Yeşil binalar... Yükleniyor

Cüneyd Altıparmak / Hukukçu
21.10.2022

BM-Habitat'ın verilerine göre devletlerin taahhütleri itibariyle, küresel ısınmanın 2030 ile 2052 arasında 1,5°C'ye ve 2100'de yaklaşık 3°C'ye ulaşması bekleniyor. Bu şehirler üzerinde 'feci' etkiler doğuracak türden bir rakam. Bu ve benzeri risklere rağmen kentler bazında henüz iklim değişikliği meselesi istenen düzeyde ele alınmış değil.


Yeşil binalar... Yükleniyor

Bir zamanlar yeşil ve mavi olan gezegenimiz, plastik ve betondan bir AVM'ye dönüştü.

Y.N. Harari

Gün geçtikte artan bir tartışma ve önlem alınması gereken bir durum ile karşı karşıyayız: "İklim Krizi". Güçlü olanların salık verdiği ve "gelişmemiş (!)" toplumların da uymak zorunda olduğu bir mesele. Gerçek olan tek bir yönü var: Böyle bir kriz var. Dünya gün geçtikçe kirleniyor. Yorgun dünya bu kadar büyük gelişmelerin (!) ürettiği sonuçları daha ne kadar taşıyabilir bilemiyoruz ama havadaki bir uçağın tehdit ettiği kuşlar, fabrika atıklarının sebep olduğu balık atıkları ve nihayet "The Great Pacific Garbage Patch" yani Çöp Kıtası, birer gerçek! İşte bu tablo karşısında devletler çeşitli adımlar atmak zorunda kalıyor. İstedikleri için mi? Kamuoyu baskısı sebebiyle mi? Ya da bu konunun da bir ekonomik getirisi olduğu için mi? Bilemiyoruz. Bir çalışma var ve ülkemiz de bundan bağımsız değil. Çeşitli düzenlemeler ve adımlar atılıyor. İşte bu yazımızda iklim sorununa kentlerden getirilmeye çalışılan çözümlere ve bunların hukuki dayanaklarına değinmeye çalışacağız.

Üçüncü kuşak haklar

"Dayanışma Hakları". Hep bildiğimiz konuştuğumuz, adil yargılanma, düşünce, yaşam, örgütlenme haklarından sonraki evre. Günümüzde geldiğimiz nokta diğer bir ifade ile. Bu haklar çevre, planlama, ortak varlıklardan istifade etme gibi haklardır. Bunlar içinde artık en önemlisi iklim ile bağlantılı olan çevre ve çevrenin korunması. Gelecekte üretimden, eğitime; adaletten, sağlığa; enerjiden çalışma hayatına kadar her konunun temel bir kotasyonu olacak: "İklim Değişikliği". Bunun üzerinden bakacağız meselelere ve nitekim başladık da. Dünyanın oluşumuyla başlayan doğal süreç içerisinde meydana gelen değişime, insanoğlunun destek vererek(!) içinden çıkılmaz bir hale sürüklediği bu hal; başta sera gazı olmak üzere ozon tabakasına zarar veren diğer maddelerin havaya salınımı, temel olarak fosil yakıtların kullanıldığı sanayileşme deneyimimizden kaynaklanmakta. Sonucu ise ormansızlaşma, su kaynaklarının tükenmesi, buzulların erimesi, çölleşme, kaybolan kara parçaları, yaşanılamaz hale gelen ülkeler...

Sorunlar bunlarla da bitecek gibi değil. Roschmann'ın dediği gibi "...büyük göç hareketleri patlak verecek ve bu durum bazı ülkelerin ekonomilerini bozacak, iç huzursuzluğa neden olacak, cana ve mala karşı suçlar doğuracak..." (1) . Bu kadar etkisi olacağı bilinen bir olaya karşı hukuki bir zemin, mevzuat açısından bir düzenlemeye gitmek ülkelerin gündemi oldu. Nitekim çevre başlığı altında iklim meselesi ilk kez 1972 yılında BM İnsan Çevresi Konferansı Bildirgesi ile dünya gündemine gelmişti. 1979'da Uzun Menzilli Sınır Ötesi Hava Kirliliği Cenevre Sözleşmesi, Ozon Tabakasını İncelten Maddelere İlişkin 1987 Montreal Protokolü, aynı yıl imzalanan Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması... Nihayet konusu ve başlığı iklim olan bir metnin üretilmesi: BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesini oluşturan 1992 BM Çevre ve Kalkınma Konferansı (Rio Zirvesi), 1997 İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Protokolü (Kyoto Protokolü) ve son olarak Paris Anlaşması...

Paris Anlaşması

Bu anlaşma 2016 itibariyle, küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 55'ini oluşturan en az 55 taraf ülkenin anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanması sonucunda imzalanmıştır. Sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğun ortadan kaldırılması bağlamında BM İnsan Çevresi Konferansı Bildirgesi'nin uygulamasını geliştirmeyi hedefleyen Paris Anlaşması'nın uzun dönemli hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışının sanayileşme öncesi döneme göre 2°C altında tutulması; ilave olarak ise bu artışın 1,5°C'nin altında olmasına yönelik küresel çabaların sürdürülmesi şeklinde ifade edilmiştir. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı uyum kabiliyetinin ve iklim direncinin arttırılması; düşük sera gazı emisyonlu kalkınmanın temin edilmesi ve bunlar gerçekleştirilirken gıda üretiminin zarar görmemesi diğer bir temel hedef olarak belirtilmektedir. Son olarak, düşük emisyonlu ve iklim dirençli kalkınma yolunda finans akışının istikrarlı hale getirilmesi hedefler arasında yerini almaktadır. Ülkelerin Anlaşmanın temel hedefini yerine getirmeye yönelik faaliyetlerinin yer aldığı "Ulusal Katkı Beyanlarını" her beş yılda bir sunmaları öngörülmüştür.

Kent ve iklim

Katıldığım bir sempozyumun açılış konuşmasını Prof. Dr. Kemal Görmez yapmıştı. Uzunca bir konuşmaydı. Konuşmadan aklımda kalan (mealen) şu cümleydi: Kapitalizm sorununu, krizini kentlerden çözmeye başlar. Yani, küresel bir sorunu, kentleri konu ederek çözmek, bu çağın bir yöntemi... Kentleşme, sadece kırdan kente bir nüfus hareketi olarak ifade edilse de bu sadece bir nüfus hareketi değildir artık. Kentleşme, mekânın farklılaştırılmasının yanında, yaşayış biçimi, ekonomik ilişki türü, sosyal doku değişikliği de demektir. Yine kentleşme, daralan kırsal alanlar anlamı içerir. Bu dönüşüm kentlerin iklim açısından özel bir kriz alanına dönüşmesine sebeptir.

BBC'nin bir haberinde 1850'den günümüze dünyadaki ortalama sıcaklık bir santigrat derecenin üstünde artmış. Hatta haberde belirtiğine göre "son 40 yıl içinde her 10 yıl bir öncekine göre daha sıcak geçti" (2). BM'nin iklim değişikliği raporunu ele alarak analiz eden BBC Çevre Muhabiri Matt McGrath imzalı bir yazıda "kentlerdeki ağaçların yüzde 65'i iklim krizi nedeniyle risk altında"... (3) Kentleşme ve iklim değişikliğinin etkileri tehlikeli şekillerde birbirine yaklaşıyor. BM-Habitat'ın verilerine göre devletlerin taahhütlerine göre, küresel ısınmanın 2030 ile 2052 arasında 1,5°C'ye ve 2100'de yaklaşık 3°C'ye ulaşması bekleniyor. Bunun şehirler üzerindeki etkileri şimdi konuştuğumuzdan daha "feci etkiler" doğuracak türden (4). Bu ve benzeri risklere rağmen kentler bazında henüz iklim değişikliği meselesi istenen düzeyde ele alınmış değil. Buna sebep olan faktörler arasında merkezi hükümetlerin olaya bakış açısı olduğu kadar yerel yönetimlerin kentsel planlama ve çevre düzenlemeleri konusundaki davranış biçimi de var.

İklim değişikliğiyle mücadeleyi merkeze alan bir yaklaşımı olan ülkemizde 2021-2022 döneminde başta çevre, enerji, sanayi, tarım, kentleşme, ulaşım gibi birçok alanda adımlar atıldı. Paris Anlaşmasın'ın onaylanması ve yürürlüğe girmesi, "İklim Değişikliği" ifadesinin Bakanlığa verilmesi, İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulunun kurulması, İklim Değişikliği Başkanlığının faaliyete başlaması kurumsal anlamdaki adımlar. Yine İklim Kanunu çıkarılmasına ilişkin Bakanlık bünyesinde yapılan arama ve altlık çalışmalarında da önemli bir aşamaya gelindiğini takip ediyoruz.

Cumhurbaşkanlığı himayesinde yürütülen iklim temalı projeler ise farkındalık adına önemliydi. Buradan çeşitli illerde iklim zirveleri, sempozyumlar ve akademik çalışmalar açısından da zengin bir dönem yaşandığını söyleyebiliriz. Merkezi anlamdaki bu adımların yerel yönetimlere etkisi yani yerelin bu konuyla ilgili kavrayışı ve adımları noktasında birtakım sıkıntılar olduğunu da yineleyerek belirtmek isteriz. Bu sebeple bu alanda alt mevzuat düzenlemelerine "yönlendirme" amaçlı ihtiyaç duyulduğu bir gerçek. Bunların son halkası da yeşil binalar hakkındaki düzenleme.

Son adım: Yeşil binalar

Binalar türü ve kullanımı biçimi fark etmeksizin kentsel alanlarda ısıtma, elektrik, su ve malzeme tüketiminin büyük bir bölümünü üstlenmektedir. Kentsel alanlar 2020'de küresel enerji kullanımının ve enerjiyle ilgili karbon emisyonlarının yüzde 40'ına yakın bir oranını teşkil etmekte. Birleşmiş Milletler Çevre Programı'na göre, bu hızlı büyüme döneminde inşaatta yeni teknolojiler benimsenmezse, 2050 yılına kadar bu oranın yüzde 60'ları bulması olası. Tüm dünya, bu kriz için de kentlere yönelmiş durumda.

Nitekim benzer istatistikleri konu alan UCGL-MEWA Çevre Komitesi raporunun sonunda şöyle diyor: "Tüm bu rakamlar göstermektedir ki; çevreye ilişkin küresel sorunların çözümünde kent ve kent yönetimleri öncelikli aktörler arasındadır." Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 12.06.2022 tarihinde "Binalar ile Yerleşmeler için Yeşil Sertifika Yönetmeliği" yayınladı. Binaların ve yerleşmelerin doğal kaynakları ve enerjiyi verimli kullanması, çevreye olan olumsuz etkilerini azaltması için değerlendirme ve sertifikalandırma sistemlerinin oluşturulması gerekiyor.

Yeşil sertifika

Bu yönetmelik "yeşil sertifika" verilmesine ilişkin esasları düzenliyor, şartları belirliyor. Buna göre bu sertifikayı alan "yeşil binalar"; ortaya çıkmasından yıkılmasına kadar geçen tüm evrelerinde "çevreyle uyumlu" ve "doğal kaynakları verimli kullanan" bir statüye kavuşuyor. İklim değişikliği ile mücadelenin "ekonomik" olması hem tercih edilebilir olması için hem de bir sektör olarak var olabilmesi için önemli. Aksi halde kimsenin talep etmeyeceği "butik" bir hal alacaktır. Bu anlamda yeşil bir binanın temel üç fayda sınıfı vardır. Çevreye faydalıdır. Ekonomik avantajları vardır. Ve nihayet toplumsal yarar içerir. Su ve enerji israfını azaltır.

Doğal kaynakları koruyarak, su ve hava gibi kaynakların kalitesini arttırır. Biyoçeşitliliği ve ekosistemi korur. Güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynakları kullanır. Kirliliği ve atıkları azaltmak ve ayrıca malzemelerin yeniden kullanımını ve geri dönüşümünü sağlamak için önlemler alır. Kullanılan malzemeler toksik değildir, etik ve sürdürülebilirdir. Tasarımında ve inşasında çevre göz önünde bulundurulur ve değişen çevreye uyumu sağlanır. Bunlar çevreye dönük olan yönüdür. Ekonomik yönde ise maliyetleri uzun vadede düşürür, enerji masraflarını minimize eder, kullanıcılarının verimliliğini arttırır. Toplumsal olarak da sağlıklı bir çevre ve yaşam vadeder.

Ülkemiz karbon salınımı noktasında kontrol edilebilir bir düzeyde. Hızlı davranılırsa anlaşmalarda istenen "karbon nötr" bir ülke olma imkanını yakalayabiliriz. Bunu nasıl yapacağız sorusunun ilk cevabı oturduğumuz binaları, iklim değişikliğine bu denli sebep olan yerleşim alanlarımızı gözden geçirmek. Yeşil bina ile ilgili bu mevzuat adımı bu iklim değişikliğine karşı mücadelede önemli bir adım. Avusturya'da düzenlenen Dünya Zirvesi iklim konferansında video bağlantısı üzerinden konuşan Antonio Guterres'in dikkat çektiği tehlike çok önemli: "Ukrayna'daki savaşın tırmandırdığı enerji krizi nedeniyle büyük ekonomiler fosil yakıtlara tehlikeli biçimde yatırım yapmaya başladılar".

Twitter: @cuneyd6parmak

Kaynaklar

(1) Christian Roschmann, "İklim Değişikliği ve İnsan Hakları" (Çeviren: E. Fırat) AÜHFD, 70 (4) 2021: 1155-1198

(2) "İklim değişikliğinin varlığını ve insanlardan kaynaklandığını nereden biliyoruz?", www.bbc.com/turkce, 25.10.2021

(3) "İklim değişikliği: BM İklim Raporu'ndan Öğrendiğimiz 5 Önemli Konu" www.bbc.com/turkce, 10.08.2021,

(4) https://unhabitat.org/topic/climate-change, 19.10.2022