Yeni Türkiye, yeni sistem, yeni siyaset

Ercan Yıldırım / Yazar
30.06.2018

CHP seçmeni Cumhurbaşkanlığında İnce’ye oy verirken HDP ve İP’i besledi; Saadet’in desteğiyle yıllardır varlık gösteremediği yaklaşık 11 ilde büyük başarılar elde etti. Fakat CHP büyük oranda mezhep hassasiyetlerine ve inisiyatifine terk edilmiş gözüküyor. Bu anlamda artık CHP devlet partisi-merkez rolünü kaybetti.


Yeni Türkiye, yeni sistem, yeni siyaset

24 Haziran seçimleri Türkiye’de sadece sistemi değiştirmekle kalmadı, siyasal alanı yeniden organize etti. Siyasi partilerin durdukları yeri, sosyolojileri, kimlikleri, seçmen kitlelerini büyük oranda baştan ayağa şekillendirecek gelişmeler ortaya çıktı.

Seçimler ABD’deki siyasi yapıya benzer iki partili, iki zihniyetli bir dönüşüme yol açar mı bu bilinmez fakat kabaca kimlik siyasetini dini referans alanları ile tarih anlayışı etrafında götürecek partileri birbirine yaklaştıracağı için seküler-laik ve dindar-İslami ayrımları üzerinden yeni bir siyasal alan ortaya çıkabilir. Bu açıdan ABD’deki etnik yapıları kapsayan kimlikler üstü vatan-Amerikalılık bilinci bizde bir türlü husule getirilemedi; Türkiyelilik kavramı peşinden Kürtçülüğü sürüklediği için tam tersi bir kapanmayaya yol açarak, ulusçu refleksleri yeniden siyasi alana sürdü.

24 Haziran seçimlerinde Türkiye’nin nomosu olan İslam-Türk-ehli sünnet-gaza omurgası belirgin bir mevzi kazansa bile küçük müesses nizamı temsil eden Kemalist tutum bu sefer farklı kanallardan kendine dayanak buldu.

Partilerin misyonları

Seçimde “kutuplaştırma” tezlerine rağmen yeni sistem “monolitik çoğulculuk”ları besledi, resmi ittifaklar bunun bir göstergesiydi. Eğer SP-BBP-DP milletvekillerini de sayarsak Meclis’te sekiz parti temsil edilebiliyor.

24 Haziran sonuçları partilerin tabanlarını domine edebilecek sonuçlara yol açtı. Bu siyasal alan açısından bariz bir genişleme iken Türkiye’nin beka meselesi açısından ciddi sıkıntılara yol açabilir. Bizdeki fay hatlarının kristalize yapısı, kırılganlığı artırır. Devlet ve kadim millet geleneği fay hatlarını açığa çıkarıcı değil tam tersine örtücü rol oynadı.

Seçim sonuçları HDP’nin CHP desteğiyle barajı geçse bile artık “Kürt realitesi”nin partisi olduğunu kesinleştirdi. HDP’nin büyükşehirlerden aldığı oy oranının yükselmesi, potansiyel oyu bulunan yerlerdeki oy kayıpları CHP’lilerin şimdiden kendilerini sorgulamalarına vesile oldu.

CHP seçmeni Cumhurbaşkanlığında İnce’ye oy verirken HDP ve İP’i besledi; Saadet’in desteğiyle yıllardır varlık gösteremediği yaklaşık 11 ilde büyük başarılar elde etti. Fakat CHP büyük oranda mezhep hassasiyetlerine ve inisiyatifine terk edilmiş gözüküyor. Bu anlamda artık CHP devlet partisi-merkez rolünü kaybetti.

İP ise daha çok sahillerde ve batıda kendini ispatladı. CHP’nin ulusalcılarının oyunu alan ve belki de bundan sonra ulusalcılığın merkezine oturan İP, diğer şehirlerde “kentli” ülkücülerin desteğini aldığı için seküler milliyetçiliği-ulusalcılığı kapsayıp ülkücü kesimin liberalleşme sürecini yürütecek hareket işlevi görecek. Başta Ege olmak üzere aldığı oylar FETÖ desteğini gösterecek nitelikte. Buna CHP yönetimiyle örtüşmesi ve Suriyeli karşıtlığını da eklemek gerekir. MHP varlığını romantik-taşra ülkücülüğünün, muhafazakar-dindar milliyetçiliğin reyini, biraz da  AK Parti’den aldığı yaklaşık yüzde 7’siyle ayakta tutmaya çalışan görüntü sergiliyor. AK Parti ise Kürt seçmen, dindar-muhafazakar ülkücü, yeni kentli gençliğin bir kısmı ve bazı tarikat-cemaatlerden oy kaybederek klasik dindar-muhafazakar tabana çekildi. En azından CHP ve AK Parti’nin “merkez” toparlayıcılığının devam etmesi yeni sistemin ve iki partili siyasal zihniyetin kurulması için elzem.

24 Haziran seçimleri siyasal alanda belirgin yarıklar meydana getirdi. Bunların başında lider-kadro farklılıkları geliyor… Selahattin Demirtaş, Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu partilerinden düşük oy aldı. Halbuki bu üç isim de belirgin karizma makyajlarıyla sahneye çıkmışlardı.

Selahattin Demirtaş’ın ironik, esprili, rahat, hazırcevap, sosyal medya-trol üslubunu Muharrem İnce ve Temel Karamollaoğlu kopyaladı. Meral Akşener ise erkeksiliğini Cem Uzan tarzı siyasetle örtüştürdü. Devlet yönetme konusundaki cehaleti, devletin kurumlarını kapatma vaatleri buraya kadar “kara düzen”le geldiğini ispatladı. Sadece az oy olmadı aynı zamanda karizmayı da yok etti.

Recep Tayyip Erdoğan ile İnce, partilerinden yüksek oy aldılar. İnce, Cem Uzan taklidi siyasetini bize özgü popülizmle birleştirdi; kasket takıp çiftçilerle muhabbeti, namaz kılma etkinlikleri Demirel iğretiliğini hatırlatıyordu. Bisiklet-selfi simgeleri de güya Y kuşağını yanına çekmeye matuftu… Çocuklara karşı yaklaşımlarıyla merhamet, şefkat, tahammül sınırlarının zayıf olduğunu göstererek rolü daha fazla oynayamayacağını açık etti.

Bu portre içinde Temel Karamollaoğlu ve partisinin CHP desteği Milli Görüş’ün bir sorgulama sürecine girip girmeyeceğini, yeni bir doktrin ve vitrine kavuşup kavuşmayacağını gösterecek. Zaten iyice daralan kadro eğer Fatih Erbakan bir “liderlik emaresi” gösteremezse Milli Görüş’ü tarih sahnesinden siler; elbette Has Parti deneyiminde olduğu gibi AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Saadet’i AK Parti bünyesine katıp kendi seçmen kitlesinin meşruiyet zeminini kavileştirmediği taktirde…

 Seçimin son haftasına kadar seçmen “muhalefet konforu”nu, eleştiri özgürlüğünü doyasıya kullandı…

Her ne kadar AK Parti’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan daha düşük oy alması, idarecilerin, bürokratların, siyasilerin kibrine, seçmene tepeden bakışına, meseleleri halletmediğine, seçmenden kaçtığına, aynı kişilerin uzun yıllar vekillik yaptığına bağlansa da “yıllarca AK Parti’ye oy verdik, madem ittifak var Reis’e yine oyumuzu atar ama partimize döneriz” fikrindeki ülkücü etkisini gözardı edemeyiz. Sistemin ayrı ayrı oy vermeye ve Başkan’ı Meclis’ten görece ayırmaya yönelik kurulması seçmenin eleştiri ve ikaz vazifesini parti seçiminde göstermesine imkan sağladı.

Seçmen son haftaya kadar AK Parti’yi her konuda eleştirdi fakat İnce ve Akşener’in “yıkmak” üzerine kurulu kampanyaları, kazanımların kaybolacağı endişesi ve CHP’nin kazanabileceği ihtimali bile bu sonucun çıkmasına yetti. Necip Fazıl’ın dediği gibi seçmen bir kez daha “CHP’yi başında istemedi.” Sosyal medyadaki nümayişler, propagandalar da millet hafızasını silmeye yetmedi.

Ulusçuluğun yükselişi

HDP seçmeni, Kürt ulusçuluğu, CHP tabanı ve kısmen seküler kesimler Türkiye’de çevre hareketi olmaya doğru gidiyor. İster istemez bu çevre sosyolojisini tahkim ederken dışarıdan siyasal destek de alacak. Çevreyi merkezden kopartmayacak yaklaşım devletin beka kaygısını azaltır, üstüne bölgesel ve küresel çatışmalarda iç destekçileri de en aza indirir.

HDP’ye CHP desteği AK Parti’nin vekil sayısını düşürmeye yönelikti; 300 vekil sınırı Cumhurbaşkanı’nı sıkıştırmanın, Meclis’te kaos çıkarmanın en iyi yöntemi. Tabii buna MHP’nin Erdoğan desteğini de eklemek gerekir. MHP’nin Cumhurbaşkanı’na desteği Millet İttifakı’na karşı olsa da Bahçeli’nin partisini “kilit parti” ve “denetleyici” fonksiyonlarıyla tanımlaması, bir genel başkan yardımcısının görevden alınmasına neden olan sözleri vesayet kaygısını tetikledi.

 24 Haziran’ın göstergelerinden biri “hizmet siyaseti”nin kimlik siyasetinin önüne geçmesi oldu… Kıyılarda ve Güneydoğu’da İP, HDP ve CHP havzasında hatta buna AK Parti’den MHP’ye geçen genel manada Orta Anadolu seçmenini de katarsak hizmetin parti manasında ikinci dereceye düştüğünü söyleyebiliriz.

24 Haziran sadece Cumhurbaşkanlığı seçimine yeni bir renk vermekle kalmadı aynı zamanda Yeni Türkiye’nin işleyişi, yeni siyasal alanın tanımlanması, şimdiye kadar yürürlükte kalan “toplum-siyaset mühendisliği”nin gidişatı, statükonun evrilmesi, dünya sistemiyle ilişkilerin düzenlenmesi ve kısa vadeli bölgesel gelişmeler açısından da kritik gelişmelere gebe…

Öncelikle belirtmek gerekir ki Türkiye’de MHP-İP-HDP ve kısmen AK Parti-CHP tabanlarındaki milliyetçilik dünyadaki trendlere uygun gelişim göstermiyor. Türkiye’deki milliyetçilik, kimi zaman ulusçu kimi zaman seküler yoldan ilerlese de “milli-yerli” gibi kavramlar etrafında memleketçi görünüm arz edebiliyor. Avrupa’daki gibi mülteci karşıtlığı, düşmanlığına evrilmiyor, şiddet dili kullanılmıyor. Fakat HDP’nin aldığı oy, MHP-İP’in oyları, İP’in daha seküler-kentli-ulusalcı tabanı toparlaması mevcut fay hatları bakımından sıkıntılı. Bunların ortak özelliğini ise Erdoğan’ın “toparlayıcı karizma”sı etrafında bir millet bağının tesisinde Cumhurbaşkanı’na salahiyet vermesinde…

Türkiye’de kimlik siyaseti hiçbir zaman yok olmuyor. Etnik, mezhep, tarz-ı hayat etrafındaki kimlik siyaseti, bekanın, vatanın bütünlüğünün, ekmek kavgasının her daim önünde yer alır. Buna bölgemizdeki gelişmeleri, Kürt meselesi ile palazlanan HDP oylarını da eklemek gerek… Kayyımların çalışmaları, devletin güvenliği tesisi, örgütün gündelik hayattaki tesirinin asgariye düşürülmesi AK Parti’ye belirgin bir yönelimi getirse de Kürt ulusçuluğunun inşa edildiği gerçeğinin üstünü örtemiyor.

Buna paralel olarak ülkücü-milliyetçi kesimin ayrışmasını… İP’in seküler ve kentli-liberal, MHP’nin romantik-taşralı-muhafazakar ülkücülüğü tahkim etmesi dikotomik serüvenlere yol açtı bu seçimlerde. İP’in başında Akşener olsun ya da olmasın, Bahçeli uzaktan onları kontrol etsin ya da etmesin ülkücü kesimde bir liberalizasyon, klasik ülkücü tavrın reforme edilmesi kaçınılmaz olacak.

Yeni paradigma

İki partili siyasal alanda ulusalcı-seküler milliyetçiliğin İP-CHP’de, dindar-taşralı-muhafazakar ülkücülüğün AK Parti’de kalabilmesi biraz da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni sistemdeki politikalarına bağlı. Şimdilik yüzde 7’lik kayma sadece seçmen kaybını işaret etse de uzun dönemde AK Parti’nin merkez vasfını zedeleyebilir. AK Parti’nin MHP’ye giden 7’lik dilimi ile Saadet potansiyelini içselleştirmesi dindar-muhafazakar bloku kavileştirir. Böylece sahiden statükonun geriletilmesi, CHP’den çıkan bürokratik oligarşinin bu sefer Kemalist milliyetçi tayfa geçmemesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “toparlayıcı karizma”sını kullanıp, söylemini “üst kimlik” haline getirebilmesiyle mümkün.

AK Parti bu anlamda ilk kongrede ciddi bir paradigma, söylem, doktrin değişikliğine gidebilir. Böylece HDP-İP-MHP etrafındaki ulusçulukların, CHP’de öbeklenen mezhep taassubunun Türkiye’nin bekasını tehdit eden fay hattına enerji yüklemesinin önüne geçilebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devlet-millet aklını buluşturan karizması, çimento halini alabilir, milli-yerli söylemle buluşan İslamcılık yüzde 40’lık potansiyelini Erdoğan’ın seviyesine yükseltebilir.

Türkiye yeni sistemle birlikte 27 Mayıs sonrasında inşa edilen statükonun dişlilerini kırma imkanını eline geçirdi. FETÖ ile birlikte aynen FETÖ’nün örgütlenme tarzını kullanarak hocalar vasıtasıyla müntesiplere Akşener’e oy verme telkini yapan ya da pazarlıkçı dini grupları, cemaatleri kendi alanlarına çekecek devlet organizasyonu yine AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni söylemiyle gerçekleşebilir.

Sünni-Maturidi zemin desteklenirken, halkın irfanı, kadim hikmet telakkisi üzerinden ahlak-adalet merkezli bir söylem Türkiye’nin nomosunu güçlendirebilir.

Yeni Türkiye inşa edilirken Kemalist statükonun farklı versiyonları, özcü milliyetçilik, bürokratik potansiyel Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın manevra alanını elinden geldiğince kısıtlamak isteyecek.

İktidar çoğunlukla karşıtlarını elemine ederek kurulmaz, aynı bünyeyi paylaşan organların beyin olma ihtirasını gemlemek gerekir. Türkiye’de toplum yapısı, bireyin talepleri, topluluk ve grup yapıları, kültür odakları, ideolojik yönelimler çok farklılaştı. Kültür savaşını verebilen, kültür cephesi kurabilen bir Türkiye bağımsızlığını sağlamış demektir. Siyasal alan ve iktidar ile kültür sahası birbirine ontolojik olarak bağlıdır. Yeni Türkiye bu manada ekonomik kalkınma, bağımsız ve güçlü sanayi, siyasi irade kadar küresel kültüre-kültür endüstrisine karşı alternatif geliştirebilmekle mümkün.

Diriliş Ertuğrul-Payitaht-Kut’ül Amare gibi diziler Y kuşağına belirgin bir mensubiyet sağladı fakat 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bu dizilerin içeriğini 1071 öncesi öğeler ve mitlerle doldurunca Malazgirt sonrasında Anadolu’da kurulan İslami nizam, güçlü millet bağı, imparatorluk bilinci yerine ulusçu eğilimler gençleri sarıverdi. Gençler MHP-İP-HDP ulusçuluğuna yöneldi.

Allah’tan Türkiye’de “karizma kadrodan önde” geliyor da Cumhurbaşkanı Erdoğan millet bağını güçlendirebilecek argümanları hala elinde tutabiliyor.

Yeni Türkiye, yeni sistemle kurulurken mutlaka sağlam alt yapıya, fikri, edebi, estetik, sosyolojik zemine dayanmak mecburiyetinde. Bunun bir ayağı boyun eğdirmeyecek finansal özgürlüğe, öteki ayağı entelektüel-kültürel-ontolojik arka plana bağlıdır.

Kendi kişisel ikbalini arka plana atanlardan oluşan bir güzideler topluluğu yeni paradigmayı, yeni Türkiye’yi inşa edebilecek alt yapıyı kurabilir; siyasi ayağını Cumhurbaşkanı Erdoğan zaten halleder!

@Ercnyldrm1