‘Yeni Türkiye’ Diyarbakır’da

Dr. Murteza Yetiş - Siyasetçi
23.11.2013

Unutulmamalıdır ki çözüm süreci toplumun kaynaşmasını, kardeş olmasını ve Türkiye’yi birlikte inşa etmesini sağlamak üzere başlatıldı, örgütün statü elde etmesi için değil. Sürecin başarıya ulaşmasını isteyenler barış, kardeşlik, adalet talepleri kadar örgütün örgütsel varlığını bir an önce sonlandırmasını da yüksek sesle talep etmelidirler.


‘Yeni Türkiye’ Diyarbakır’da

Diyarbekir mitingi birçok ‘buluşma’ya şahitlik etti. Çözüm sürecinin başlaması ve Demokratikleşme Paketinin açıklanmasından sonra sürecin mimarı Recep Tayyip Erdoğan ile bölge halkını ilk kez buluşturdu. Bu buluşmada bölge halkının vereceği tepki çok önemliydi. Çünkü Kürt halkının tek temsilcisi olduğunu iddia edenlere bakılırsa çözüm süreci bir aldatmaca ve oyalamadan başka bir şey değildi. Sürecin sıkıntıya girdiğine dair BDP, Kandil, DTK, KCK gibi örgüt kapsama alanındaki birçok yapıdan açıklama üstüne açıklama geliyordu. Ancak içi içine sığmayan Diyarbekir, bütün bu örgütsel yaklaşımların iflas ettiğini ilan etti. Bölge halkı Erdoğan'a sürecin doğru olduğunu, buna onay verdiğini, barış umudunun kendisinde olduğunu ve süreci başarıyla sonuçlandıracağına inandığını hal diliyle söyledi.

Diğer yandan Diyarbekir, geleneksel Kürt sosyolojisini temsil eden ve bölge insanı için uzakta, ayrı düştüğü kardeşlerini hatırlatan Barzani ile birlikte bölge insanını derin Kürt hafızasıyla buluşturdu. Yüz yıllık acının sona ereceğine dair bir umuttu Barzani’yle birlikte gelen. Bu coğrafyanın insanları birbirinden koparılmış, yapay sorunlarla birbirine düşürülmüş, başlarına konan işbirlikçiler aracılığıyla arkaik bir hale getirilmişlerdi. 

Şivan Perver, işte bu işbirlikçiler eliyle kurulan sistemin mağduru, mazlumuydu. Tek tipçi, totaliter, dayatmacı, militarist anlayışın yaşattığı acıları paylaştı, bu acılarla demlenen kardeşleriyle. Barış, kardeşlik, adalet ve özgürlük temelli umudun canlı şahidi olarak bölge halkını yaşanılan çözüm sürecinin gerçekliğiyle buluşturdu.

16 Kasım 2013 tarihi, Syces-Picot vandallığının bölge halkları tarafından tarihin çöplüğüne atılışının miladı olarak kaydedilecektir. Diyarbekir; asırlara dayanan derin bağların masabaşında çizilen sınırlarla koparılamayacağını, inanç harcında karılan kardeşliğin viral ideolojiler, patolojik pozitivist kurgularla kırılamayacağını gösterdi.

‘Yeni Türkiye’ söylemi bu ülkede yaşayan halklar için ne kadar heyecan veriyorsa, etnik, mezhebi, dinsel farklılıkların anafora dönüştürdüğü ve yıllardır bu anaforda istikametini şaşıran, nesillerini kaybeden el-Cezire ve İslam coğrafyası için de aynı heyecanı veriyor. ‘Yeni Türkiye’ inşasının ‘Yeni el-Cezire’ye ve İslam coğrafyasının inşasına evrilmesi, ‘Diyarbekir Buluşması’yla ete kemiğe bürünüyor. Coğrafyanın hafızası canlanıyor, derinliği ortaya çıkıyor. 

Halk statünün adını koydu

Kardeşlik, barış, adalet, özgürlük kavramları her kesimin ortak talebi olarak dillerde pelesenk. Ancak bu kavramlar; çocuğunu kaybeden bir anne için acıyı, hayatını vatanından uzakta yaşamak zorunda kalan için hasreti, ülkenin birlik beraberliğini arzu edenler için gerekliliği, ülkeyi yönetenler için bir zorunluluğu ifade ederken PKK için sadece örgütsel çıkara karşılık gelmektedir.

Çözüm sürecinin zaman zaman tıkanıklık düzeyine varan daralmalarının özünde barış, adalet, özgürlük talepleri değil, bu taleplerin ardına gizlenmiş; Örgütün tahkimi ve Kürt halkının tek temsilcisi olarak muhataplığının tescili stratejisi yatmaktadır. Israrlı statü taleplerinin de bölgenin altın tepsi içinde Örgüte teslim edilmesinden başka bir anlama gelmediğini herkes biliyor.

Barzani gibi çeşitli ülkelere dağı(tı)lmış Kürtler arasında saygınlığı ve liderliği tartışma götürmez birinin, Kemalizmin hem Türk versiyonu hem de Kürt versiyonunun mağduriyetini yaşamış Şivan Perver’i yanına alarak bölgenin kalbi Diyarbekir’e gelmesi ve toplumda hüsn-ü kabul görmesi çok önemli siyasal gelişmeleri tetikleyecektir. Kürt siyasal yapılarının çeşitlenmesi, orta sınıf, kentli, ideolojik bagajlardan uzak, ortalama bir Kürt’e hitap eden ve ideolojilerin yakıcı sıcaklığını minimize etmiş yeni bir talep dili ile mesaj vermeye çalışan yeni siyasal yapıların ortaya çıkışı sürpriz olmayacaktır. 

Diyarbekir Buluşması, toplumun taleplerinin Örgütsel strateji ve taktiklerden arınarak arı duru haliyle kendisini ortaya koymasını sağlamıştır: Eşitlik ve adalet temeline dayalı kardeşçe yaşam! Talep de statü de işte bu!

Bu temel talep/statü dışındaki tüm taleplerin/statülerin, Kürt halkının değil Örgütün talebi olduğu Diyarbekir’de ifşa edilmiştir. Bölge halkı yaşanan acı dolu yılların yaralarının sarılmasını, gecikmiş adaletin bir an önce yerine getirilmesini ve yeni sürecin anayasal güvence altına alınmasını talep ediyor. 

Çözüm süreci halka emanet

Çözüm sürecinin sahibi doğrudan-Türküyle Kürdüyle- halkın ta kendisidir. Sözün silaha galebe çaldığı ve sulhun nimetlerinden yararlanıldığı bir vetirede toplumsal talebe dayanmak yerine örgütsel kazanımlar adına atılacak her türlü adım örgüte kaybettirecektir. 

Kısır tartışmalar, örgüt içi iktidar mücadeleleri, siyasi çekişmeler, seçim hesapları gibi gerici yaklaşımlar halkın hakemliğine gelip çarpacaktır. 

Çözüm sürecinin doğal mecrasında hızla akması, Yeni Türkiye’nin bu ülkede yaşayan tüm halkların ortak iradesiyle inşa edilmesi ve bölgesel yeni statünün oluşması için gereken iklim Diyarbekir Buluşması’yla yakalanmıştır.

Bu iklimin verdiği imkanla Demokratikleşme Paketinin üzerine birkaç somut adımın atılması süreci hızlandıracaktır;

Şiddet sarmalının sona ermesi, anaların ağlamaması hatırına Öcalan’la görüşülmesi bir yıl içerisinde çok önemli oranda toplumsal destek bulmuştur. Bugün bırakın Öcalan’la nasıl görüşürsünüz diyeni, aman Öcalan’ı iyi değerlendirin bu süreci kazasız belasız götürün diyen her partiden ve görüşten insana rastlayabilirsiniz. ‘Yeni Türkiye’ söyleminin ancak toplumsal mutabakata dayanan ‘Yeni Anayasa’ ile fiile geçmesi mümkündür. Siyasal maliyet endişesiyle kullanılmayan AK PARTİ-BDP kartının değerlendirilmesiyle Anayasa yapım süreci referanduma sunulabilir. Bugün için bir Anayasa yapımının mümkün tek yolu olarak görülen bu seçeneğin toplumda önemli bir karşılığı olduğu Diyarbekir buluşması ve ülke genelindeki yankılarından anlaşılabilir. ‘Değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ anlayışından arındırılmış, eşit vatandaşlık temelinde farklılıkları güvence altına alan, başkanlık sistemini öngören bir anayasa elzemdir, acildir, önceliklidir. 

Buna paralel olarak örgütün silahlı yapısını lağvetmesi ve ardından gelecek genel af aşamaları tamamlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki çözüm süreci toplumun kaynaşmasını, kardeş olmasını ve Türkiye’yi birlikte inşa etmesini sağlamak üzere yola çıktı, örgütün statü elde etmesi için değil. Sürecin başarıya ulaşmasını isteyenler barış, kardeşlik, adalet talepleri kadar örgütün örgütsel varlığını bir an önce sonlandırmasını da yüksek sesle talep etmelidirler.

Haksızlık er geç hatırlatır kendini

Yapılması gereken bir şey daha var; inkar, asimilasyon ve şiddet sürecinin acılarını, hakikatin dillendirilmesi ve adaletin temini suretiyle dindirmek. Sürecin inandırıcılığını sağlamak, bölge halkının güvenini daim kılmak ve daha zor adımları kolaylaştırmak için konuşulmamış olay, hesap sorulmamış zalim kalmamalıdır. Hiçbir haksızlık Ankara’nın dehlizlerinde kaybolmamalıdır.

Çözüm süreci sadece Kürt sorununun çözümünü değil 'yeni Türkiye’nin inşasını, gönül coğrafyasının imarını da içeriyor. Adından anlaşılacağı gibi bir süreç gerektiriyor. Toplumsal zihinsel sapmaların otantik zeminine oturması, seksen yıl önce oluşturulan ‘suni sınırlar-ulus devletler’ dayatmasının yeni bir formülasyonla reel politik çerçevede sağaltılması elbette uzun bir sürece tekabül ediyor.

İmparatorluk aklı ile düşünen, coğrafyanın dili ile konuşan ve reel politik zemini dikkate alarak davranan Türkiye, kendisini olduğu gibi bölgeyi de normalleştirecektir.   

[email protected]