Yunanistan niçin düşmanca tavırlar sergiliyor?

Prof. Dr. Metin Aksoy / Konya Selçuk Üniversitesi Rektörü
11.06.2022

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki jeopolitik dengeyi kendi lehine çevirmeye başlaması, Türkiye-ABD ikili ilişkilerindeki sorunların çözülmesi amacıyla stratejik diyalog mekanizmasının oluşturulması ve Rusya-Ukrayna krizi ile birlikte Türkiye'nin uluslararası alanda normatif gücünün, NATO-AB nezdinde ise jeopolitik gücünün artması, Yunanistan'ı rahatsız ediyor.


Yunanistan niçin düşmanca tavırlar sergiliyor?

Herhangi bir devletin uluslararası politikadaki başarısını değerlendirmek için en temelde amaç-sonuç tablosu yöntem olarak kullanılmaktadır. Bu çerçevede, bir devletin önüne koyduğu politik amaçları ile buna dair uluslararası politikanın sonuçları birbirilerine ne kadar yakınsa başarı oranı da o kadar yüksek sayılmaktadır. Ancak günümüzdeki girift uluslararası politik manzara göz önüne alındığında, bu yöntemin pek de uygulanabilir olduğu söylenemez. Çünkü uluslararası politikada özellikle aktör bakımından yaşanan artış, devletlerin amaçlarının inter-iç niteliğini daha da arttırmıştır. Bunun anlamı hem amacın belirlenmesinde hem de bu amaca ulaşmak için izlenecek yolda yalnızca iç-öz çıkarların değil aynı zamanda uluslararası ve küresel politik panoramanın da dikkate alınması gerekliliğinin kendisini daha fazla hissettirmesidir. Bu tespitin kendisini en çok doğruladığı zamanlar ise amacı çerçevesinde hareket eden bir devletin senkronik olarak karşı karşıya kaldığı engelleyici durumlardır. Buraya kadar yapılan tespitlerden ortaya çıkan bir diğer sonuç da devletlerin uluslararası politikadaki başarılarının tespit edilmesi için artık, karşı karşıya kaldıkları uluslararası krizleri çözme kapasitelerine bakmanın daha tutarlı sonuçlar vereceğidir.

Bu tespitleri Türkiye özelinde somutlamak için ülkemizin Suriye'ye yapmayı planladığı askerî harekâta ve bunun Yunanistan-ABD özelinde Ege'de ortaya çıkardığı akislere bakmak yeterlidir. Çünkü ilk olarak bu iki mesele Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı birer uluslararası kriz olmaları bakımından Türk dış politikasının başarısını değerlendirmede araçsallaştırılabilir. İkincisi ve daha önemlisi ayrıksıymış gibi görünen bu iki meselenin aslında Türkiye'nin önüne koyduğu amaçlar bakımından ilişik olduğunu ve hatta Yunanistan'ın Türkiye'nin amaca giden yolunda ABD özelinde Batı tarafından kullanılan bir kart olduğunu ortaya koymak, Türkiye'nin başarı kapasitesinin arttırılmasına yardımcı olabilir. Çünkü sorunun doğru tespiti ve teşhisi, çözümün doğruluğunu ve başarının şansını arttıracaktır. Bu sebeple Türkiye'deki Uluslararası İlişkiler entelijansiyasının ekseriyetinin, planlanan Suriye operasyonu ile Yunanistan'ın ABD destekli düşmanca tutumunu ayrıksı olarak analize tabi tutmaları bu yazının temel motivasyon kaynağıdır.

Bilindiği üzere Türkiye, 2022 yılına gelinceye kadar Suriye'nin kuzeyine sırasıyla Fırat Kalkanı (2016), Zeytin Dalı (2018) ve Barış Pınarı (2019) harekâtlarını düzenlemiş ve Barış Pınarı Harekâtı sonrasında ABD ve Rusya ile ayrı ayrı mutabakatlara varılmıştır. Ancak söz konusu mutabakatlar sahaya yansımamış, bölgedeki terörist varlığı devam etmiş ve bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye sınırında 30 kilometrelik bir "güvenlik bölgesi/güvenli bölge" oluşturmak için Türkiye'nin yeni bir askerî harekât hazırlığı içerisinde olduğunu açıklamıştır. Bu durumda planlanan yeni harekâtı, Türkiye'nin 2016'dan beri takip ettiği ve güncel saha gerekliliklerine göre revize ettiği stratejisinin yeni bir halkası olarak görmek gerekmektedir. Bir başka anlatımla hem 2016'dan beri devam eden koşullar hem de yeni-güncel koşullar bu harekâtın gerekliliklerini oluşturmaktadır.

Rusya'dan kalan boşluk

Nitekim Türkiye'nin 2016'dan beri takip ettiği Suriye politikasının devam eden bir zemini olarak ilk gerekçesi, bölgedeki PKK/PYD/YPG varlığıdır. Dolayısıyla terör örgütünün Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekât bölgelerine saldırı düzenlemeye devam etmesi ve PKK'nın Irak'tan Suriye'ye yeni kuvvet, silah-mühimmat göndermesi harekâtın stratejik nedenlerinden ilkini oluşturmaktadır. ABD'nin Suriye'ye yönelik uyguladığı ambargoda değişikliğe giderek terör örgütünün kontrolündeki bölgeyi Suriye'ye yönelik yaptırımlardan önemli ölçüde muaf tutması, planlanan harekâtın ikinci stratejik nedenidir. Suriye'de terör örgütünün kontrolündeki bölgelerin Kuzey Irak'ta olduğu gibi devletleştirilmesi çabasına ABD katkısı olarak yorumlanabilecek olan bu girişime karşı Türkiye, Tel Rıfat-Münbiç ekseninde bir harekâtla terör örgütünü Fırat'ın batısından temizlemeyi ve bu sayede ABD'nin girişimini boşa çıkarmayı amaçlamaktadır. Çünkü bu sayede terör örgütünün Fırat'ın batısına doğru genişleme niyeti sona erdirileceği gibi Fırat'ın doğusundaki varlığı da zayıflatılacaktır. Rusya'nın Ukrayna'daki işgal süreci nedeniyle Suriye'de bazı noktalardan çekilmesi sonrasında, söz konusu bölgelerde nüfuzunu arttırmayı amaçlayan İran'ın Suriye'deki etkinliğinin kırılmak istenmesi planlanan harekâtın üçüncü stratejik nedeni olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla Tel Rıfat ve Münbiç'e yapılacak operasyonla Türkiye;

i) yukarıda belirtildiği gibi; terör örgütünün uzun vadede devletleşmesini engellemek, terör örgütünün kendisine yönelik düzenlemeyi planladığı saldırıların önünü almak ve İran'ın Rusya'dan kalan stratejik boşluğu doldurmasını önlemek amaçlarının yanı sıra;

ii) Fırat Kalkanı ile Barış Pınarı Harekâtı bölgelerinin birleştirilmesini sağlayarak oluşturmak istediği güvenli bölge için önemli bir dayanağı tesis etmeyi,

iii) bölgelerin birleştirilmesi ile sığınmacılardan ülkelerine dönmek isteyenler için uygun yaşam alanı oluşturmayı, terör örgütünün yerinden ettiği sivillerin tekrar bölgeye dönmesini sağlayarak Suriye'deki demografik yapının tutarlılığını yeniden tesis etmeyi ve Suriye kaynaklı olası yeni göç dalgalarının önünü kesmeyi istemektedir.

Neden karşı çıkıyorlar?

Türkiye'nin Suriye'ye yönelik askerî harekâtla önüne koyduğu hedeflere bakıldığında iki temel nokta açığa çıkmaktadır. İlk olarak Türkiye'nin harekât ile ulaşmak istediği temel amaç; kısa vadede terör örgütünün hareket kabiliyetini daraltmak, orta vadede onu Fırat'ın önce batısından ardından da doğusundan atmak, (kısa-orta vadelerdeki hedeflere ulaşılmasıyla) uzun vadede sınırında-sınırına yakın bölgede teröristlerin devletleşmesinin önüne geçmektir. Türkiye'nin hedefleri bakımından ortaya çıkan ikinci nokta ise amaçlarına doğru ilerleyen Türkiye'nin görünürde, ABD, Rusya, İran ile ancak meseleye daha yakından bakınca bu aktörlere ek olarak Yunanistan ve İsrail ile karşılaşacağıdır. Sıralanan tüm bu devletlerin Türkiye'nin askerî harekâtına dair karşı konumlarını ele almayı bir başka yazının konusuna bırakarak asıl meseleye gelmek gerekirse; Türkiye'nin terör örgütünü temizlemek olarak önüne koyduğu amaç ve bu amaca giden yolun tarihselliğinde Yunanistan'ın yerleşik tavrı göz önüne alınırsa, Türkiye'nin sınır ötesi harekâtla terör örgütünü hedef almayı planladığı dönemde Yunanistan'ın neden düşmanca bir tavır takındığı daha net anlaşılacaktır.

Miçotakis'in Beyaz Saray ve Kongre'de yaptığı görüşmelerde Türkiye'nin F-16 savaş uçaklarını modernleştirme, yeni savaş uçakları satın alma projesini engellemek ve ABD'nin Yunanistan'a F-35 uçaklarını satmasını sağlamak için lobi faaliyetleri yapması; Kongre'deki hitabında Kıbrıs'ta iki devletli çözüme karşı olduğunu ifade etmesi; BM Genel Sekreteri Guterres'e Türkiye'nin Ege'deki haklarına karşı çıkan bir mektup göndermesi; Brüksel'deki AB Liderler Zirvesi'nde Türkiye ile ortaya çıkan yeni krizi gündeme getirerek AB'yi yanına çekmeye çalışması; Yunan büyükelçilerine Ege sorunu ile ilgili Yunan tezlerini destekleyen 16 harita göndererek Türkiye karşıtı uluslararası kampanyayı yoğunlaştırması; gayri-askeri statüde bulunması gereken ve Türkiye kıyılarına oldukça yakın olan Doğu Ege adalarına ziyarette bulunması söz konusu düşmanca tavrın güncel örnekleridir. Yunanistan'ın güncel düşmanlığının en temel ve sıkça vurgulanan sebepleri ise Türkiye'nin yükselen gücü ile ilintilidir.

Nitekim Türkiye'nin 2020'den itibaren uyguladığı normalleşme politikasıyla Doğu Akdeniz'deki jeopolitik dengeyi kendi lehine çevirmeye başlaması, Türkiye-ABD ikili ilişkilerindeki sorunların çözülmesi amacıyla stratejik diyalog mekanizmasının oluşturulması ve Rusya-Ukrayna krizi ile birlikte Türkiye'nin uluslararası alanda normatif gücünün, Batı ittifakı (NATO-AB) nezdinde ise jeopolitik gücünün artması Yunanistan'ı rahatsız etmiştir. Bu sebeple Yunanistan, Doğu Akdeniz'de Türkiye karşıtı cephe oluşturmaya çalışmış ancak bunda başarılı olamamıştır. Yine Türkiye'nin savunma sanayisindeki yerli-milli atılımı karşısında agresif silahlanma politikasına başvuran Yunanistan'ın edindiği güç, Türkiye ile ne nicelik ne de nitelik bakımından kıyaslanabilir değildir. Bu çerçevede Yunanistan'ın başvurduğu bir diğer yolun iki sacayağı ise ABD ile yakınlaşarak Türkiye'yi dengelemeye çalışmak ve Türkiye'nin Suriye harekâtı esnasında kendisinin müsebbibi olduğu bir uluslararası krizle uğraşmasını sağlamaktır. Bu iki sacayaklı politika özelinde belirtmek gerekirse Yunanistan'ın tek hedefi, Türkiye'nin mevcut milli gücünü Ege ve Suriye olmak üzere ikiye bölerek Türkiye'nin kendisi karşısındaki mevcut gücünü sınırlamak değildir.

Ege'den gelen akis

Çünkü Yunanistan'ın PKK ortaya çıktıktan sonraki dönemde Türkiye'nin gücünü sarsmak için izlediği ve hala izlemeye devam ettiği politika terör örgütünün desteklenmesi, onun Türkiye tarafından ezilmesinin engellenmesidir. Dolayısıyla Türkiye terör örgütünü temizlemek için harekât planını yaparken bu harekâtın akislerinin Ege'den gelmesi ancak bu şekilde açıklanabilir. Bir başka deyişle Yunanistan'ı asıl rahatsız eden ve bu temelde onun ABD'yi de yanına çekmesini sağlayan, Türkiye'nin terör örgütünü temizleme amacını önüne koymasıdır. Bu tespiti doğrulayan ise Türkiye'nin terörle mücadele tarihi süresinde Yunanistan'ın takındığı engelleyici tutumdur. Nitekim terörist başının Kenya'da Yunan pasaportu ile ele geçirilmesi, Yunanistan'ın Lavrion Sığınmacı Kampı'ndaki PKK'lı teröristlerin varlığı ve Türkiye'nin Suriye'ye planladığı operasyonun konuşulduğu yakın zamanda Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'de tatbikatlar için Navtex yayınlaması bahse konu engelleyici tutumun göstergeleridir.

Terörde süreklilik isteği

Uzun vadede, Ortadoğu'da PKK'lı teröristlerin desteklenmesi marifetiyle kurulacak bir "garnizon devlet"in en çok ABD çıkarlarıyla uyumlu olduğu göz önüne alınırsa bu durumda Yunanistan'ın aynı amacı taşıyan ABD'yi yanına çekmesi de anlaşılabilir bir hal almaktadır. Çünkü ortaya çıkan yakınlaşma; bölgede İsrail'in güvenliğinin kalıcı bir şekilde tesis edilmesi için "garnizon devleti" gerekli gören ABD ile Türkiye'nin yükselen gücünün önünü kesmek için sürekli olarak "terörü destekleyen" ve nihayetinde aynı "garnizon devleti" Türkiye'nin kalıcı olarak terörle meşgul olması için isteyen Yunanistan yakınlaşmasıdır. Dolayısıyla Türkiye'nin planlanan askerî harekât ile terörü temizleme amacı ve bu amaca ulaşmanın Batı özelinde ABD tarafından desteklenen Yunanistan marifetiyle engellenmek istenmesi, günümüzde ülkemizin karşı karşıya kaldığı iki uluslararası meseleyi birbirine bağlamaktadır. Bu durumda Türkiye'nin başarısını sağlayacak anahtar ise bahse konu iki sorunun yine ilişikliğinde gizlidir. Öyle ki; Türkiye'nin terörü kazımak için sınır ötesi harekât kadar Yunanistan'ın Ege'deki agresifliğini engellemeye ve Mavi Vatan'ı uygulamaya devam etmesi; Yunanistan'ın Ege'deki yerleşik saldırganlığını dizginlemek ve Mavi Vatan'ı uygulamaya devam etmek için de Suriye harekâtını gerçekleştirmeyi gündeminden düşürmemesi söz konusu başarının anahtarıdır. Çünkü Türkiye'nin harekât ile yöneldiği Suriye'de teröristler, bu harekâtın akislerinin konuşulduğu Ege'nin diğer yakasında ise bu teröristlerin destekçileri bulunmaktadır.

[email protected]