'Yüzyılın Anlaşması Planı' niçin ertelendi?

Mustafa ÖZTOP / Marmara Ün. Ortadoğu Ve İslam Ülkeleri Arş. En.
26.06.2019

Söz konusu plan şu ana kadar geçen süreçte bölgede barış ve huzuru sağlamak adına bir katkı sunacağı izleniminden uzak kalmıştır. Aksine plan, bölgede gerilimi arttırmakta ve çatışmaları tetiklemektedir. Ayrıca plan Filistinliler'in haklarını korumaktan uzaktır ve İsrail'in işgal politikalarına destek sunmaktadır.


'Yüzyılın Anlaşması Planı' niçin ertelendi?

Yüzyılın Anlaşması Planı, Trump dönemi ABD'sinin bölgedeki meselelere yaklaşımını özetlemektedir. Ayrıca planının bölgede yaşanan gelişmelerden etkilendiği de görülmektedir. Plan, İsrail’in tek taraflı çıkarlarını gözeten ABD’nin açık desteğiyle ilerletilmeye çalışılsa da süreç içerisinde çeşitli direnç unsurlarıyla karşılaşmıştır. Esasen, medyaya yansıyan içerikleri itibariyle yüz yıl daha ertelenmeye mahkum görünse de, planın uygulanması adına bölgede etkin güçler yeni girişimler sergilemekten çekinmemektedir. Yapılan açıklamalar ve sızan haberlere göre, planın çerçevesi ile ilgili değişiklikler mümkün görünmekte ve yeni adımlarla sürece ivme kazandırılmak istenmektedir.

Trump’ın damadı Kushner’in öncülüğünde yürütülen planla ilgili süreci kısaca özetleyerek, hem planın başlangıcından itibaren geçirdiği değişim hem de uzun vadeli bir süreç öngörülerek planın sürdürülmek istendiği daha iyi anlaşılacaktır. Yüzyılın Anlaşması Planı ilk olarak, Kudüs’ün tamamının İsrail’in başkenti olacağı şeklinde basına yansıdı. Planın ilk medyaya yansıyan detaylarında, Doğu Kudüs ile Batı Şeria arasında Filistine’e yeni bir başkent inşa edilmesi öngörülmekteydi. Ayrıca ABD yönetiminin Filistin’e başkentin inşası için 40 milyar dolarlık yardım toplayacağı iddia edilmekteydi. Mescidi Aksa’nın da bulunduğu “Eski Şehir” bölgesi uluslararası koruma altına alınacak ve Kudüs dışında yaşayan Filistinliler’in Mescid-i Aksa ziyaretlerinde zorluk çıkarılmayacaktı. Batı Şeria’daki yasa dışı Yahudi yerleşimlerinin büyük kısmı boşaltılmayacak ve Filistinli mültecilerin topraklarına dönmesine izin verilmeyecekti. Son olarak ise, Gazze’ye özel bir statü verilerek bağımsız bir devlet kurulacak ve buranın güvenliği Mısır’a devredilecekti.

Manda devleti kurma girişimi

Planının son olarak basına yansıyan maddelerinde ise; İsrail, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Hamas arasında üçlü bir anlaşma imzalanması öngörülüyordu. Batı Şeria’da Yahudi yerleşim birimleri dışındaki topraklar ile Gazze Şeridi’nde "Yeni Filistin" adlı bir devlet kurulacaktı. Batı Şeria’da Yahudi yerleşim birimleriyle sürdürülen işgalin alanı genişletilecek ve Kudüs, İsrail ve Yeni Filistin Devleti’nin her ikisinin de başkenti sayılacaktı. Kudüs’te yaşayan Araplar Yeni Filistin Devleti’nin vatandaşları olacak ve Yeni Filistin hükümeti Kudüs Belediyesi’ne su gideri ve vergi ödeyecekti. İsrail’e bağlı Kudüs Belediyesi, eğitim hariç Kudüs’ün tüm alanlarından sorumlu olacak ve Yahudiler ile Araplar arasında ev alım satımına izin verilmeyecekti. Ayrıca Kudüs’te kutsal alanların bugünkü statüsü korunacaktı. Mısır, Yeni Filistin Devleti için toprak kiralayacak ancak Filistinliler bu topraklarda iskan edilmeyecekti. Yeni Filistin Devleti’nin ordusu olmayacak ve sadece polisin elinde hafif silahlar olacaktı. Ayrıca söz konusu sözde barış anlaşmasına uyulmadığı takdirde taraflara bazı yaptırımlar öngörülmekteydi. Hamas ve FKÖ’nün anlaşmaya uymaması halinde ABD, Filistin’e sağladığı tüm mali desteği kesecek ve diğer ülkelerin de mali desteğini engelleyecekti. Ayrıca FKÖ anlaşmaya uyar, Hamas ya da Filistin İslami Cihad Hareketi bu anlaşmayı reddederse bu iki hareketin liderleri sorumlu sayılacaktı. Bu liderlerin İsrail tarafından hedef alınması halinde ABD, İsrail’i destekleyecekti. İsrail bu anlaşmaya uymazsa, İsrail’e sağlanan mali destek durdurulacaktı.

Filistin Hareketini parçalama girişimi

Yüzyılın Anlaşması planı ile ilgili yukarıdaki iddia edilen anlaşma maddeleri gerçeklikten yoksun olsa da, planın başlangıç çerçevesinden bugüne kadar gösterdiği değişimi anlamak açısından önemlidir. Planın değişiminde en dikkat çekici unsur; başlangıçta Kudüs’ün tamamı İsrail’in başkenti olarak zikredilirken ilerleyen süreçte hem Filistin hem İsrail’in başkenti sayılacağı şeklinde değiştirilmesidir. Ayrıca planda FKÖ’nün anlaşmaya uyması halinde diğer Filistin hareketlerini sorumlu tutan bir maddenin yer alması, Filistin hareketlerinin plan konusunda farklı tavır alacağı düşüncesinin varlığını veya Filistin hareketlerinin ayrıştırılmasının hedeflendiğini göstermektedir.

Planın detayları ile ilgili resmi bir açıklamanın olmadığını, basına sızan haberler doğrultusunda değerlendirmeler yapıldığını da ayrıca belirtmekte yarar var. Bu durum, planın uzun soluklu bir süreci içine alacak şekilde inşa edilmek istendiğinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Şimdiye kadar planın maddelerine ilişkin detayların resmi bir açıklama ile ilan edilmemiş olması, planın gelen tepkilere ve desteğe göre şekillendirilmek istendiğine işaret etmektedir. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun açıklamaları, uzun soluklu bir sürece hazırlık yapıldığını destekler niteliktedir. Pompeo plana ilişkin son açıklamalarında, planın orijinal olmadığını, reddedilebileceğini, biz yokuz diyenlerin olabileceğini söylerken; tüm bunlara rağmen asıl meselenin bunu nasıl inşa edebileceklerine ilişkin görüşmeler yapacak alan bulup bulamayacakları olduğunu belirtmiştir. (1) Bu açıklamalara göre, planın uygulanması için bazı zorlukların olduğu, süreç içerisinde plana destek verenlerden bazılarının desteklerini çektikleri, planın yeterince karşılık bulmadığı yorumları yapılabilir. Burada Pompeo’nun söylediklerinin karşılığı olarak, uygulanmak istenen, anlaşmanın bölgenin gerçekleriyle uyuşmadığı, başlangıçta plana destek verenlerden bazılarının desteğinin zayıfladığı ve planın uygulanmasında taraflardan bazılarının plana karşı oldukları da örnekleriyle birlikte açıklanabilir.

Bu bağlamda, plan şu ana kadar geçen süreçte bölgede barış ve huzuru sağlamak adına bir katkı sunacağı izleniminden uzak kalmıştır. Aksine plan, bölgede gerilimi arttırmakta ve çatışmaları tetiklemektedir. Ayrıca plan Filistinliler’in haklarını korumaktan uzaktır ve İsrail’in işgal politikalarına destek sunmaktadır.

Plan basına ilk yansıdığında, bazı Körfez ülkeleri ve Mısır’ın da plana destek vereceğinden söz edilmekteydi. Bu anlamda, son dönemde yaşanan bazı gelişmeler, Körfez ülkelerinden bazılarının ve Mısır’ın plana desteğini sürdürmekten uzaklaştığını düşündürmektedir. Öncelikle bölgede ABD liderliğinde kurulmak istenen Arap NATO’su oluşumu çalışmaları, Mısır’ın ayrılık kararı ile sekteye uğramıştır. Mısır’ın bu kararı vermesinde, Suudi Arabistan ile tarihsel rekabeti veya ABD’den beklentilerini karşılayamamak gibi çeşitli gerekçeleri olabilir. Ancak burada daha önemli olan noktanın, son dönemde ABD’nin Körfez ülkeleri ve Mısır’ın desteğiyle bölgede yaptığı girişimlerin motivasyon kaybına uğraması olduğu söylenebilir. 

Suudi Arabistan’da son günlerde, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın görünürlüğünde nispeten bir azalma gözlendiği söylenebilir. Kral Selman’ın Filistin politikaları konusunda oğlu Muhammed bin Selman’ın politikalarından ayrışan söylemlerinin bulunduğu da bilinmektedir. Ayrıca Kaşıkçı cinayeti sonrası başlayan ve Kral Selman’ın Mısır ziyaretiyle devam eden baba-oğul arası anlaşmazlıkların arttığı da, Kral Selman’ın son günlerde daha fazla öne çıkmasıyla paralellik göstermektedir. Tüm bu gelişmelere ek olarak, Kral Selman’ın haziran ayının başlangıcında gerçekleştirilen 14. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) olağan zirvesinde, Kudüs’ün tarihi ve yasal statüsüne zarar veren her türlü uygulamaya karşı olduğunu açıklaması, Suudi Arabistan’ın Yüzyılın Anlaşması konusunda başlangıçtaki tutumundan farklılaştığını düşündürmektedir. Yani Pompeo’nun biz yokuz diyenlerin olabileceği söyleminin karşılığı olarak Suudi Arabistan ve Mısır’ın anlaşmaya mesafe koydukları söylenebilir.

Anlaşma planının bir tarafı olan Filistin, tüm unsurlarıyla anlaşmaya karşı çıkmaktadır. Mahmud Abbas, Bahreyn’de düzenlenecek olan Yüzyılın Anlaşması Çalıştayı için “Yüzyılın Utancı” ifadesini kullanmakla yetinmeyerek tepkisini “Çalıştayın cehenneme kadar yolu var” ifadeleriyle göstermiştir. (2) Benzer şekilde Hamas, Yüzyılın Anlaşması ile ilgili Fetih Hareketi’ne ulusal birlik çağrısı yapmıştır. Bu çağrı ile planın hazırlayıcılarının anlaşma maddelerinde Filistin hareketlerini ayrı konumlayan veya ayrıştırmak isteyen tavrının henüz bir başarı kazanamadığı söylenebilir.

Trump'ın Ortadoğu planı

Yüzyılın Anlaşması Planı tartışmaya açıldığı günden bu yana, bölgede birçok gelişme olmuştur. Bu gelişmeler ile atılan adımlar, Yüzyılın Anlaşması Planını destekler niteliktedir. Bu gelişmelerden biri Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesidir. İsrail’de çıkarılan Yahudi Ulus Devlet Yasası ve Golan Tepeleri ile ilgili Trump’ın aldığı karar Yüzyılın Anlaşması planına zemin hazırlayan diğer önemli gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Bu gelişmelere ek olarak dillendirilen konu ise, İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak edeceği söylemleridir. Esasen bu gelişme, İsrail seçimleri öncesi basına yansımış ancak İsrail seçimleri sonucunda yaşanan belirsizlik ile Batı Şeria üzerinden henüz bir adım atılamamıştır. (3) Batı Şeria ile ilgili atılacak adımlarda İsrail seçimleri sonrası yaşanan belirsizlik etkili olacak diye düşünürken; Golan Tepeleri kararı benzeri bir Batı Şeria açıklamasının gelmesi ise, Trump’tan beklenmeyen bir hareket olarak yorumlanamaz elbette. (4)

Mike Pompeo’nun yukarıdaki açıklamalarında yer alan, önemli olanın barış planını inşa etmeye yönelik görüşmeler yapacak alan bulup bulamayacakları olduğunu söylemesi ise, 25-26 Haziran’da Bahreyn’de gerçekleştirilecek olan “Refah İçin Barış” çalıştayına dikkatleri çekmektedir. Bu anlamda çalıştaya katılacak olanların kimler olduğu ve çalıştaydan çıkacak kararlar, atılacak adımların belirleyicisi olacaktır. Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Katar’ın çalışmaya katılacağı duyurulmuştur. (5) Filistin yönetimin çalıştayı boykot etme çağrısına diğer ülkelerden nasıl bir karşılık geleceği netleşmemiş olmakla birlikte Mısır, Ürdün ve Fas’ın da çalışmaya katılım göstereceği iddia edilmektedir.

Sonuç itibariyle gelinen noktada, Yüzyılın Anlaşması Planının hayata geçirilmesi için Kudüs’ün İsrail’in başkenti ilan edilmesi, Yahudi Ulus Devlet Yasası, Golan Tepeleri’ni İsrail’in toprağı olarak tanıma gibi kararlar çıkarılmıştır. Ayrıca bazı Körfez ülkeleri ve Mısır’ın başlangıçta Yüzyılın Anlaşması Planına daha açık ve güçlü bir biçimde destek verdiği ancak mevcut durumda, Suudi Arabistan ve Mısır’ın desteklerinin zayıfladığı, Filistin hareketlerinin bu anlaşma planına karşı birlik içinde olduğu ve İsrail seçimlerinin anlaşmanın uygulanmasını zorlaştıran bir sürece evirildiği yorumları yapılabilir. Yani Yüzyılın Anlaşması Planı niçin ertelendi sorusunun şu ana kadar geçen süreçte yaşanan gelişmeler ışığında cevabı yukarıdaki gelişmelerle özetlenebilir. Tabi ki burada en önemli adım olarak görülebilecek Kudüs’ün İsrail’in başkenti ilan edilmesi kararına karşı, Türkiye’nin aldığı rol ve İİT dönem başkanlığı sıfatıyla düzenlenen zirve toplantısı daha da anlam kazanmaktadır. Kudüs, Trump’ın Evanjelist ve İsrail’in Siyonist politikalarına terk edilemeyecek kadar önemli ve kadim bir şehirdir. Bu anlamda, Yüzyılın Anlaşması Planının bölgede zemin bulamayacağına ilişkin girişimiler arttırılmalıdır.