Zafer sonrası Karabağ'ın önündeki sorunlar

Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe / Gaziantep Üniversitesi
12.02.2021

Ermeni diasporası, Fransa ve Amerika'nın uzun vadede bu bölgedeki emperyal politikalarını yeniden dizayn etmeye çalışacakları bir gerçektir. Türkiye'nin, Rusya ve Azerbaycan ile bölgenin diğer ülkeleri olan İran, Gürcistan ve Ermenistan'ı diplomatik görüşmelerde bir araya getirerek bölgeye barış getirmenin yollarını araması gerekmektedir.


Zafer sonrası Karabağ'ın önündeki sorunlar

Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra Rusların desteğini alan Ermeniler Azerbaycan'a ait Dağlık Karabağ bölgesine saldırarak 1991'de Hankendi'yi, 1992'de Şuşa ve Hocalı'yı işgal etmiştir. Laçın, Hocavend, Kelbecer ve Ağdere'nin ardından, 1993 yılında Ağdam, Cebrayıl, Fuzuli, Gubadlı ve Zengilan'ı da işgal etmiştir. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki çatışmayı barışçıl bir şekilde çözebilmek amacıyla Avrupa Güvenlik ve İş birliği Teşkilatı (AGİT) girişimi ile 1992 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Fransa ve Rusya'nın eş başkanlarından oluşan Minsk Grubu oluşturulmuştur. Minsk Grubu eş başkanlarının küresel ve emperyalist emelleri soruna çözüm getirmemiş ve adeta donmuş vaziyette Karabağ sorununu 2020 yılına kadar getirmiştir.

Karabağ'da, Ermenistan siyasetçilerinin -hangi amaçlarla ve kime güvenerek?- 27 Eylül'de Azerbaycan'a saldırmasıyla başlayan çatışmalar, 44 gün gibi kısa bir sürede sonuçlanmıştır. Bu zafer, tarihi ve iktisadi açıdan öneminin yanı sıra stratejik açıdan da oldukça önemlidir.

Paşinyan'ın iktidara taşınması

Karabağ Zaferi sonrası bölgenin analizinin sağlıklı yapılabilmesi için hem bölgesel hem de bölgede emelleri olan küresel güçlerin mevcut durumuna bakmak gerekmektedir. Bölge ile ilgilenen küresel güçlerden en önemlisi hiç kuşkusuz ABD'dir. ABD bölgede etkinliğini artırabilmek amacıyla Ermenistan'da başlayan yoksulluk ve yolsuzluk temelli protestoları organize eden eylemci Nikol Paşinyan'ı destekleyerek Mayıs 2018'de iktidara taşımıştır. ABD bölgesel politikalarını Başbakan olan Paşinyan üzerinden yürütmeye çalışmıştır.

Fransa ise bölgede Rusya'nın etkinliğini azaltarak bölgedeki enerji kaynakları ve politikaları üzerinde nüfuz sahibi olmak ve Batılı enerji şirketlerinin bu bölgede öncü rol oynamasını sağlamak ve Doğu Akdeniz'de elde ettiği kazanımlara karşı Türkiye'nin dikkatini ve enerjisini başka bölgeye yöneltmesini sağlamak amacıyla Ermenistan'ı destekleyici stratejiler izlemiştir.

Rusya, tarihsel bağı, askeri anlaşmaları, iktisadi faaliyetlerine rağmen Ermenistan'ın Mayıs 2018'den itibaren Batı yönlü politikalar üretmesine tepki vermiştir.

İran, ülkesindeki nüfusun yaklaşık olarak yüzde 22'lik kısmını oluşturan Azerbaycan Türklerinin varlığından sürekli tedirgin olmuştur. Güçlü bir Azerbaycan'ın varlığının iç meselelerinde sorun yaratacağı düşüncesi, jeostratejik varlığı ve bölgesel güvenliği açısından Azerbaycan'ı tehdit olarak görmesi, İran'ın bölgesel politikalarını Ermenistan'ı destekleyecek şekilde kurgulamasına neden olmaktadır.

Türkiye ise kardeşlik ve "Bir millet, iki devlet" anlayışı ile Azerbaycan'a her zaman destek vermiş, her iki ülke askeri ve enerji alanında iş birliği yapmıştır.

Rusya'nın varlığı

Ermenistan ve Azerbaycan arasında 27 Eylül 2020'de başlayan çatışmalar, 10 Kasım 2020'de imzalanan ateşkes anlaşması ile sona ermiştir. Rusya çatışmaların ilk başlarında beklenilmedik şekilde sessiz kalmış, olaylara müdahil olmamış ve çatışmanın derinleşerek adeta tarafların gücünü test etmiştir. Bu politikayı izlerken de tarafları ateşkese çağırmayı ihmal etmemiştir. Rusya Ermenistan'ın güvenliğini sağlamak amacıyla 29 Ağustos 1997 tarihinde imzalanan Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşması'ndan kaynaklanan yükümlülüklerine bağlılığını teyit ederken, bu anlaşmanın bazı maddelerinde birbirlerinin topraklarına yönelik silahlı saldırı ve saldırı tehdidi olması durumunda, bu yükümlülüğünü yerine getirileceğini belirtmiştir. Rusya'nın bu açıklaması Dağlık Karabağ'ın Ermenistan toprağı olmadığının ilanı olup, Ermenistan'ı Azerbaycan ile baş başa bırakmıştır. Rusya'nın izlediği politika Ermenistan hükümetini cezalandırma, Batılı politikalardan geri döndürme amacına yönelik olmuştur. Ermenistan'ın hem güvenliğini sağlamak için asker bulundurulması hem de o ülkenin Batı yanlısı politikalarına izin vermesi Rusya için en istenilmeyen durumdur. Rusya, Ermenistan'ın askeri strateji yoksunluğu, silahlı kuvvetlerin komuta kademesinin yetersizliği, istihbarat yetersizliği gibi nedenlerle karşı tarafın gücünü tam bilmeden Azerbaycan'a saldırmasını fırsat bilerek Kafkasya'da konumunu güçlendirmiştir. Ermenistan'ın askeri ve siyasi yönden kendisine olan bağımlılığının artmasını sağlamıştır. Rusya, Karabağ'da elde ettiği kazanımları hem Azerbaycan hem Ermenistan hem de Türkiye'ye karşı çeşitli siyasi ve ekonomik konularda pazarlık kozu olarak kullanmaya çalışacaktır. Rusya, ABD ve Fransa'yı bu bölgeden uzaklaştırmış olup özellikle ABD ve Çin'e karşı büyük bir avantaj elde etmiştir. Hazar Havzası enerji kaynaklarının paylaşımı konusunda önemli bir aktör konumuna gelmiştir. Rusya arka bahçesi olarak gördüğü Kafkasya'da muhtemel bir ABD ve Avrupa Birliği stratejilerine karşı Türkiye ve Azerbaycan'ı yanına almayı istemiştir. Anlaşma gereği Karabağ'da oluşturulacak askeri güçte Türkiye de yer almıştır.

Barış gücü meselesi

Rusya'nın çatışan tarafların mutabakatlara uyup uymadığını kontrol etmek amacıyla beş yıl süreyle barış gücü bulundurması ve bazı belirsizlikler, ilk başta Azerbaycan ve Türkiye için olumsuz gibi algılanabilir. Özellikle Ermeni kuvvetlerin geri çekilirken kendi yerleşim bölgeleri dahil olmak üzere doğaya verdikleri zararın başka bir güç tarafından tespitinin yapılması ve kayıt altına alınması uluslararası ceza hukuku ve insan hakları açısından önemli bir husustur. Tarihte, Ermeni çetelerin Doğu Anadolu ve Kafkasya'da köyleri yakıp yıktıktan sonra yaptıkları bu vahşeti, Dr. Johannes Lepsius gibi misyonerler ve Ermeni diasporası vasıtasıyla karşı propagandaya dönüştürdüğü aşikardır. Bu barış gücünün tespitleri karşı propagandanın önlenmesi açısından önemlidir.

Nahcivan koridorunun açılması Türkiye'nin Azerbaycan'a karayolu ile bağlanması stratejik bir gelişmedir ve çok önemlidir. Ancak, Türkiye'de Turan yolu gibi açıklamaların gerçekleşmesi için Zengezur Koridoru'nun Azerbaycan'ın kontrolü altında olması ve Rusya, Azerbaycan ve Türkiye özel bir anlaşma yaparak, bu yol üzerinde yapılacak askeri sevkiyatların önlenmesi gerekmektedir. Ayrıca Nahcivan'dan geçen bu yolun Ermenistan'a açılmayıp, Kars'a açılması, bu yolun Türkiye'nin düşündüğü gibi bir yol ve koridor olmasını sağlayacaktır.

Burada kritik olan bir husus ise Rusya'nın demiryolunun açılmasını istemesidir. Rusya'nın amacı Gümrü'de bulunan askeri üsse rahat ulaşımdır. Rusya daha önceleri Abhazya ve Gürcistan üzerinden yaptığı sevkiyatı her iki bölgede taraflarla yaşadığı sorunlar nedeniyle oldukça zor koşullar altında İran üzerinden yapmaktadır. Öncelikle Astrahan limanına gelen malzemeler, oradan İran'a, İran'dan araçlarla Ermenistan'a gitmektedir. Ya da bu ikmal uçaklarla yapılmaktadır. İkisinin de maliyeti oldukça yüksektir.

Bundan sonra diplomasi

Rusya'nın Dağlık Karabağ'ın Ermenistan toprağı olmadığını zımnen beyan etmesi ve arkasından yaptığı bölgedeki bu çatışma/çatışmasızlık durumunun uzun süreceği açıklaması, Rusya'nın ateşkes anlaşmasında olduğu gibi bölgede beş yıl ile sınırlı kalmayacağını göstermektedir. Rusya bölgeye yerleşmiştir. Anlaşmanın 5. Maddesinde belirtilen tarafların sürenin bitimine altı ay kala itiraz etmemeleri halinde otomatik olarak beş yıllık periyotlarla uzayacağı hususu muhtemelen gerçekleşecektir.

Ateşkes anlaşmasında yerel güvenliğin sağlanması, taraflar arasındaki muhtemel çatışmada Rus Barış Gücünün durumu, Laçin koridorunun belirsizliği, bölgesel doğal kaynakların paylaşımı gibi askeri, güvenlik ve iktisadi konulardaki belirsizliklerin çözümünde inisiyatif Rusya'nın elinde görünüyor.

Anlaşma maddelerinin esnetilmesi, Ermenistan'a verilecek bir tavizdir. Ermenistan, Türk dünyasının kalbine sokulmuş bir hançer gibi o coğrafyada bulunmaktadır. Proje bir devlet olarak emperyalist devletlerin her zaman kuklası ve tetikçisi olmuş, aynı zamanda o bölgede söz konusu ülkelerin kara gücünü oluşturmuştur. Ermenistan siyasetçileri Rusya, ABD, Fransa ve İngiltere, Almanya gibi devletlerin güdümünde olmuş ve olacaktır. Ermeni devlet adamı Bagrat Artemoviç Boryan'nın "Ermenistan, Uluslararası Diplomasi ve SSCB" isimli eserindeki tespitleri bu hususu oldukça iyi açıklamaktadır. Boryan eserinde; "Ermeni milletinin temsilcilerinin önderliğinde Ermenistan halk hareketlerinin her zaman büyük devletlerin diplomatları tarafından dikte edildiğini" yazmıştır. Yine Ermenistan'ın ilk Başbakanı olan Ovanes Kaçaznuni 1923 yılında Taşnak Partisi Konferansında sunduğu raporda, Ermenilerin, "Denizden denize Ermenistan projesi" gibi emperyalist bir talebe kapıldığını ve bu yönde kışkırtıldığını belirtmiştir. Dolayısıyla, 19. Yüzyılın sonu, 20. Yüzyılın başlarında öncelikle Çarlık Rusya'sının ardından İngiltere, Fransa ve ABD gibi devletlerin birer payandası durumunda olan Ermenistan devletine karşı elde edilen zafer sonrasında imzalanan anlaşma maddelerinin uygulanması esnasında ve belirsiz konularda alınacak kararlarda oldukça dikkatli politikalar izlenmesi gerekmektedir.

ABD'nin yeni yönetiminin Rusya ve Çin açıklaması çok iyi değerlendirilmelidir. Bu açıklama Rusya politikacıları tarafından da analiz edilmektedir. Rusya bu bölgede ABD güdümündeki Batılı devletleri istemeyecektir. Dolayısıyla bölgede Azerbaycan ve Türkiye ile birlikte hareket etme ihtimali oldukça yüksektir. Ancak, Hocalı katliamının Rus Motorlu Alayının koruması ve gözetiminde Ermeni çeteler tarafından yapıldığı da unutulmamalı ve özellikle Laçin koridoru ve Nahçivan koridorunun sadece Rusya'nın gözetimine verilmeyip, Azerbaycan, Türkiye ve Rusya denetimine olmasının sağlanması gerekmektedir. Ayrıca Dağlık Karabağ statüsünün ve demografik yapısının düzenlenmesinde oldukça dikkat edilmelidir.

Karabağ Zaferi Azerbaycan'ın haklı davasında istediği sonuçtur. Bundan sonraki süreç diplomasi ile çözülmeye ve yürütülmeye çalışılacaktır. Dağlık Karabağ ve Kafkasya, Ermenistan sorununun henüz çözülmediği gibi kısa vadede de çözülecek gibi görünmemektedir. Ermeni diasporası, Fransa ve Amerika uzun vadede bu bölgedeki emperyal politikalarını yeniden dizayn etmeye çalışacakları bir gerçektir. Dolayısıyla, Türkiye'nin Rusya ve Azerbaycan ile bölgenin diğer ülkeleri olan İran, Gürcistan ve Ermenistan'ı da diplomatik görüşmelerde bir araya getirerek bölgeye barış getirmenin yollarını araması gerekmektedir.

[email protected]