Zülfü Livaneli yeni CHP'ye kapalı

Asım Öz / Yazar
10.07.2021


Zülfü Livaneli yeni CHP'ye kapalı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) çevrelerinde on yıllardan beri neredeyse her siyasi başarısızlık konusu çoğunlukla birbirine karışarak devam eden iki ana tartışmaya kapı aralar: Yenilenme ve liderlik. Bu iki kavramın öne çıkmasının sebeplerinden biri, örgütlü yapının dönüşümünün bir yeni siyasi anlayışla ve bunu hayata geçirecek politik özneyle alakalı olmasıdır. Dolayısıyla CHP'de siyasetin değişimi ile liderlik savaşlarının bir arada ele alınmasını bu boyutuyla anlamak mümkündür.

CHP'deki değişim vaatleri

Ne var ki CHP'deki her taktiksel yönelimin partide ciddi bir stratejik dönüşüme ve bunun neticesinde esaslı politika farklılaşmasına yol açacağını beklemenin çoğu zaman hayal kırıklığıyla neticelendiği de göz ardı edilmemelidir. Hiç şüphesiz bu yanılgının birinci göstergesi Soğuk Savaş sonrası CHP'sindeki değişim vaatlerinin uzlaştığı elle tutulur tek politikanın dini alanı sınırlandırmaya dönük olmasıdır. Değişim talep edenlerin çoğunun aklına Cumhuriyet değerleri deyince laikliğin gelmesinden hareketle bu sonuca ulaşılabilir. Yanılgının bir diğer göstergesi ise CHP'deki faydacı arayışların parti çevrelerinde sahici bir dönüşümü sağlayamamasıdır.

Şarkıları, filmleri ve kitaplarıyla bilinen Zülfü Livaneli'nin Gazete Duvar'a verdiği mülakat hakkında bir dizi yorum ve eleştiri yayımlandı. Hızla kanaat belirtmelerden, öfke veya dostluk bildirmeye uzandı yazılanlar. Ama söyledikleri itibarıyla Livaneli'nin Sahra Wagenknecht'in, Die Selbstgerechten (Kendini Beğenmişler) kitabındaki bireyci ve kozmopolit sol özneyi hatırlattığı bir gerçek. Livaneli'ye dair eleştirileri yorumlamak, bu vesileyle sol ve zihniyet dünyası üzerine kimi tartışmalara girmek de yararlı olabilir. Nitekim Livaneli'nin hiç hazzetmediği Şerif Mardin'in düşüncelerine önem atfedenler bile birtakım iddialarına şerh düşseler de söylediklerini sol ufuk açısından olumlu bulduklarını yazdılar. Onun zaaflarını, eksiklerini, indirgeyici yanlarını, kör noktalarını sorgulayarak geliştirmeye yöneldiler. Ne de olsa hokkabazlar gibi, el çabukluğuyla, kendilerince bazı hayaletleri çağırıp onlarla konuşma konusunda çok deneyimliler. Gelgelelim Livaneli'nin eski ahbapları onun romancı kimliğinden ziyade muhalif aydın vasfıyla öne çıkan romancılar hakkında söylediklerini hatırlatan değerlendirmeler yapmayı yeğlediler. Onlara göre söylenenler Livaneli'nin kendi "güç istencinin" tezahürü olduğu için daima uyanık olunması gerekir. Çoktan sahneye çıkan Livaneli, İstanbul'da 1994'te yaşadığı yenilginin rövanşını 2023 seçimlerine cumhurbaşkanı adayı olarak girerek alacağını düşünmektedir. Bunun somut göstergesi olarak da kendisi mealen soldaki bölünmelerin 1990'lara nazaran azalmasını ve Kürt siyasi hareketi ile birlikteliği zikrediyor. Bu ise kısa zamanda AK Parti'yi dengeleyecek karşı-hegemonik bir merkezin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan benzeri bir siyasetçi etrafında yaratılmasına dönük siyasallığı ve potansiyel figürleri öne çıkarıyor. Rekabet kızışınca durumun nasıl olacağını öngörmek mümkün değil ama yeni CHP elitleri Livaneli'nin hevesini kabartırcasına 2023'teki adaylarının kendi parti kültürlerine, geleneklerine ve tandansına daha uygun olması için çaba harcayacaklarını belirtiyorlar.

Bulutsuz gökte şimşek

Değişen toplumsal şartların gerektirdiği yeni siyasetlere yönelme konusunda belli bir aşama kaydeden CHP hakkında çeşitli yorumlar yapılmakta. Bunun günümüzdeki en belirleyici tipi hem sağa hem sola Balibar'ın deyişiyle eşitliközgürlük temelinde yaklaşmayı deneyen Kemal Kılıçdaroğlu'dur. Fakat şu var ki, eşitliközgürlük geniş kapsamlı bir kavram olduğundan, bu açılma siyasetinin bizzat dönüşüme uğrattığı öznelerin nasıl bir şekil aldığını ve oranının ne kadar olduğunu henüz bilmek mümkün değil. Zülfü Livaneli, Kürt milliyetçiliğine yakın mahfillere "partiyi değiştirme" yükünü sırtlanması bakımından büyük önem atfettiği Kemal Kılıçdaroğlu'ndan önceki CHP liderlerinin kötülüklerini anlatma rolünü üstlenmiş gibidir. Bu durumu, klasiklerde sıklıkla kullanılan tabirle "bulutsuz gökte çakan şimşek" gibi görmek gerekir. Ortada bulut yoktu, şimşek çaktı birden. Bir zamanlar yere göğe sığdırılamayan liderler hakkındaki söylentilerle doldu her yer. Öyle ki Livaneli'nin eleştirileri CHP'nin yeni politik aklının yanı sıra sol popülistlerin de uğramadan edemedikleri 1970'lerin Bülent Ecevit'ine kadar uzandı.

Erdal İnönü ve Deniz Baykal'ın da nasibini aldığı eleştirilerden sadece "millî şef" İsmet İnönü kurtuldu. Belki tüm söyledikleri kendisinin "küçük tartışmalara mahkûm edilen adam" imajından kurtulmak arzusuyla bağlantılıdır. Muhtemelen Livaneli bunu bir kariyer yolu olarak da görmektedir. Söyleşide gündeme taşıdığı hususların her biri CHP'deki dönüşüm süreciyle ilişkilendirilebilecek olsa da, Livaneli'yi yakından tanıyanların kanaatleri atlanmamalı.

Sistemli ön yargılar

Zülfü Livaneli'nin dile getirdiklerinden hareketle CHP üzerine düşünmek, partinin geçmişi hakkında birtakım görüşler ileri sürmek elbette çok önemli. Ne var ki söyleşinin sıcaklığı üzerinden yapılan yorumlar bir yana Livaneli'nin umduğu politik yarar ortaya çıkmadı. Yaşanan krizden bir çıkış imkânı olarak yeni içeriklerle doldurulan "gelmekte-olan-halk/yurttaşlık" kavramına işaret etmesi bile Livaneli'yi eleştirilerden kurtaramadı. Herkesin bunu yapmaya hakkı var fakat öncelikle somut olanın analizi üzerinde durulmalı.

Olur, olmaz her yerde "Sünni, sağcı, dinci" gibi sıklıkla tekrarlanan sistemli ön yargılardan kurtulmak icap eder. Bunun için birazcık zahmete katlanıp şu soruyu sormak gerekir: CHP 2019 yerel seçimlerinde sadece sola yönelerek mi başarı elde etti? Hiç şüphesiz bu süreçte, CHP eksenli bir "sol alternatifler blokajı" önemli bir rol üstlendi. Ama mesele sadece bununla sınırlı değildi. Dolayısıyla Livaneli, 2017'den sonraki süreçte CHP'nin öne çıkmasını sağlayan ittifak içinde töhmet altında bıraktığı çevrelerin önemli bir yer ve yekûn tuttuğunu anlamaya uğraşmalı, öğrenmeye, okuyup dinlemeye öncelik vermeli. Tuncay Birkan'ın Sol: Evin Reddi (2021) kitabında geçen şu satırlar Livaneli'nin yüksek beklentili argümanlarının etraflı bir eleştirel okumasını yapmak için yararlı olabilir: "Daha mutedil Kemalistlerin partisi CHP ise önce uzunca bir süre hâlâ gücünü yitirmemiş¸ orduyla birlikte kaskatı bir laiklik savunuculuğundan başka neredeyse hiçbir şey yapmayarak, sonra da laiklikle ilgili hemen hemen bütün kazanımların sahiden teker teker ortadan kaldırılmasına tek ses etmeyerek büyüdükçe büyümesine katkıda bulunduğu muhafazakârlık halkasına canıgönülden dâhil olmayı seçti bu iletişim sorunlarını çözme stratejisi olarak; (...) 'israf'tan dem vurmakta, Ayasofya ve Kariye müzelerinin cami yapılması aleyhinde tek söz etmemeye özen göstermekte vs. Hatta genel başkanları partinin elli küsur yıllık "ortanın solu" iddiasını bile terk edip sağ-sol ayrımının 18. yüzyıla ait bir kavram olduğunu vurgulayarak pekiştirdi 'halkla kucaklaşma' hamlesini."

Korunaklı eski yatkınlıklar

CHP eksenindeki demosun protesto ve inkârdan daha fazlasını yapabileceğine, daha farklı ve iyi bir geleceği kurmak bir yana, böyle bir geleceği bizzat mücessem kılabileceğine hâlâ inancının olup olmadığı da ayrı ve önemli bir mesele tabii. Neticede, günümüzü kavrama ve seçmenleri etkileme amacıyla pek çok ölçü ve denge gözetiliyor, Türkiye'nin belli öncelikleri içinde yol alınmaya çalışılıyor. Elbette CHP'deki süreci üstünkörü izleyen gözlemcilerin beklediği ölçüde köklü bir değişime yol açmayacağının da farkına varılmalı. Mesele şu ki Zülfü Livaneli, dinci yapılar, İslamcılık karşıtlığı yahut Yahya Kemal versus Babanzade Ahmed Naim üzerinden kendini rahatlatmak yerine "izleyici yurttaş" konumunu bir an evvel terk etmeli, 2010'lardan sonra CHP'de yaşananları daha iyi bir şekilde kavramak için dirsek çürütmeli.

Zülfü Livaneli'nin esasen değişim konusunda çok fazla vaadi bulunmuyor, bilakis, var olan belli konum alışları daimi kılma teklifini sunuyor. Söyleşide Milli Selamet Partisi (MSP) bağlamında İslamcılık eleştirisi yapıyor fakat övdüğü Kemal Kılıçdaroğlu CHP'sinin ittifak kurduğu ve asgari müştereklerde yan yana geldiği partilerden birinin MSP'nin varisi olduğunu göz ardı ediyor. Bülent Ecevit'in 1970'li yıllarda kendi altyapı devrimi anlayışıyla koalisyon kurduğu MSP ve CHP'yi görece "sosyal demokrat" bir zemine çeken tutumunu göz ardı eden Livaneli şayet tutarlı olmak istiyorsa CHP liderlerine ilişkin eleştirisinin alanını Kılıçdaroğlu'nu da içerecek şekilde genişletmesi beklenir.

Öteden beri Zülfü Livaneli'nin İslamcılık karşıtlığı pek çok şekle bürünmüştür. Metinlerine kabaca bakıldığında sol Kemalizm'i andıran laiklik anlatısından 28 Şubat darbecilerinin de dillerine pelesenk olan Arapçılık yahut Sünnilik tahfifine kadar çeşitli veçhelerini görürüz. Livaneli'nin hayat tarzı solculuğu o kadar gelişkindir ki bir yandan Marksist düşünür David Harvey'i anti-kapitalist mücadele ile sosyalist mücadeleyi birbirinden ayıran düşüncelerine hak verir. Zira her antikapitalist hareket sosyalist olmak zorunda değildir. Öte yandan İslamcılık şemsiyesi altında değerlendirilebilecek çeşitli hareketlere dair kurduğu cümleler ise o denli ürkütücü bir boyuta varır ki "İslam doğası gereği Amerikancı olmak zorunda. Aksi mümkün değil" gibi cümleleriyle kötü bir dezenformatör olduğunu gösterir.

Zülfü Livaneli'nin bu konulardaki yaklaşımları Türkiye'nin genelde aşıldığını sandığımız ama alttan alta egemenliğini sürdüren ilericilik-gericilik kavram çifti üzerinden okunmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Kendisi belli konulara yaklaşımını aynı doğrultuda sürdürüyor. Mesela UNESCO adına New York'ta katıldığı bir Birleşmiş Milletler panelindeki konuşmasında "Eğer din politik sistemde bir ideoloji olarak yer alıyorsa, orada demokrasiden söz etmek mümkün değildir." diyebilmiştir. Yine aynı şekilde 2000'li yılların başlarında Kültür Bakanlığı bütçesi görüşülürken muhafazakârlık bağlamında söylediklerini "slow journalism" tarzının bir örneği kabul edilen Oksijen gazetesindeki yazılarında da görmek mümkün. Bu kavrayış, Batıcıların muhafazakârlara özellikle İslamcılara kültürel yetersizlik/kifayetsizlik atfettiği ve bu yetersizliği bir ontolojik fark olarak öne sürdüğü kültürel tasavvurlarını beslemeye devam ettiğini gösteriyor. Denebilir ki, öne çıkışlar da geriye düşüşler de yaşanan gelişmelerden bağımsız değil.

Zülfü Livaneli'nin "yazdığı her satır kadar söylediği her şeyin de önemli ve değerli olduğu" düşüncesiyle hazırlanan nehir söyleşisi aynı zamanda onun siyasi konumuna dair de son derece önemli anekdotlar içerir. Gazete Duvar'da dile getirdiklerini belli noktalarda güçlendirir ama sol içi tartışmaların örtüsünü hiç açmaz. Livaneli, dikkat çekici bir biçimde Türkiye'de düzenin normalleşmesi momentine girmesinden rahatsızdır. Temsil edici bir örnek olması bakımından şu pasajı birlikte okuyalım: "İslam farklı. Yoksulların dini olması, ama iktidardan başka konum kabul etmeyişi, onun ayırt edici özelliği. Sonuçta, İslam'ın etkili olduğu ülkelerde sol değerler, sosyalizm gelişemez. İslam'ın kamusal alandaki etkisi ve iddiası buna engeldir. Düşünsenize, sol da İslam da kamusal ve özel alanda söz sahibi olmak istiyor. Bu anlamda rekabet halindeler. Batı'da din kamusal ve özel alanı düzenleme, inşa etme iddiasında değil. İslam ile solun bir arada yaşaması şimdiye kadar mümkün olmadı, bundan sonra olacaksa da toplumsal hayatın işleyişindeki dinsel referansların gerilemesiyle olabilir."

Çoğulculuğa tahammülsüzlük

Aslında bu görüşler sadece ona mahsus da değil, 1990'larda meseleye daha farklı bakan akademisyenlerin önemli bir kısmının laikliği, laiklik ilkesinin modern ve postmodern kavranışını, laiklik ve sekülarizm ayrımının problemlerini ele alma biçimleri önemli ölçüde farklılaştı. Türkiye'de fikir ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alma ilkesinin siyasi alanda dine alan açacak şekilde yorumlanmasının bireysel özgürlüğe ve çoğulculuğa tahammülsüz bir yaklaşımı da beraberinde getirdiği şeklinde özetlenebilecek yaklaşımlar perçinlendi.

Başa dönerek bitirelim: Her ne sebeple olursa olsun, CHP büyük ölçüde akademik orta solun, burjuva programcılarının ve pazarlama uzmanlarının partisine dönüşecek mi, bilinmez ama eski kavgalarının ötesinde CHP'de gideni ve gelmekte olanı anlamak zorunludur. Bu yüzden Zülfü Livaneli'nin görüşleri parti içerisinde şu ya da bu şekilde ciddi tepkilere yol açtı. Bu tepkiler de gösteriyor ki Livaneli, partisi içerisinde kendi ihtiraslarını yakın vadede tatmin edemeyecek. Belki eş zamanlı olarak Ankara'da Zülfü Livaneli Kültür Merkezinin açılışında konuşan Yunanistan eski Başbakanı Yorgo Papandreu'nun altı çizilen "Livaneli'nin konuşmasına, onun birleştirici diline ve sözlerine bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç var." propaganda içerikli sözünün üstünü çizmemiz bahsettiğimiz figürü adıyla sanıyla tartışabilmek için ufku genişletir.

[email protected]