Zincirlerini kıran Türkiye

Dr. Hacı Mehmet Boyraz/ İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Görevlisi
22.07.2025

AK Parti'nin yerlilik ve millilik vurgusu; sembolik bir söylem değil doğrudan üretim gücü, teknolojik yeterlilik ve karar alma özerkliği şeklinde kurgulandı. Erdoğan'ın sıklıkla dile getirdiği “Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz” sözü bu anlayışın en sade ifadesi oldu.


Zincirlerini kıran Türkiye

Dr. Hacı Mehmet Boyraz/ İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Görevlisi

Türkiye, 21. yüzyıla dışa bağımlılığın çeşitli boyutlarıyla girdi. Enerjiden tarıma, sağlıktan savunma sanayiine kadar pek çok alanda dış kaynaklara mahkûm olan Türkiye; bu nedenle dış politikaya dair kritik kararlarını kendi iradesiyle almakta zorluk çekiyordu. Ancak 2002'den beri Recep Tayyip Erdoğan'ın güçlü siyasi liderliğinde görev yapan AK Parti hükümetleri, bu bağımlılık zincirlerini birer birer kırmak için kararlı ve çok yönlü bir strateji izledi. Bu süreç, sadece teknik ve sektörel bir dönüşüm değil aynı zamanda büyük bir zihniyet devrimiydi.

AK Parti hükümetlerinin dışa bağımlılığı azaltma iradesi, günübirlik siyasi hesaplara değil kadim Türk devlet geleneğinin tam bağımsızlık ülküsüne yaslanıyordu. Bu bağlamda AK Parti'nin yerlilik ve millilik vurgusu; sembolik bir söylem değil doğrudan üretim gücü, teknolojik yeterlilik ve karar alma özerkliği şeklinde kurgulandı. Erdoğan'ın sıklıkla dile getirdiği "Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz" sözü bu anlayışın en sade ifadesi oldu.

Savunma sanayii

Türkiye, savunma sanayii gibi doğrudan milli güvenliği ilgilendiren bir alanda ne yazık ki uzun yıllar boyunca dışa bağımlı kaldı. Tank, uçak, helikopter ve silah cinsinden her türlü araç gereç ağırlıklı olarak Batı'dan temin edildi. Bu alanda dışa bağımlılık öylesine yüksekti ki AK Parti iktidara geldiğinde Türkiye'nin savunma sanayiindeki yerlilik oranı yalnızca yüzde 20'ydi. Yani savunma sanayiinde kullanılan her beş araç gereçten dördü ithal ediliyordu. Ancak sözde Batılı müttefiklerin savunma sanayii ürünlerini Türkiye'ye karşı kullanılabilecek bir enstrüman haline getirmesiyle Türkiye'nin zincirlerini kırmaktan başka çaresi kalmadı. Nihayet bugün gelinen noktada Türkiye, savunma sanayiindeki yerlilik oranını dört kat artırarak yüzde 80'e çıkardı. Milli Piyade Tüfeği, Bayraktar Akıncı ve Kızılelma gibi insansız hava araçları (İHA), Hisar hava savunma sistemleri, Atak helikopteri ve TCG Anadolu gibi katma değeri yüksek projeler; Türkiye'yi hem kendi ihtiyaçlarını karşılayabilen hem de bunları ihraç edebilen bir küresel güç haline getirdi. Bu konuda Baykar'ın küresel İHA pazarının yüzde 65'ini elinde bulundurması bile Türkiye'nin savunma sanayii alanında kısa zamanda elde ettiği en önemli kazanımlardan biridir.

Enerji

Enerji de savunma sanayii gibi Türkiye'nin dışa bağımlı olduğu alanlarda arasında yer aldı. Ne yazık ki Türkiye, 2000'lerin başında enerjide neredeyse yüzde 100'e yakın oranda dışarıya bağımlıydı. Bu durum doğal olarak Türkiye'yi küresel fiyat dalgalanmalarına ve siyasi baskılara açık hale getiriyordu. AK Parti hükümetleri ise 2002'den itibaren bu kırılganlığı aşmak üzere çok boyutlu bir enerji stratejisi geliştirdi. Bu stratejinin en somut adımlarından biri, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın kendi sondaj filosunu kurması oldu. 2017'den sonra envantere katılan derin deniz sondaj gemileriyle Türkiye, Karadeniz'de kendi imkânlarıyla 710 milyar metreküplük doğal gaz rezervi tespit etti ve bu kaynağı işletmeye başladı. Bu gelişme, ülkenin dışa bağımlılık zincirini fiilen kırmasının dönüm noktalarından biri oldu.

Türkiye yenilenebilir enerji yatırımlarında da önemli mesafe kat etti. Öyle ki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre geçtiğimiz yıl elektrik üretiminin yüzde 35,2'si kömürden, 18,9'u doğalgazdan, 21,5'i hidrolik enerjiden, 10,5'i rüzgârdan, 7,5'i güneşten, 3,2'si jeotermal enerjiden ve 3,2'si diğer kaynaklardan elde edildi. Ayrıca bu yıl içerisinde ilk reaktörünün devreye girmesi planlanan Akkuyu Nükleer Güç Santrali, Türkiye'deki elektrik ihtiyacının yüzde 10'unu emisyonsuz ve ithal yakıtsız şekilde tek başına karşılayacak. Olumlu yöndeki bu gelişmelerin devam etmesi halinde Türkiye'nin 2053 yılında dışa bağımlılıktan tamamen kurtulması ve net sıfır emisyonlu bir ülke haline gelmesi bekleniyor.

Teknoloji

Türkiye, 2000'lerin başında teknoloji alanında da dışa bağımlılıkla karşı karşıyaydı. Kritik yazılım ve donanım ürünlerinin büyük kısmı yabancı firmalara bağımlıydı. Ancak AK Parti hükümetleri, 2010'lardan itibaren teknoloji alanında yerlileşme ve millileşmeyi de stratejik öncelik haline getirdi. Yerli otomobil projesi bu çabaların en başarılı örneği oldu. Birilerinin inatla engellediği bu proje yine Erdoğan'ın kararlı liderliğiyle hayata geçti. 2023'ten beri yollarda olan yerli otomobil Togg, bugüne kadar neredeyse 60.000 adet satıldı. Burada vurgulamak gerekir ki Togg, sadece otomobil üretimi değil aynı zamanda yazılım, batarya teknolojisi ve akıllı ulaşım sistemlerinde Türkiye'yi dışa bağımlılıktan kurtaracak bir ekosistemin çekirdeği oldu. Öyle ki piyasaya ilk çıktığında yüzde 51 yerlilik oranına sahip olan Togg, bu oranı iki yıl içerisinde yüzde 72'ye çıkardı. Bu açıdan Togg, Türkiye'nin dışa bağımlı bir tüketici toplum yapısından yüksek teknoloji üreten bir ülke kimliğine geçişin güçlü bir simgesidir.

Finans

Türkiye, finans sektöründe dışa bağımlılığı kırma hedefi doğrultusunda önemli hamleler yaptı. Örneğin bankacılık altyapısını yerelleştirerek uluslararası ödeme sistemlerine bağımlılığı azaltmak için 2015'te yerli ödeme sistemi Troy hayata geçirildi. Türkiye'nin ilk milli kredi ve banka kartı markası olan Troy hem tüketicilerin hem de işletmelerin yerli ödeme teknolojileriyle işlem yapmasını sağlıyor. Ayrıca Merkez Bankası'nın dijital para projesi gibi yenilikçi adımları, finansal bağımsızlığı artırmak ve dijital ekonomide rekabet gücünü yükseltmek için kritik önem taşıyor.

Sağlık

Sağlık sektörü Türkiye'nin dışa bağımlılık zincirlerinin kırılmasında kritik bir alan oldu. Örneğin Türkiye'nin yerli ve milli imkânlarla ürettiği Kovid-19 aşısı Turkovac'ın 2021'de vatandaşların hizmetine sunulması, sağlık sisteminin dışa bağımlılığını azaltmada önemli bir adım oldu. Yerli ilaç üretiminde artan kapasite ve biyoteknoloji yatırımları da Türkiye'yi ithalata dayalı sağlık malzemeleri ve ilaçların bağımlılığından kurtarmayı hedefliyor. Bu alanda atılan adımlar, halk sağlığının korunması kadar stratejik özerkliğin sağlanması bakımından dönüştürücü bir öneme sahip.

Tarım

Türkiye'nin 2000'lerin başında tohum temininde yüksek seviyede dışa bağımlı olması, gıda arz güvenliğini ve tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini tehdit eden temel risklerden biriydi. AK Parti hükümetleri; milli tohum projeleri, yerli gübre ve tarım makineleri yatırımlarıyla bu kırılganlığı azaltmayı öncelikli hedef haline getirdi. Bu sayede Tarım ve Orman Bakanlığı'nın geçen yılki verilerine göre artık Türkiye'de kullanılan tohumların yüzde 97'si ülke içinde üretiliyor. Dahası Dünya Bankası'nın verilerine göre Türkiye, geçen yıl 74 milyar dolarlık tarımsal hasılasıyla Avrupa'da birinci ve dünyada yedinci oldu. Bu somut başarılar, Türkiye'nin gıda güvenliğini yerli kaynaklar ve stratejik yatırımlarla sağlamaya dönük kararlılığının açık birer göstergesidir.

Güvenlik ve dış politika

Türkiye, yukarıda bahsi geçen alanların her birinde dışa bağımlılıklarını azalttığı ölçüde güvenlik ve dış politika alanında stratejik özerkliğini tahkim etti. Örneğin Suriye'nin kuzeyine yönelik düzenlediği operasyonlarla sınır güvenliğini sağladığı gibi bölgesel istikrarı kendi önceliklerine göre şekillendirebilecek güç ve iradeye ulaştı. Aynı şekilde Libya'da, Karabağ'da ve Doğu Akdeniz'de yaptığı oyun değiştirici hamlelerle uluslararası arenada bağımsız duruşunu perçinledi. Rusya-Ukrayna savaşında da Batı'nın dayatmalarına boyun eğmeyerek taraflar arasında dengeli bir politika izledi. İsrail-Filistin çatışmasında ise hiç tereddüt etmeden zulme karşı mazlumun yanında yer aldı. Tüm bu gelişmeler, Türkiye'nin sadece ekonomik ve teknolojik alanda değil aynı zamanda küresel siyasette de bağımsız ve etkin bir aktör olarak konumlanmasının önünü açtı.

Son olarak bu başarıların şans eseri gerçekleşmediğini belirtmek gerekiyor. Türk milletinin çalışkanlığı ve azmi bu başarıların elbette en önemli sebepleridir. Ancak Erdoğan'ın güçlü, vizyoner ve risk alabilen siyasi liderliği olmasaydı Türkiye'nin dışa bağımlılıklarını sona erdirmesi çok daha uzun ve sancılı olurdu.