Yüzyıllık siyahi öfke canlandı

Hakan Çopur / Araştırmacı, Yazar
5.06.2020

ABD'nin 11 Eylül'den sonra içine girdiği ve bir türlü çıkamadığı “güvenlikçi yaklaşım”, ülke içinde polis de dahil tüm güvenlik unsurlarına ekstra güç veriyor. Mevcut siyasi atmosferde zaten ikiye bölünmüş olan Amerikan toplumu, Floyd'un ölümünün ardından da “Adalet istemek” ile “yağmalamaya dönüşen şiddeti kınamak” arasındaki kısır döngüye yine girmiş durumda. Bu döngüden Amerika'nın çıkması yakın vadede mümkün değil.


Yüzyıllık siyahi öfke canlandı

Siyahi George Floyd’un 8 dakika 46 saniye boyunca boynuna diziyle bastırarak ölümüne neden olan beyaz polisin şiddeti ABD’yi sarstı. Floyd’un ölümünden daha çok nasıl öldürüldüğü konusu, ülke genelinde “Nefes alamıyorum” feryatlarına dönüştü. Siyahilere yönelik polis şiddetinin adeta merkezi olan ABD toprakları, bu sefer farklı bir dalgalanma ile karşılaştı. Siyahi hareketin en önemli isimlerinden Martin Luther King’in 1968’de suikast sonucu öldürülmesinin ardından yaşanan olaylardan sonra ülke genelinde en büyük olaylar bir hafta içinde yaşandı.

Unutulmayacak miras

300’den fazla kentte Floyd için adalet gösterileri düzenlendi, bu şehirlerin çoğunda gece sokağa çıkma yasağı uygulandı. O dönemden sonraki en büyük olaylarda milyonlarca siyahi ve beyaz Amerikalı “Adalet yoksa barış da yok” sloganıyla bir türlü sonu gelmeyen polis şiddetini protesto etti. Buradan yeni bir düzen çıkma ihtimali mevcut siyasi koşullarda zor olsa da siyahiler için Floyd’un ölümü uzun süre unutulmayacak bir mirası ortaya çıkardı.

Neden şimdi?

ABD’de öteden beri yaşanan siyahilere yönelik polis şiddetinin son halkası olan Floyd’un acı ölümü, öncekilerden farklı olarak ülkedeki çok geniş toplumsal kesimleri harekete geçirdi. Bunun birkaç nedeni bulunuyor. Tüm bu sebepler bir araya geldiği için bu sefer diğerlerinden daha büyük bir tsunami ortaya çıktı ve bir süre daha devam edeceğe benziyor.

Öncelikle çok uzun yıllardır beyaz polislerin siyahilere yönelik şiddeti konusunda içlerinde öfke biriken milyonlarca siyahi Amerikalı, Floyd’un çok can yakıcı ölümüyle öfkesini boşaltmak için sokağa çıktı. Bu tepkinin arkaplanında kölelikten ırkçılığa ve ötekileştirilen kimliklerine kadar birçok bilinçaltı unsur yatıyor. İlaveten söz konusu insanlar zaten ömürleri boyunca fakir olan kişiler. Bu adaletsizlik duygusu onların daha kolay bir şekilde sokağa dökülmesine zemin hazırladı.

ABD’yi ciddi şekilde vuran Covid-19’un getirdiği ekonomik ve psikolojik olumsuzluklar, sadece siyahilerin değil evlerinde bunalan ve işlerini kaybeden beyazların da sokağa çıkmasını kolaylaştırdı. Şunun altını çizmek gerekiyor ki, söz konusu insanların büyük kısmı gençlerden oluşuyor ve bunların büyük kısmı pandemiden dolayı işlerini kaybetmiş insanlar. Dolayısıyla ekonomik bunalım da bu olayların öngörülenden daha büyük bir etki yaratmasına doğrudan bir faktör oldu.

Bir diğer faktör ise daha ziyade Trump karşıtlığında ortaya çıkan siyasi bir hesaplaşma duygusu. Trump’ın birleştirici olmaktan çok daha ziyade güce ve düzene vurgu yapan “ayrıştırıcı” söylemleri de sokaktaki göstericileri daha fazla tahrik etti. Elbette sokağa Antifa gibi sol militan örgütler de çıktı ve şiddet olaylarında bunların daha büyük rol oynadığı pek çok kişinin kabul ettiği bir durum. (Bu vesileyle Antifa ile YPG/PKK arasındaki yakın ilişkilerin Amerikan kamuoyunda gündeme gelmiş olması olumlu bir durum, bunun da altını çizmek lazım). Ancak son birkaç gündür şiddet olayları yerini uzun saatlere yayılmış daha barışçıl gösterilere bıraktı ve göstericiler bir süre bu şekilde devam etmek istiyor. Günün sonunda sosyolojik, ekonomik ve siyasi en az üç temel faktör Covid-19’un gölgesinde bir araya gelince Floyd için adalet isteyen milyonlarca kişi siyasi motivasyonlarla sokağa çıktılar.

Siyahilere şiddet sorunu

Öncelikle şunun altını çizmek gerekiyor: ABD’de Floyd’un ölümü bir istisna değil, “siyahilere yönelik polis şiddetinin” sadece son halkasıdır. Floyd’un ölümü kadar siyahilere polis şiddetinin kanıksanmış olması da ayrı ve üzücü bir sorundur. Çoğu eğitimsiz ve ırkçı beyaz polisler, Amerikan topraklarında neredeyse en başından beri siyahilere karşı her zaman en kötü muameleleri yapıyordu.

İşin kötü yanı ise Amerikan yasalarına göre aslında normal yetkilere sahip olan bu polislerin siyahilere yönelik şiddet uygulamalarının çok büyük kısmının cezasız kalması. Dolayısıyla aslında polis şiddeti kadar Amerikan ceza yasaları ve kriminal sisteminde de ciddi sorunlar var. ABD polisinin şiddet içeren eylemlerinin ana kaynağı, çoğu sebepsiz tutuklamalardan kaynaklanıyor. Sebepsiz yere tutuklanan, eline kelepçe takılan siyahiler buna tepki gösterdiğinde polis “kendini koruma” gerekçesiyle akıl almaz işleri yapabiliyor ve hatta sonunda bu masum kişileri vurabiliyor. Floyd’un ölümünde de olayın başlangıcı aslında basit bir adi suçla ilgili sorgulama ve gözaltı. Ancak olay 8 dakika 46 saniye boğazına bastırılan Floyd’un olay yerinde ölümüyle sonuçlanıyor.

Zihinsel kodlar

Güncel istatistiklere göre, ABD’de 2013’ten 2019’a kadar siyahiler de dahil 7 bin 666 kişi polisin verdiği sert tepkiler nedeniyle yaşamını yitirdi. Son 10 yılda ülkede en az 85 bin polis memuru söz konusu gerekçelerle bağlantılı olarak 200 bin soruşturma geçirdi ancak bu soruşturmaların büyük kısmı kamuoyundan gizlendi. En az 110 bin soruşturma emniyet teşkilatı içinde yürütüldü ve yargıya taşınmadan deliller yok edilerek kapatıldı.

Yapılan sorgulamaların çoğunu görevi kötüye kullanma ve dövme suçlamaları oluşturdu. En az 22 bin 924 polis orantısız güç kullanmaktan, 3 bin 145 polis tecavüz ve çocuk tacizinden, 2 bin 307 polis aile içi şiddet uygulamaktan soruşturma geçirdi. İşlediği suçlardan dolayı sorgulama geçiren 80 bin polisin sadece 30 bini görevden alındı. Söz konusu polisler en az 20 ila 110 soruşturma geçirmesine rağmen, ancak yıllar sonra meslekten el çektirildi. Bu polislerin en az 4 bin 537’si uyuşturucu ve alkol kullanmak, 9 bin 643’ü ırkçılık ve saldırıda bulunmak, 2 bin 254’ü gereksiz yere adam öldürmek ve 5 bin 416’sı hırsızlık ve yalan beyanda bulunmak nedeniyle görevinden alındı. Böylesine berbat bir tablonun yaşandığı bir ülkede esasen şu ana kadar onlarca kez “polis reformunun” gündeme gelmiş olması gerekirdi. Ancak Google’a girip kaç kez polis reformunun gündeme geldiğini öğrenmek çok kolay. Bu sebeple mevcut koşullarda bu eğitimsiz ve ırkçı polislerin görev yapmaya devam ettiği 350 milyonluk devasa bir ülke olan ABD’de yakın zamanda olmasa da siyahilere yönelik polis şiddetinin devam etmesi muhtemeldir.

Öte yandan ABD’de siyahilerin maruz kaldığı ve asıl adı ırkçılık olan bu uygulamaların arkaplanında aslında 300 yıla dayanan derin bir kodlamanın olduğunu unutmamak gerekiyor. Ne ilk siyahi başkan Barack Obama’nın çözebildiği, ne de diğer başkanların çok umursamadığı bir sorun alanı olarak siyahilere yönelik ırkçılık yarı açık yarı gizli ama büyük oranda yapısallaşmış olarak devam ediyor.

1619’da Amerika kıtasına getirilen ilk Afrikalılardan 1865’te siyahların eşit kabul edilmesine kadar 246 yıl boyunca siyahiler bu topraklarda köle olarak muamele gördüler. Ancak 1865’te vatandaşlık haklarına kavuşmalarının ardından dahi siyahilerin sivil haklarını kazanabilmeleri için 100 yıl daha beklemeleri gerekti. 1960’ların ortalarında kazanılan sivil hakların gerçek hayatta uygulanması noktasındaki sorunlar ise hiçbir zaman bitmedi. Diğer yandan linç olarak nitelendirilen ve Amerikan topraklarına has olan ırkçı hastalık da bu ülkedeki bir başka gerçeğe işaret ediyor. Köle olarak alıp sattığı birini herhangi bir sebeple linç edebilen bir toplumsal arkaplan, maalesef halen bu yerleşmiş ırkçılığı atabilmiş değil. Nitekim tarih kitaplarına “Kızıl Yaz” olarak geçen 1919 yazında ABD topraklarında bin 100’den fazla siyahi linç edilerek öldürülmüştür.

Ülkenin en fakir sosyal kesimi hep siyahiler ve Hispanikler oldu. En düşük eğitim imkanına da onlar sahip oldu. Bu iki faktör birleşince küçük yaşta ufak suçlara karışmaya başlayan siyahi gençlerin birkaç kez hapse girip çıktıktan sonra daha organize suçlara daha rahat karışabildikleri durumlar meydana gelmeye başladı. Bu “makus” kader, beyazların gözünde siyahileri “otomatik olarak suçlu/tehlikeli” kategorisine soktu. Bu sebeple en küçük bir trafik ihlalinde bile siyahi bir vatandaşla karşı karşıya gelen beyaz bir polis, siyahiye “suçlu” bilinçaltı ile yaklaşıyor. Karşısındaki siyahinin suçlu, tehlikeli ve hatta silahlı olduğu bilinçaltıyla hareket eden beyaz polisler için siyahi birini vurmak, onu darp etmek ya da Floyd örneğinde olduğu gibi güya “güvenlik” gerekçesiyle onu 10 dakika yerde yatırmak normal kabul edilir oldu. Aynı uygulamayı beyaz bir Amerikalıya asla yapamayacak Amerikan polisi Floyd’a ise bu muameleyi rahatlıkla layık gördü.

Siyasi söylem güç veriyor

Kuşkusuz Cumhuriyetçi ve beyazların üstünlüğü tezine inanan seçmenlere de sahip olan ABD Başkanı Donald Trump’ın söylemleri de beyaz polislere ayrı bir güç hissi veriyor. 2016 yılında Teksas’ın Dallas kentinde polisleri köşeye sıkıştıran ve beş polisi öldüren siyahi bir vatandaşın öfkesi, kısa süre sonra Beyaz Saray’a gelen Trump’ın seçmenlerinin öfkesi tarafından bastırıldı. Polisleri her ne pahasına olursa olsun koruyacağına söz veren Trump, siyahilere yönelik polis şiddetini her zaman “bireysel hatalar” olarak değerlendirdi. Floyd’un ölümüne neden olan polisler de dahil hiçbir zaman sorunun yapısal nedenlerinin olduğunu ve bunlara da eğilmek gerektiğini bir kez dahi kabul etmedi. İşin daha da trajik yanı ise sekiz yıl görev yapan ABD’nin ilk siyahi başkanı Barack Obama döneminde de bu yapısal sorunun çözümü için yapısal hemen hiç adım atılamadı.

Kısır döngü

ABD’nin 11 Eylül’den sonra içine girdiği ve bir türlü çıkamadığı “güvenlikçi yaklaşım”, ülke içinde polis de dahil tüm güvenlik unsurlarına ekstra güç veriyor. Kendisini her zamankinden daha güçlü ve muktedir hisseden Amerikan polisi, sonuçlarına da pek katlanmadığı şiddet olaylarına neden olduğunda herhangi bir pişmanlık duymuyor. Mevcut siyasi atmosferde zaten ikiye bölünmüş olan Amerikan toplumu, Floyd’un ölümünün ardından da “Floyd’a üzülmek ve adalet istemek” ile “gösteriden yağmalamaya dönüşen şiddet olaylarını kınamak” arasındaki kısır döngüye yine girmiş durumda. Bu döngüden Amerika’nın çıkması yakın vadede mümkün değil, orta-uzun vadede çıkması ve siyahilere yönelik polis şiddetini tüm yönleriyle sağlıklı bir şekilde ele alabilmesi içinse çok çaba göstermesi gerekiyor. Umalım ki ABD bu yapısal sorununu yine yapısal bir temelde ele alıp adalet ekseninde çözebilmek için adım atacak noktaya bir gün gelir...

[email protected]