Yunanistan ancak kendine zarar verir

Doç. Dr. İsmail Şahin / Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi
17.09.2022

ABD, müttefikleriyle çıkarlarını güvenceye alan bir devlettir. Çoklu ittifaklar olarak nitelendirilebilecek ittifaklar ağına ziyadesiyle önem verir. Benzer durum NATO için de geçerlidir. Bu nedenle Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı ittifak arayışları ve onu Batı kampının dışına çıkarma çabaları beyhude bir uğraştır.


Yunanistan ancak kendine zarar verir

Miçotakis hükümeti, Yunanistan'da göreve geldiği günden itibaren Türkiye'ye karşı adil olmayan bir politika yürütüyor. Bu doğrultuda gerek Başbakan Kiryakos Miçotakis gerekse de Dışişleri Bakanı Nikos Dendias her fırsatta bölgedeki tüm istikrarsızlıkları Türk hükümetine bağlama yolunda bir strateji izliyor. Miçotakis ve Dendias'ın varmak istediği nokta, Batı dünyasını Türkiye'den uzaklaştırmak veyahut uzak tutmak. Nihayetinde bu yöntem, Yunanistan'ın bilinen bir siyaseti. Bu bağlamda Türkiye'yi dış politika konularında yalnızlaştırmak için Batı dünyasına sıkça çağrıda bulunmaları buradan ileri geliyor. "Türkiye'ye karşı birleşme çağrısı", Orta Çağ dünyasından kalma eski bir alışkanlık. Bu alışkanlığın izini süren ve bundan medet uman Yunan hükümeti tüm gücünü kullanarak Batılı devletleri Türkiye'ye karşı bir araya getirmenin peşinde. Yunan hükümeti, iki ülke arasındaki sorunları barış ve iş birliği süreçleri içerisinde çözmeye yanaşmadığı gibi yürüttüğü propagandayla Avrupalı devletlerin de Türkiye ile barış ve iş birliği yapmaması için çaba harcıyor. Yunanistan'ın bu çabası Batılı ülkelerle sınırlı değil. Atina aynı zamanda Türkiye'nin diğer komşularıyla da sorun yaşaması için gayret sarf ediyor. Yakın zamanlarda İsrail, Ermenistan ve Arap ülkelerine yönelik diplomatik girişimleri, Atina'nın bu tutumunu güzel bir şekilde özetlemeye yetiyor. Kabaca Yunanistan dört bir koldan Türkiye'yi sorunların içerisine çekmek için elinden geleni yapmaktan geri durmuyor.

Tek seçenek diplomasi

Türkiye ile Yunanistan arasında uzun süredir devam eden sorunların azalmak yerine sürekli arttığı bilinen bir gerçek. Bu sorunların diyalog ve diplomasi yoluyla çözüme kavuşturulması tek seçenek. Fakat Atina'nın bu kapıyı açık tutmak yerine, Türkiye'ye karşı birleşik bir cephe oluşturma sürecine yöneldiği rahatlıkla görülebiliyor. Buradaki en büyük problem, Miçotakis hükümetinin iki ülke arasındaki gerilimleri düşmanlık derecesine yükseltme isteğidir. Zira Türkiye'nin güvenliğine tehditler oluşturan askeri hazırlıklara yönelmesi, askeri tacizleri artırması ve yüksek perdeden Ankara'ya sopa sallaması, anlaşmazlıkları kalıcı düşmanlığa dönüştürme faaliyetleri olarak okunabilir. Şüphesiz bu, çok tehlikeli bir yolculuktur. Çünkü Yunan hükümeti böyle davranarak hem Avrupa Birliği'ne hem de NATO'ya büyük zarar vermekte, bölgesel istikrarsızlığa sebep olmaktadır.

Atina'nın, ABD ile Yunanistan arasında büyüyen savunma ortaklığına fazlasıyla güvendiği ortadadır. Zira Atina ile Washington arasındaki ilişkiler hiç olmadığı kadar iyi bir seviyede. İki ülke arasındaki ilişkilerin iyi bir noktaya taşınmasında herhangi bir beis söz konusu olamaz. Lakin tehlikeli olan, bu ilişkinin Yunanistan tarafından istismar edilmesidir. ABD'nin şimdiye kadar Türkiye ve Yunanistan arasında dengeye dayalı bir politika izlediği bilinen bir gerçek. Atina'nın bu hassas dengeyi kendi lehine çevirmeye kalkışması ve bu noktada Amerikan hükümetinden karşılık görmesi çok ciddi hatalara yol açabilir. Öncelikle rasyonel ve realpolitik olmayan bu davranış biçimi, Washington ile Ankara arasındaki iş birliği ve güven ilişkisine ciddi zararlar verebilir. Haliyle bu durum, ABD'nin küresel çıkarları bakımından istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Çok kutuplu bir sistemin çanlarının çalındığı uluslararası bir ortamda, NATO ittifakının inanılmaz derecede önemli bir parçası olan Türkiye'nin kaybını Yunanistan'ın telafi edemeyeceği su götürmez bir gerçektir.

Yunanistan'ın en büyük hatası

Yunanistan'ın en büyük hatası, Ankara yerine Brüksel ve Washington'da iki ülke arasındaki sorunlara çözüm aramasıdır. Atina'nın Ankara'ya sırtını dönüp, sorunları Brüksel ve NATO'ya taşıma telaşı, her şeyden evvel diplomasinin ruhuna aykırı bir davranıştır. Şimdiye kadar Atina'nın Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Ege Denizi'nde bu yönteme başvurması hiçbir sonuç getirmediği gibi Rusya'ya, Akdeniz'de daha fazla üreme alanı sağlamıştır. Rusların Akdeniz'de olağandışı bir şekilde artan varlığının bir nedeni de kuşkusuz Yunanistan'ın ve Rum kesiminin Doğu Akdeniz'deki uzlaşmaz tavrıdır. Yunan hükümetinin bu davranışına göz yumanların veya o tarihlerde başka yöne bakanların, Rusya'nın Akdeniz'de oluşturduğu güçten şikâyet etmeleri ikiyüzlü bir tavırdır.

Türkiye, NATO'nun güçlü bir üyesi, caydırıcı bir güçtür. Modern bir orduya, gelişmiş bir ekonomiye ve de yaygın bir diplomasi ağına sahip bir ülkedir. Her şeyden önemlisi gücünün ve potansiyelinin farkında bir ülkedir. Son yıllarda TEKNOFEST Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali kapsamında gençlerin ilgisini milli teknoloji üretme ve geliştirme konularına yönlendirmesi, Türkiye'nin en büyük hamlelerinden biri olabilir. Bu, küçümsenecek bir olay değildir. Roketten otonom sistemlere, tarımdan sualtı sistemlerine, insansız hava araçlarından yapay zekâya kadar teknolojinin her alanında 149 binin üzerinde takımın ve 500 binin üzerinde yarışmacının başvuruda bulunduğu bir organizasyon söz konusu. Tüm bu gelişmelerin Atina'da endişeyle izlendiği çok iyi gözlemlenebiliyor. Yunanistan'a bu aşamada düşen görev, Türkiye'ye karşı ittifak arayışlarına girmek yerine onunla makul iş birliği alanlarına yönelmesidir. Çatışma psikolojisine dayalı siyaset anlayışının bugüne kadar Yunan hükümetlerine herhangi bir somut girdi sağlamadığı aşikâr bir durumdur.

Soğuk Savaş Dönemi'nin büyük kısmında Türkiye ile Yunanistan, dış politikada önemli iki rakip devletti. Ancak bu vaziyet artık çok geride kaldı. Atina, hamaset ve retorikle oyalanırken Ankara üzerindeki ölü toprağını atmayı başardı. Yunan hükümetlerinin bu süre zarfında ülkelerini geliştirmek yerine Türkiye'yi dışlayan, ötekileştiren ve yalnızlaştıran iştah açıcı projeleri tercih etmesi, bugünkü sorunların ana nedenlerinden biridir. Dış politikada gerçekçi olmak önemli bir başlangıçtır. Türkiye, Azerbaycan'dan gaz sağlanmasında Avrupa ile Hazar Denizi arasındaki en önemli bağlantı noktasıdır. Başka bir ifadeyle Avrupa'nın enerji güvenliğinde ikamesi zor bir ülkedir. Bunun yanında Rus gemilerinin İstanbul Boğazı'ndan Karadeniz'e geçme ihtimaline ilişkin korkuların ana emniyet kaynağıdır. Dolayısıyla Türkiye'nin Avrupa, Kafkaslar ve Orta Asya arasında yer alan bir ülke olarak jeopolitik önemi, NATO için iki komşu arasındaki çatışmaların üstünlük sağlamasına ve bölgenin güvenliğini tehlikeye atmasına izin vermeyecek kadar ehemmiyet arz eder.

Şurası çok açık ki ABD, AB ve NATO'nun dış politika hedeflerine ulaşmasında Yunanistan'ın küçük bir rolü vardır. Böyle bir benzerlik Türkiye için geçerli değildir. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'daki en büyük çatışmanın Ukrayna'da patlak vermesiyle bu realite bir kez daha teyit edilmiştir. NATO'nun Doğu Akdeniz ve Karadeniz'deki hava, kara ve deniz gücünün korunması için Türkiye'nin omuzlarına bindirilen yük, Yunanistan'ın kaldıramayacağı derecede büyüktür. Washington'un Atina'dan temel beklentisi, Yunanistan'ın Balkanlar, Ege ve Doğu Akdeniz'i Ruslara karşı savunmasıdır. Fakat böyle bir savunmayı Atina'nın tek başına göğüslemesi mümkün değildir. Bu bağlamda Yunanistan'ın NATO müttefikleri Türkiye, Bulgaristan ve Romanya ile iş birliği yapması kaçınılmazdır. NATO'nun da stratejisi zaten bu yöndedir. Kaldı ki Karadeniz ve Akdeniz'deki Rus askeri gücünü tek başına kısıtlamak da yeterli değildir. İlave olarak Rusya'nın Sırbistan, Bosna-Hersek, Kosova ve Karadağ'da kurmaya çalışan güçlü nüfuzu sınırlamak da önem arz ediyor. Bu konuda NATO ve AB'nin öncelikleri çok açıktır. Türkiye'nin Batı Balkanlardaki rolü ve gücünü görmezden gelerek hareket etmeleri akıl dışı bir eylem olacağından böyle bir olasılık ihtimal dışıdır.

ABD, müttefikleriyle çıkarlarını güvenceye alan bir devlettir. Çoklu ittifaklar olarak nitelendirilebilecek ittifaklar ağına ziyadesiyle önem verir. Benzer durum NATO için de geçerlidir. Bu nedenle Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı ittifak arayışları ve onu Batı kampının dışına çıkarma çabaları beyhude bir uğraştır. Öyle ki Ukrayna krizinin NATO'nun güney kanadındaki sürekli istikrar, güvenlik ve iş birliğinin önemini bir kez daha teyit ettiği bir dönemde Miçotakis hükümetinin koparmaya çalıştığı fırtına, Atina'nın ötesine geçemeyecek bir çığırtkanlıktır. Zira ABD ve NATO'nun öncelikli hedefi, Rusya ve Çin karşısında ittifakı güçlendirmek ve müttefikleri ciddi bir strese sokan bölgesel gerilimleri azaltmaktır. Yunan hükümetinin bu güncel gerçekliği hesaba katmaması olası bir durum değildir. Rusya-Ukrayna gerilimini, Türkiye-Yunanistan ilişkilerine uyarlamaya çalışması ise oldukça akıl dışı bir yaklaşım olur. Nihayetinde ne Yunanistan bir Ukrayna'dır ne de Türkiye bir Rusya'dır. Yunanistan'ın bunu da çok iyi biliyor olması lazım.

[email protected]