Menderes, Erbakan, Özal ve Erdoğan, II. Abdülhamid'in açtığı modern siyasi hayatımızda, hiç şüphesiz aynı siyasi ruha sahip liderlerdir. 14 Mayıs 2023 seçimleri tıpkı 73 yıl önceki seçim kadar önemlidir.
Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu / Gaziantep Üniversitesi
Demokrat Parti, Adnan Menderes ve 14 Mayıs 1950 tarihi Türkiye'nin siyasi hayatında, muhafazakâr siyasi düşünce itibariyle mihenk taşları olarak kabul edilmektedir. Bu ayrılmaz üçlü (trivarium) başta içtimai, askeri, tarihi, ilmi, iktisadi ve kültürel alanlarda olmak üzere, Türkiye'nin siyasi hayatında, DP'nin hem dört yıllık muhalefetinde hem de on yıllık kesintisiz iktidarında, günümüze kadar derin etkilerde bulunmuştur.
DP'nin muhalefette iken bile, tarih bağlılık, serbest ekonomi, halka baskıların azaltılması, cami ve türbelerin ve imam hatip okulların açılışı gibi dönemin ceberut iktidarının zalim politikalarını değişime zorladığı ve iktidara geldiği zaman ise maddi ve manevi kalkınmaya topyekûn ve acilen yöneldiği görülmektedir.
DP, 2 Haziran 1950'de iktidarının ilk icraatı olarak ezanın Arapça da okunabilmesini sağlamıştır. Köylülere devlet kapılarını açılması, Paris'te bulaşıkçılık yapan Osmanlı hanedanına mensup kadınların sürgünden geri getirilmesi, Doğu'ya ilk kez Birecik köprüsünün kurulması, Anadolu'ya üniversite kurulması, İstanbul'un fethinin 500. yılı çalışmaları, Eyüp Camii ve çevresinin yeniden imarı, barajlar, fabrikalar kurulması, Türk halk müziğinin ve Kur'an-ı Kerim'in radyolarda okunması bu dönemin belirgin diğer icraatlarındandır.
14 Mayıs ruhu nasıl doğdu?
Adnan Menderes, 7 Ocak 1946 yılında ilk konuşmasında şunları söylemiştir:
Bugün Demokrat Parti resmen kuruldu. Şimdi Türk siyasî hayatında yepyeni bir sahife açılıyor. Bu tarih, gelecek kuşaklar için asla unutulmayacak bir kilometre taşı olacak. Artık tek parti-tek şef sisteminin egemenliği, yalnız devlet hayatımızın dar kalıpları arasından çıkmakla kalmayacak; aynı zamanda, milletimiz yıllarca özlemini çektiği demokrasinin en ufuklarından özgürce nasibini alacak. Ülkemizin kalkınmaya, ekonomik açıdan gelişmeye ihtiyacı var. Demokrasi ve kalkınma hamleleri Demokrat Parti'nin iki temel felsefesi olacak. Kurucusu olduğum bu partinin, politik hayatımızda sonsuza kadar devam edeceğini ümit etmek istiyorum. Bizden sonra bu partinin başına geçecek yöneticilerin, 1946 ruhunu daima hafızalarda canlı ve uyanık tutmaları en samimi dileğimdir.
Din özgürlüğü güvence altına alınacak
14 Mayıs 1950'deki DP'nin seçim kampanyası, esas olarak iki temel üzerine inşa edilmişti. Bunlardan birisi CHP'nin din üzerindeki baskısıyla ilgiliydi. DP, din özgürlüğünü güvence altına alacağına söz verdi.
İkincisi ise ekonomi üstündeki ezici devlet denetimine ilişkindi. DP, ekonomiye devlet müdahalesini azaltacağını, devlete ait işletmeleri özel kesime aktaracağını, köylünün emeğinin tam karşılığını ödeyeceğini, oligarşik bürokratik devlet anlayışını tasfiye edeceğini, özel sektörü destekleyeceğini, Batı demokrasilerini örnek alacağını, siyasî rejimin demokratik bir zihniyetle yeniden düzenleneceğini ve sadece millete mal olmuş devrimlerin korunarak, son sözün millete ait olacağını vurgulamıştır.
Halk, İstiklâl Marşı'nın yazıldığı Taceddin Dergâhı'na gidip, "Allah, bu milleti Allah'sız CHP'den kurtarsın" diye dua ediyordu. Aydın Menderes'e göre, "Müslüman ülkeler arasında aslına uygun ezan okumayan tek ülke olan Müslüman Türkiye, böylece bu ayıptan da kurtulmuş oluyor"du. Bu uygulama hiç şüphesiz DP adının İslam'la özdeşleşen bir parti olarak günümüze kadar anılmasını sağlayacaktır.
Oldukça uzun süredir beklenen ancak kısa süren seçim çalışmalarından sonra Demokrat Parti'nin iktidara gelmesi "kansız bir ak ihtilaldi". Bu, çeyrek yüzyıl milletin kaderine egemen olmuş bir partinin, seçim yoluyla iktidardan indirilmesi süreciydi. Şevket Süreyya süreci şöyle açıklamıştır:
'Diktatörlüğe gidiyorlar'
"1950 Türkiye'sinde hem de normal seçimler yolu ile sular dalgalandı. Suların dibinden suların yüzüne yeni insanlar yeni davalar çıktı. Evet, yeni insanlar ve yeni davalar. 1923'ten beri süregelen nizam-ı âlem başka bir nizam-ı âleme döndü. Bu bir ihtilâl mi idi? Bu inkılâp mı idi? (...) Bu seçim zaferine derhal geniş manalar verdiler: Beyaz İhtilâl... Bütün inkılâpların en önemlisi 14 Mayıs İnkılâbı'dır! Eh! Gidenler de ihtilâller, inkılâplar yolu ile gelmemişler miydi? (...) 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Türkiye'de olan acaba bir Beyaz İhtilâl miydi? Sanıyorum ki evet..."
Başbakan Adnan Menderes ise yaptığı ilk konuşmada şöyle der: "Tarihimizde ilk defadır ki; yüksek heyetiniz millî iradenin tam ve serbest tecellisi neticesinde millet mukadderatına hâkim mevkie gelmiş bulunmaktadır."
Milleti aldatılmış saymak...
İnönü'nün bir günlük iktidardaki DP'ye ilk tepkisi ise "Diktatörlüğe gidiyorlar, ölünceye kadar çarpışacağım, aydın gençliği bu olayı kınamaya çağırıyorum" sözleri olmuştur. DP'yi şiddet yolunda olmakla suçlamıştır. Daha bir günlük iktidara karşı CHP'nin bu bakış açısı ve siyasî taktiğinin, 10 yıl boyunca hiç değişmediği görülecektir.
1954 seçimleri ise DP tarihinin ve günümüze kadar kimsenin kıramadığı muhafazakar siyasi düşüncenin en büyük zaferiydi ve DP, yüzde 58 oyla 503 vekil kazanmış, 36 vekil hariç adeta tek partiydi. Akis Dergisinin sahibi, DP muhalifi ve İnönü'nün damadı Metin Toker, bu zaferi şöyle yorumlamıştır:
"Bir memlekette 10.262.063 seçmenden 9.095.617'si sandık başına giderse, iştirak nispeti yüzde 88.63 gibi çok yüksek bir seviyeye ulaşırsa, o milletin bir kısmını "iğfal edilmiş" (gafil, aldatılmış) saymak ve her hak ve her hakikatin kendi tarafında bulunduğuna iman edip, karşıya giden reylerin hakikî manasını incelememek, ancak devekuşlarına yakışan bir hareket tarzı olur."
Mükemmel geçen beş yıldan sonra 1955 yılı, Adnan Menderes ve hükümetinin geçireceği en zor yıl olarak tarihe geçmiştir. Ancak 6/7 Eylül 1955 olayları ve İsmet Paşa'nın bitmeyen kumpasları Menderes'i bunaltmıştır. 13 Ekim'de Trabzon'da yaptığı seçim mitinginde şöyle der:
"İsmet Paşa buhran diyor. Buhran, Paşa'nın kafasındadır. İsmet Paşa hastadır. Malta humması, Asya gribi gibi bir hastalığa tutulmuştur. Onun hastalığının adı dar-ül iktidardır." ...(Bir gün sonra Giresun) "İsmet Paşa hayatının hiçbir devrinde bir gün dahi, vatandaşın serbest reyi ile işbaşına gelmiş değildir. İlk serbest seçim yapıldığı gün de iş başından uzaklaştırılmıştır. (...) İmam hatip mekteplerini biz açtık, derler. Bu okulların sayılarının bugün 18'e vardığından haberleri yok galiba... Türk milleti Müslüman'dır, hatta başka memleketlerdeki Müslümanlardan çok daha hulus ile çok daha sâfiyane ve hurafeden azade olarak dinine bağlıdır. Bu memlekette cami inşa etmenin bile kusur telakki edildiği zamanlar oldu. Bir hoca görüldüğü zaman hürmet etmek, itibar etmek gerekirken, onunla alay etmek, o devrin âdeti haline gelmişti. Bir kanuna dahi dayanamadan ezanın Türkçe okunması mecburi hale getirilmişti."
Menderes ayrıca DP'nin devrimlere bakışını şöyle ifade etmişti:
"Millete mâl olmamış, millet vicdanına (bir) değirmen taşı ağırlığıyla çökmüş olan bazı tedbirleri ortadan kaldıracağız. Millet vicdanına baskı yapmakta olan birtakım tedbirleri, 15 - 20 sene sonra üzerinde bekçi gibi duracağız, onları mutlaka muhafaza edeceğiz demek doğru mudur? Seçim beyannamemizde yazıldığı üzere (sadece) millete mâl olmuş inkılâplarımızı mahfuz tutacağız."
7 Temmuz'da, Ankara ve İstanbul radyolarında her Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri tanınmış hafızlar tarafından Kur'an okunmasına başlanmıştır. Aynı zamanda İlkokulların 3. 4. ve 5. sınıflarına din dersi konulması, dinî eğitim veren okulların açılmasına karar verilmiştir. Aynı şekilde, 14 Temmuz 1950'de Fatih Sultan Mehmet'in türbesi ziyarete açılmıştır, Ağustos 1950'de, Deniz Müzesi olarak kullanılmakta olan Dolmabahçe Camii'nin halka açılmasına karar verilmiş ve 1 Eylül'de de Eyüp Sultan türbesi ziyarete açılmıştır.
14 Mayıs Ruhu, Anadolu halkının 1908 yılından itibaren yerinden sökülen kalbinin yerine konulmasıdır. Bu uğurda şehit olan Adnan Menderes'in son sözleri hepimizin evinin kapısında asılı durmalıdır. Şehadeti de iktidarı kadar şanlı olan DP liderinin son sözleri şöyle olur:
"Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950'de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes'in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir."
2023 seçimleri neden önemli?
Menderes, Erbakan, Özal ve Erdoğan, II. Abdülhamid'in açtığı modern siyasi hayatımızda, hiç şüphesiz aynı siyasi ruha sahip liderledir. 2002 yılından beri iktidarda bulunan AK Parti'nin neler yaptığını birkaç maddeyle yazabiliriz:
1. Türkiye Nükleer enerjiye kavuştu. (İlk olarak DP döneminde başlamasına rağmen ancak Ruslarla Akkuyu santrali çalışmaları tamamlanmak üzere)
2. Millilik oranı savunma sanayinde yüzde 20'den yüzde 80'e çıktı.
3. Türk dünyası ile kalıcı birlik adımları atıldı.
4. Hava, deniz, demir ve karayolu ulaşım alanında önemli yatırımlar yapıldı.
5. Libya üzerinden Doğu Akdeniz'e köprü kuruldu
6. Gaz ve petrol arama filosu kuruldu.
7. TOGG, MMU, S/İHA ve elektrikli araçlarda tarihi çalışmalar yapıldı
8. 40 yıllık terörle mücadelede ilk kez mutlak başarılı olundu.
9. MİT, Uluslararası ilişkilerde etkin bir milli istihbarat haline getirildi.
10. En önemlisi; Çankaya'dan Beştepe Külliyesi'ne Büyük Türkiye ruhu taşındı.
Bu nedenle, 14 Mayıs 2023 seçimleri tıpkı 73 yıl önceki seçimler kadar önemlidir. Adnan Menderes'in ruhuna sahip çıkılmalıdır.
@Hseyhanlioglu