Yerli beyaz Ersun ile Koch beyazı Ali’nin Fenerbahçe’si

Dr. Aydın Aktay/ Sakarya Üniversitesi Öğretim Görevlisi  
19.01.2019

Antalyaspor maçının akıbeti Fenerbahçe ve Ali Koç’un ahvalinin dibe vurduğunun son resmi oldu. Koca çınar Fenerbahçe, ligin son sıralarına demir attı. Umutlar, camiayı saran endişeli, meraklı bir bekleyişle bir başka bahara saklandı. Umarız ki koca çınar sonunda siyasi kamplaşma ve kutuplaşmaların bir kurbanı olmaz.


Yerli beyaz Ersun ile Koch beyazı Ali’nin Fenerbahçe’si

Fenerbahçe, Türkiye’dir; Türkiye de Fenerbahçe’dir…” sözünün anlamı, Türkiye’deki sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelerin doğrudan izdüşümünün Fenerbahçe Spor Kulübünde ve camiasında birebir yansımalarının görülmesi ile ilgilidir sanırım. Mustafa Denizli, bir mülakatında, “Fenerbahçe’nin şampiyon olmasının Türkiye’deki ekonominin seyrine olumlu anlamda etkisi olur…” anlamındaki sözleri beyan ederken bu duruma işaret etmekteydi.

“Fenerbahçe Cumhuriyeti” adlandırmasının da içerdiği anlamlar, bu etki ile de yakından ilgilidir. Bu yüzden, son dönemlerde, Türkiye’nin yaşadığı sosyal, kültürel, ekonomik ve en başta siyasi olayların Fenerbahçe camiasına etkileri ve Fenerbahçe camiasının bu olayların seyrine etkileri bu yazının ana problematiğini oluşturmaktadır.

Bir Ramazan gününde, Fenerbahçe Spor Kulübünün müstakbel Başkanı Ali Koç, Fenerbahçe’nin Kulüp Başkanlığı seçimi için toplanan olağanüstü genel kurulunda kürsüye su isteyip herkesin gözü önünde ve kameralara karşı içmişti. Aynı genel kurulda Başkan Aziz Yıldırım ise özellikle su ikramını geri çevirmişti. Bu iki gösterge, aslında siyaset arenasındaki kamplaşmanın ve hayat tarzı tercihlerinin spor arenasındaki izdüşümüydü.

Bir tarafta, 20 yıldır Başkanlık koltuğunda oturan bir başkan ki, taraftarlar nezdinde artık gitmesi istenen bir diktatör... Öte yandan bu diktatöre(!) karşı ayaklanan bir taraftar kitlesinin umudu olmaya soyunan bir genç Başkan adayı... Sanırsınız ki Gezi ruhunun reenkarne halinin bir insanda tecessümü bu durum.

Öyle bir aday ki...

Ali Koç öyle bir adaydı ki, siyasette ve sosyal alanda kendilerini dışlanmış hisseden, mevcut iktidar tarafından hayat tarzlarını tehdit altında düşünen büyük kitlelere, kalabalıklara bir kurtarıcı Mesih mesabesinde adeta umut olmuştu...

Ezeli rakiplerin bu kitlelerin haleti ruhiyesi ve düşüncelerine yakın taraftarlarından bile neredeyse “Ali Koç Başkan, Fenerbahçe Şampiyon!” tezahüratları yükseliyordu. Sanırsınız ki bu aday; saz çalan, sempatik bir Demirtaş ya da çaresizlerin çaresi Mustafa Sarıgül veya Muharrem İnce... Rakip de sanki girdiği her seçimi her tür ittifak ve ayak oyunlarına, her tür vesayete karşı sürekli kazanan bir Recep Tayyip Erdoğan... Ama seçim Aziz Yıldırım ve Ali Koç arasındaydı.

Seçimin tarafları

Aslında yine bu hesaplaşma ya da kamplaşmanın arkasında AK Parti-CHP kavgası vardı aslında ya da endişeli modernler ile muhafazakarların; laiklerle anti-laiklerin... Seçim sürecinde ve sonrasında sergilenen performanslar ve söylemler de bunu doğrulamaktaydı.

Ali Koç, geçmiş dönem performansı dikkate alındığında sadece Koç sermaye grubunun bir patronu değil, aynı zamanda bu ailenin bir bireyi olarak ailenin, Cumhuriyet dönemi boyunca sosyal, siyasi, ekonomik meselelerde Türkiye’ye yön veren misyonunun da bir temsilcisi, öncüsüydü. Her fırsatta ülkenin hassas meselelerinde öne çıkıp, tavır ve düşünce beyan eden Koç, gerek Gezi olaylarında gerekse 15 Temmuz hadisesinde, laiklik, Atatürkçülük ve demokrasi vurgulu konuşmalarla, Hükümete yol ve aba altından sopalar gösteren, imalı demeçler veren bir figür olarak neşvü nema bulmuştu. Bu tarz siyasi tavırları ve düşünceleri ifade etme cesareti ve iştahı Koç ailesinin Vehbi Koç’tan devraldığı ve 2000’li yıllar öncesinde ülkeyi her açıdan domine eden TÜSİAD kültürünün de bir mirasıdır.

Ali Koç, bu anlamda belli çevrelerin sözcüsü ve öncüsü olma yolunda kararlı adımlarla Fenerbahçe Başkanlığına yürüyen bir performans sergiledi. Bu performansı, Aziz Yıldırım başkanlığındaki yönetimlerde bizzat bulunması, camianın işleyişini en yakından tecrübe etmesi ile giderek pekişti. Bu durum Koç ailesinin halktan kopukluk imajını onaran bir işlev görmüştür.

Yerli hoca meselesi

Ali Koç’un eski Başkan, Aziz Yıldırım’ın 20 yıllık iktidar dönemini sonlandırması, Erdoğan karşısında 16 yıldır her türlü yolu deneseler de bunu bir türlü başaramayan pek çok siyasi muhalif çevre için bir ilham kaynağı ve moral motivasyonu oldu. Ancak bu başarı hikayesinin bugünlerde tersine dönen yönleri bu çevreler için oldukça can sıkıcı. Fenerbahçe Kulübü, tarihinin en sefil sezonunu yaşamakla kalmıyor aynı zamanda ilk kez küme düşme korkusu yaşıyor. Kulübün bütçesi ve kasası adeta Kılıçdaroğlu döneminin batan SSK’sı gibi. Kulüp, IMF kılıklı FİFA, UEFA denetçilerinin elinde bir rehin gibi. Adeta, Eski Türkiye’den manzaralar seyrediyoruz.

Aziz Yıldırım son zamanlarında aynı zamanda yerli hoca ve teknik ekiple devam amacındaydı. Bu amaçlar yerli ve milli bir söylem ve eylem pratiği ile sürekli kamuoyuna gösterilmekteydi. Ali Koç ise, gerek seçime giden veya götüren bir yıllık süreçte gerekse, hasbelkader seçildiği başkanlığının ilk icraatları olarak CHP’nin klasik tarihsel düşünme ve davranma kodu olan Batılılaşma eğilimini hayata sokmuş, Hollandalı teknik ekibe ve Fransız sportif direktöre anahtarları teslim etmiştir. Ali Koç, gelir gelmez ayağının tozuyla tarihin en kötü kadrolarından birine lig ikinciliği ve kupa finali kazandırmasına rağmen, Aykut Kocaman’la yollarını ayırmış FETÖ kumpası ile tarumar edilmiş camianın haklarının korunacağına veya davalar ile ilgili süreçlerin takipçisi olacağına dair hiçbir işaret vermemiştir. Kulübün Aziz Yıldırım döneminde taarruzkar bir biçimde ortaya koyduğu mücadele ruhunun tam tersine apologist bir tavırla Fenerbahçe’nin mağduriyetlerini sümenaltı eden yaklaşımlar sergilemektedir.

Aslında ideolojik dünyaları ve yaşam tarzları neredeyse aynı olan Ali Koç ve Aziz Yıldırım’ın bu karşı karşıya gelişleri, ülkenin yaşadığı son olaylar sonucunda kişiler, kurumlar ve gruplar arasında artık anlaşılması güç ne tür ittifaklar ve ayrışmaların olduğunu göstermesi açısından oldukça ilginç bir durumdur.

Ligin son sıraları…

İlk devrenin son haftasına girilirken takım ligin son sırasına demir atmak üzeredir ve takımın geldiği bu durumdan kurtarılması için uzun süre Aykut Kocaman, Ersun Yanal sesleri arasında büyüyen kararsızlık Ersun Yanal tercihinin kerhen yapılmasıyla neticelenir. Kerhen, çünkü Batı’ya, Batılılara itikadı sarsılmaz olan beyaz Türkler burjuvazisinin son evladı Ali Koç’un bu durumda bile yerliye olan alerjisi devam etmektedir. Ancak hayat tarzı ve ideolojisi anlamında kendisi gibi beyaz olan bir yerlide kerhen karar kılması bir zorunluluk sonucu olmuştur. Yerli beyaz Yanal ile bakalım işler nereye varacak?

Koca çınarın akıbeti

Fenerbahçe’nin başındaki 20 yıllık iktidarı sonlandırıp başına geçen ama Fenerbahçe’yi de baş aşağı eden Ali Koç deneyimi; CHP’nin, AK Parti iktidarına son vermesi durumunda ülkeyi getireceği nokta hakkında da fikirler vermektedir.

Not: Bu yazı, Yerli beyaz Ersun Yanal’ın ilk maçı sonrasında kaleme alınmıştır. İlk maç Fenerbahçe’nin ahvalini anlatan bir türkü ile sonlandı. “Erzurum çarşı pazar/ Leylim amman aman/ Leylim amman aman...”

Antalyaspor maçının akıbeti de Fenerbahçe ve Ali Koç’un ahvalinin dibe vurduğunun son resmi olmuştur. Koca çınar Fenerbahçe, ligin son sıralarına demir atmıştır. Artık umutlar, camiayı saran endişeli, meraklı bir bekleyişle bir başka bahara saklanmıştır. Umarız ki koca çınarın akıbeti siyasi kamplaşma ve kutuplaşmaların bir kurbanı olmakla son bulmaz, her şey giderek güzelleşir. Çünkü yazının başında söylenen söz sonunda da geçerlidir:“Fenerbahçe Türkiye’dir, Türkiye de Fenerbahçe’dir.” 

@aydnaktay