PKK'nın feshinden kim, neden rahatsız?

Prof. Dr. Mazhar Bağlı/ Akademisyen, Yazar
20.05.2025

Dünyanın en önemli başkentlerinde ülkemiz adına diplomatik faaliyet yürütmüş olan büyükelçi öfkeli, PKK silah bırakırsa benle bir Kürt eşit hale gelecek diyor. Örgütün silah bırakmasına karşı çıkan Ulusalcı Kemalistleri görünce insanın aklına ilk gelen şu oluyor, bunlar sırf Kürtlere istediği gibi ve istediği yerde ve istediği şekilde operasyon çeksinler diye mi PKK'nın varlığından memnundular?


PKK'nın feshinden kim, neden rahatsız?

Prof. Dr. Mazhar Bağlı/ Akademisyen, Yazar

PKK terör örgütünün kendini fesh ettiğini duyurmasına gösterilen tepkiler üzerinden sosyo-politik bir analiz yapmak belki kimilerine göre çok erken olabilir ama işin altını kazıdığımızda birçok tarihsel konu ve sosyolojik yapıyla karşılaşırız. Bu kazı bizi en başta Osmanlı'nın dağılmasından sonra ondan geriye kalan mirasın (özellikle tasavvuf geleneğinin terbiye ettiği ve dini eğitimin eğittiği kişiliklerden müteşekkil özgün sosyolojinin) bir daha canlanmaması için planlanan tezgahlara götürür. Kazının bir sonraki aşamasında/katmanında ise, o mirasın üzerinde kurulan devletlerin istisnasız tamamının çekirdeğine yerleştirilen ideolojinin bireyleri sadece değerlerinden koparmadığını aynı zamanda onları hastalıklı birer kişilik haline getirdiğini görürüz.

Söz gelimi Türkiye'de solcular, sosyal sorunlarla ilgilenen politik bir aktör olmak yerine birer toplum mühendisidirler. Ulusalcı Kemalistler, halkçı olduğunu iddia ederler ama esasında halk düşmanıdırlar. Seküler Kemalistler, inançlara karşıdırlar ama dünyanın en ilkel ezoterik inancına sahipler. Halkın dostları olan devrimciler, bütün hayatlarını halkın inandığı ve hayatının merkezine oturttuğu değerlere karşı gayri nizami harp yürütmekle geçirdiler. Onlara göre halk yobazlıktan, feodal ilişkilerden ve bağnazlıktan kurtarılması gereken bir sürüdür. Onları bu ilkel durumdan kurtarmak için de "gericilikle" mücadelede her yol mübahtır.

Ülkede egemen olan resmi ideoloji sahiplerinin temel gayesi ülkenin kalkınması, refahın arttırılması, iyi bir eğitimin verilmesi, teknik ilerlemenin sağlanması vs değildir, onların tek bir amacı vardır o da halkı adam etmekdir,. Bir başka ifade onları aşağılamaktır. Muhalif olmayı kutsayan radikal devrimciler, darbeleri desteklerken halkı değil cuntacıları iktidara taşımayı hayal ederler. Zaten İdris Küçükömer de siyaset ve sosyolojinin klasik kavramları ile ülkenin toplumsal yapısının ve siyasi tarihinin analiz edilemeyeceğine işaret edip Türkiye'de solun sağ, sağın da sol olduğunu söyler. Milliyetçilerin liberal ve demokrat, solcuların cuntacı ve faşist olması da bu kazıda rastlayacağımız önemli bulgulardan birisidir.

Galiba sahip olunan mirasın dağıtılması için özel özneler inşa etmek gerekiyordu ve nitekim öyle de oldu. Osmanlı'nın mirasını dağıtma ihalesi üç ittihatçı gruba verilmişti. Jön Türkler, Jön Araplar ve Jön Kürtler.

Fesih kararı kimleri üzdü?

Hakkını teslim edelim ki bunların her üçü de son derece başarılı işler yaptılar. Bulundukları coğrafyalardaki sosyolojiyi kısa bir sürede ifsat etmeyi başardılar. Hepsi de asıl niyetlerini, demokrasi, özgürlük ve adalet gibi parlak kavramların arkasında gizlemeyi başardılar.

Ancak Türkiye'deki son gelişmeler önce Jön Türklerin ve daha sonra da Jön Kürtlerin maskelerini düşürdü. Kendisini, sistemin kurucu iradesinin sahibi olarak görenlerin asıl niyetleri ve amaçları ifşa oldu. Hepimiz eşitiz, bu ülkede yaşayan bütün vatandaşları "ulus" şemsiyesinin altında ve eşit vatandaşlık hukuku ortak paydasında topladık ve gayet mutlu bir yaşam sürüyoruz, emperyal oyunların aparatı olan bazı bölücü hareketler bizim keyfimizi bozuyorlar diyenler, o keyif bozucu ayrılıkçı örgütün silah bırakmasından çok rahatsızlar. Eğer imkanları olsa Kandil'e gidip örgütün kongresini tekrar toplayıp yeniden savaş ilan etmeyi sağlayacaklarından hiç kuşkunuz olmasın.

Vatanseverler (!), elli yıldır vatana karşı kanlı eylemler yapan terör örgütünün silah bırakmasından çok rahatsızlar. PKK terör örgütünün silah bırakmasına üzülen ne çok insan varmış bu ülkede ve biz bunlarla aynı havayı solumuşuz şimdiye kadar ve ne yazık ki bundan sonra da solumaya devam edeceğiz. Bundan daha büyük bir imtihan olabilir mi? Bundan daha büyük bir sorun olabilir mi? Hiçbir terör örgütü bu kadar tahrip edici bir etkiye sahip olamaz.

Vaktiyle ülkenin güvenliğinden sorumlu olan general örgütün silah bırakmasından rahatsız, ağzından tükürük saçarak bağırıyor, örgüt silah bırakırsa ben Kürtlere nasıl operasyon yapacağım? Dünyanın en önemli başkentlerinde ülkemiz adına diplomatik faaliyet yürütmüş olan büyükelçi öfkeli, PKK silah bırakırsa benle bir Kürt eşit hale gelecek diyor.

Örgütün silah bırakmasına karşı çıkan Ulusalcı Kemalistleri görünce insanın aklına ilk gelen şu oluyor, bunlar sırf Kürtlere istediği gibi ve istediği yerde ve istediği şekilde operasyon çeksinler diye mi PKK'nın varlığından memnundular ya da PKK'yı bunlar mı kurdu acaba? Ben kötü niyetli birisiyim, örgütü bunların kurduğunu düşüneyim, siz iyi niyetli olun örgütün varlığından memnunlar deyin ne fark eder sahiden?

O devir kapandı

PKK'nın kendisini fesh edip silah bırakma kararı almasına giden süreç bize aynı zamanda devletin de el değiştirdiğini gösteriyor. Yönetici olmadıkları halde kendilerini hep yönetici olarak görenlerin, kurtuluş savaşı da dahil bu coğrafya için hiçbir fedakarlık yapmamış olanların ve tek kuruş katma değer üretmeden bütün imkanların sahibi olarak kendilerini görenlerin devri kapandı.

Olup bitenlere baktığımızda "Terörsüz Türkiye" projesinin sadece PKK'nın silah bırakması anlamına gelmediğini de görüyoruz. Daha çok Cumhuriyetin yeniden inşası olarak okumak gerekir. Lafla değil, anayasasıyla, icraatlarıyla, gücüyle ve kuşatıcı şemsiyesi ile "Yeni Türkiye" bütün "Cumhurun", istisnasız tamamının ülkesi olacaktır. Sadece "sarışınların" ülkesi olmayacak artık. Beyaz cumhuriyetin sarışın çocuklarına yeni bir ortak çıktı. Bundan dolayı da eski cumhuriyetin sahiplerinin "beni bir Kürt ile eşitleyemezsiniz" itirazlarını bir müddet daha duyacağız ama artık iş iten geçti.

AK Parti'nin en büyük devrimlerinden birisi de "irtica geliyor" yalanı üzerinden siyaset üzerinde kurulan derebeyliğin bitirilmesidir. Şimdi sıra "ülke bölünüyor" yalanı üzerinden inşa edilen korkunun bitirilmesinde.

Kazının son katmanında bin bir surat bir yapı ile karşılaşıyoruz. Enva-i çeşit maskeler takan, her türlü alçaklığı yapmayı bir meziyet olarak gören, haysiyetini, şerefini ve ülkesini bir dolara satmayı büyük bir başarı olarak gören FETÖ terör örgütü ile karşılaşıyoruz. Onlar da "Terörsüz Türkiye" projesinden veya PKK'nın silah bırakmasından en az diğerleri kadar rahatsızlar. Zira Kürt meselesi FETÖ için ülkeye muktedir olma aparatı ve gayri nizami harp tekniklerinin uygulama alanı olarak görülüyordu hep. Kürt meselesindeki kaos üzerinden kendilerine bir alan oluşturacaklarına hala inanıyorlar. Toplum katında kaybettikleri (bana göre bir daha asla bulamayacakları) itibarlarını bu alan üzerinden tesis edebileceklerine inanıyorlar. Kürt meselesinin çözümüne hep engel olmalarının nedeni de buydu zaten. Zira bu konuyu çözmenin çok yüksek bir katma değerinin olacağını görüyorlardı.

Bu yapıların provakatif sabotajlarına karşı alınan güçlü tedbirler ve halkımızın kahir ekseriyetinin desteği ile bu süreç, planlandığı gibi neticelenecektir. Ve artık ülkenin her bir ferdinin kendisini birinci sınıf bir vatandaş olarak göreceği günler çok yakındır. Kürtlerin veya başka bir etnik grubun veyahut da farklı bir inancın en doğal taleplerine "terör" etiketi ile itiraz edemeyecekler ve operasyon yapamayacaklar. Millet, ilkel ulusalcı ideolojinin prangalarından kurtuldu. Kardeşliğin kuruyan pınarları gürül gürül akmaya başlayacak. Kucaklaşacağız, birbirimizi tanıyacağız, fark edeceğiz ve farklılıklarımızla bir bütün olacağız.

Son cümle, bütün engellemelere ve tezgahlara rağmen uluslar arası bir boyut kazanan ve ülkenin en büyük meselesini çözen, PKK'ya silah bıraktıran "muhafazakarların reisi" Recep Tayyip Erdoğan ulusalcıları yendi. Hamdolsun...