Zamirlerin özneleşme kavgası

MURAT GÜZEL / Açık Görüş Kitaplığı
16.04.2016

Mücahit Küçükyılmaz, Ergenekon yapılanmaları ile yeni vesayetçiliği teşkil eden Gülenizm vb. oluşumların tehditlerini, zamirlerin özneleşme kavgasının bir örneği olarak görüyor.


Zamirlerin özneleşme kavgası

AK Parti’nin, seçmenin büyük teveccühüyle iktidara geldiği 2002’den bu yana gerek iç siyasette gerekse dış siyasette Türk halkının demokratik irade beyanından hoşnut olmayan çevrelerin süreklilik arzeden bir şekilde bu iradenin teşekkülünü bozguna uğratmak üzere birtakım darbe teşebbüslerinde bulunduğunu biliyoruz. Demokratik yollarla, halkın oyuyla seçilmiş siyasetçiler üzerinde sürekli Demokles’in Kılıcı gibi darbe tehdidini sallandıran bu çevrelere 17-25 Aralık 2013 tarihinde kalkıştıkları yargı operasyonuyla dahil olan FETÖ-PDY’nin aynı vesayetçi anlayışı farklı bir form ve yüzle temsil ettiğini gördük.

Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanı M. Mücahit Küçükyılmaz, birçoğunu süreçte Açık Görüş’te okuduğumuz yazılarını Şeyh ile Hükümdar adlı kitabında bir araya getirerek yakın tarihte yaşanan bu olaylara daha sarih ve derli toplu bir bakış geliştirmemizin önünü açıyor. Küçükyılmaz siyasi değerlendirmelerinde Türkiye’nin dönüşüm sancıları yaşamaktayken uğradığı iç ve dış saldırıları analiz ediyor, onların özet bir bilançosunu ortaya çıkarmaya çalışıyor. Küresel sistemin Recep Tayyip Erdoğan’ın “defterini dürdüğü” zehabıyla hareket eden Gülencilerin Oslo süreci ve Uludere’den 17-25 Aralık darbe kalkışmasına kadarki dönüşümlerinin anlamı da bu siyasi değerlendirmelerde sorgulanarak ortaya konuyor.

Gülenizm ve tehditleri

Gezi olayları ve 17-25 Aralık darbe kalkışmasına karşı Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın benimsediği mücadeleci tavrın karşılarında Menderes gibi davranacak bir siyasetçi bekleyen çevreleri yanılttığına işaret eden Küçükyılmaz, Eski Türkiye’nin bakiyesi unsurların Yeni Türkiye’yi hazmedemeyişlerinin doğurduğu sancıları irdeliyor. 2013’ten günümüze gelişen siyasi hadiselerdeki temel parametlere yeniden dikkatimizi çeken kitabıyla Küçükyılmaz, Gülenizmin tarihimizde alışık olunmadık bir biçimde seçilmiş fırka ve ümera-ulema tekeli anlayışının doğurduğu tehditlere de işaret ediyor.

Türkiye’nin Soğuk Savaş döneminde kendisine biçilen rolden sıyrılıp merkez ülke olma çabasına girişirken sadece dış tehditlerle yüzleşmediğini, “merkez ülke Türkiye” vizyonunun karşısına içeride de birçok engelin çıkartılmaya çalışıldığını söylemek mümkün. Paralel yapı ve Gülenizm bu tehditler arasında en günceli ve belki de ne yaralayıcı olanı. Çünkü şimdiye kadar bizden görünmüş, ama aslında bizden olmadıkları 17-25 Aralık 2013’ten bu yana yaşanan birçok vesileyle ortaya çıkmış bir güruh söz konusu olan. İlkin 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı tutuklama girişimi ile fark edilen bu zümrenin eski Türkiye’ye ait olduğu hiç kuşkusuz olan vesayetçilerin yanında saf tutmasıyla birlikte Türkiye’deki kavganın küreselcilerle yerli-milli güçler arasındaki bir kavga olduğu giderek berraklaştı.

Eski vesayetçileri temsil eden Ergenekon yapılanmaları ile yeni vesayetçiliği teşkil eden Gülenizm vb. oluşumların Yeni Türkiye’ye yönelik tehditlerini Küçükyılmaz, zamirlerin özneleşme kavgasının bir örneği olarak görüyor.

[email protected]

Şeyh ile Hükümdar M. Mücahit Küçükyılmaz Hayykitap, 2016

Osmanlı’da devlet ve tarikat

Osmanlı toplumunda devlet ile tarikat ilişkilerinin gelişimi ve değişimini konu edinen kitabında Zekeriya Işık, günümüze de ışık tutacak birçok meseleyi aydınlatmaya girişiyor. Sözgelimi kitapta cevabı aranan sorulardan bazıları şunlar: Meşâyihin devletle olan ilişkilerinde yoldaşlıktan muhalefete, casusluğa ve ihanete kadar farklı şekillerde nitelenen davranış ve tutumları nasıl anlaşılmalıdır? Tarikatın devletle uzlaştığı, zamanla devletleştiği ve nihayet modernleşme, sekülerleşme ve kapitalleşme baskıları asli temellerinden uzaklaştığı tarihsel süreçler nasıl gelişmiştir? Tarikattan cemaate, keşkülden holdinglere kadar uzanan bu büyük değişim ve gelişim sürecinin tarihsel kodları nelerdir?

Şeyhler ve Şahlar, Zekeriya Işık, Çizgi Kitabevi, 2015

Adlandırma, hakikat ve şiir

Dili varlığın evi sayan Alman filozof Martin Heidegger’in yargısı doğruysa adların bu evin tuğlaları olduğunu vurguluyor Erman Gören. Ad koyma (isim verme) söz ediminde içerilen kökensel mirası medeniyetler ötesi bir bakışla Arkaik Yunan’a kadar götüren Gören’e göre Yunan şairleri hemen her şeyi adlandırdıkları gibi galip gelen kişiyi “övmek” için özel bir düzenek olarak adlardan yararlanırlardı. Gören başka bir açıdan Yunanlarda “rekabet” kültürü bağlamında özel bir yönelime işaret eden adlandırmayı Pindaros’un şiirleri ve Platon’un ünlü Kratylos diyalogunda ele alarak adlandırma ile hakikat bağlantısının kavranışını aydınlatmaya çalışıyor. 

Arkaik Yunan’da Adlandırma ve Hakikat Emre Gören Dergah, 2015