Yoldaş bizi tutar, biz yoldaşı tutarız

Dr. Necdet Subaşı / Yazar
9.10.2021

Bizi yoldan eden, yolumuzu gözümüzde büyüten ya da yol alışlarımızı küçümseyen bir mihmandarlığın kime çalıştığını tahmin etmek zor değildir. Varlığıyla külfetimizi azaltanların sadakati rahmet mesabesindedir. Hayatı zehir etmeyi marifet sayan bir yoldaşlık kötü ve verimsiz bir iddia olarak kalmaya devam eder.


Yoldaş bizi tutar, biz yoldaşı tutarız

Yol arkadaşı bize verilmiş bir nimettir. Yola yalnız çıkılmaz. Yol çoğu kereler uzun, çileli ve karanlıktır. Buradan ilerisi hakkında bir kestirimden ötesi yoktur; görmediğimiz yaşamadığımız şeyler hakkında biz ancak bir tahminde bulunabiliriz. Bizden önce başkalarının gidip durduğu yolların ahvalinden bir şekilde haberdar olsak da yine de bu yollar sıra bize gelince başka bir hâle dönüşürler. Öyle ki sanki her sefer kendi yolunu inşa etmektedir. Hemen şimdi, birazdan şu karşımızdaki virajı döndükten sonra yolun bize açılıp açılmayacağı belli değildir; bizi neler karşılayacak muğlaktır, hele hangi hikâyenin içine düşüp onun parçası olacağımızı kestirmek için kâhin olmak bile yetmez. Kaldı ki onlar da her seferinde bizi tumturaklı yalanlarıyla kandırmaktan başka bir şey bilmezler. Ondandır yolun bilindik bilinmedik hâllerine karşı, onun beklenir beklenmez sürprizlerine karşı yanımızda her daim bir arkadaş tutmamız gerekir.

Evvel refik badel tarik

Yola çıkmaktan, yol tutmaktan ve yolda olmaktan belki de daha önemlisi bize refakat edecek bir yoldaşımızın olmasıdır. Yol arkadaşı olmadan yola koyulmak kör bir cesaretten daha fazlası değildir. Deli değilsek, kaçıp gitmeye, uçup helak olmaya niyetlenmemişsek yolu dert ettiğimiz kadar yol arkadaşımızı da dert etmeli, bize mihmandarlık edecek refikimizi bir güzel seçmeliyiz. Üşenmeden, çekinmeden, caymadan arayıp bulmakta ısrarcı olmalıyız. "Evvel refîk ba'del tarîk" denmesi boşuna değildir. Önce yoldaş sonra yol. Öncelikle bir yol arkadaşına ihtiyaç duyarız, onu bulmak öncelikli derdimizdir. Ardından yol nasıl olsa gelecektir; biz onu evvel Allah her durumda hallederiz.

Yol arkadaşı sizin her şeyinizdir. Yükünüze ortak olur ama asla hamalınız değildir, dediklerinize kulak verse bile o hiç mi hiç uşağınız değildir. Aranızdaki sözüm ona anlaşmanın ne kaydı ne de kuydu vardır. Çünkü yazılmamıştır, çizilmemiştir ve ama siz ikiniz de aynı hedefe kilitlenmiş, aynı menzile yönelmişsinizdir. Daha ilk etapta ipe un sermek yoktur; yolu birlikte tamamlamak, hikâyeyi bir güzel bitirmek ve hedefe sağ salim ulaşmak esastır.

Oysa yol imtihanlarla doludur. "Yolcunun işini sadece Allah bilir." sözü asla yabana atılmaz. Zihnimizde biriktirdiklerimiz, aklımızla çoğalttıklarımız, bize ulaşan deneyim zenginlikleri pekâlâ önemlidir, yabana atılmaz ama yol sadece yoldur ve bazen bunların hiçbiri işe yaramayabilir. Tecrübe iyidir, hazırlık içinde olmak kötü değildir, amenna ama işte yol tutmak her durumda bir gönül ferahlığı ister. Size bu minvalde bir dost bir arkadaş bir refik lazımdır; yoldaşsız olmaz.

Yoldaş kim olmalıdır? "Yol nereden nereye gider?", "Hangi yola uyarsak gideceğimiz yere daha kolay ulaşırız?" soruları tabii ki yerindedir, kafa yormadan olmaz. Bunlar ve belki de daha fazlası mutlaka düşünülmeli, hepsinin üzerinde adam akıllı bir şekilde durmadan, onlardan her birini apaçık bir karara bağlamadan asla yola revan olunmamalıdır. Ne var ki bütün bunlar kadar belki de bunlardan daha da ağır bir şekilde dert edinilmesi gereken esas mesele yola kiminle çıkılacağıdır. Yol tamam az çok bellidir, peki ya yoldaş? Yoldaşımız sağdan mı olacaktır soldan mı, akraba-ı taallukattan mı olacaktır yoksa kendi muhitimizden mi? Nereden, nasıl, kimden, kimlerden? Birbirini tetikleyen bu soruların peşini bir an bile bırakmadan, bıkmadan usanmadan yol arkadaşımızı seçmek ve belirlemek gerekir.

Şaka yok, yola dayanmak hadi neyse ama bir de birbirimize dayanmak sözkonusudur. Onun size tahammülü basit bir şey değildir, arada doğacak bir ihtilaf koca bir yolu berbat eder. Allah muhafaza artık ne önünüzdeki yol biter ne de içinizdeki enerji kendini yenilemeye fırsat bulur. Canınız sıkılır, kendinizi dağlardan tepelerden atasınız gelir. Pişmanlık sizi yarı yolda bırakır, nereden buldum sorusu size yolu kaybettirir. Gerçi bütün bu yaşadıklarımız dünyanın sonu değildir ama tadımız tuzumuz kaçmıştır. Artık çıkınımızdaki envaı çeşit yol erzakı bile sırtımıza, yük olmaya ve batmaya başlar; öyle ki artık ne tattığımız bal baldır ne de dokunduğumuz ekmek ekmektir. Sofraya serdiğimiz nevaleyle zıkkımın kökü arasında çok az bir farkı kalmıştır.

Yolun dertleri saymakla bitmez. Korkularımız olur, kiminle aşacağızdır? Belalar bir yolunu bulup bizi bulsa sahi onları başımızdan nasıl savacağızdır? Hem yol dediğimizin gecesi vardır gündüzü vardır, yağmuru vardır çamuru vardır, iti vardır çakalı vardır. Arlısı da vardır onlardan arsızı da ve ileride sanki bizi beklemektedir. Bütün bu gailelere karşı kim nasıl dayanacak bütün bu sıkıntıları kiminle bertaraf edeceğizdir?

Yol arkadaşına müthiş ihtiyaç duyarız. Oysaki kör olası nefsimiz bize cahil cesaretimizi harekete geçirerek aslında yanımızda hiç kimseye gerek olmadığını fısıldar, resmen kandırılırız. Kalbimiz kararmadıysa, aklımız tutulmamışsa, ferasetimiz an be an hükümferma ise kaygılanacak bir şey yoktur, biz bu yola kendi başımıza atılıp seferin hâllerine teslim olamayız. Bir arkadaş bulmak kaçınılmazdır, çünkü erişeceğimiz menzil değerlidir ve biz o hedefe ulaşmak zorundayız.

Yol arkadaşının alnında iyi bir yoldaş olduğu yazmaz. Akşamdan sabaha bir keşfimiz de olmaz. Arkadaş yolda kazanılır, tecrübeyle sabitlenir, hayat onu bize armağan eder. Onu nasıl seçeceğimiz nerede bulacağımızın ayrı bir hikâyesi vardır ve uzundur. Bize bu uzun ve çetin yolda kim refakat edecek, yaşayacağımız onlarca sıkıntıyı kiminle aşacağız, girdiğimiz badirelerden nasıl çıkacağızdır.

Bizi yolda yapayalnız bırakmayacaklara, birlikte çıktığımız seferden yarı yolda geri dönmeyeceklere nasıl ulaşabiliriz? Yolun çekici iğvalarına, korkutucu imgelerine, bunaltan ve tedirgin eden seslerine, ürküten ve sarsan tehditlerine karşı kim bizimle aynı hizada durabilir, kim bize sonuna kadar eşlik eder, istikametten bir milim kaymaz. Büyük yol hikâyeleri hep bu türden hayal kırıklıklarıyla doludur. Birlikte kararlı bir şekilde yola koyulmuşlukların çoğu neden sıklıkla hüsranla nihayet bulmuştur, bakmak lazım.

Arkadaşlık tahammüldür

Yolun sonunda ah tüh etmek her şeye rağmen kolaydır, insan bir suçlu bulmakta zorlanmaz. Ne var ki söylenecek hiçbir şeyin anlamı yoktur Yolculuk bitmiş ama biz de bitmişizdir. Oysa tedarik listemize başka her şey kadar, istihkak kadar, nevale kadar, urba kadar lazım olan şu arkadaşlığı da eklemek lazımdır. Yoldaş bizi biz de onu tutarız. Yolu doğrultup doğrultmadığımızı beraberce ölçer, kayıplarımızı ve kazançlarımızı birlikte hesaplarız. Arkadaşlık en çok da sabır ve tahammüldür. Nazımızı kim çeker, biz kimlere teslim oluruz?

Yola çıkmadan yol arkadaşımızı seçmek aklın kârıdır. Her sefer ona dayanıp katlanacak bir tahammülü zorunlu kılar. Bizi yoldan eden yeis de tereddüt de içimize sinen kasvet de bir arkadaş yoluyla ancak başımızdan savılabilir. Bize her durumda iyiliği ve güzelliği salık veren bir dosttan daha iyisi ne olabilir ki? Onunla hangi dağlar aşılmaz, hangi dereler geçilmez, hangi yarlardan atlanmaz. Sağlam ve sıkı bir yoldaşın varlığı enerjimizi kanatlandırır, ruhumuza inşirah verir, yaralarımızı kurutur, acılarımızı teskin eder.

Gideceğimiz yol da seçeceğimiz arkadaş da niyetimizin bir parçasıdır. "Allah yoldaşımızı kalbimize göre versin." diye dua ederiz. Yol bizi adam eder, birlikte daha bir ehlileşir, birlikte daha bir mesafe alırız. Bizi yoldan eden, yolumuzu gözümüzde büyüten ya da yol alışlarımızı küçümseyen bir mihmandarlığın kime çalıştığını tahmin etmek zor değildir. Varlığıyla külfetimizi azaltanların sadakati rahmet mesabesindedir. Hayatı zehir etmeyi marifet sayan bir yoldaşlık kötü ve verimsiz bir iddia olarak kalmaya devam eder.

O hâlde önce yoldaş, sonra yol, yani evvel refîk ba'del tarîk.

@darulmedya