Yönetilemez İstanbul’dan yönetilebilir İstanbul’a

İhsan Aktaş / GENAR Başkanı
30.06.2019

İstanbul seçime giderken tartışılması gereken en önemli konu İstanbul’un dünyanın başka küresel kentleri ile olan mukayesesi idi fakat biz bu kentin kaderini musakka seviyesinde ele almayı yeğledik. Oysa İstanbul dünyanın göz bebeğidir. Kent liderliği olarak nereye evrileceği, gelecekte bilişim kenti mi turizm kenti mi olacağı, eğitimde bir üs haline gelip gelemeyeceği gibi başat konuları tartışmaya açmalıydık…


Yönetilemez İstanbul’dan yönetilebilir İstanbul’a

Her ne kadar 23 Haziran seçimini Cumhuriyet Halk Partisi adayı Ekrem İmamoğlu kazanmış olsa İstanbul halkı, AK Parti döneminde gerçekleşmiş fiziki yapıyı, kültürel ve sosyal yaşamı kolaylaştırıcı tüm hizmet ve faaliyetleri unutmuş değildir. Tersine; Türk halkı AK Parti’nin 20 küsur yıldır İstanbul’a yapmış olduğu hizmetlerin İstanbul’u küresel bir şehir profiline ulaştırdığının farkındadır. Bu nedenle Türk halkının beklentisi, AK Parti’nin İstanbul’u hangi şartlarda teslim ettiğinin farkında olunması ve mevcut durumum daha ileriye taşınması şeklindedir. 

Sürekli olarak tüm halkı etnik köken, dini ve siyasi tutum gözetmeksizin kucaklayacağını ve İstanbul’u yeni hizmetlerle buluşturacağını vurgulayan Ekrem İmamoğlu bu söylemleri ile Binali Bey’i hatırlatmaktadır. Mevcut durum, AK Parti’nin söylem ve hizmetlerinin ne derece takdir gördüğünün ve örnek alındığının bir göstergesi niteliğindedir. Bu kapsamda Binali Bey’in, talep edildiği takdirde bilgi ve tecrübelerini Ekrem İmamoğlu ile de paylaşabileceğini belirtmesi ise İstanbul halkının sempatisini kazanmıştır. Gerçekleştirilen tüm hizmetler, seçim öncesi ve sonrası yorumlar ve değerlendirmeler, AK Parti karşıtlarının dahi Binali Bey’den saygı ve minnetle söz etmesini sağlamıştır. Gerek Binali Bey’in barışçıl söylemlerinin 23 Haziran sonrası devam edişi gerekse AK Parti dönemi belediye hizmetleri sayesinde İstanbul’un fiziki şartlarının çok daha ilerilere ulaşması, yeni dönemde halkın beklentisini oldukça arttırmıştır. Halk, AK Parti’nin yıllardır süre gelen çok yönlü hizmetleri yeni dönemde de görmek istemektedir. 

Bu nedenle AK Parti döneminde gerçekleşmiş fiziki, sosyal ve kültürel belediyecilik anlayışının devam emesi gerekmektedir. Bu durum ise yeni İstanbul yönetimi için oldukça büyük bir sorumluluk demektir. 

Dalan ve Sözen dönemi  

90’lı yıllarda İstanbul yönetim açısından ele alındığında değerlendirmeler oldukça ümitsizlik içeriyordu. Bu yıllarda Prof. Çağlar Keyder ve Prof. Ayşe Öncü’nün ele aldıkları kıymetli bir İstanbul makalesi vardı.  Bedrettin Dalan ve Nurettin Sözen uygulamalarını ele alarak bir İstanbul değerlendirmesi yapılan makalede; yönetim, ulaşım, hava kirliliği, temiz suya erişim, finans ve dünyadaki benzer şehirlerle karşılaştırmalar yapılan bütün değerlendirmelerde İstanbul’un geleceğine ümitsizlik hâkimdir. Makalede İstanbul’un kontrol edilemez ve yönetilemez bir şehir olduğu ve bu gidişatla bir Bombay sendromu yaşayacağı iddia edilmişti. İstanbul’un on yılını değerlendiren bu makale bir devrin analizi açısından oldukça kıymetlidir. 

90’lı yıllarda İstanbul’da yaşayan İstanbulluların tamamına yakınının düşüncesi makaledeki kadar ümitsizdi. İstanbul’un yolları, su sıkıntısı, hava kirliliği, hepsinden öte yönetilemez İstanbul bütün çıplaklığı ile hissediliyordu. Belediye kuruluşlarının önünde vatandaşlarımızın işlerini para karşılığı çözmek için dolaşan kişiler vardı. İSKİ’de bir işiniz var ise gelip size yanaşır “Bu yolla bir iş çözemezsin gelin bu işi kısa yoldan halledelim” diye teklifte bulunurlardı. Refah Partisi belediyeyi kazanınca bu asalaklar kurumların önünden uzaklaştı. O dönem bırakın belediye yöneticilerini, parti üyeleri vatandaşın elinden tutup onların sorununu çözmek için canhıraş bir şekilde gayret ederlerdi. 

İnsan ve para yönetimi   

1994 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın kazandığı seçimlere gidilirken İstanbul’un bir şehir olarak yönetilip yönetilemeyeceği en önemli sorundu. Adayların kendi içlerinde ele aldıkları birinci konu bu idi. Hatırladığım kadarıyla Erdoğan öncelikli olarak insan yönetimi ve para yönetimi konusunu gündeme getirip İstanbul’u sokak sokak bildiğinden ve aynı zamanda sorunlarına da vakıf olduğundan bahsederek İstanbul’un sorunlarının üstesinden geleceğini ifade etmişti. 

1995 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, İstanbul Büyükşehir başkanından bir İstanbul brifingi almış ve bir muhalif partinin temsilcisi olan dönemin belediye başkanı için sitayişkâr ifadelerde bulunarak “Belediye başkanı dediğin böyle olur” diyerek takdirini gizlememişti. O dönem için İstanbul’un yönetilebilir olma sorunu ülke yönetiminin tamamını ilgilendiren bir konu idi. Bir yönüyle Refah Partisi belediyeciliği gelene kadar bu sorun ülkenin bütün kentleri için geçerli bir sorun idi. 

Refah Partili belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan arkasında partililerin yüksek motivasyon ve desteği ile İstanbul’da büyük bir seferberlik başlatarak kısa sürede İstanbul’un kontrol edilebilir ve yönetilebilir bir şehir olduğunu ortaya koymuştu. 

l Fiziki belediyecilik: İstanbul’un öncelikli sorunları bir kentin en hayati sorunları olan içme suyu, yol yapımı, temiz hava vb. sorunları idi. O dönemde doğalgaz kullanımı yok denecek düzeydeydi. Hava kirliliği hastalık ve ölümlere davetiye çıkartıyordu. Marmara denizinin bir parçası olan Haliç, biriken atıklardan ve çöplerden deniz olma özelliğini kaybetmiş ve sürekli olarak kötü koku yayıyordu. Belediyenin müteahhitlere vermiş olduğu çekleri tefeciler dahi bozmaz olmuştu. Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü gün bir binanın su abonelik sözleşmelerini yapmak için İSKİ binasına gittim. Binanın alt katı miting alanı gibiydi, vatandaşların elinde föyler uçuşuyor ve herkes açık alanda memurlara rüşvet veriyordu. Ben dumura uğramıştım. Abonelik için beş daireye 60 bin lira para istendi ve o dönemde 60 bin lira bir daire parasıydı. Bazı tanıdıklardan yardım alarak fiyatı 6 bin liraya düşürdük. Belediye Refah Partisi’ne geçince gidip kayıtlara baktım. Ödediğimiz paranın yalnızca 1.750 lirası kayıtlara geçmişti. Yaşlı bir adamla Aksaray’daki binanın alt katındaki manzarayı konuştuk. “Evlat şu elinde para sayan adamlara bak acaba üst katlarda ne kadar para çalınıyordur” dedi. Bende galiba alt kat hasılatları üst katlara taşınıyor demiştim. Kısa süre geçmeden İSKİ skandalı patladı ve Türkiye’nin en büyük yolsuzluk davası olarak ülke gündemine oturdu. SHP’nin İstanbul belediyeciliğinin tamamı İSKİ gibiydi çünkü her yer dökülüyordu. Devrin İSKİ genel müdürü Veysel Eroğlu İSKİ’ye gittiğinde milletin üzerine nasıl hücum ettiğini ve derdini anlattığını sık sık hatırlatır. Yıllar sonra İSKİ’nin giriş katı beş on müşterinin olduğu, gelenlerin çay, kahve içerek işlerini hallettiği bir mekâna dönüşmüştü. Bugün bir evin ya da işyerinin aboneliği WhatsApp mesajı veya çağrı üzerinden bedava yapılmaktadır. 

İstanbul belediyesinin yetkililerin gece yarılarına kadar çalışırdı ve Erdoğan zamanında aynı anda 350’ye yakın şantiyede faaliyet yürütüldüğü söylenmekte idi. Grevden dolayı çöp dağlarına dönen İstanbul sokaklarının temizlenmesi, belediye otobüslerinin yenilenmesi, İDO seferlerinin başlaması, metro faaliyetleri, su altyapısı, doğalgaz, yollar, deniz temizliği, hasılı dünyada bir kent nasıl yönetilirse İstanbul’un fiziki ortamı da aynı şekilde yönetilmeye başladı. 

- Kültürel belediyecilik: Nurettin Sözen döneminde geceleri parklarda Türk şölenleri olurdu ve halk, “Ey başkan çamur içinde yüzüyoruz türkü bizim neyimize” diye serzenişte bulunurdu. Dudullu’da oturan bir yakınımız çalışacağı bankaya gelmek için üç çift ayakkabı bulundururdu çantasında. Her yer çamur olduğu için evden otobüse kadar çizme giyerdi sonra otobüste bir ayakkabı ve bankada başka bir ayakkabı giyerdi çünkü otobüslerinde sokaktan farkı yoktu. 

İBB Kültür Dairesi Başkanlığı’na getirilen Şenol Demiröz, Türk, İslam ve Anadolu birikimleri hakkında önemli bir kültür etkinlikleri serisi ortaya koydu. O dönemde Nakip el-Attas’tan Kızıl Danny’den Seyyid Hüseyin Nasr’a kadar birçok düşünür ve siyasetçi İBB etkinliklerinde yer aldı. Bir yönüyle Refah Partisi’nin ve daha sonra AK Parti iktidarının kültürel zeminini oluşturuldu. Recep Tayyip Erdoğan sonrası Ali Müfit Gürtuna döneminde yürütülen “KENTİM İSTANBUL” projesini saymazsak o günden bugüne kayda değer ve o dönemle ölçülecek bir kültür felsefesi ve etkinliği oluşturulamadı. 

- Sosyal belediyecilik: Yerel yönetimlerde halkın bir sorunu çözülünce başka bir talep ortaya çıkar. Yol sorunu çözülünce kaldırım talebi gelir, o çözülünce çocuk oyun parkları, daha sonra yeşil alan, sosyal donatı alanları ve problemin çözüm sırasına göre talepler de değişir. AK Parti, Refah Partisi’nin iktidarlarını da sayacak olursak 25 yıllık belediye iktidarında bu süreçlerin hepsini yaşadı. Bu tecrübelerden yola çıkarak fiziki, kültürel ve sosyal belediyecilik kademelendirmesinin de adını koymuş oldu. 

İstanbul’da okuyan 50 bin öğrenciye burs Erdoğan’ın icadıdır ki CHP’nin anayasa mahkemesine gitmesi sonucu bu program iptal edilmiştir. SHP döneminde can çekişen belediye bütçesi AK Parti döneminde iyileştikçe sosyal yardımlar arttı ve bugün yaklaşık 400 bin aileye doğrudan gıda ve nakit yardım yapılmaktadır. İBB’nin spor alanında 10 bin lisanslı sporcusu mevcuttur. Yine dünyada devrim sayılacak bir uygulama vardır ki İSMEK bugün 200 bin kişilik yıllık katılımıyla devam eden dünyanın en büyük sosyal eğitim organizasyonudur. Uluslararası bir toplantıda ABD’den bir belediye başkanı 200 kişiye meslek öğrettiği için birincilik ödülü almıştı. Kadir Topbaş bu sayının İstanbul’da 200 bin kişi olduğunu söyleyince Türkiye’den gelen belediye başkanları dahi inanamadı. 

AK Parti iktidara geldiğinde ülkede çok önemli yatırım açığı, İstanbul ve Anadolu belediyelerinde büyük bir hizmet açığı vardı. AK Parti büyük bir şevkle bu problemleri çözmeye odaklandı ve büyük bir başarıyla üstesinden gelmeyi başardı. Bugün İstanbul’da halihazırda yapılan faaliyetleri bir defada sayabilecek bir AK Partili siyasetçinin olmadığı kanaatindeyim. Yapılan sayısız faaliyet AK Partililer nezdinde o kadar sıradanlaştı ki her büyük yatırım vaka-ı adiyeden sayılmaya başlandı. İBB ile ilgili üç örnek durumu net bir şekilde ortaya koymaya yeter diye düşünüyorum. 

- Halkalı-Gebze banliyö hattı: İstanbulluların yaklaşık yüzde 50’sinin hayatını ilgilendiren bu hattın yapımı 10 yıl sürdü ve 1 milyara yakın paraya mal oldu. Hattın açılışı kenar mahallede bir çocuk oyun parkı açılışı kadar gündem olmadı.

- Mecidiyeköy-Mahmutbey metrosu: Yine CHP adayının vaatleri arasına koyarak yapımından haberdar olmadığı Mecidiyeköy-Mahmutbey metro hattının test sürüşünde Binali Yıldırım başkan adayı olarak yoktu ve bugün hala kimsenin bu hattın açılacağından haberi yoktur.

İBB’nin hayvan barınakları: Bugün İBB’nin mili park düzeyinde hayvan barınaklarının varlığından kimsenin haberi olmadığı için Ekrem İmamoğlu seçim vaatlerinin arasına koymuştu.

Göreve geldiği zaman büyük bir hizmet açığı ile karşılaşan AK Parti hizmet yapma hastalığına tutulmuş, bu tutkusundan dolayı dönüp işlerini anlatma yoluna gitmemiştir. İstanbul’un trafik dışında sorunu kalmayınca halkın eğilimleri değişmiş ve halk bireysel taleplere yönelmiştir. CHP bu durumu fark ederek AK Parti’den almış olduğu belediyelerde tabiri yerinde ise fiziki anlamda bir çivi çakmadan halkla ilişkiler ve sosyolojiyi yöneterek hem oy artırmış hem de kamuoyu desteğini almayı başarmıştır. Örneğin bir ilçe olarak Beylikdüzü’nün Esenyurt’tan hiçbir farkı yoktur. Her ikisi de kötü yönetilmiş beton ilçelerdir. Birini AK Parti kaybediyor diğerinin başkanı İstanbul’a aday olabiliyor. 

AK Parti kendi eliyle zenginleştirdiği kapitalistleşen ve bireyselleşen yeni seçmeni tanımakta zorlanmaktadır. Aslında bu eğilim kendini son üç seçimdir belli etmekteydi. İstanbullular giderek kendi bireysel taleplerini adayların önüne koymaktadır. Yenilenen seçimde Binali Bey’in vaatlerine bakacak olursak yeni seçmenin bireysel taleplerinin göz önünde bulundurulduğu daha iyi anlaşılmaktadır. 

l Küresel kent İstanbul: İstanbul yeni bir seçime giderken tartışılması gereken en önemli konu İstanbul’un dünyanın başka küresel kentleri ile olan mukayesesi idi fakat biz bu kentin kaderini musakka seviyesinde ele almayı yeğledik. Birinci seçimde soğan sarımsak, bu seçimde de iftarlar ve musakka ana gündem oldu. Oysa İstanbul dünyanın göz bebeğidir. Üç medeniyete başkentlik yapmış Kudüs kadar kutsal, Paris kadar kozmopolit, Londra kadar cazip bir şehir olan İstanbul’un belediye işlerinin dışında kent liderliği olarak nereye evrileceği gelecekte bilişim kenti mi turizm kenti mi olacağı müzelerle donatılmış bir müze kenti mi olacağı eğitimde bir üs haline mi geleceği vb. başat konuları tartışmaya açılabilirdik. Binali Yıldırım bu vizyona yakışan bir isimdi fakat gördüğüm kadarı ile o kadar mesnetsiz iddia ile karşı karşıya kaldı ki İstanbul musakka vasatında bir tartışmaya dönüştü ve İstanbul’un küresel boyuttaki meseleleri gündem dahi olmadı. 

@ihsanaktas