Yok birbirimizden farkımız

Doç. Dr. Özkan Gözel / İstanbul Medeniyet Üniversitesi
13.01.2018

Hakiki farklılık, radikal farklılıktır. Burada radikallikten –fiilen olmasa da zihnen– sistem dışı kalma yönelimini ya da kararlılığını anlıyoruz daha çok. Kapitalist sistem farklılıklar konusunda esneklik gösterdiği izlenimi veriyor, oysa radikal anlamda bir farklılık söz konusu olduğunda durum değişiyor. Sistem kendine muhalefet edecek, üstelik bunu usturuplu bir şekilde yapacak radikal düşünce ve yönelimlerden hoşlanacak değildir.


Yok birbirimizden farkımız

Kapitalizm, tesanüt ve tecanüs esasına dayalı olup yekpare bir manzara arz eden cemaatlerden müteşekkil premodern toplumu azar azar çözdü. Bu çözülmeyle birlikte o topluma özgü hayata bağlanma ve varoluşu anlamlandırma biçimleri de ortadan kalkmaya yüz tuttu. Kapitalizm, onun yerine, ulus-devlet adı verilen homojen(leştirilmiş) modern toplumu ve onun yaşam pratiklerini ikame etti. Bugünse “geç kapitalist” ya da “postmodern” olarak adlandırılan bir evreyi yaşıyoruz. Teknoloji-yoğun bir toplum olan postmodern toplumun homojen değil heterojen bir yapıda olduğu, dolayısıyla farklı sosyallik ve bireylik biçimlerinin biraradalığına dayandığı genel bir kabulle dile getirilir. Gelgelelim bu heterojenlik meselesine bir parça şüpheyle bakmakta fayda var. Bu toplumun temel anlamda bir farklılık, çeşitlilik ya da türlülük barındırdığı gerçekte şüphelidir. Öyledir zira kapitalizm postmodern toplumdaki değişik sosyalliklere mensup bireyleri piyasa ve teknoloji marifetiyle düzleştirici bir ameliyeye tabi tutuyor mütemadiyen. Birkaç örnek verelim. Benzer mağazalardan, benzer markaları giyiniyoruz, benzer cep telefonlarını taşıyoruz, benzer tüketici tepkilerini veriyoruz, yaş günümüzü bile benzer repliklerle kutluyoruz vs. Politik tercihlerimiz birbirine benziyor; sonuçta bize sunulanlar neyse onlardan birini “seçip” partizanlığını yapıyoruz. Hayata tutunma ya da tutunamama biçimlerimiz de birbirine benziyor, üzüntülerimizi ve sevinçlerimizi ifade etme biçimlerimiz de hakeza. Benzerlikler sayamayacağımız kadar çok. Şu halde neyin farklılığından söz ediyoruz?

‘Kabul edilir’ farklılık

Hakiki farklılık, radikal farklılıktır. Burada radikallikten –fiilen olmasa da zihnen– sistem dışı kalma yönelimini ya da kararlılığını anlıyoruz daha çok. Kapitalist sistem farklılıklar konusunda esneklik gösterdiği izlenimi veriyor, oysa radikal anlamda bir farklılık söz konusu olduğunda durum değişiyor. Sistem kendine muhalefet edecek, üstelik bunu usturuplu bir şekilde yapacak radikal düşünce ve yönelimlerden hoşlanacak değildir. Zira bunlar sistemin meşruiyetini tartışma konusu edebilecek bir cesamete ulaşabilir ve sistem-karşıtlığını oluşturma ve beslemede etkili bir rol oynayabilir. Bu yüzden sistem muhaliflerinden rol çalıyor ve domestik olarak üretilmiş farklılık diskurlarını tedavüle sokuyor. Keza, hakiki yani radikal bir farklılığın önünü almak için “kabul edilebilir” yani “sistem içi” bir farklılık rejimini hoş görüyor, dahası bunu teşvik de ediyor. Yok birbirimizden farkımız ama biz şuyuz, buyuz… Bugün başat farklılık söylemi majestelerininki!

Kendi varlığını tartışma konusu edecek hakiki farklılıkların neşvünemasına göz yummayan kapitalist sistemin genel ameliyesi piyasa ve teknoloji marifetiyle farklılıkları mütemadiyen yontup düzleştirmekten ibaret. Bu surette birbirinden pek de farkı olmayan bireyler ve sosyallikler ortaya çıkıyor. Tedavülde tutulan “Farklılıklara Saygı!” sloganı aslında giderek düzleşen ve sığlaşan toplum üzerindeki benzeştirme faaliyetini örtbas etmeye yarayan bir şal hizmeti görüyor. Düzleştirmecilik, sistemin üzerimize saldığı başlıca ehlileştirme pratiklerinden biri. Görünüşteki farklılık sosuna rağmen, son tahlilde tekbiçimli(leştirilmiş) bir toplumda yaşıyoruz. Aynı firmanın, aynı kumaştan ve renkten ve fakat farklı bedenlere göre ürettiği üniformaları giyiyoruz her birimiz– bir farklılığımız varsa bu!

Kapitalist sistemin esaslı bir bileşeni olarak teknolojik kültür bugün hayatımızın hemen her alanına sokulmuş, hemen her tarafa sinmiş durumda. Öyle bir atmosfer oluş(turul)uyor ki “her hal ve şartta teknolojiye evet!” demek durumunda bırakılıyoruz. İtiraz şansımız pek yok. Teknolojik kültür massetmiş bizi. Kendisi insan elinden çıkmış bir ürün olan teknoloji dönüp kendisini üreten insanı biçimlendiriyor, ne tuhaf! Bu biçimlendirme de ister istemez bir “birbirine benzetme” olarak tezahür ediyor. Teknolojik kültür dolayımıyla bu surette yontulan ve tekbiçimli hale sokulan insan kolayca ehlileştirilip sisteme eklemlenebiliyor.

Hipnotik etki

Sonuçta, farklılıklarımız bir bir törpülenirken biz sistemin aparatı olan teknoloji aracılığıyla uyumlulaştırılmış bireylere dönüştürülüyoruz. Bu süreç Fıtrat’tan kaynaklanma farklılıklarımızı yavaş yavaş sönükleştiriyor, giderek de izale ediyor. Bugün, başka şeylerin yanı sıra, ailevi bağlar da tehdit altında. Teknolojinin çocuklarımız üzerindeki hipnotik etkisi inkâr edilemez boyutlarda. Ailede roller değişiyor adeta: Babalar artık çocuklarından “öğreniyorlar.” James Dimitiri “Y kuşağı teknolojisiz kalmaktansa, ölmeyi yeğler.” derken bir aymazlığın boyutlarını gözler önüne seriyor.

Bu gençler birbirine benziyor, yok birbirilerinden farkları. Aynı teknolojik kültür homojenleştiriyor çünkü onları. Teknolojinin efsunkâr evreninde zihinleri formatlanmış olarak yaşıyorlar ve Mevcut Durum’un dışını ne tahayyül etmek istiyorlar, ne de edebiliyorlar. Bir Aynılık Rejimi’nin kurbanıdır onlar.        

[email protected]