Türkiye, bir kanadıyla Terörsüz Türkiye'yi inşa ediyor, diğer kanadıyla barışın pusulası olma iradesini sürdürüyor. Ve bu iradenin altını da küresel vicdan diplomasisini güçlendirerek dolduruyor. Yani barışı sadece konuşmuyor aynı zamanda tesis ediyor.
Engin Özekinci/ Yazar
Türkiye, bir yandan içerde huzurun temellerini sağlamlaştırırken, diğer yandan küresel arenada barışın pusulası olmaya devam ediyor.
Yakın geçmişte Türkiye, küresel meselelerde sesi cılız çıkan bölgesel bir aktördü. Ancak bugün tablo tamamen değişmiş durumda. Zira Türkiye; Afrika'da kalkınma projeleriyle, Asya'da diyalog masalarıyla, Avrupa'da barış görüşmeleriyle özellikle son birkaç yıldır adından sıkça söz ettiriyor.
Kuşkusuz bu dönüşüm, pragmatik ve insani bir dış politikanın eseri; aynı zamanda yumuşak gücün sessiz ama derin bir zaferinin göstergesidir.
Bu vizyonun somut bir yansıması, 2022 yılında Karadeniz'de yazıldı. Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesi dünyayı gıda kriziyle karşı karşıya bıraktı. Türkiye, BM ile devreye girerek Tahıl Koridoru Anlaşması'nı hayata geçirdi ve bu anlaşmayla tahıl, açlık tehdidindeki ülkelere ulaştırıldı. Dünya, Türkiye'nin sadece konuştuğunu değil, sonuç aldığını gördü.
Elbette ki Türkiye'nin başarısı bununla sınırlı değildi. Afrika Boynuzu'nda, Somali ile Etiyopya 2024'te savaşın eşiğine geldiğinde her iki ülke çözüm için Ankara'yı adres gösterdi. Türkiye, Somali'ye yıllardır yaptığı yardımlarla güven kazanmış, Etiyopya ile dengeli bir ilişki kurmuştu. Diplomasi masasında el sıkışan liderler, Türkiye'nin Afrika'daki nüfuzunun bir ispatı oldu.
Sabrın ve stratejik aklın bir zaferi
Yıllarca mültecilere kucak açan, sınırlarda terörle mücadele eden Türkiye, 2022'den itibaren Şam ile diyalog kapısını araladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Siyasette küslük olmaz." sözleriyle başlayan bu süreç, 2024'te Esed rejiminin devrilmesiyle yeni bir evreye girdi.
Türkiye, Suriye'de istikrar için mevcut yönetimi desteklerken hem güvenliğini korudu hem de bölgede yapıcı bir aktör olduğunu gösterdi. Bu başarı, sabrın ve stratejik aklın bir zaferiydi.
Kararlılık ve uzlaşmacı ruh
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2024'te KKTC'nin tanınması çağrısını yinelerken, adada kalıcı çözüm için diyalog kapısını açık tuttu. Burada da Türkiye'nin hem kararlılığını hem de uzlaşmacı ruhunu ortaya koydu.
2025'te ise gözler yine İstanbul'daydı. Rusya-Ukrayna Savaşında barış umutlarının zayıfladığı bir süreçte, Türkiye bu sefer çok daha güçlü bir şekilde sahneye çıktı.
Geçtiğimiz günlerde Zelenskiy'nin İstanbul'a gelmesi, tarafların karşılıklı olarak bin savaş esirini serbest bırakmayı kabul etmesi, Türkiye'nin her iki tarafça güvenilen bir arabulucu olduğunu kanıtladı. ABD Başkanı Donald Trump'ın da bu sürece dahil olmak istemesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Türkiye, barışın ev sahibidir." sözlerinin kanıtı niteliğindeydi.
Yine son günlerde Pakistan ve Hindistan arasındaki tarihi gerilim, nükleer bir tehdit gölgesi taşırken, bu krizde de Türkiye, henüz masayı kurmadı ama kapıyı araladı.
Antalya Diplomasi Forumu ise işte saydığım tüm bu başarı hikayelerine yenilerini ekleyecek güçtedir. Barışı sadece bir anlaşma değil bir insanlık hikayesi olarak yeniden tanımlayan bu forum, vizyonu ve geniş katılımıyla Türkiye'nin "konuşarak çözme" felsefesini küreselleştirmektedir.
Çift kanatlı vizyon
Hiç şüphesiz Türkiye'nin diplomasi formülü, denge sanatında yatıyor. Pragmatizmle idealleri, güçle merhameti birleştiren bir yaklaşım, Türkiye'yi vazgeçilmez kılıyor.
Ancak büyük güçlerin rekabeti, bölgesel istikrarsızlıklar ve iç politikadaki gerilimlerle bu yaklaşımın sürdürülebilirliği imtihan ediliyor.
Yine de Türkiye, bir kanadıyla Terörsüz Türkiye'yi inşa ediyor, diğer kanadıyla barışın pusulası olma iradesini sürdürüyor.
Ve bu iradenin altını da küresel vicdan diplomasisini güçlendirerek dolduruyor. Yani barışı sadece konuşmuyor aynı zamanda tesis ediyor.