Yunanistan'ın Türkiye'yi dengeleme stratejisi

Hacı Mehmet Boyraz / Yazar
24.12.2021

Atina yönetimi, bir yandan daha fazla silahlanarak ve ordusunu modernize ederek, Türkiye ile arasındaki makası kapatmaya çalışıyor. Diğer yandan Türkiye'yi dengeleme yolunda bunların yeterli olmadığını bildiği için ABD ve Fransa gibi büyük güçlerle iş birliğini güçlendiriyor. Bunun yanı sıra AB'nin kendisine sunduğu siyasi ve ekonomik güce sığınarak, GKRY ile birlikte kapı arkasından korkarcasına Türkiye'ye "parmak sallıyor".


Yunanistan'ın Türkiye'yi dengeleme stratejisi

Sahip olduğu kısıtlı materyal güce rağmen kendisini bölge siyasetinde oyun kurucu büyük bir aktör gibi gören fakat her seferinde Türkiye'nin gerisinde kalan Yunanistan, son dönemde Türkiye'ye karşı oldukça mütecaviz bir dış politika stratejisi izlemeye başladı. Peki, Yunanistan neden böyle bir strateji izliyor ve gerçekten ne yapıyor? Uluslararası İlişkilerde yapısal gerçekçilik olarak da bilinen neo-Realizm, bu soruya oldukça basit bir cevap veriyor: "dengeleme". Kuramın öncü ismi Kenneth Waltz'un görüşlerinden hareketle, devletler iç dengeleme ve/ya dış dengeleme aygıtlarına başvurarak, gerisinde kaldıkları diğer devletleri dengeleyebilirler ya da en azından onları bir nebze kısıtlayabilirler.

Devletler açısından kendilerinden daha güçlü gördükleri diğer devletleri dengeleme yöntemlerinden ilki ve en yaygın olanı iç dengelemedir. Bu, devletlerin kendi materyal yeteneklerini ve güçlerini tahkim etmeleriyle gerçekleşir. Bir başka ifadeyle devletler, bu yöntem çerçevesinde anarşik düzende kendi imkânlarıyla hayatta kalmaya çalışırlar. Bunun yeterli olmadığı durumlarda, kendilerini savunmak ya da karşılaştıkları tehditleri en aza indirebilmek için dış dengelemeye başvururlar. Bu ise devletlerin daha güçlü devletlere ve/ya oluşumlara sığınarak, bunlarla iş birliği yapmalarıyla ya da daha ileri giderek açıkça ittifak kurmalarıyla gerçekleşir. Bunlara dayanarak "geri kalmışlık sendromuna" sahip tipik bir küçük devlet psikolojisine sahip Yunanistan da kendi açısından varoluşsal tehdit olarak algıladığı Türkiye'yi durdurabilmek için aynı anda hem iç hem de dış dengeleme stratejisine başvuruyor.

İç dengeleme girişimleri

Yunanistan, 1996'da Türkiye ile yaşadığı meşhur Kardak krizinden sonra hızla bir silahlanma yarışına girdi. 2008'deki ekonomik kriz nedeniyle, bu yarışa bir süre ara verse de özellikle Doğu Akdeniz'de yaşanan gelişmelerden ötürü bu yarışa yeniden başladı. Bu minvalde Türkiye'yi dengeleyebilmek için öncelikle yeni silahlı unsurlar temin etmeye ve daha da önemlisi hantal ordusunu modernize etmeye başladı. Bunun için Atina yönetimi, 2021 yılı için silahlanma harcamalarını geçen yıla göre 5 kat arttırdı ve silahlı kuvvetlerin caydırıcılık gücünün artırılması amacıyla 10 milyar avro değerindeki 10 yıllık silahlanma projesini başlattı.

Burada önemli bir husus olarak vurgulanmalıdır ki yerli ve milli savunma sanayisi Türkiye ile kıyas kabul etmeyecek kadar zayıf olduğu için Yunanistan, bu hedeflerini gerçekleştirebilmek için diğer ülkelerin desteğine ihtiyaç duyuyor. Örneğin; Yunanistan geçen yıl Fransa'dan maliyeti 2,3 milyar avroyu bulunan toplam 18 adet savaş uçağı sipariş etti. Bu yılsa Fransa'dan üç adet firkateyn almak için sözleşme yaptı. Yine bu yıl ABD'den 6,9 milyar dolar değerinde dört adet savaş gemisi satın aldı ve 2,5 milyar dolarlık modernizasyon işlemi için anlaşma imzaladı. Sayıları fazlasıyla arttırılabilecek bu örnekler esasen Yunanistan'ın, iç dengeleme unsurlarını harekete geçirebilmek için bile dışarıdan desteğe ihtiyaç duyduğuna işaret ediyor.

Dış dengeleme girişimleri

Türkiye'ye karşı iç dengeleme unsurlarının başarılı olma ihtimalinin oldukça düşük olduğunu bilen Yunanistan, akıllıca bir adım atarak bir yandan Fransa ve ABD başta olmak üzere büyük askeri güçlerle iş birliği yapıyor. Diğer yandan üyesi olduğu Avrupa Birliği'nin (AB) siyasi ve ekonomik desteğini alarak, aday ülke Türkiye'yi geri adım atmaya zorluyor. Detaylandırmak gerekirse, Yunanistan, Avrupa'nın en büyük savunma sanayii ihracatçılarından Fransa ile askeri alanda yoğunlaşan iş birliğine başladı. Yukarıda da ifade edildiği üzere Yunanistan, çeşitli silahlı unsurların temini için Fransa ile anlaştı. Bunun yanında 28 Eylül 2021 tarihinde iki ülkenin liderleri, Paris'te "Güvenlik ve Savunma Alanında Stratejik İş Birliği Anlaşması" isimli bir savunma anlaşması imzaladı. 31 maddeden oluşan anlaşmanın ikinci maddesinde, üçüncü bir ülkenin saldırısı durumunda tarafların birbirine yardım edeceğinden bahsediliyor. Doğu Akdeniz'de yaşanan gerilim dikkate alındığında, bu maddenin Türkiye'den gelebilecek olası saldırılara karşı konulduğu somut bir gerçeklik olarak duruyor. Nitekim anlaşmanın imzalanmasından sonra Yunan Başbakan Kiryakos Miçotakis, mecliste yaptığı konuşmada "Hepimiz Doğu Akdeniz'de kimin kimi 'casus belli' (savaş nedeni) ile tehdit ettiğini biliyoruz" diyerek Türkiye'ye işaret etti. Konuyla ilgili Fransa, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'de sık sık ortak tatbikat yapıyor olması da bir başka önemli gösterge.

ABD ile devam eden iş birliği de Yunanistan açısından özel bir önem taşıyor. Bu bağlamda öncelikle iki ülke arasında daha önce 1990'da imzalanan Karşılıklı Savunma ve İşbirliği Antlaşması'na ek olarak 2019'da bir protokol imzalandığını belirtmek gerekiyor. İlgili protokol, özü itibariyle ABD'den Yunanistan'a askeri desteğin arttırılmasını ve buna karşılık Yunanistan'ın Amerikan ordusuna üs vermesini öngörüyor. Nitekim bu yıl önemli bir gelişme yaşandı ve Yunanistan'ın Türkiye sınırına yaklaşık 40 km uzaklıktaki Dedeağaç'ta yeni bir Amerikan üssünün kurulduğu ilan edildi. Bunu takiben Amerikan ordusu, yıl boyunca Dedeağaç'a yüksek miktarda askeri ve silahlı unsur sevk etti. Konuyla ilgili yapılan analizlerde Dedeağaç'taki üssün, Rusya'yı çevrelemeye yönelik bir girişim olduğu kadar Türkiye'ye yönelik verilmek istenen bir mesaj olduğu da düşünülüyor.

ABD ve Fransa'dan aldığı askeri desteğin haricinde Yunanistan, küçük müttefiki GKRY'nin de desteğiyle AB üyeliğini Türkiye'ye karşı siyasi ve ekonomik bir kart olarak kullanıyor. Öyle ki Yunanistan, GKRY ile birlikte hareket ederek AB'nin yasama organları Parlamento ve Konsey nezdinde Doğu Akdeniz'deki sözde "illegal" faaliyetlerinden ötürü Türkiye'ye karşı yaptırım kararları aldırdı. Ancak beklenenin aksine, Türkiye bölgedeki haklarını korumak için masadaki ve sahadaki kararlı duruşundan hiç taviz vermedi. Ara bir bilgi olması bakımından, Yunanistan'ın Türkiye'yi dengeleyebilmek için dışarıdan destek alma çabasının yeni olmadığını belirtmek gerekiyor. Örneğin; yakın siyasi tarihe baktığımızda Yunanlılar, Osmanlı'dan ayrılıp kendi müstakil devletlerini kurduklarında bile dönemin cihanşümul devletleri Fransa, İngiltere ve Rusya'dan destek almışlardı. Buna dayanarak Yunanistan'ın Türkiye'yi bir ölçüde dengeleyebilmek için büyük güçleri kendisine kalkan olarak kullanmasının yeni bir yöntem olmadığı sonucu çıkıyor.

Başarı şansı yok

Yunanistan'ın Türkiye'yi siyasi ve askeri açıdan dengeleme amacıyla izlediği mütecaviz stratejinin başarılı olup olmayacağı ise üzerinde tartışılması gereken önemli bir konu. Mesele iç dengeleme yönüyle değerlendirildiğinde, açıkçası Yunanistan'ın başarılı olma şansı neredeyse yok gibi. Bu tespite gerekçe olarak iki sebep gösterilebilir. İlki, Türkiye'nin sahip olduğu mevcut insani ve askeri kapasitenin, Yunanistan'la kıyaslanamayacak kadar güçlü olmasıyla ilgili. Yani materyal güç dengesi açıkça Türkiye'nin lehine. Öyle ki (yuvarlanmış Armed Forces verilerine göre) bir yanda yaklaşık 11 milyon nüfusa, 100 bin muvazzaf askere ve yıllık 5 milyar dolar savunma bütçesine sahip Yunanistan; diğer yanda yaklaşık 85 milyon nüfusa, 350 bin muvazzaf askere ve yıllık 20 milyar dolar savunma bütçesine sahip Türkiye bulunuyor.

Ayrıca, Yunanistan'ın sahip olduğu bütün kara ve hava unsurları Türkiye'nin sahip olduklarının çok ama çok gerisinde. Örneğin; kara gücü bakımından (yuvarlanmış Armed Forces verilerine göre) Yunanistan'ın bin 300 tankı, 3 bin 400 zırhlı savaş aracı ve bin 700 ağır silahı bulunuyor. Türkiye'ninse sırasıyla 3 bin tankı, 11 bin 500 zırhlı savaş aracı ve 2 bin 500 ağır silahı bulunuyor. Aynı şekilde Yunanistan hızla hava gücünü modernize ediyor olsa da bu alanda da Türkiye ile yarışması mümkün değil. Zira hava gücünün en önemli unsurları bakımından Yunanistan'ın 600 uçağı, 200 çok rollü savaş uçağı ve 270 helikopteri bulunuyor. Türkiye'ninse bin 500 uçağı, 250 çok rollü savaş uçağı ve 650 helikopteri bulunuyor. Dahası Yunanistan'ın envanterinde hiç silahlı insansız hava aracı (SİHA) yokken, Türkiye'nin tamamına yakını yerli olmak üzere 170 İHA ve SİHA'sı bulunuyor.

Bu arada Türkiye'nin elinde yerli imkânlarla ürettiği ve birçok ülkeye ihraç ettiği İHA ve SİHA'lar gibi güçlü bir kozun olduğunu özellikle vurgulamak gerekiyor. Hele ki Türk yapımı bu yüksek teknolojik araçların; yakın zamanda Afrin, Karabağ ve Libya gibi çatışma bölgelerinde oyun değiştirici birer unsur olarak sahada yer aldıkları hatırlandığında, bunların ne kadar önemli oldukları daha iyi anlaşılabilir.

Son olarak deniz gücü itibariyle iki ülkenin savaş gemisi, firkateyn ve denizaltı gibi unsurlar bakımından birbirine daha yakın güce sahip olduğu söylenebilir. Ayrıca iki ülkenin de nükleer silah gücüne sahip olmaması önemli bir benzerlik. Dolayısıyla çok detaylı bir mukayese yapmadan bile buraya kadar ortaya konan genel verilerden hareketle, Yunanistan'ın en azından kendi başına Türkiye ile materyal güç bakımından mücadele edebilmesi mümkün değil.

Öte yandan Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı yürüttüğü dengeleme stratejisinin ikinci ayağı ise nispeten daha işler bir yapıya sahip. Zira Atina'nın, özellikle AB gibi önemli bir ekonomik gücü ve ABD gibi "küresel jandarma" rolünü üstlenmiş bir ülkeyi arkasına almış olması kendi açısından hiç şüphesiz önemli bir güvence. Ancak burada Türkiye'nin tıpkı Yunanistan gibi hala bir NATO üyesi olduğunu unutmamak gerekir. Yani bu ülkelerin Türkiye aleyhinde yapabilecekleri şeyler sınırsız değil. Dolayısıyla Yunanistan'ın Fransa ve ABD ile bugüne kadar geldiği noktanın, Türkiye'yi askeri açıdan yıpratmaya yönelik bir ittifaktan ziyade daha çok Türkiye'yi caydırmaya yönelik orta ölçekli bir iş birliğiyle sınırlı kaldığı söylenebilir. Daha açık ifadeyle Yunanistan'ın tahayyül ettiği gibi ortada kurulmuş çok-boyutlu bir ittifak mekanizması yok.

Bununla birlikte sarih Realist bir yaklaşımla, devletlerarasındaki ilişkilerin doğası gereği çıkar odaklı olduğunu ve konjonktüre göre değişebileceğini unutmamak gerekiyor. Yani Atina; diğer aktörlerin desteğiyle kendisini şimdilik "garantiye almış" olsa da bunun uzun vadeli bir süreç olduğunu söylemek pek mümkün değil. Nitekim yakın zamanda Fransa'nın tecrübe ettiği "AUKUS hadisesi", devletlerin çıkarları söz konusu olduğunda müttefiklerine karşı bile nasıl davranabileceklerini ortaya koyan önemli bir gelişme olarak duruyor. Aynı minvalde Türkiye'nin Ege'de ve Doğu Akdeniz'de kendi haklarını korumak için bugüne kadar sergilediği kararlı duruş dikkate alınırsa; Atina'nın Türkiye'yi siyasi, askeri ve ekonomik açıdan dengeleme girişimlerinin en azından şimdilik güçlü bir etki yarattığı söylenemez.

Netice itibariyle Yunanistan, devlet düzeyinde ontolojik açıdan kendisine tehdit olarak algıladığı Türkiye'yi dengeleyebilmek için dün olduğu gibi bugün de mütecaviz bir dış politika stratejisi izliyor. Bu çerçevede Atina yönetimi, bir yandan daha fazla silahlanarak ve ordusunu modernize ederek, Türkiye ile arasındaki makası kapatmaya çalışıyor. Diğer yandan Türkiye'yi dengeleme yolunda bunların yeterli olmadığını bildiği için ABD ve Fransa gibi büyük güçlerle iş birliklerini güçlendiriyor. Bunun yanı sıra AB'nin kendisine sunduğu siyasi ve ekonomik güce sığınarak, GKRY ile birlikte kapı arkasından korkarcasına Türkiye'ye "parmak sallıyor". Ancak Türkiye'nin yerli ve milli imkânlarla kendi silahlı kuvvetlerini her geçen gün daha güçlü hale getirdiği gerçeği ortadayken ve Atina'nın büyük güçlerle yürüttüğü iş birliklerinin temelleri sağlam değilken, Yunanistan açısından bütün bu girişimlerin uzun vadede beklenen sonucu vermesi mümkün görünmüyor. Hatta Türkiye'yi daha fazla güvenlik ikilemine sevk etmesi durumunda, Yunanistan'ın bu girişimleri kendi açısından çok daha ağır sonuçlar yaratabilecek riskler taşıyor.

[email protected]