Yollarla, köprülerle örülen ağlar

Hilmi Daşdemir / Optimar Araştırma
25.11.2022

Türkiye bugün lojistik koridorlarına büyük yatırımlar yapıyor. Yollar ve köprüler bir yandan geçmişle geleceği bağlıyor, bir yandan da Türk yurtlarını birleştiriyor. Sadece fiziki olarak da kurulmuyor bu yollar. Geçmişte Fuzuli'nin şiirleriyle, yakın geçmişte Cengiz Aytmatov romanlarıyla kuruldu. Şimdi, dizilerle, filmlerle kuruluyor.


Yollarla, köprülerle örülen ağlar

"Muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayan köprü olmak isterdim."

Cemil Meriç

Türkiye için AB ile ilgili çalışmaların yoğun olduğu dönemlerde 'köprü' metaforu oldukça sık kullanılırdı. Asya ile Avrupa arasında bir köprü vazifesi görmesi hasebiyle böyle bir misyon üstlenebilirdi de Türkiye. AB'ye Türkiye'yi alma gibi bir amaçlarının olmadığını en net şekilde birçok anlamda bizimle birlikte gördüğümüz Almanya ortaya koymuştu. Merkel, daha Şubat 2004'te ana muhalefet lideri sıfatıyla Ankara'ya yaptığı ziyaret sırasında "Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemiyoruz. 'İmtiyazlı ortaklık' öneriyoruz" açıklamasını yapmış ve o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'dan "Almanya'da şu anda iktidar partisinin ortaya koymuş olduğu tavır yanında, muhalefet partisi durumunda olan Hıristiyan Demokrat Parti'nin böyle bir siyasi birlikteliği ortaya koyamayışını hakikaten anlamış değilim" cevabını almıştı.

Alman Şansölyesi, bu yaklaşımını iktidarı boyunca değiştirmedi ve AB'nin Türkiye'yi tam üye olarak almasının mümkün olmadığını zaman zaman dile getirdi. Aslına bakarsanız şimdi de durum pek farklı değil. Türkiye için gerçek anlamda AB üyeliğini hiçbir AB üyesi lider açıkça desteklemiyor. Türkiye NATO'ya asker verecek, düzensiz göçmenlerin AB kapısından içeri girmesine engel olacak bir ülke olarak görülüyor. Ayrıca başta tarım ürünleri gibi ürünleri AB için üretecek bir ülke olarak da görülüyor.

AB ve insan hakları

AB'nin insan haklarındaki yaklaşımlarını göçmenleri Akdeniz ve Ege'de ölüme mahkûm ettiklerinde gördük. Daha da vahimini; sınırlarda tüm kıyafet ve eşyalarına el koyarak çırılçıplak, kış günü donmalarını izlediklerini de gördük. İşte birilerinin özendiği Avrupa ya da daha geniş anlamıyla Batı bu idi. Kendi menfaatlerini her şeyin önünde gören, tüm diğer canlıların da onlara hizmet etmesi gerektiğini savunan ve bekleyen bir anlayış.

Nitekim Afganistan'dan çekilirken Biden'ın konuşmasında sürekli vurgu yaptığı "Amerikan çıkarları" çerçevesinde ele almış olması da Batı'nın temel amacının kendi çıkarları olduğunu gözler önüne seriyor. Batı'nın aynı yaklaşımını Afrika ve diğer ülkeler için de sergilediğini ve sergilemeye devam ettiğini görüyoruz.

Barış masası

Geçmiş Soğuk Savaş dönemindeki iki kutuplu dünya artık yok. BM'de Amerika, İngiltere, Rusya, Çin, Fransa'dan oluşan sürekli kendi çıkarlarını önceleyen ülkeler egemen. Bu ülkelere karşı bir lider öne çıkarak "Dünya Beş'ten büyüktür." gerçeğini bu ülkelerin yüzlerine ve gözlerine bakarak söyledi. Bu Lider Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan idi. Eskiden, Türkiye'yi yönetenler gerek ülkemizi ve coğrafyamızı ilgilendiren gerek tüm insanlığı ilgilendiren meselelerde pek bir şey söylemez iken bugün Erdoğan liderliğinde insanlığın selameti için doğru adımlar atılması yönünde öncü olan bir ülke var. Recep Tayyip Erdoğan'ın bu liderliğini son olarak Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sürecinde iki ülke ile iyi ilişkiler kurarak yaptığında gördük. Antalya'da 'barış masası' kurulmasını sağladı. Esir takası yapılması sağladı. Ayrıca 'tahıl koridoru'nun açılmasına öncülük yaparak tüm dünyanın takdirini kazandı ve bir adım daha öne çıktı. Üstelik egemen ülkeler sadece kendileri için tahıl isterken tahılın az gelişmiş ülkelere de ulaşmasını sağladı. Bu konuda Putin'i ikna etmiş olması da oldukça önemlidir. Bugün Türkiye'nin Rusya ile iletişim halinde olmasını Ukrayna da takdir etmektedir.

Emperyalizmin vahşi yüzü

Dünyamız son iki üç asırdır emperyalizmin vahşi yüzü ile karşı karşıya kalmış durumdadır. O sebepledir ki Erdoğan'ın BM'deki "Dünya Beş'ten büyüktür." çıkışı çok önemli ve değerlidir. Türkiye kendisine müttefik olarak gördüğü Atlantik Bloku ülkeleri tarafından zaman zaman hedefe konulmuştur. Türkiye'deki darbelerin ya da 15 Temmuz gibi darbe girişimlerinin arkasında hep bu derin yapılar olmuştur. Türkiye'nin hava savunma sistemi ihtiyacı olduğunda Patriot'lar verilmemiş Rusya'dan alınan S-400'ler için "alamazsınız" denilmiştir. Üstelik daha önce Yunanistan ve Hindistan örneği olduğu halde. İHA gibi terörle mücadelede ihtiyacımız olan silahlar verilmemiştir. –iyi ki vermemişler ki bugün Türkiye kendi İHA, SİHA vb gibi silahlarını geliştirmiştir.- Türkiye'nin İHA ve SİHA'ları geçmişte Türk Hanı Mete'nin ıslıklı oku gibi Türklerin önünü açacak ehemmiyete sahip bir buluştur.

Ön açmak demişken. Bizi hakir gören bir Batı yerine köklerimizin olduğu Doğu ile irtibatımız bize yeni bir yol açıyor. Türkiye, Azerbaycan'a Karabağ'ın azadlığa kavuşmasında verdiği destekle zirveye ulaşan Azerbaycan-Türkiye ilişkileri ve Türk Devletler Teşkilatı ile yeni bir yola girdi. Gözlemci olan Macaristan ve Türkmenistan'a Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de dâhil edildi. Bir sonraki adım Türk Birliği'nin kurulmasıdır. Tarih boyunca Türkler birlik oldukça yükselişleri gerçekleşmiştir. Buna Bilge Kağan ve Kül Tigin ile Çağrı Bey ve Selçuk Bey örneğini verebiliriz. Şimdi ise tüm Türk devletleri ortak bir yol arıyor. Hep birlikte yol açıyorlar.

Üreten Doğu

Yol açmaktan bahsederken Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Sayın Adil Karaismailoğlu'nun gayretlerinin de takdire şayan olduğunu söylemek gerekir. Zira küresel salgın döneminde de hız kesmeden açılan yollar, döşenen rayları görmemek mümkün değil. Tarih boyunca müreffeh ülkeler ticaret yolları üzerine kurulan ülkeler olmuştur. Çin birçok alanda üretim yapan bir ülke ve bir süredir devam eden hatta bir çatışma ve rekabete de sahne olan "Kuşak Yol" projesi için hazırlıklar yapıyor. Bugün Avrupa üretmiyor artık. Üstelik en büyük tüketici. Çin'de üretilenlerin Avrupa'ya ulaşması için Modern İpek Yolu oldukça önemli ve ağırlıklı olarak da Türk Devletlerinden geçen bir güzergâh. Bu konuda Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Sayın Karaismailoğlu'nun söylediklerine bakacak olursak; "Hakikaten bu coğrafi konumumuzun avantajlarını fırsata çevirmeye çalışıyoruz. Sonuçta Çin'den Avrupa'ya 710 milyar dolarlık yıllık ticaret var. O ticaretten ne kadar pay alabiliriz. O planlamayla onun politikalarını belirliyoruz. Yine Kuzey Koridor özellikle Çin'den Uzak Asya ile Avrupa arasında çok ciddi bir lojistik koridordu. Hem bu savaşlar nedeniyle orası bir riske girdi. Biz oradaki bütün potansiyeli aşağıya almak için Orta Koridor üzerinde büyük yatırımlar yapıyoruz. Ayrıca bu koridor üzerindeki bütün ülkeler sürekli bir araya geliyoruz. Yani Gürcistan, Azerbaycan Hazar Denizi geçidinden sonra Kazakistan, Özbekistan ayrıca Avrupa tarafında da Bulgaristan, Sırbistan, Macaristan... bütün ulaştırma bakanları bir araya geliyoruz. O demiryolunun kapasitesinin ve oradaki konforun arttırılmasıyla ilgili yatırımlaır ve neler yapabilirizi konuşuyoruz. Bir de ticaret hacimleri acayip bir şekilde artıyor. Biz bu sene 250 milyar doları geçeceğiz. Dünyada 12 milyar ton ticaret hacmi var. Şimdi yapılan bütün istatistikler 2030'larda bunun 25 milyar tona çıkacağını gösteriyor. Bunun da yüzde 90'ına yakını denizden taşınıyor. Orta Koridor'da Bakü- Tiflis- Kars hattının yapılmasıyla, Marmaray'ın yapılmasıyla kesintisiz koridor oluşturduk. Siz orayı güçlendirdiğiniz yolu da mecbur güçlendireceksiniz. O yüzden denizden Süveyş Kanalı'ndan çıktından sonra o, Kuzey-Güney Koridoru'nda Çanakkale, Marmara Denizi, İstanbul Boğazı'na geliyor. Tüm bu küresel hareketler, dünyadaki gelişmeler, ticaret hacimlerinin artması... Bu yükü İstanbul Boğazı'nın kaldıramayacağı aşikar, ortada. Onun için alternatif bir su yolu olarak Kanal İstanbul'u projelendirdik. Kanal İstanbul şu anda dünyanın en büyük altyapı projelerinden bir tanesi. Öyle bir günde, 1-2 yılda yapılacak da bir iş değil. Bunu planladık, imar planlarını yaptık uygulamalarını yaptık... Şimdi İstanbul'da Marmara bölgesinde yaşayanlar için öncelikle o ihtiyaç olan ulaşım yollarının yapımına başladık. Bir taraftan onları yapıyoruz bir taraftan da o ana ihale için hazırlıklarımızı yapıyoruz."

Önümüzdeki yıl Şuşa'da...

Bu açıklanan ve yapılanlara bakılınca yollarla örülen ağlar, kurulan köprüler var. Bu yollar ve bu köprüler bir yandan geçmişle geleceği bağlayan aynı zamanda kadim Türk yurtlarını da birleştiren köprüler aslında. Sadece fiziki olarak da kurulmamıştır bu yollar ve köprüler. Geçmişte Fuzuli'nin şiirleriyle, yakın geçmişte Cengiz Aytmatov romanlarıyla kurulmuştur. Şimdi, şiir ve romanların yanı sıra dizilerle, filmlerle kuruluyor. Hem de kalıcı olarak. Türk dizileri tüm Türk illerine ulaşıyor. Türkler aynı alfabeye geçiyor. Birbirlerini anlıyor. Artık yeniden aynı ufka başı dik olarak bakabiliyorlar. Geçtiğimiz yıl İstanbul'da düzenlenen Korkut Ata Film Festivali bu yıl Bursa'da düzenlendi. Gelecek yıl da inşallah azadlığına kavuşan Suşa'da düzenlenecek. Film Festivali'nin düzenlenmesinde de Kültür Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan'ın emeği büyük.

Artık yürekle emekle inşa edilen yollar ve köprüler Türk Dünyasını birleştireceği, hepsini ayrı ayrı cazibe merkezi yapacağı gibi geçmişi geleceğe taşıyacak. Türkiye'nin de bu ağlarla birlikte 'merkez ülke' olmasını sağlayacaktır.

[email protected]