Yeni Türkiye’nin yurtdışı eğitim politikası

Mehmet Köse / Yazar
14.02.2015

Yurtdışı eğitim politikalarında yapısal bir dönüşüm şart. Dikkat edilmesi gereken ise diasporada yaşayan vatandaşlarımızın çift dilli eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Yeni nesillerin köken, kimlik ve kültürlerini muhafaza edebilmeleri için anadil esasında çift dilli eğitim modellerinin geliştirilmesi ve uygun eğitim kurumlarının yaygınlaştırılması zorunludur.


Yeni Türkiye’nin yurtdışı eğitim politikası
Eğitimin sadece iç politikada değil, küreselleşmenin de etkisiyle dış politikada da önemi giderek artıyor. Bu durum, kavramsal düzlemde de karşılık bulmuş, kamu diplomasisi ve kültürel diplomasi gibi eğitim diplomasisi de literatürde yer etmiş ve sıkça kullanılmaya başlanmıştır. Kuşkusuz eğitim diplomasinin en önemli unsuru uluslararası eğitimdir.  Uluslararası eğitim politikası ve bunun hayata geçirilmesi, öncelikle uygulayıcı ülkenin temel dış politika hedefleri ile stratejik önceliklerine göre şekillenmektedir. Hedef kitlenin belirlenmesi, verilecek eğitimin düzeyi, takip edilecek müfredat ve eğitimin verildiği yer gibi birçok bileşen bu çerçevede değerlendirilir.
 
Anavatan dışında hayata geçirilen eğitim çalışmaları tarihsel olarak incelendiğinde, dönemsel bazı değişimlerin yaşandığını görülmektedir. Batılı ülkeler, ulus devlet öncesi dönemde, sömürgelerinin yönetici elitlerini yetiştirmek, uygun iş gücü temin etmek ve misyonerlik faaliyetleri amacıyla eğitim kurumları teşekkül ettirmişlerdir. Örneğin İngiltere, Fransa, Portekiz ve İtalya, kolonilerinde kendi dil, din, kültür ve değerlerini yayan okullar kurmuşlardır. Genellikle ilk ve orta öğretim düzeyinde eğitim veren bu okullar, çoğu zaman bulundukları bölgenin yegâne eğitim kurumudur. Bu sebeple bilhassa Afrika’da, kıta nüfusunun zamanla Hristiyanlar lehine demografik değişim geçirmesinde açılan bu okulların etkisi büyüktür.
 
Modern dönemde ise uluslararası eğitim faaliyetleri çok daha sofistike hal almıştır. Yükseköğretim, uluslararasılaşma stratejilerinde ağırlığını artırmış, ülkeyi uluslararası öğrenciler için cazip kılacak sistemler geliştirilirken, yurtdışı kampüs yatırımları da gerçekleştirilmiştir. Üniversite öncesi eğitimin de bu noktada bir önceki döneme göre dönüşüm gerçekleştirdiği görülmektedir. Burada üniversite öncesi eğitimin hedef kitlesi iki ana kategoride özetlenebilir. Birincisi sosyo-ekonomik nedenler başta olmak üzere çeşitli nedenlerle artan yurtdışı göç ile oluşan diaspora topluluklarıdır. Günümüzde 230 milyonun üzerinde insan, kendi ülkesi dışında yaşamaktadır. Birçok ülke, sınırları ötesindeki bu vatandaşlarının kimlik ve kültürlerini muhafaza etmek ve anavatanla bağlarını sıkılaştırmak için yurtdışı eğitim politikalarına ağırlık vermektedir. İkinci kategori ise yerel ülke vatandaşlarıdır. Burada ülkeler, kamu diplomasisi faaliyetleri kapsamında, iki ülke arasında sempati ve yakınlık oluşturmak için, kendi dil ve kültürlerinde eğitim kurumlarını yaygınlaştırmaktadır. Üniversiteler bünyesinde açılan enstitüler, ücretsiz dil dersleri, dil okulları ve kültür merkezleri bunun en güzel örnekleridir.
 
Son yıllarda Türk dış politikasında yaşanan vizyon değişikliği ile gerek diaspora politikalarında ve kamu diplomasisi faaliyetlerinde gerekse eğitim diplomasisi çalışmalarında farklı bir yol izlemeye başlanmıştır. Diasporanın kurumsallaşması, kimlik ve aidiyet bilincinin geliştirilmesi, köken ülke ve ev sahibi ülke de haklarının muhafazası ve statülerinin iyileştirilmesine yönelik çalışmalar yapmak üzere Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı kurulmuştur. Kamu diplomasisi faaliyetlerini planlamak ve koordine etmek üzere Başbakanlık bünyesinde Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü de oluşturulmuştur. Eğitim ve kültür diplomasisi alanında ise Yunus Emre Enstitüsü kurularak, dünyanın değişik bölgelerinde kültür kerkezleri açılmaya başlanmıştır. 
 
Almanya, ABD, Fransa 
 
Dış politikadaki bu açılım süreci, günün ihtiyaçlarına ve belirlenen dış politika hedeflerine göre yeni kurumsallaşma çabaları ile devam etmektedir. Son dönemde tartışılan yurtdışında eğitim kurumları oluşturmaya yönelik girişimleri de bir yönüyle bu açıdan değerlendirmek gerekir. Konu özü itibariyle Türkiye’nin dış politika vizyonu ile uyumlu, Türk dili ve kültürünün asli bileşen olduğu yurtdışı eğitim politikasının yeniden düzenlenmesidir. Devletler, uluslararası eğitimi kendi dış politikalarının temel bileşeni olarak görmek durumundadırlar. Bu nedenle birçok ülke diaspora yoğunlukları ve dış politika önceliklerine göre farklılaşmakla birlikte yurtdışı eğitim politikaları oluşturmakta ve bu çerçevede hem devlet olarak faaliyet yürütmekte hem de politikalarına uygun eğitim faaliyetlerini desteklemektedirler. 
 
Uluslararası eğitim konusunda belli ülkelerin öne çıktığını görüyoruz. Bu alanda önemli tecrübe ve ağa sahip olan Alman, Amerikan ve Fransız okulları, bir taraftan yurtdışındaki kendi vatandaşlarına yönelik eğitim hizmeti sağlarken; diğer taraftan dış politika ve kamu diplomasisi enstrümanı işlevi görmektedir.
 
Bu okulların vizyon ve misyonunun belirlenmesinde ve faaliyetlerinin yürütülmesinde kamu kurumları belirleyici rol oynar. Uluslararası eğitim faaliyetlerinden sorumlu kuruluşlar, müstakil bir kamu birimi olarak faaliyet göstermekte ve hükümetlerin dış politika vizyonu ile uyumlu yönetilmektedir. Uygulanan müfredat, kendi dil ve kültürünü öncelemekte ancak yerel kriterler, değerler, ihtiyaçlar ve beklentiler de mutlaka dikkate alınmaktadır. 
 
Bu okullarda kendi vatandaşlarının da hedef kitle olarak belirtilmesi ve Alman, Fransız ya da İngiliz dili ve kültüründe eğitim imkanı sağlanması, diaspora politikasının stratejik bileşeni olarak ifade edilmektedir.
 
Bu noktada bu ülkelerin yurtdışı eğitim kurum ve yapılarında bazı rakamlara bakmak resmi daha net ortaya koyacaktır. Örneğin şuan Almanya’nın, “Yurtdışı Okullar Merkez Ajansı”nın denetimi ve kontrolü altında 71 ayrı ülkede 140 okulu bulunuyor. Bu okullarda 81 bin öğrenci eğitim görmektedir. Ayrıca 1200’den fazla yabancı okulla da çeşitli seviyelerde işbirliği yapmaktadırlar. Amerika Birleşik Devletleri ise, Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki “Yurtdışı Okullar Ofisi” vasıtasıyla dünyanın 135 ülkesinde bulunan 197 okula doğrudan destek sağlamaktadır. Uluslararası okul faaliyetlerinde bir diğer önde gelen ülke Fransa’dır.  Fransa, Dışişleri Bakanlığı ile irtibatlı “Yurtdışı Fransız Eğitim Ajansı” aracılığı ile dünyanın 130 ülkesinde 488 okulu yönetmekte ve 320 bin öğrenciye eğitim vermektedir. Ayrıca dünyada 2 milyona yakın öğrencinin Fransız dili ve kültüründe eğitim alması farklı mekanizmalarla desteklenmektedir. Yukarıda örneklendirilen ülkelerin uluslararası eğitim faaliyetlerinin hedef kitlesi, vatandaşları ile birlikte kendi dil ve kültürlerinde nitelikli eğitim almak isteyen yabancı uyruklu diğer öğrencilerdir.  
 
Türkiye’nin durumu
 
Türkiye’nin yurtdışı eğitim faaliyetleri yeni bir olgu olmayıp, Cumhuriyet öncesi döneme kadar gitmektedir. Osmanlı döneminde, dini eğitim alanında dünyanın değişik yerlerindeki Müslüman toplulukların talepleri üzerine, din âlimleri ve hocalar gönderilmiştir. Örneğin 1862 yılında Güney Afrika’nın Cape Town şehrine gönderilen Ebubekir Efendi, bunun en güzel örneğidir. Eğitim kurumu olarak ise bunun en iyi örneklerini Sultan İkinci Abdülhamit döneminde açılan Hamidiye Medreselerinde görmek mümkündür. Pekin’den İştib’e kadar geniş bir coğrafyada açılan bu “üniversiteler”, açıldıkları dönemde bu bölgelerde yaşayan Müslümanların ihtiyaçlarına cevap vermiştir. Lozan Anlaşması kapsamında Gümülcine ve İskeçe’de faaliyet gösteren iki azınlık okuluna verilen eğitim desteği, Cumhuriyet döneminin ilk yurtdışı eğitim çalışması olarak tanımlanabilir.  Keza 1960’lı yıllarda başlayan işçi göçleri neticesinde oluşan ihtiyacın karşılanması için yurtdışındaki vatandaşlara Türkçe ve Türk kültürü dersleri vermek üzere görevlendirilen öğretmenler de bu kapsamda değerlendirilebilir. 
 
SSCB’nin dağılması sonrasında yurtdışı eğitim çalışmalarına yeni bir boyut eklenmiştir. Tük dünyası ile uzun dönem kopan irtibat tekrar sağlanmış ve bu ülkelere yönelik bazı politikalar hayata geçirilmiştir. Sosyo-kültürel yakınlığı temin etmek, Türkiye ile ilişkileri güçlendirmek ve kalkınma süreçlerine destek olmak üzere kamu kurumları ve sivil girişimler tarafından eğitim kurumları açılmıştır. Türk cumhuriyetleri ile başlayan, daha sonra farklı coğrafyalara da yayılan yurtdışı eğitim faaliyetleri, maalesef genel bir politika çerçevesinde yürütülmemiştir. 
 
Yeniden yapılandırma 
 
Geçtiğimiz haftalarda yurtdışı eğitim faaliyetlerini planlamak ve yürütmek üzere merkezi bir kurum oluşturulması gündeme gelmiştir. Bu girişim, hem dış politikada kurumsal genişleme hem de kamu diplomasi stratejileri açısından çok önemlidir. Bu doğrultuda, önümüzdeki dönemde, yurtdışı eğitim politikalarında yapısal bir dönüşüm zorunluluk haline gelecektir. Bu yeni yapılanmada, çok güçlü bir şekilde üzerinde durulması gereken konu da diasporada yaşayan vatandaşlarımızın çift dilli eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Yeni nesillerin köken, kimlik ve kültürlerini muhafaza edebilmeleri için anadil esasında çift dilli eğitim modellerinin geliştirilmesi ve bu modellere uygun eğitim kurumlarının yaygınlaştırılması zorunludur.
 
Dış politikasında küresel etkinliği hedefleyen Türkiye, dış misyonlarının sayısını artırmakta, TİKA’nın faaliyet alanını genişletmekte ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlar vasıtasıyla da tarihi ve kültürel yakınlığı bulunan topluluklar ilişkilerini geliştirmeye yönelik programlar yürütmektedir. Bu bağlamda Türkiye, küresel konumlanışını geliştirirken bu varoluşun sürekliliğini sağlamak üzere toplumlar nezdinde sempati ve yakınlık oluşturmak için kamu diplomasisi ve kültürel diplomasi faaliyetlerini artırmayı hedeflemektedir. Yeni Türkiye bağlamında yeni bir yurtdışı eğitim politikası oluşturulması ve Uluslararası Türk Okulları yapılanmasına gidilmesi bu noktada çok önemli bir adım olacaktır.