin güdümüne girilir, millet bağının saçak altından uzaklaşılır.

Kurumların çalışması kifayetsizlerle değil ehliyetlilerle olur. İdarede iyi niyete rağmen kötü metod kusuru örtmez!

Devlet kapısı hacet kapısıdır, yeni siyasal alanda artık sosyal devlet yardımlarına bağlı yurttaşlık biçiminin karşılık görmediği de belirginleşmiş. Tabi bu arada mikro hayat tarzlarının devlet mekanizmasına işlemesi kabul edilemeyeceği gibi çoğulculuk ile çokkültürlülük arasının tefrik edilmesi gerekir. Çoğulculuk bu toprakların yapısında var ve el’an, İstanbul seçimlerinden sonra siyasal alanın çoğulculuk esasına göre organize olabileceğini ortaya koydu fakat çok kültürlülük millet bağımızı koparacak nitelikte.

Yeni siyasal alanda en başa yeni müşterekleri, yeni mutabakat ilkelerini, değerlerini kaydetmek gerekir.

Asgari müştereklerimizi çoğaltmalıyız, yeni birey türü bunu kabullenecek hazır bulunuşa sahip. Bu amaçla düşman kodlamasını millet kimliğimize karşı dış bağlantılara odaklamak gerek.

Devletin mağdur üretmemesine, mazlum inşa etmemesine, memnuniyetsizliği artırmamasına yoğunlaşmalı. Devlet bir koalisyon, çatı örgütlenmesidir. Devlet rıza inşa edip, mutabakat kurandır, dışlamaz içeri alır herkesi.

Yeni devlet anlayışı ve yeni siyasal alan denetlemeyi, katılımcılığı, müşterekler için mutabakat ilkelerini haliyle katılımı sağlayacaktır. Bu manada başkanın bir partiden meclis üyelerinin bir başka partiden olduğu ve bazı belediyelerde “fiili durum” haline gelen denge-denetlemeli bir siyasi model Türkiye’nin ihtiyacı olan objektif, iltiması yok eden, şeffaflığı getirebilir!  

Zaten konjonktür çoğulcu demokrasinin baskınlığını gösterdi, temsili demokrasinin de katılımcı demokrasiye evrildiğini belirginleştirdi.

 

Amorfun yükselişi

Yeni siyasal alan kalıcı bir yapı olmayabilir fakat teknoloji, iletişim, etkileşim imkanları geliştikçe bırakın eski Türkiye’yi, “eski dünya”yı bile değiştirecek, sanayi devrimi sonrası gibi yeni insan, yeni varlık, yeni oluş ve mekanizmalar kuracak boyuta evriliyor. “Hayali kolektiviteler”, “sanal anarşistler”, dijital ortamda birbirini besliyor, geliştiriyor, zihniyetleri belirginleştiriyor, en çok da insanın yapabilirlik, güç, irade egolarına enerji yükleyebiliyor.

Artık yeni siyasal alanda körü körüne bağlılıklar, tartışmasız otoriteler, eleştirisiz kabullenmeler, mutlak hiyerarşiler, devletin ödevlendirmeleri geçerliliğini yitiriyor.

Hegemonya sanal ağ ile küresel kültür ve finans kapitalle daha hükmedici olsa da kendi ürettiği “açıklar” otorite kavramının içini boşaltıp, bireye nefes alabileceği, kendini gerçekleştirebileceği, katılımı sağlayabileceği alanlar açabiliyor.

Yeni siyasal alana göre kurumlar, devlet mekanizması, tüzel kişilikler yeniden organize olması gerekir. Burada Habermas’ın “benzemezler birliği” dediği husus üzerinden kurulan yeni ortaklıklar Türkiye’nin değerler dizgesini de sarsabilir.

Lbgt-i, etnik siyasallık, dindar-laik feminizmler hayli tehlikeli sonuçlara yol açabilecekken çevre, kent, anti ırkçı, emek savunucusu, militan olmayan özerklikler ve en önemlisi aileye yönelik müspet tavırlar geliştirilebilir.

Son yerel seçimlerde değerler kazanmadı, ilkeler de, ahlaki tutumlar da! Sadece ahlakçılık kaybetti, tutarlılık aramama, etik dışı yaşama, amaç için her türlü gayri meşru metodu bile uygulama tutumu yenildi; daha iyisi uygulanarak!

Bu yüzden yerel seçimler amorf olanı öne çıkardı… Yeni siyasal alan da zaten bütünüyle “etkileşim”e dayalı, hayali kolektivite mantığı uyarınca değeri arkaya attı.

Yeni siyasal alanı müzakereci, katılımcı, alçak gönüllü, sade, emir verici, otorite kurucu, insanları red ve inkara değil tanımaya yönelik bakış açısı getirerek dizayn etmek mümkün. İstişare mekanizmasını alınan kararları dikte edip onaylatmak için değil teklifleri değerlendirerek işlevsel kılmak için kullanmak, günümüzün “sanal anarşistleri”ni otorite dışı dünyayı hedefleyen bireyini etkileyebilir.

Tabi bu hayali kolektiviteleri bir millet bağına yönlendirmek için aidiyet sahasını en başta İslam’a göre de kurmak gerekir; “hududullah”ı yeni siyasal alana monte ederek, sahih bir kanalda akmasını sağlayabiliriz…  Ev yaparken komşusunun güneşini kesmeyi Allah’ın hükmüne saldırı gören incelikle başlayabiliriz!