Türkiye'nin sahici ve iktidar alternatifi olabilecek bir muhalefete ihtiyacı var. CHP yeni bir imtihan ile karşı karşıya: Uzun bir aradan sonra yakaladığı ivmeyi ve toplumsal umut dalgasını sürdürülebilir bir başarıya dönüştürme potansiyeline sahip olabilecek mi?
Ahmet Taha Yayman/ Stratejist-Mühendis
"Bizim iki gücümüz var hak ve halk." Bülent Ecevit
Cumhuriyet Halk Partisi, son yerel seçimlerde elde ettiği ve uzun yıllardır hasretini çektiği başarıyı bir "iktidar yürüyüşü"nün başlangıcı olarak konumlandırma gayretinde. "Değişim" ve "normalleşme" sloganlarıyla şekillenen yeni dönemde, parti yönetimi hem kendi içindeki farklı beklentileri yönetmek hem de genişleyen seçmen kitlesine umut aşılamak gibi zorlu bir dengeyi tutturmaya çalışıyor.
Ancak bu iddialı söylemlerin ve artan özgüvenin ardında, CHP'nin kronikleşmiş bazı sorunlarının ve Türk siyasetinin yapısal engellerinin hala pusuda beklediği gerçeği göz ardı edilebilir mi? Yoksa bu "yeni bahar" havası, geçmişteki pek çok "yeni başlangıç" gibi, tanıdık bir dejavuyla sonuçlanma riski mi taşıyor?
"Normalleşme" söyleminin sınırları ve iktidarın alanı
CHP'nin öncülük ettiği "normalleşme" ve "yumuşama" söylemi, kutuplaşmış Türk siyasetine bir nebze olsun nefes aldırmış gibi görünse de, bu söylemin sınırları ve sürdürülebilirliği önemli bir soru işareti taşıyor. İktidar kanadının bu sürece ne kadar ve hangi şartlarda dahil olacağı, kendi siyasi ajandasından ne ölçüde taviz vereceği belirsizliğini koruyor. Muhalefetin "normalleşme" adı altında iktidarın
belirlediği siyaset alanına çekilme ve kendi temel ilkelerinden uzaklaşma riski de mevcut. Zaten CHP tabanı da buna itiraz ediyor. Acaba bu "yumuşama" arayışı, CHP'nin keskin muhalefet kimliğini törpüleyerek, seçmen nezdindeki "alternatif olma" potansiyelini zayıflatıyor mu? Yoksa tam tersine, farklı kesimlerle diyalog kurarak toplumsal bir uzlaşı zemini mi yaratıyor? Bu hassas denge, önümüzdeki dönemin en kritik sınavlarından biri olacak.
Ekonomik vaatler ve yapısal çözüm arayışı
Ülkemizin yapısal ekonomik sorunları, her seçim döneminde olduğu gibi, yine siyasetin ana gündem maddelerinden biri. CHP, özellikle dar ve orta gelirli kesimlere yönelik vaatleriyle ve sosyal adalet vurgusuyla öne çıkmaya çalışıyor. Ancak bu vaatlerin ne kadarının popülist söylemlerden ibaret olduğu, ne kadarının ise ülkenin yapısal ekonomik sorunlarına kalıcı çözümler üretebilecek somut
projelere dayandığı seçmen tarafından dikkatle izleniyor. Enflasyonla mücadele, istihdam yaratma, gelir dağılımındaki adaletsizliği giderme gibi konularda sunulacak politikaların sadece "daha iyi bir yönetim" vaadinin ötesine geçerek, mevcut ekonomik paradigmayı sorgulayan ve alternatif sahici bir model sunabilen bir derinliğe sahip olması gerekiyor. Aksi takdirde, bu vaatler de geçmişteki pek çok "kurtuluş reçetesi" gibi havada kalma riskiyle karşı karşıya.
Kadro derinliği ve "yeni yüzler" ihtiyacı
Yerel seçimlerdeki başarı, şüphesiz bazı yeni ve popüler isimleri CHP siyaset sahnesine taşıdı. Ancak partinin genel merkez kadrolarında ve potansiyel bakanlık pozisyonlarında ne kadar derinlikli ve liyakatli bir birikime sahip olduğu, toplumda ciddi soru işaretleri oluşturuyor. CHP'nin ontolojik sorunu halka sahici bir umut verememesidir.
Yıllardır muhalefette olmanın getirdiği "devlet yönetimi tecrübesi eksikliği" algısını kırmak ve topluma "işi bilen, ehil kadrolarla geliyoruz" mesajını verebilmek, CHP için hayati önem taşıyor. Sadece popüler figürler üzerinden yürütülecek bir siyaset, uzun vadede sürdürülebilir ve sonuç alıcı bir başarı getirmeyebilir.
Partinin, farklı uzmanlık alanlarından gelen, topluma güven veren, hikayesi olan ve siyasete "yeni" bir soluk getirebilecek isimleri siyasetin ön saflarına taşıması, "iktidara hazırız" mesajını güçlendirecektir.
Tabanla ilişkiler ve kimlik eksenli tartışmaların aşılması
CHP'nin en büyük meydan okumalarından biri, kendi geleneksel tabanının beklentileri ile yeni kazanmaya çalıştığı seçmen kitlelerinin talepleri arasında bir denge kurabilmek. Özellikle "Altı Ok" mirası ve sert laiklik gibi temel kimlik eksenli tartışmalar, zaman zaman parti içinde ve kamuoyunda gerilimlere yol açabiliyor. "Herkesi kucaklama" söylemi, bu hassas kimlik fay hatlarını nasıl yöneteceği konusunda önemli bir sınav verecek. Partinin, hem kendi köklerine sadık kalarak hem de farklı yaşam tarzlarına ve dünya görüşlerine saygılı, çoğulcu bir anlayışı benimseyerek bu tartışmaları aşması gerekiyor. Aksi takdirde, "eski hastalıkların" nüksetmesi ve parti içi kutuplaşmaların derinleşmesi riski her zaman mevcut.
Umut dalgasını sürdürülebilir bir başarıya dönüştürmek
Türkiye'nin sahici ve iktidar alternatifi olabilecek bir muhalefete ihtiyacı var. CHP yeni bir imtihan ile karşı karşıya. Uzun bir aradan sonra yakaladığı ivmeyi ve toplumsal umut dalgasını sürdürülebilir bir başarıya dönüştürme potansiyeline sahip olabilecek mi? Ancak bu potansiyelin gerçeğe dönüşmesi, sadece iktidarın yıpranmasına veya konjonktürel avantajlara bel bağlamakla mümkün değil. Partinin, kendi içsel sorunlarıyla cesurca yüzleşmesi, topluma güven veren somut ve uygulanabilir politikalar sunması, edilgen bir muhalefet anlayışından çıkarak proaktif bir şekilde gündem belirlemesi ve en önemlisi, "değişim" ve "normalleşme" söylemlerinin altını sağlam bir vizyonla doldurması gerekiyor.
Aksi takdirde, bu "iktidar yürüyüşü" de, Türk siyasetinin tozlu raflarında yerini alan pek çok "kaçırılmış fırsat" gibi anılma riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Önümüzdeki süreç, CHP'nin bu tarihi sınavdan alnının akıyla çıkıp çıkamayacağını gösterecek. Bu sadece CHP'nin değil demokrasimizin de büyük imtihanıdır.