‘Yüzyıllık seçim’de dördüncü tur!

Dr. Murat Yılmaz / SDE İç Politika ve Demokratikleşme Koordinatörü
29.08.2015

1 Kasım seçimleri kökleri, 19. yüzyıla giden “temellerin duruşması”nda, 27 Mayıs darbesiyle inşa edilen bürokratik vesayetin ve onun siyasi aktörlerinin tasfiye edilerek anayasal demokrasi ve demokratik hukuk devletinin korunmasında bir karar anıdır. 30 Mart 2013, 10 Ağustos 2014 ve/Haziran 2015’te ilk üç turu yapılan uzun seçimin dördüncü turunda seçmen, yüzyıllık kararını verecek...


‘Yüzyıllık seçim’de dördüncü tur!

7 Haziran 2015 seçimleri şimdiye kadar yapılan 26 seçimin tamamından farklı bir sonuç doğurdu: İlk defa genel seçimlerden sonra bir hükümet kurulamadı ve Cumhurbaşkanı anayasal yetkisini kullanarak seçimlerin yenilenmesine karar verdi. 7 Haziran o kadar ehemmiyetli bir seçimdi ki, Türkiye’de 13 yıldır devam eden değişim sürecinin durdurulması ve yeni bir ivme kazanmasının karara bağlanacağı üç turluk seçimin son turuydu. 7 Haziran seçimlerinde bu temel tartışma konusunda bir karar verilemediği için, seçimden hemen sonra 7 Haziran seçimleri için “bitmemiş seçim”, “uzayan seçim” ifadesini kullanmıştık. Nitekim 1 Kasım 2015’te yapılacak tekrar seçimle seçimler şimdilik dördüncü tura sarkmış görünüyor.

Önce 7 Haziran seçimlerinde karara bağlanamayan ve 1 Kasım’daki dördüncü tura sarkan seçimlerin anlamı üzerinde durmak gerekiyor. Bu seçimler Osmanlı Türkiyesi’nde başlayan modernleşme hareketlerinin ve anayasal devlet olma mücadelesinin bürokratik vesayet kurumlarından kurtarılarak sahici bir karakter kazanması meselesinin karara bağlanacağı bir zemindir. Bu karar, bölgesel ve küresel gelişmeler sebebiyle sadece Türkiye sınırlarını değil, meselenin başlangıcında olduğu gibi Osmanlı havzasını, İslam alemini, dünya güç ve tehdit dengelerini etkileyecek bir özgül ağırlık kazanmıştır. Bu bakımdan Arap baharının kışa dönmesi, Suriye iç savaşı, İran’ın uluslararası sisteme dönüşü, DEAŞ, PYD ve PKK’nın iç içe giren krizler olarak Türkiye’nin içerideki tartışmalarından bağımsız olmadığı ortadadır. Türkiye siyaseti bütün bu gelişmeler karşısında ciddi kararlar vermenin eşiğindedir.

Türbülanstan çıkış

7 Haziran seçimlerindeki hükümet kuramama halini suistimal ederek Türkiye siyasetini, demokrasinin kabiliyet ve devletin kapasitesini felç edebileceğini düşünenler Türkiye’nin yeniden seçime giden yumuşak gücü, dengelerini koruyan ekonomisi, küresel aktörlerle işbirliği ve sert gücünü kullanabilmesi sayesinde başarısızlığa uğramışlardır.  7 Haziran 2015 seçimlerinden sonrasında içeride ve dışarıdaki meydan okumalara Türkiye’nin Cumhurbaşkanı, hükümet, demokratik süreçler, anayasal kurumlar, devlet kapasitesi ve vatandaş feraseti bakımından tarihe geçecek bir başarı dönemidir. Bu başarı dönemi selametle seçimlere gidilmesiyle taçlanacaktır. Bu dönemde yaşanan birçok taktik başarısızlık, üslup hataları, eksikliklere rağmen genel toplamda Türkiye demokrasi, siyaset ve devlet olarak kendisini koruyacak açık bir başarı sergilemiştir.

Bu başarının arkasında açık bir şekilde Cumhurbaşkanının seçim sisteminin değişmiş olması ve güçlü yetkilerini yüzde 52’lik bir halk desteğini arkasına almış bir siyasi aktör olarak kullanabilmesinin etkisi olmuştur. Erdoğan karşıtı bütün söylemlere ve Erdoğan’ın muhataralı açıklamalarına rağmen, Cumhurbaşkanının varlığı ve yetkilerini kullanması hukuki ve siyasi meşruiyeti zedeleyecek bir boyuta ulaşamamıştır. Bunun arkasındaki temel süreç, 2007’deki referandumla Cumhurbaşkanının seçiminin halkoyuyla yapılacağı şeklindeki anayasa değişikliğinin kabul edilmiş olmasıdır. Bu anayasal hükme dayanarak yapılan 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında yaşanan ve yaşanacak hükümet sistemi vs tartışmalarına rağmen, bu dönemde halkoyuyla seçilmiş ve siyasi yetenekleri tartışılamayacak bir ismin Cumhurbaşkanlığı makamında olması içeriden ve dışarıdan Türkiye’yi türbülansa sokmak isteyenlere karşı çok güçlü bir direnç odağı oluşturmuştur.

13 yılın bakiyesi

İkinci olarak 13 yıllık değişim ve egemenlik savaşının bütün yıpranma, genel başkan değişimi ve yenilenme problemlerine rağmen AK Parti yüzde 41 oy almış ve onun içinde yer almadığı bir iktidar bloğunun oluşmasının mümkün olmadığı görülmüştür. AK Parti yaşadığı genel başkanlık değişimi, 3 dönem değişimi ve şimdi 12 Eylül 2015 genel kongresine rağmen bütünlüğünü yitirmemiş ve engelleri hata ve eksiklere rağmen bütünlüğünü muhafaza ederek aşmayı başarmıştır. Bu bakımdan 7 Haziran seçimleri öncesi ve sonrasıyla AK Parti’nin özgüveninin test edildiği bir dönem olarak kaydedilmelidir. 7 Haziran seçim sonuçları, seçimlerden sonra AK Parti’nin ve muhalefetin performansı AK Parti’ye siyasi merkezin taşıyıcısı olma imkanını vermiştir. Bu bakımdan AK Parti siyasi ve iktisadi istikrar içinde demokratik değişimin en güçlü ve ana aktörü olma vasfıyla tescil edilmiştir.

AK Parti dışında kalan muhalefet cephesi 7 Haziran öncesinde sergilediği birbirini gözeten pozisyonu terk ederek çok sert iç tartışmalara girmiş ve dağılmıştır. CHP bütün yenilenme gayretine, iç ve dış basının, güç odaklarının olağanüstü gayretlerine rağmen, beklenen atılımı yapamamış, üstelik seçimlerden sonra da ne CHP-MHP-HDP koalisyonunu ne de AK Parti-CHP koalisyonunu kotaramamıştır. CHP Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Deniz Baykal üzerinde açtığı uzlaşma kapısın kullanamamış, bu şekilde TBMM Başkanlığını ve koalisyon ortaklığı fırsatını kaçırmıştır. Bu başarısızlığın arkasında CHP’nin genel başkan ve genel merkezinin siyasi kapasitesindeki yetersizliğin başat amil olduğu görülmektedir.

MHP, Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin ağzından 7 Haziran akşamından itibaren hiçbir blok ve ittifak içinde yer almayacağını ilan ederek, bu ittifaklardan göreceği zarardan uzaklaşmak ve reaksiyoner cephenin yegane temsilcisi olmaya yönelmiş ve derhal erken seçim istemiştir. Ancak MHP, bu çizgisini o kadar sert ve kaba şekilde hayata geçirdi ki değil yeni kesimlere açılmak kendi tabanını dahi ürküttü. İkinci olarak MHP 7 Haziran seçimleri sonrası, bilhassa 24 Temmuz’da başlayan operasyonlarla değişen iç ve dış politika şartlarını hiç dikkate almadan çizgisini hiçbir revizyon yapmadan sertleştirerek devam ettirdi. Bu bağlamda MHP iki büyük hata yaptı: Birincisi devletin kendisine en ihtiyaç hissettiği anda oyundan kaçtı, ikincisi erken seçim isteğinden vazgeçti. Böylece AK Parti’nin geçici bakanlar kurulunda HDP ile aynı hükümette olmasını kara propaganda malzemesi olarak kullanmaya başladı ancak bu durum Tuğrul Türkeş’in geçici hükümete katılma kararıyla kendi aleyhine bir siyasi sonuç üretti.

‘Türkiyelileşme’ ne oldu?

HDP ise önce 10 ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde sonra 7 Haziran 2015 seçimlerinde yakaladığı tarihi başarıyı çözüm sürecinin güçlenmesi, PKK’nın silah bırakmaya ikna edilmesi istikametinde kullanmadı veya kullanamadı. HDP çözüm sürecine öncelik vermek yerine Erdoğan ve AK Parti cephe içinde yer almaya öncelik verdi. HDP sözcülerinden Sırrı Süreyya Önder MHP ile yürüyebileceklerini, HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş MHP ile aynı masada her şeyi konuşabileceklerini söylediler, MHP ile koalisyonu kabul ettiler, CHP-MHP koalisyonuna hatta Devlet Bahçeli’nin Başbakanlığına destek vereceklerini ilan ettiler. Her seferinde MHP tarafından ağır hakaretlerle reddedildiler. HDP bunun dışında KCK sözcülerinin kendilerine yönelik sert ifadelerine cevap vermeyerek, hiyerarşide KCK’dan sonra geldiğini kabul ettiğini göstermiş oldu. HDP için asıl dramatik hata ise PKK’nın açık şiddetine açıkça karşı çıkmak yerine Erdoğan ve AK Parti’yi suçlamayı tercih etmesi oldu. HDP’nin ikinci büyük hatası ise PKK’nın demokratik özerklik ve ‘özsavunma’ ilanlarına karşı çıkmak yerine, onun siyasi destekçisi pozisyonunu tercih etmesi oldu.  HDP ve bileşenleri PKK terörüne tavır almadığı gibi devlet operasyonları başladığında da pozisyonunu değiştirmedi. Dışarıda ve içeride PKK lobisi gibi çalışmanın ötesinde bir gayreti olmadı. PKK’ya karşı operasyonların etkili olması ve seçimlerin 1 Kasım’da yenilenmesi kararı karşısında artık anlamını kaybetmiş PKK’ya yönelik çağrılar da reddedildi. Böylece HDP’nin PKK dışında ve karşısında anlamı olmadığı anlaşılıp HDP’nin Türkiyelilik, demokratikleşme ve siyasileşme tezleri çöktükten sonra hangi gerekçeyle oy isteyeceği artık merak konusudur. HDP bileşenleri artık Türkiye’ye karşı egemenlik mücadelesi veren PKK’yı desteklemekle, Türkiyelilik politikaları arasında bir tercih yapmak zorundadır.

7 Haziran seçim sonuçları Türkiye’de siyasi ve toplumsal merkezin ne kadar kırılgan olduğunu ve kimlik politikalarına dayanan siyasi partilerin merkeze gelmek yerine merkez kaç siyasete savrulduğunu gösterdi. Bu bakımdan 1 Kasım seçimlerinin temel sorunsalı Türkiye siyasetinin, demokrasi kabiliyeti ve devlet kapasitesinin kimlik havuzlarında hapsolmasını aşmak, siyasi ve toplumsal merkezi güçlendirmek, merkez kaç çizgiye savrulan kimlik politikasına dayalı hareketleri merkeze çekmek ve Türkiye’ye karşı egemenlik mücadelesi veren şiddet örgütlerinin kapasitesini kırmaktır. Bu bakımdan 1 Kasım seçimleri kökleri 19. yüzyıla giden “temellerin duruşması”nda, 27 Mayıs darbesiyle inşa edilen bürokratik vesayetin ve onun siyasi aktörlerinin tasfiye edilerek anayasal demokrasi ve demokratik hukuk devletinin korunmasında bir karar anıdır. 30 Mart 2013, 10 Ağustos 2014 ve/Haziran 2015’te ilk turu yapılan uzun seçimin dördüncü turunda seçmen, yüzyıllık kararını verecek...

[email protected]