Yerüstü hazinelerimiz: Üstün zekâlı çocuklar

Dr. Kemal Tekden/ TÜZDEV Genel Başkanı ve 25. Dönem Kayseri AK Parti Milletvekili
17.06.2025

“Eşit olmayanlara eşit eğitim vermek, en büyük eşitsizliktir.” Her çocuğa aynı eğitimi vermek gibi bir hata işlenip duruyor. Burada ferdi farklılıklar göz ardı edilmiş oluyor, herkes adeta kalıplaştırılıp standardize ediliyor. Oysa üstün zekâlı ve yetenekli çocuklar, her ülkenin en pahalı madenlerinden daha kıymetli “yerüstü hazineleri”dir ve bu standartlara uymak istemezler. Üstün vasıflı çocukların eğitimi en zor olanıdır, adeta eğitimin zirvesidir.


Yerüstü hazinelerimiz: Üstün zekâlı çocuklar

Dr. Kemal Tekden/ TÜZDEV Genel Başkanı ve 25. Dönem Kayseri AK Parti Milletvekili

Bir gün rahmetli hocam Ayhan Songar anlatmıştı. Akıl hastanesinden bir deli bir proje yapmış ve Hocama takdim etmiş. Hoca bakmış ki, gerçekten bütün teferruatıyla ciddi bir proje. Bilindiği gibi İstanbul Boğazı'nda alttan Karadeniz'e, üstten de Marmara'ya doğru iki ayrı akıntı vardır. Türkiye'nin enerji ihtiyacını karşılayacağı da açıklanan bu projeye göre; boğazda bulunan bu güçlü akıntıya uygun türbinler kurulacak ve bunlar vasıtasıyla (barajlar yapmaya bile gerek kalmadan) doğal bir sistemle elektrik enerjisi üretilebilecek, hatta bu enerji dışarıya da satılabilecek. Hoca "Bu proje karşısında ağzım açık kaldı. Proje uygulanabilir miydi bilmem, ama bu adam deli mi, dahi mi diye de uzun süre sorgulamıştım".

Hayatta deli diye takdim edilen öyle insanlar vardır ki, söyledikleri ve yaptıklarıyla bizleri hayrete düşürür. Hatta bir halk sözü de vardır bu meyanda: "Deliden bir söz çıkar, divanlara sığmaz". Ama hep düşünmüşümdür, "Burada bir hata ve haksızlık yok mu?" diye. Var ki, hem de nasıl. Bugün sizlere bu konuyu izah etmeye çalışacağım can dostlarım.

"Eşyayı algılama veya problem çözme yeteneği" diye de açıklayabileceğimiz zekâ, tamamen Allah vergisidir. Bunun 7-8 türü olduğu bugün ilim adamları tarafından söyleniyor. Ben, bazı mental hastalıklar dışında, bütün insanların farklı alanlarda zeki olduğuna inanıyorum. Yani her insanın farklı zekâ profili vardır. Fakat belirtmeliyim ki, farklı zekâ türlerinde zirve yapan yüksek vasıflı nice çocuk da mevcuttur. Bu zekâ ve yeteneklerin küçük yaşlarda tespiti önemlidir. Zekâyı insanın kendinin ve çevresinin faydasına kullanabilme kabiliyetine ise akıl diyoruz. Çünkü zekâ Allah vergisi (vehbî) olmakla birlikte, akıl iradî (kesbî)dir, sonradan kazanılır. Akıl, insanın eğitimle ve başkalarının engin tecrübelerinden istifade etmesiyle gelişir. Dolayısıyla zekâ, aklın ham maddesidir. Yani akıllı insan, kapasitesini en iyi kullanan kişidir ve bunu eğitimle kazanır. Akla dönüşmeyen zekâ ise sahibine zarar verir.

Eşit olmayanlara eşit eğitim vermek

Türkiye, bu eğitimi yeterince başaramıyor maalesef. Bir Batılı ilim adamının tabiriyle "Eşit olmayanlara eşit eğitim vermek, en büyük eşitsizliktir." Ülkemizde her çocuğa aynı eğitimi vermek gibi bir hata işlenip duruyor. Burada ferdi farklılıklar göz ardı edilmiş oluyor, herkes adeta kalıplaştırılıp standardize ediliyor. Aslında bu bütün Batı ülkelerinin de büyük sorunu. Oysa üstün zekâlı ve yetenekli çocuklar, her ülkenin en pahalı madenlerinden daha kıymetli "Yerüstü Hazineleri"dir ve bu standartlara uymak istemezler. Her seviyeden çocuğa uygun eğitim vermek gerekmekle beraber, üstün vasıflı çocukların eğitimi en zor olanıdır, adeta eğitimin zirvesidir. Onların, özellikle 140 IQ üzeri deha çaplı çocukların çok özel eğitimlerden geçirilmeleri gerekmektedir. Onlara ihtiyaç hissettikleri eğitimi biz vermezsek kontrolsüz bir şekilde bir yerlerden alırlar zaten.

Üstün zekalı çocuklar dezavantajlıdır, onları çok iyi tanıyan ve konusuna hakim eğitimciler tarafından onlara uygun hassas eğitimler verilmezse, o çocuklar çok çabuk isyankar olurlar. Gerekli güven ve sevgi ortamında yetişmezlerse de gidecekleri yer, ya akıl hastaneleri olacak ve sonunda intihara giden bir çıkmaza girecek, ya da bütün toplum değerlerine isyan etmiş, anarşist ve sapkın bir insan olarak karşımıza çıkabilecektir. Bu olumsuz örnekler pek çok toplumda sıklıkla yaşanmaktadır maalesef. Diğer yandan yabancı istihbarat kuruluşlarının, bu çocuklarımızı gözümüzün önünde çalmalarına, daha açık yazarsak Fulbright Bursu, Eisenhower Vakfı, Edinburg Düşesi Bursu, Mensa veya Adenaour Vakfı gibi masum görünümlü yabancı kuruluşlar adı altında çocuklarımızın bizden uzaklaştırmalarına ne demeli?

Bu yüzden bütün çocuklar için geçerli olmakla birlikte; sloganımız şu olmalı: "Yerüstü hazinelerini yeterince değerlendiremeyen toplumlar, yeraltı zenginliklerine sahip çıkamazlar." Dolayısıyla vatanlarına sahip çıkamazlar, sömürge olmaya mahkum olurlar. Dünyada bunun nice örnekleri vardır. Mesela Nijer, dünyanın en zengin uranyum ve altın madenlerine sahip olmasına rağmen en fakir ülkeler arasındadır.

Allah'ın bütün toplumlara lütfettiği bu özel çocuklara bu özel hizmeti sunmayan ülkelerin bütün yöneticileri ve aydınları büyük vebal altındadırlar. Oysa altın arayıcılar gibi, her üstün vasıflı çocuğa rastlanıldığında "yaşasın bir tane daha buldum" diye sevinç çığlıkları atmamız gerekmektedir.

Zeka türüne göre eğitim

Nüfusun kantitatif çoğunluğu birçok yönden değerli olmakla birlikte, nitelikli insanlar ülkelerin geleceği açısından çok çok daha önemlidir. Bakınız 1,5 milyar nüfusuyla İslam aleminin durumuna. Bir de dünyadaki toplam nüfusu ancak 15-20 milyon olan Yahudilere. Hangisi daha etkin? Tabii ki, cevap belli. Peki, nasıl oluyor, bu Allah'ın bir adaletsizliği mi? Cenab-ı Allah Yahudileri daha mı zeki yaratmış? Haşa! Yüce Yaratanın hiçbir konuda adaletsiz olmadığını çok iyi biliyoruz. Hatta bunun tersini bile söyleyebiliriz. Petrol gibi doğal zenginliklerin büyük bir kısmı Allah'ın bir lütfu olarak Müslüman bölgelere verilmiş. Ama...?

Yahudilere gelince, onlar kendi çocuklarını öyle iyi analiz ediyorlar ki, hiçbir çocuk ıskalanmadan, israf edilmeden. Normal zekâda çocukları üstün zekâlı gibi yetiştirme çabaları yanında, üstün zekâlıların hiçbirinin kaybına fırsat vermeden zekâsının çeşidine göre, bilimsel, sosyal, sanatsal, medya ve ekonomik alanlarda dünyaya yön verecek lider kişiler olarak yetiştirdiklerini biliyoruz. İsrail'deki Ofec ismi verilen Dahiler Okulu, Enderun benzeri dünyadaki birkaç okuldan biridir. Devletin çok özel desteğini alan bu gibi okullar sayesinde zeki hiçbir Yahudi genç israf olmuyor. Bu sebeple de maalesef, 100 Müslüman güç bakımından bir Yahudi etmiyor dünya üzerinde. Bunun karşısında, 15-16. yüzyıllara kadar ülkemiz her alanda dâhilerle doluyken şimdi parmakla gösterilecek nadiratta (onlarda yurt dışında yetişenler) olması üzerinde çok kafa patlatmamız gerekir. Şunu da bir paradoks olarak burada vurgulamalıyım ki, tarihte eğitim tecrübesi açısından en tecrübeli milletlerin başında Türk milleti gelmektedir.

Üstün zekalılar için politika geliştirilmeli

Kendilerine gereken değer verilmeyince aşırı hırçınlaşan üstün zekâlı çocuklara yönelik ülkemizde henüz ciddi bir politika geliştirilemedi. Millî Eğitim Bakanlığımızın, Bilim ve Sanat Merkezleri adı altında iyi niyetli çabaları takdir etmemek mümkün değil. Ama yeterli mi sorusu tartışmaya açık. Bizim de içinde olduğumuz ve kamu yararı statüsü kazanmış olan TÜZDEV Vakfı bu konuda kendi gücünü zorlayarak millî pek çok çalışmaya imza atmaktadır. Bu aşamada MEB ile de bir protokol yapmıştır. Bu çalışmaların sonuçları elbette biraz zaman alacaktır. Bu arada teknolojiye yönelik büyük bir sivil hamle olarak kabul ettiğimiz "Teknofest" takdir edilecek bir çaba içinde, teknoloji derdi olan zeki çocukların önünü açan bir etkinlik sunuyor. Keşke bunun farklı versiyonları sosyal ve sanat alanlarında da başlatılabilse.

Bir anne, bir konferansım sonucu yanıma gelip ağlayarak kendi çocuğundan bahsetmişti. 3 yaşında okumayı öğrenmiş, 5-6 yaşına kadar da yüzlerce hikâye kitabı okumuş olan ve bilgi açlığı çektiğini söyleyen oğlu bu yüzden geceleri uyumak istemiyormuş. Anne "Ben ona ve sorularına yetişemiyorum. Ne yapmalıyım?" diye hüzünle soruyordu. Bu çocuğu 6 yaşında ilkokula başlattığınızı düşünün. Nasıl olacak? Leb demeden leblebiyi anlayan deha çaplı bir çocukla 3 defada anlayan bir çocuğu aynı sınıfa koyduğunuzda adaleti nasıl tesis edeceksiniz? Vakıf çalışmalarında bu gibi örneklere o kadar çok rastlıyoruz ki.

Elbette eğitimde feda edilecek fert yoktur, bütün çocuklarımız değerlidir; fakat milletimizin geleceğini düşünerek Allah'ın bütün milletlere bir lütuf olarak verdiği, ama aynı zamanda zor çocuk olarak bilinen üstün vasıflı ve deha çaplı çocukların birinin bile kaybına ve israfına tahammülümüz olmamalı artık. Bu zor çocuklara verilecek destek, iki defa fayda getirecektir çünkü: İlki, onların dezavantajlarını (toplumların başına bela olmalarını) yok edecek, ikinci olarak da topluma büyük hamleler yaptıracak olan yüce şahsiyetlerin yetişmesine vesile olunacaktır.

Bir toplumun önünü deha çaplı bir insan bile açabilir. Tarihimizde saygı ve muhabbetle ismini andığımız İbni Sina'dan Mimar Sinan'a, Itri'den Fatih'e nice büyük şahsiyet de bu tür alt yapıya sahipti ve çok özel eğitimlerden geçmişlerdi. Burada bir teklif sunmak istiyorum: Pek çok okula ismini verdiğimiz bir Aziz Sancar yetiştirebilmek maksadıyla; gerekirse sadece bir çocuk için bir okul açmayı bile göze almalıyız.

Bütün eğitim yetkilileri ve aydınlarımıza sesleniyorum! Bu güzel ülkenin çocuklarına sahip çıkalım. Onların sorumluluk ve vebalinden hiçbirimiz kaçamayız. Bütün Türk çocuklarının kaderi elimizde. Bize göre; eğitimci, en büyük sanatkârdır. Bu güzel ülkenin, çocuklarımızı mücevhere dönüştürülecek cevherler olarak gören sanatkâr eğitimcilere ekmek ve su kadar ihtiyacı vardır. Bütün hitabımız bu fedakâr eğitimcilerimize. Onların ellerinden öpüyorum.

Bu yönde gayret gösteren eğitimci sayısının artmasını ve bu meselenin de devletimiz tarafından "Millî ve Stratejik bir mesele" olarak kabul edilmesini arzu ve ümit ediyorum.