Yerel seçimler, adaylar ve ittifak mesaisi

Yunus Şahbaz/ Kırıkkale Üniversitesi
15.12.2018

AK Parti-MHP ittifakı, hem tabanların sosyolojik yakınlığından hem de bir süredir devam eden ittifakın her iki tarafa sağladığı kazanımların kaybedilmemesi isteğinden, tekrar tesis edilmiş durumda. Yerel seçimlerin de krizsiz atlatılması durumunda bu ittifakın uzun dönem daha Türk siyasal hayatını şekillendirmeye devam edeceği söylenebilir.


Yerel seçimler, adaylar ve ittifak mesaisi

Türkiye’de yerel seçimler genelde pek ‘yerel’ çerçevede değil de daha çok genel seçimler atmosferinde geçer. 2019 Mart ayında yapılacak seçimlerin aylar öncesinden, hem de hiçbir parti herhangi bir adayını açıklamamışken bile, başlaması bu yüzdendir. Yerel seçimlere daha çok mevcut iktidardaki partinin akıbeti üzerinden ya da son dönemde onun yaptığı icraatların bir onaylanması veya reddedilmesi şeklinde bir anlam yüklenir.

Yerel seçimlerin anlamı

Bu anlam yüklemenin aslında bir karşılığının olmadığı da söylenemez. Zira yakın dönem Türk siyasal hayatında yerel seçimlerle gelen zaferle iktidara yürüyen parti ve liderlere tanık olunduğu gibi yerel seçim mağlubiyetinden sonra siyasal çizgisi düşüşe geçen parti tecrübeleriyle de karşılaşmak mümkün. 1989 Yerel Seçimlerinde önemli şehirleri kaybeden Anavatan Partisi, Genel Başkanı Turgut Özal’ın da aynı yıl Cumhurbaşkanı seçilmesiyle bir düşüş yaşamaya başlamış ve süreç partinin parçalanmasıyla sonuçlanmıştı. Tersi yönden de 1994 Yerel Seçimlerinde bir önceki seçimlerde bir çıkış yakalayan Refah Partisi (RP) Ankara ve İstanbul gibi büyükşehir belediyelerini alarak büyük sürprize imza atmış ve sonraki genel seçimlerden de birinci parti olarak çıkmıştı. 1994 Seçimlerinde RP’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi adayı ise, şu anki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı.

AK Parti iktidarları dönemindeki yerel seçimler de genelde başka değerlendirmeler üzerinden yüklenen anlamlara sahne oldu. 2004 Yerel Seçimleri AK Parti’nin iktidara gelmesinden sonraki ilk seçimiydi ve bir anlamda ‘güven oyu’ mahiyetinde idi. 2009 Yerel Seçimleri ise AK Parti’ye açılan kapatma davasının sonrasına gelmişti ve bu seçimlerle AK Parti bir anlamda güven tazeledi. Bu yerel seçimler içinde en kritiği diyebileceğimiz seçim ise 2014 Yerel Seçimleridir. Zira seçimlerden birkaç ay önce 17/25 Aralık süreci yaşanmış ve FETÖ’nün devlet içindeki uzantıları, devletin en mahrem sırlarını ifşa ederek kamuoyunu etkilemeye çalışmıştı. Seçimlerde de son derece aktif çalışan FETÖ üyeleri, AK Parti’ye yerelde yaşatılacak bir yenilgiyle 17/25 Aralık’ta yapamadıklarını yapmaya çalışacaktı.

2019 Yerel Seçimlerinin de esasen benzer bir anlam kümesine sahip olduğu söylenebilir. İlk olarak 2019 seçimleri Cumhurbaşkanlığı Sisteminin ilk yerel seçimleri olacak. Bu seçimlerin yeni sistemin mimarları olan AK Parti ve MHP’nin 24 Haziran’daki seçim zaferleri için güven oyu mahiyetinde anlaşıldığı aşikâr. Yine 15 Temmuz sonrasında oluşmaya başlayan ve hem 16 Nisan Referandumu hem de 24 Haziran Seçimlerinde işbirliği içerisinde yürütülen Cumhur İttifakı için aynı şey söz konusu. Sürecin başlarında bazı kırılmalar olsa da ittifak şu an için yeniden tesis edilmiş görünüyor ve ittifakın taraflarından özellikle MHP büyükşehirleri Cumhur İttifakının alamamasının yeni sistemi tartışmaya açabileceğini savunuyor.

Yerel seçimlerin bu şekilde anlam kazanması yerel faktörlerin hiç gözetilmediği şeklinde de anlaşılmamalı. Şayet öyle olsaydı aday belirleme noktasında partiler bu kadar ince eleyip sık dokumazdı. Zira yereldeki oy verme davranışı ekseriya genel seçimlerle uyum içinde gözükse de yerel faktörler ve adaylar da hayli önemli. Parti teşkilatının talepleri kadar yerel dinamiklerin de aday belirleme sürecinde partiler tarafından göz önünde tutulduğunu söylemek mümkün.

Teşkilatların durumu

Meseleye partiler açısından bakacak olursak teşkilat baskısının CHP’de fazla olduğu söylenebilir. Zira CHP ve teşkilatı uzun yıllardır iktidardan uzak düşmüş durumda ve bu yüzden partinin orta sınıfı iktidar nimetleri noktasında yerel yönetimleri tek alternatif olarak görüyor. Bu da yereldeki aday gösterme süreçlerinde kıyasıya bir çekişme yaşanması anlamına geliyor. Nitekim görece küçük bir ilçe olan İzmir’in Foça ilçesinde bile 40’a yakın aday adayı olduğu ulusal basına yansıdı. Bu da parti içi iktidar ve rant kavgalarının küçük illerde bile oldukça net görülebilmesi demektir. Öte yandan AK Parti yönetiminin bu anlamda nispeten eli daha rahat ve parti merkezi ve lideri Erdoğan gerektiğinde yerelde ‘ağır’ isimlere de müdahale edebildiğini yakın geçmişte göstermişti. Erdoğan İstanbul Belediye Başkanlığı sürecinden yerel yönetimleri iyi bildiği için açıklanan adaylara bakıldığında hizmetlerle öne çıkan isimleri değerlendirme yoluna gittiği görülüyor. İstanbul için Binali Yıldırım isminin öne çıkması ve özellikle Doğu bölgelerine atanan birçok kayyumun aynı belediyeden aday gösterilmesini hizmet kriteri açısından değerlendirmek mümkün. Ancak genel tabloya bakıldığı zaman da bilhassa yerel adaylarda yüzde yüz onay verilen bir aday profili bulmak aslında zor. Çünkü yerel yönetim halka daha yakın ve şahsi menfaatlerin yerel siyaset üzerindeki etkisi daha fazla olduğu için genel seçimlerde kendi partisine oy verdiği halde bireysel ya da kolektif anlamda gösterilen adaydan memnun olmayan insanlarla karşılaşmak gayet mümkün. Önemli olan burada partinin hangi saiklerle hareket ettiği. CHP daha çok parti içi hesaplarla hareket ederken zaten iktidarda olması ve güçlü bir liderinin olmasından mütevellit AK Parti’de yerel seçimlerde daha çok yerel dinamiklerin öne çıktığını söyleyebiliriz.

İttifak mesaisi

Öte yandan özellikle ittifaklar konusunda İYİ Parti ve MHP’yi ayrı değerlendirmek gerekir. Zira İYİ Parti ve MHP aslında benzer sosyolojik tabanlara hitap ediyor görünse ve son seçimlerde birbirine yakın oranlarda oy almış olsalar da yerel seçimlerdeki durumlarının hayli farklı olduğunu belirtmek gerekir. Zira MHP 2014 Yerel Seçimlerinde Manisa, Adana ve Mersin gibi büyükşehir belediyelerini almıştı ve yine Osmaniye gibi yerler büyük oranda MHP’yle özdeşlemiş şehirler olarak öne çıkıyor. Ancak aynı durumun İYİ Parti için söz konusu olduğunu söyleyemeyiz. İYİ Parti’nin ittifakla dahi almasının yüksel olasılık olarak görülebileceği bir il nerdeyse yok. Bunda hem İYİ Parti’nin yeni bir parti olması ve bu seçimlerin ilk yerel seçim olmasının payı var. Hem de İYİ Parti’nin net bir kimlik ve kitle oluşturamamış olmasının. Daha çok CHP ve MHP küskünlerin adresi görünümündeki bir partinin ittifak kuracağı partiye bazı karşılıklar sunması daha zor. Ve fakat bu durum MHP için geçerli değil ve mesela Manisa, Adana ya da Mersin’de AK Parti aday çıkarmadığı zaman MHP’nin bu illeri kazanma ihtimali hayli yüksek. Gerçi Mersin’de Burhanettin Kocamaz’ın İYİ Parti’ye geçmiş olması bir soru işareti uyandırabilir ancak bu durum yine de İYİ Parti’nin adayını en güçlü aday konumuna getirmiyor.

Bu durumun en net karşılığını da AK Parti ve MHP arasındaki ittifak görüşmelerinin ilerleyiş hızında görmek mümkün. Zira MHP son seçimlerde görece az oylar aldığı İstanbul ve Ankara gibi yerlerden aday çıkarmayarak AK Parti’nin bu illerde elini güçlendirirken, AK Parti de kuvvetle muhtemel MHP’nin güçlü olduğu illerden bir ya da birkaçından aday göstermeyerek bu illerde MHP adayını en güçlü aday konumuna getirecek. Oysa aynı durumun İYİ Parti-CHP ittifakında olmadığını görüyoruz. Bu yüzden de AK Parti- MHP ittifakı hızla adayları açıklarken İYİ Parti ile CHP arasındaki görüşmeler hâlâ devam ediyor ve il bazında ya da genel anlamda uzlaşıldığına dair de somut bir açıklama yapılmış değil. Örneğin İYİ Parti Ankara’da hayli ısrar etti ve fakat bunun karşılığında CHP’ye bırakabileceği ve CHP’yi en güçlü pozisyona sokabileceği il nerdeyse yok gibi. İzmir’de ve Zonguldak’ta CHP zaten güçlü; Balıkesir’de ise AK Parti-MHP ittifak adayı çıkarırsa İYİ Parti’nin katkısı CHP’yi bu aday karşısında öne geçirir mi, hayli tartışmalı. CHP yönetimi de bunu görmüş olsa gerek ki, Ankara’da epeyce diretti. Ancak Ankara için Mansur Yavaş özelindeki son gelişmeler tabloyu biraz daha farklılaştırmış durumda.

Bilindiği üzere Ankara için Mansur Yavaş’ı önce İYİ Parti aday göstermek istemiş, CHP önce diretip sonra kabul edince bu sefer de Mansur Yavaş İYİ Parti’den değil CHP’den aday olmak istediğini iletmişti. Son durumda İYİ Parti bunu da kabul etmiş durumda, yani Mansur Yavaş’ın CHP’den aday olması halinde kendisini destekleyeceğini belirttiler. Ancak bunlara rağmen CHP hâlâ Yavaş’ı açıklamış değil; bunda özellikle teşkilat baskısı etkili olmuş olabilir. Zira Yavaş, her ne kadar 2014 seçimlerinde de CHP’den aday olsa da, ithal bir CHP’li dahi olamadı ve ısrarla da CHP rozetinden uzak durdu. Hatta 2019 seçimleri için de ilk etapta, parti adayı değil de ‘ortak’ ya da ‘mutabakat’ adayı olmak istediğini deklare etmişti. Gelinen durumda ise kendisi CHP’den adaylık talep etmesine rağmen henüz somut bir cevap alabilmiş değil.

Kadrosuzluk problemi

Mansur Yavaş ismi üzerinden değinmek istediğim bir diğer husus muhalefet kanadının kendini yenileyememesi ve yeni kadrolar yetiştirmekte zorluk çekmesi. İYİ Parti zaten ‘nevzuhur’ bir parti olduğu için onu bu tespitten kısmen azade kılabiliriz ama CHP için durumun daha da kötüleştiğini söylemek gerekir. 24 Haziran seçimleri öncesinde CHP’nin programsızlığı, bir yol haritasının ve çözüm önerilerinin olmayışı üzerinde yoğunlukla duruldu. Ancak yerel seçimlere giden sürecin bize gösterdiği bu programsızlığa ek olarak CHP’de ciddi bir kadro problemi de var. CHP teşkilatı ve kadroları kendilerini yenilemekte güçlük çekiyor. Mesela Ankara söz konusu olduğu zaman hem 2014’te hem de 2019 için akla gelen isimlerden birisi Murat Karayalçın oldu. Karayalçın 1989-93 yılları arasında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı, akabinde de Dışişleri Bakanlığı ile Başbakan yardımcılığı yapmış bir isim. 2009 yerel seçimlerinde de Karayalçın CHP’nin Ankara için adayı olmuş fakat kazanamamıştı. Karayalçın şu an 75 yaşında ve ortalamanın üzerinde bir siyasi kariyere sahip. Ankara için aday arayışında hâlâ onun isminin geçmesi ancak kadrosuzlukla açıklanabilir. Yine Mustafa Sarıgül isminin de ilçe bazında da olsa tekrar gündeme gelmesi bu durumun bir göstergesi olarak okunabilir.

Bu eleştirinin bir istisnası olarak belki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı zikredilebilir. Buraya da aslında, her göreve talip olmak gibi kötü bir üne sahip olma yolunda ilerleyen Muharrem İnce talipti ancak Kemal Kılıçdaroğlu parti içi liderlik hesapları doğrultusunda İnce’nin üzerini çizmiş görünüyor. Kılıçdaroğlu’nun İstanbul için düşündüğü ismin mevcut Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olduğu iddia ediliyor. Şayet CHP İmamoğlu’nu aday gösterirse genel anlamda parti yeni bir yüz kazanabilir. Fakat İmamoğlu aday gösterilir ve İstanbul’u alamazsa siyasi kariyeri hüsranla ve erken bir şekilde de bitebilir. Nitekim gelen iddialar İmamoğlu’nun ilk etapta bir dönem daha ilçe belediyesi düşündüğü yönünde idi. Ancak İnce’nin üzerini kararlı bir şekilde çizen ve Akif Hamza Çebi, Gürsel Tekin gibi İstanbul’u isteyen vekillere de sıcak bakmayan Kılıçdaroğlu’nun önünde başka bir alternatif de gözükmüyor.

CHP-İYİ Parti ve dolaylı olarak da HDP ittifakını çetrefilli günler bekliyor. Bunu da hem teşkilatların menfaat ilişkilerinin parti merkezini karar almada zorlamasında görüyoruz hem de partilerde yaşanan kadro probleminin aday bulma noktasında farklı arayışlara yönelmesi söz konusu oluyor.

İdeolojik daralma

CHP’nin ideolojik ve kadro anlamında yaşadığı daralmayı aşma yönündeki bir diğer stratejisi de sağdan isimleri partiye kazandırmak ve hatta bu isimleri parti içinde önemli yerlere getirmek. Partiye katılım olarak değerlendiremesek de bunun son örneği, Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde de ismi gündeme gelen ve ‘mutabakat sağlanamadığı’ için aday olmayan Abdullah Gül’dü. Gül’le Kılıçdaroğlu yakın zamanda bir görüşme yaptı. Yapılan açıklamalar ve kamuoyuna yansıyan kısmı dışında Kılıçdaroğlu’nun Gül’le neden görüştüğünü ve neler konuştuğunu tam olarak bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bir şey varsa o da şu; bu tür sağa açılımlar hem açılan partiye hem de isme zarar vermekten başka bir sonuç üretmiyor. CHP tabanı Mansur Yavaş ismine bile zoraki ‘evet’ derken Gül gibi isimlerin partide nasıl tepkiyle karşılandığını Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde net olarak gördük. Hatta sık sık dile getirilen, AK Parti seçmeninin AK Parti’ye ‘kerhen’ oy verdiği yönündeki iddianın AK Parti’den daha fazla CHP için geçerli olduğunu düşünüyorum. CHP seçmeni istemediği adaylara, istemediği söylemler ve ittifaklara rağmen istemeye istemeye oy vermeye devam ediyor. Bu istemezlik halinin de sadece tabanda değil parti örgütünde de ayyuka çıktığını olağanüstü kongre için imza toplanması sürecinde açıkça gördük. Şayet delegeler özgür iradeleriyle hareket edebilmiş olsaydı kuvvetle ihtimal şu an CHP’nin başında başka bir isim vardı.

Toparlamak gerekirse, şunu tekrar etmekte fayda var; Türkiye’de yerel seçimler daha çok genel siyaset icap ve tartışmaları ekseninde şekilleniyor. Dolayısıyla kullanılan söylem, yapılan ittifaklar ve gösterilen adaylar noktasında 24 Haziran seçimlerinin etkilerini fazlasıyla görmek mümkün olacak. Dahası, yerel seçimler kendi ötesinde bir anlam ve değer çerçevesinde değerlendiriliyor ve görünen o ki 2019 Yerel Seçimleri de bu gelenekten bağımsız olmayacak.

Yerel seçimler için ittifak sisteminin genel seçimlere göre daha zor işleyeceği öngörülüyordu. Zira yereldeki farklı dinamikleri ve parti tabanlarını bir başka partinin adayı için mobilize etmek hayli riskli bir iş. Çıkarılan adaya göre, ittifakın ters tepmesi olasılığı bile söz konusu olabilir. AK Parti-MHP ittifakı hem tabanların sosyolojik yakınlığından hem de bir süredir devam eden ittifakın her iki tarafa sağladığı kazanımların kaybedilmemesi isteğinden, tekrar tesis edilmiş durumda. Yerel seçimlerin de krizsiz atlatılması durumunda bu ittifakın uzun dönem daha Türk siyasal hayatını şekillendirmeye devam edeceği söylenebilir. CHP-İYİ Parti ve dolaylı olarak da HDP ittifakını ise çetrefilli günler bekliyor. Bunu da hem teşkilatların menfaat ilişkilerinin parti merkezini karar almada zorlamasında görüyoruz hem de partilerde yaşanan kadro probleminin aday bulma noktasında farklı arayışlara yönelmesi söz konusu oluyor.