Zerrecik siyaseti

Ercan Yıldırım / Yazar
26.05.2019

Zerreciğin felsefesine ve siyasetine istihzayla bakanlar keşke bir örümceğin ağındaki, bir güvercinin yumurtasındaki onuru, inşayı, “büyük patlama”yı akledebilse!


Zerrecik siyaseti

Anadolu’daki Müslüman varlığının felsefesini anti hümanist bir çizgide yapan Yunus Emre, zerrenin, varlığı, evreni karşılayacak denli kapsayıcı, belirleyici kimliğini yeni vatanlarında temel ilke haline getirdi. 

“Benem ol ışk bahrısı denizler hayrân bana  

Deryâ benüm katremdür zerreler ummân bana 

Kaf tağı zerrem değül ay u güneş bana kul 

Hak-dur aslum şek değül mürşiddür Kur’ân bana”  

Bu yetkinlik, kudret, güç aynı zamanda saflık içeren bir sahicilik, otantiklik de gerektirir. Anadolu topraklarında kendilik bilgilerini yükselten Türk kimliği, meşruiyetini ve otantisitesini Hak’dan, İslam’dan aldığı için zerrenin külli ile geçişkenliği üzerinden inşacı ve tasarımcı fonksiyona ulaşır. 

Zerre kurucu, inşacı özne olarak umranı, deryayı, Kaf Dağı’nı özetle evreni bile küçümseyen bir kendilik, özgüven, sahicilik etiğini büyütür; Kur’an’a dayandığı için! 

Anadolu’da İslam Ruhu’nu yazarken Türklerin Anadolu’ya gelme sebeplerini maddi beklenti, fiili tehdit, yaşam alanı arayışlarının ötesinde İslam’ın ekseninde zerreciklerinden sadır olan enerjinin yeni bir oluş, yeni bir başlangıç, inşa ve dünyayı anlamlandırma çabasının yansımasına bağlamıştım. 

Klasik tarih yazımındaki retorik yoğun büyük anlatı mitleri kolayca yıkılabilecek argümanlar içerdiği halde zerrecik siyaseti ve felsefesi Müslümanları dirençli kılan enerjiyi zuhur ettirmişti. Zerrecik bütünden daha enerjiktir, yıkıcı yahut yapıcı büyük dönüşüm dinamiği içerir. 

Zerreciğin enerjisi 

İslam felsefesinde “cüzüllezi la yetecezza” maddenin en küçük parçasıdır, daha da parçalanmaz; atomculuğun bir başka versiyonu… Parçalanmazdan kasıt, cüzzün özünün değişip bir başka moleküle evrilmeyle sonuçlanmasından, ortaya çok yüksek bir enerji çıkardığı için… Atomların parçalanmasının yol açtığı enerji yıkıcı ve ya yapıcı sonuçlara yol açabilir, her halükarda zerrecik oluş’a açılma istidadıyla vardır, çünkü bütünden daha yoğun enerji üretebilir! 

Zerrecik kurucu, yapıcı yıkımdır; Yunus’un dediği gibi zerre yeri geldiğinde ummana dönüşebilir, zerrenin külli yatkınlığı deryaları katreye dönüştürebilecek enerjiye açıklık sağlar. Zerreciğin daha da bölünmesi dehşetengiz enerjiyi koyultacağından yeni bir oluş zerrecikten başlar. 

Külli olan yüceliğini göremez, yüce’den seslendiği zehabı beraberinde bir sıradanlığa oturur, zerrecik yüceyi, büyüklüğü kendi biricikliğinden alır. Seçme dönemlerinde alternatifsizliği, vazgeçilmezliği enerjisini katlar, zerrecik kibri varoluşsal güç istenciyle örtüştüğünde önü alınamayan bir harekete evrilir. Siyasal alanda zerreciğin kurucu kibri, seçimdeki tercihini enerjiye dönüştürebileceği fikrini kendinde büyütmesinden, güç istencini cari varlık algılarının üstüne çıkıp otantiğe bağlamasından sağlar. Evrenin merkezi dünya mı, güneş mi… bu sorudaki sabiteci, durağan zihniyet çoklu merkez fikrindeki dinamizmin dönüştürücülüğüne erişemez. İnsanın özünün değişmeyeceği görünümlerinin farklılaşacağı algısı kısa sürede öznenin yeni siyasal alanlardaki etkinliğini öne çıkarabilir. 

Doğanın, insanın, varlığın gizemli bir varoluşu, gizli güçleri, monadlarda olduğu gibi psişik yetileri yok, tabiatın düzeni, matematiği, geometrisi, denge mekaniği var. Siyasal alanın, “hikmet-i hükümet”in de psişik güçleri, gizemi yok kendi kaideleri, mekaniği, mekanizması bulunur. 

Zerrecik sadece atomlar, atomların parçalanması, birey, topluluklar, gruplar değildir, her büyük anlatının karşısındaki kendilik bir zerreciktir; dünya sistemi içinde İslam, Türkiye gibi… Büyük anlatıların yıkıcı söylemleri, değerleri, kimlikleri, bireyleri yani zerrecikleri hiçleştiren anlamlandırma deneyleri karşısında zerrecikler oluş enerjilerini açığa çıkarma da serbesttirler. Zerrecik manası kaybolmuş dünyada kendi kabuğuna, kenara çekilme, mağarasında pinekleme, kaçış, yeraltına inme, marjinalleşme değil merkeze yaklaşma, yeni bir oluşa açılma demektir. Zerrecik pasifizmden ziyade aktif düşünmeyi içerir, haliyle bahçesinde ekenekle uğraşarak varlık alanını genişletmeye yönelmedir. 

Batıranın, hegemonyanın karşısında sinmeyi reddedip kendiliğini sergilemenin yol verdiği enerjiyi yoğunlaştırmak; varlıkken insan olma’ya, insanken Müslüman ol’maya açılan güçlü bağ… 

Bir Müslüman için zerreciğin dizginlenemez enerjisi “varlığa çobanlık” yaptırmak değil “varlığa rehberlik” etmeyi gerektirir. Nazilerin varlığı gütme fantezisinin zerrecikleri imha ettiren sonuçları dünya sistemi karşısında biz Türkler için iyi bir örnek olabilir. 

Bilfiil millet karakterimiz 

Millet olarak zerrecik korkusuyla matufuz. Bütünlük zerreciğine zarar vermediği sürece, bütünden razıdır, alışkanlıklarını değiştirmek istemez, potansiyel enerjisini içinde biriktirmeye devam eder. Buna dünya sistemi karşısında Türkiye’nin, Müslüman varlığının ezilmesi de kısmen dahil; aynıyı tekrarlamaktan imtina etmese de denetimli serbestliği kırabilecek patlama noktasını zerreciği parçalama girişimine kadar bekletir. 

Büyük anlatılar zerrecikleri tehdit gördüğünden kırmak ister fakat enerjiden çekindiği için sadece baskılar, denetler; bunun karşısında biz Türklerin kendi tözlerine uygun davranışta bulunmasını bekleriz. Siyasal alan içinde varlığını güçlendirse bile büyük anlatılar karşısında büyülenmiş, felç geçirmiş bir varlığımız var. Hayata doğrudan müdahale edebilen karakterini yitirdiğini söyleyebiliriz milletimizin, büyük anlatıların, retorik yoğunluğun, söylem üstünlüğünün yanında teslimiyet etiğini yücelten tezler geliştiririz. Fedayı ve çileyi erdemlerin arasına alınca kendi hayatını yanlış değerlere, ilkelere, meşruiyet kaynaklarına göre yaşanmasına isyan edecek millet vasfı çekildi. Zerreciğin baskılanmaya açık parçalanmaya kapalı yapısı, yeni oluşların önünü kesiyor; siyasal alanda muhafazakar süreklilik yapıcı, inşacı öncülüğü geri plana itiyor. Dünya sistemi millet hayatımızda zerreciği parçalamaya yeltenmediği için “enerji patlaması”nın önüne geçiyor; baskılanmış kimlikle istikrarlı bir azgelişmişliği yaşamaya devam ediyoruz. 

Büyük anlatılar devreye girince ilkeler, idealler, ütopyalar ortadan kaybolur; gerçek ajandalar paralel evrende saklı tutulur. İlkeleri, erdemleri buzdolabına kaldıran retorik anlatılar sömürüyü esas kılar, yeri geldiğinde burjuva yeri geldiğinde memur daha üst perdede küresel sermaye sömürücü baskı yetkesini zapt eder. Zerreciklerin parçalanmasından açığa çıkacak enerji millet hayatında yer bulurken güzidelerin öncülüğüne bağlı olduğunu unutmamak gerekir. Modern dönemden itibaren temel felsefesini “kafasını ağrıtmamaya” endeksleyen biz Türkler, formlar arasında ideali düşünmekten geri durduk. Müslüman formları içinden İslam ideasına Hz. Muhammed (sav)  ile ulaşıldığı gerçeğini hatırlamamız zerrenin dönüştürücülüğünü önemsemediğimizden kaynaklanıyor. 

Haliyle Yunus’un zerrelerin ummana açılması işini yüklenebilecek sorumluluğu ve girişmeyi biz yüzgeri etmeyi tercih ettik. Siyasal alanda demostan dışlanmayı, halkanın, yönetimin, payın dışında bırakılmanın acısını büyük anlatıların, dünya sisteminin, statüko güçlerinin genetiği değiştirici etkilerine kulak kabartmaya tercih eder olduk. Zerreciği bölmediği sürece, yeni bir elemente dönüştürebilecek simyaya rıza gösterebileceğimiz artık aşikar. 

Büyük anlatıların en ulularının başında daha Türk nizamının en güçlü olduğu dönemde uç veren kapitalist dünya sistemi var. Kapitalizm yalan, gasp, sömürü, hırsızlık, aldatma, tefecilik, komisyonculuk, tekelleşme, spekülasyon, mafyalaşma, tözü yalan olan reklam, tröstleşme ile güçlendi. Büyük anlatının karşısında zerrecik o bütünlüğü tutmaya, parçalanmamaya, yeni bir oluş’a geçmemeye el’an devam ediyor. 

Düzenin bozgunculuğuna karşı normalleştirici ilkeleri devreye sokamayan zerrecik fenomeni var, enerjisi potansiyelinde saklı duruyor hala. Dünya sistemi merkez ülkeler hariç milli gelirleri artırmıyor, sefaleti büyütüyor… Zulmü, katliamları devam ettiriyor, dünyada eğitim berbat, tüm beyinleri merkez ülkeler topluyor… Zerrecikleri çatlatmayacak diktatörler, denetimli demokrasiler işbaşında… tüketimin verdiği sekr bolluk ve refah zannı yayıyor… Uzun ömür söylemlerine rağmen kanser paranoyası küreselleşiyor… Çevre felaketleri cehennem simülasyonuna dönüşüyor… Hegemonyanın, diktatörlüğün en ağırını küresel medeniyet uyguluyor… İnsan hakkı kavramı Guantanamo, Sobibor, Ebu Gureyb, Macar çelmesi, Trump Duvarı, jiletli teller, Umran ve Aylan Bebek, Filistin Açık Cezaevi, Sobibor, Auschwitz’e dönen Doğu Türkistan’da manasızlaşıyor. 

Büyük anlatı, büyük bedel 

Büyük anlatılar büyük bedeller ödetir. İslam, Müslümanlar, Türkler dünya sisteminin ve onun yarattığı statükonun karşısında zerreciktir. Siyasal alanda zerreciğin umrana üstünlüğünü kurmadığımız, enerjiyi oluş’a açmadığımız sürece, o büyük bütünlük, kapitalist tahakküm, statüko varlığını pıtraksız pütürsüz devam ettirecek. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki erdemler, ilkeler, ahlak, etik, idealler, ütopyalar, örnek dönemlerin yeniden inşası küçümseniyor, horlanıyor; çifte standardın yaşattığı umuda kurtarıcı olarak bakılıyor. Oysa yasa iktidar demektir, nomos vatan kurar, normlar millet bağını sıkılaştırır fakat erdemleri, ahlakı, etiği olmayan bir düzen küfrün altlığı olmaktan öteye geçemez! 

Kimse paralel evren siyasetinden, gizil ajandadan bahsetmesin… davranışlar, söylemler, hasıla siyasal alanın, niyetlerin bizatihi kendisidir! Temel ihtiyaçlar karşılanmadan etikten, erdemden bahsetmek nasıl mümkün değilse, bir nizam kurma, devlet inşa etme de yine nomosu, yasayı ilkelerle, tutarlılıkla, hayatı yaşamaya değer kılan ideallerle birleştirmekten geçer. Müslümanlar hususen biz Türkler Modernleşmeyle beraber bir fıkıh, dünya sistemine zerreciğimizi yani kendiliğimizi ortaya koyan değerler dizgesi, erdemler risalesi, iktisadi ilkeler geliştiremedik. Masumiyet yitirilince her şey mubah olur. Saflık zerreciği çatlatmaz, otantik varoluş zerreciğin enerjisinden zuhur eder. Oysa Türk modernleşmesi, hatta İslamcılık düşüncesi “muasır medeniyetler seviyesi”ne çıkmayı hedefledi. Aktif medeniyetin bize karşı kurulduğunu unutunca, medeniyet bahsine bizim de dahil olabileceğimiz sanısı, sanrısı hakim oldu. Oysa dünya sisteminin merkez ülkeleri, muasır medeniyetlerine “kendilerinden”, “zerrecikleri”nden başkasını kabul etmediği gibi yaklaştırmıyor bile! Milli geliri on bin doların üstüne çıktıktan sonra tekrar fabrika ayarlarına döndürüyor… Örnek mi, Türkiye’nin kısa yakın tarihi bunun en bariz göstergesi… Müslümanlar ilerlemeyi hedef aldılar, halbuki tarih döngüseldir, muasır medeniyet seviyesine hiçbir dış medeniyet çıkamaz, sadece kendi medeniyetini kurar! 

Osmanlı’nın egemen olduğu dünya sistemine, İslam medeniyetine Batı giremedi, çünkü zaten küfür karşıtı olarak kurulmuştu! Batı muasır medeniyete girmeyi değil kendi zerreciğinin enerjisinden,  yeni bir bütünlük kurmayı denedi, başarılı oldu, kapitalist dünya sistemi Batı zerreciğinin “Türk ve İslam korkusu” ile patlayıp, infial yaratıp Rönesans’ı Reformu, moderniteyi kotarıp tarih sahnesine çıkmasıdır. Biz Türk modernleşmesi boyunca hep hayal ettik fakat sonunda medeniyet teorisi gerçekliğine çarptık. Hayaller modernleşmekti, pörsümüş gelenekçiliğe ve muhafazakarlığa rıza gösterdik. Hayaller siyaset ötesiydi, pürsiyasetin ortasında çözünüyoruz. Hayaller medeniyet iddiası – alternatif paradigmaydı dünya sistemiyle entegrasyona giriştik. Hayaller İslami gerçeklerdi, hümanizme saplanıp kaldık. 

Namık Kemal’den Mehmet Akif’e kadar İslamcılık düşüncesi hatta Türk modernleşmesi Müslüman ile İslam’ı ayırdı, geri kalmanın, Batı’ya yenilmenin sebebini İslam’da değil, Müslümanlarda aradı, buldu; evet, bugün de ciddi bir ayrım, ayıklama sürecinin içinde, başında, biraz da mecburiyetindeyiz… Kifayetsiz muhteris kariyeristlerin yaptıklarını İslam’a, İslamcılığa yüklemek isteyenlerin aksine İslam, Asr-ı Saadet, Kerim Devlet, Yunus’un felsefesini yaptığı Türk Nizamı bizim gelecek kurgumuzu oluşturacak, yeniden üretebileceğimiz sahih, sahici temellerdir! 

İktidara gelmek ile iktidarda kalmak denkleminde usuller belli, bu, siyasal alandaki tarzınızla ilgili tamam da iktidar nedir… yasa yapmak, toplum tasarımı oluşturmak, düzen kurmak, birliği sağlamak, evet… 

Yasanın ruhunu hangi ilkelerin vereceği, toplum tasarımında, devlet mekanizmasında ideallerin, normların, değerlerin nelerden oluşacağı, nizamın iktisadi menşei ve meşruiyet zemini iktidarı belirler, iktidar bu üst değerlerle, erdem, adalet, etik, ideal boyutlarıyla kendini belirginleştirir, bu da zerreciğin felsefesine bağlıdır. Başarısızı ödüllendirdikten sonra yasanın anlamı kalmaz; fakirleri zengin karşısında daha çok ezdiren yapıya düzen denmez, bireysel kurtuluş genel iyiye endekslendiğinde adalet bozulmuş olur, millet bağı da zerreciğin enerjisinde saklıdır. İnsanların artık kendilerini ahrette hesap vereceğine ilişkin motivasyonu yerini kurun dalgalanmasına bıraktığında verili ahlak tükenmiş demektir. 

Kurucu patlama 

Kaos düzeni bozar, her bozulan nizamdan sonra yenisinin kurulması gerekir… kaosa zerreciği baskılayan denetim sistemi sebep olduğu halde dünya sistemi küresel şirketler, küresel kültür, neoliberal iktisat vasıtasıyla zerreciği çatlatmadan düzeni sürdürmeyi başarır. Belki de biz Müslümanların sorması gerekir, sistemin ikilikleri, ikilemleri, ikili tercihleri arasında niçin seçme yapayım, diye… Seçim yapmadan devam edebilme haysiyetini ontik çıkarlarımız nedeniyle kaybediyoruz. 

Erdemin kurumsallaşması, etiğin okullaşması, adaletin sistemleşmesi gündelik çıkarların ötesinde gerçekleşir; zerreciğin felsefesi güzideler sınıfının, Allah’ın Kitab’ındaki “içinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun” emrindeki topluluğun idealleri yaşatmasına bağlı. Hayatta kalmak için bulduğu ilk eteğe yapışan insan portresi, Müslüman kimliği otantik varoluşa da, İslami umdelere de aykırı. Genel iyi, millet bağı toplum goygoyu değildir; insanlar tercih ediyor diye her yol mubah, her kültür seçkin ve tercih edilir, her teori-eylem sahih ve sahici olamaz. Tam tersine kitleyi gayrı meşruya yöneltme kapitalizmin en önemli silahı; “herkes”in yaptığını ispatlarsan, reklamını yaparsan, viral videoları yayabilirsen tüketim ideolojisinin, kültür endüstrisinin, Batı medeniyetinin her bir değerini piyasalaştırabilirsin. 

Zerreciğin felsefesi, zerreciğin yolu kabuğuna çekilme, küçük düşünme, sinme, hobilerle uğraşma değil tam tersi genelin bulaştığı pislikten berî olma, kendiliğini gösterme ve yaşama, dehşetengiz bir enerjiyi açığa çıkarma, Yunus Emre Efendimizin dediği gibi Kur’an’ı mürşid bilerek denizleri kendine hayran bırakma, deryaları katre eylemedir. 

@Ercnyldrm1