Yunan mitolojisinin kayıp tanrısı:Aleksis Çipras

Mehmet Irmak / Yazar
14.02.2015

Tıkanan Avrupa ekonomisi Mora’nın heyecanlı aktivistini üretim bandına aldı. Aleksis Çipras politik okunursa yeni bir şey gibi okunabilir. Batı’nın evrenselliğine iman etmişler için bu “Pagan Tanrı” bir lütuf gibi algılanabilir. Batılı zihniyete; -”Alın bunu başınıza çalın” denmediği takdirde, üçüncü dünya savaşındaki yerinizi ayırın.


Yunan mitolojisinin kayıp tanrısı:Aleksis Çipras
Kayıplara karışan tanrının efsanesi ile ilgili olarak biri birinden farklı çeşitlilikte efsaneler vardır. Her birindeki tanrı adları ve hikâyeleri farklıdır. Bu farklılığın sebebi olasılıkla hikâyeye kaynaklık eden coğrafyanın farklı oluşudur. Hitit mitolojisindeki efsanelere göre; “Tanrılar ve krallar ölmezler sadece kayıplara karışırlar.” Verimlilik tanrısının kayboluşu ile yeryüzünün çıplaklığı ve kuraklığı arasındaki bağlantıyı Babilde Temmuz, Suriye’nin Adonis ve Yunanistan’ın Persefon hikâyelerinde de görüldüğü gibi, eski insanların efsanelerinde de benzer şeylere rastlamak mümkündür.
Tanrı Telipinu, yeryüzündeki kötülükten ötürü kendini dehşetli bir öfkeye kaptırmıştı. Öylesine bir kızgınlık içindeydi ki kırlara yürüdü ve kayboldu. Böylece yeryüzündeki nehirler kurudu otlar sarardı; sığırlar artık doğurmuyordu. Yeryüzünün viraneye döndüğünü gören güneş Tanrısı; tüm tanrıları toplayıp durumu izah etti. Durumun vahametini gören tanrılar, Tanrı Telipinu’yu aramaya başladılar. Ama Tanrı Telipinu’yu bir bal arısı buldu ve iğnesini ona batırdı. Hiddetlenen Tanrı köyleri, şehirleri yerle bir etti. Genç kızların polen özünden hazırladığı krem Tanrı Telipinu’nun tüm hiddetini alıp, tedavi etti. Yeryüzü yeniden eski bereket ve bolluğuna kavuştu.
 
Batıdaki birçok disiplinin literatürü mitolojilere dayanır. Batı düşüncesi kendi ürettiği putu rahatlıkla yiyebilme iştahına sahiptir. Bu mitolojiler her birimizin yaşamında yer almaktadır. Üniversitelerin en üst yöneticisi olan “rektör “aslında şehir papazı demektir. Oysa mevcut algı bunun rengine bakmadan küresel bir kavrama dönüştürmüş. Batı medeniyeti, belli dönemlerde illüzyonlar oluşturur. Bu illüzyonları pazarlayarak yaşamını ikame ettirir. Örneğin ilk filozof Teles’tir, felsefe batıda neşvünema bulmuştur. Acı olan ise bu gezegendeki her kes buna iman etmiştir. Yani bu gezegende batılıların dışında düşünebilen homo sapiens yoktu. Allah korusun batı düşünmeyi bıraksa evrim tersine işleyecek, insanlık bir daha medeni olama şansı bulamayacaktı.
 
Batı’nın düşünce tarihi insanlığın felsefe tarihi olarak kabul edilir. Aslında düşünce tarihini incelediğiniz zaman batılı milletlerin biri birlerinden aldıkları rövanştan başka bir şey olmadığını görürüsünüz. Şimdi ortalığı kasıp kavuran toplumsal değişim kuramlarına kısaca göz atalım. Aleksis Çipras’ın nasıl bir projeye dönüşeceğini batının genetiğine bakmadan anlayamayacağımızı birlikte görelim.
 
Avrupa ne istiyor?
 
>>Modern Avrupa’nın kuruluşu “Aydınlanma Çağı”na dayanır. Aydınlanma çağı düşünürleri; Locke, Montesquieu, Rousseau ve Voltaire i sayabiliriz. Yani İngiliz Liberalizmi(Locke) ve Fransız Cumhuriyetçiliği(Rousseau ve Voltaire) arasındaki gizli çekişme. Biri kültürel milliyetçi(Fransa) diğeri siyasal milliyetçi(İngiltere) bu iki emperyal gücün karşılıklı düellosu birden kavramsallaşır ve evrensel değerler olarak karşılık bulurlar. Kısacası; bir mitoloji, bir batı zihninin aktivitesi, gezegenin geri kalanı sadece tükürük üretir. Batı dünyasının problem ve beklentileri tüm insanlığın çıkmazı olur. Bu soluk benizlilerin zihinsel mastürbasyonları veba gibi her tarafa yayılır. Batıya yön veren metinler adeta kutsal metinlere dönüşür. Tüm bu değişimler antik Yunana dönerek yapılanlardır(Rönesans). Batı hafızası mitolojilerden ilham almadan üretemez. Avrupa’nın her doğum öncesi Antik Yunana dönme ihtiyacı zihinsel bir zorunluluktur. Her seferinde batının aç kalma korkusu, önce zihinsel alt yapı hazırlanır sonra sefere çıkılır. Yani yeni mitolojinin kayıp tanrısı Aleksisi Çipras; hem Yunan hem genç hem de kıtlık sonrası solcu.
>>Aydınlanma
Bilimsel devrim
Endüstri devrimi
Fransız devrimi
Modernizm
Tüm bu olup bitenler İngiliz ve  Fransız çekişmesidir. Bu düşünce denizinde oluşan uzlaşı medeniyeti, sorunları tartışarak çözemediği için savaşmak için 1914 ü seçtiler. Dikkat edin; mitolojiye atıf, sentezlenen teoriler ve birinci dünya savaşı.
 
>>Şimdi batı zihninin üçüncü ortağına bakalım. Yani Cermen kanadı; Weber’in kapitalizme itirazı Alman patentli Protestan ahlakını gün yüzüne çıkarıp, Cermenlerin zihinsel düzeyde denkleme katılmasıdır. Bunların da zihinsel alt yapısı diğerleri gibi pagandır. Weber, Durkheim, Karl Marx klasik toplumsal değişim kuramlarının Cermen aktörleridir. Bu üçlünün zihinsel aktiviteleri yeni dönemin teorisini oluşturur. Weber bürokrasiyi kişisel ilişkilerin olmadığı bir demir kafes olarak tanımlar. Aslında bu kapitalizme cila atmaktır. Hegel ve Marks yeni değişim kuramını sınıf mücadelesine oturturken; Locke, Montesquieu, Rousseau ve Voltaire’in şahsında Fransa’ya ve İngiltere’ye cevap vererek rövanş alıyordu. Ama metodoloji aynıydı. Teori yazılırken, antik mitoloji(Aristo) ye atıf ve sonra söyleyeceğini, yapacağını yapmak.
>>Devrimcilik
Emek ve İş gücünün kutsanması
Komin hayat
Ahlak’ın yeniden tanımı
Çok üret çok tüket (Market saadeti)
Öğrenilmiş cehalet
 
Olup bitenler Batı’nın derdi iken ne hikmetse “Batı’nın derdi tüm dünyayı gerdi”genellemesine cuk oturduğunu söylersem abartmış olmam. Ontolojik olarak aynı şeyleri tartışan bu medeniyet bir kez daha savaşmak üzere randevulaşırken takvimler 1939’u gösteriyordu. Yani ikinci dünya savaşı. Yani ismine Batı denen bu döngü tıpkı karbon döngüsü gibi firesiz dönmeye devam ediyor. Ürettikleri şeylerin küresel markalara dönüşmesi için yatırım yapmaktan da çekinmeyen bu zihin, Yunan mitolojisinin kayıp bir tanrısını daha piyasaya sürdü. Tıkanan Avrupa ekonomisi Mora’nın heyecanlı aktivistini üretim bandına aldı. Aleksis Çipras politik okunursa yeni bir şey gibi okunabilir. Batı’nın evrenselliğine iman etmişler için bu “Pagan Tanrı” bir lütuf gibi algılanabilir. Batılı zihniyete; -”Alın bunu başınıza çalın” denmediği takdirde, üçüncü dünya savaşındaki yerinizi ayırın. 
 
‘Öğrenilmiş Cehalet’ kaderimiz değil Anadolu’nun irfan ocaklarında buluşarak bu vuslata son verebiliriz. Teklifim; zihinsel aktivitelerinden zevk alanların ‘Anadolu pedagojisi’ düşünmeye başlamasıdır. ‘Taklit ile Tok Kalma’ ikiyüzlülüğünden vazgeçerek, kendi değerlerimizi derinleştirerek evrensel olana yürümeliyiz.