Mutabakatsız mutabakat

Dr. Hülya Bulut / Yazar
10.03.2023

Daha kendi içlerinde kendilerine ve ortak mutabakatta! bile birbirlerine sadık kalmayı başaramamış partiler, nasıl olacak da Türkiye'ye sadık kalacak? Şaşırdık mı? Hayır. Ne güzel demiş atalarımız: Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsini sevdiğim cinsine çeker!


Mutabakatsız mutabakat

Elimde, daha bitmeden yarısında tekrar doldurduğum, oldum olası içmeye doyamadığım çayım. Televizyonda altılı/yedili.....masa. Sinemayı çok seven biri olarak, tıpkı bir film gibi çoklu masanın 6 Mart'taki bu son perdesini izliyorum. İzlediklerimin bendeki çağrışımı 'Squid Game'. Biliyorsunuz, uzunca bir süre çok izlenenler listesinde zirveyi koruyan film, çaresizlik içindeki insanların peş peşe altı oyunu kazanırlarsa büyük ödülü almak umuduyla kanlı bir hayatta kalma yarışını anlatıyor. Elenenler ise bedelini yaşamlarıyla ödüyor. Oyun alanı tam bir şirket modeli. Oyunun kuralı şu: Kazanan hepsini alır, kaybeden ise her şeyini kaybeder. Oyunda bir ikinci olamaz. Olsa da kazanamaz. Oyuncuların paraya, güce, hırsa yönelik motivasyonu, kapasitelerini aştığında düştükleri durum ise tek kelimeyle rezalet. Durum böyle olunca, ben de bu kimin elinin kimin cebinde olduğu belirsiz çoklu masayı film analizi yapar gibi incelemek istedim.

Yer ve Durum

Türkiye. Bir ay önce, dünyada yaşanan en büyük iki kara depremi. Asrın felaketi. AFAD başta olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarının mücadelesi. Tam bir milli seferberlik hali.

Suflörler

Amerika Birleşik Devletleri. Kanada. Almanya. Fransa. İngiltere. Hollanda. İsveç. Danimarka. Belçika. İspanya. Yunanistan. İsrail. Ermenistan. Irak. İran. Suriye......

Baş Oyuncular

Oyuncu 1: Temel Karamollaoğlu

Rahmetli Erbakan'ın fotoğrafının bulunduğu Saadet Partisi Genel Merkezi'nde, mübarek kandil gecesinde dualarla Kılıçdaroğlu'nun adaylığını ilan eden en yaşlı adam.

Oyuncu 2: Kemal Kılıçdaroğlu

'Genel başkan iken cumhurbaşkanı adayı olursam namussuzum' sözünün sahibi, on seçim kaybetmiş güreşe doymayan pehlivan.

Oyuncu 3: Meral Akşener

İtibarı yitik, köşeye sıkışmış, dağılmış, güvenilmez abla. Arkadan çevirdiği işlerin dönüp dolaşıp kendisini vurduğu kadersiz kadın.

Oyuncu 4: Ahmet Davutoğlu

Stratejik Derinlik(!) kitabının yazarı. Vefasız ve sinsi eski başbakan. Paltosunu kendisi giyemeyen kibir abidesi. Dev aynasındaki siyasi cüce.

Oyuncu 5: Ali Babacan

Devlette pek çok üst düzey görev yapmasına rağmen, İHA-SİHA karşıtı olacak kadar pusulası şaşmış ukala beşer.

Oyuncu 6: Gültekin Uysal

Adı şer masası ile duyulan, pek çoğu gibi yüzde 1 ve altındaki oyuyla cumhurbaşkanı yardımcılığı yapmaya hevesli sessiz ve uzun ağabey.

Oyuncu 7: HDP

Terör örgütü PKK'nın siyasi uzantısı ve işbirlikçisi. Türkiye, vatan ve millet düşmanı. Hain. Kahrolası. Sözde 'gizli!' ortak.

Yardımcı Oyuncular

Yardımcı Oyuncu 1: Ekrem İmamoğlu

İstanbul Büyükşehir'in müteahhit kökenli, tatilci belediye başkanı. Meral ablası gibi arkadan çevirdiği işlerin kabağı başına patlayan, ama her daim kendisi 'I am ok' olan sahte mağdur, 'şakacı şirin' kardeş.

Yardımcı Oyuncu 2: Mansur Yavaş

Ankara Büyükşehir'in 'Kürtlere alerjik' belediye başkanı. Çoğu zaman çatık kaşlarının arkasına saklanıp, temsil kabiliyetinin yüksek olduğuna inanan büyük ağabey. Tam bir taşra politikacısı.

PKK ve HDP istemezse olmaz

Yeri gelmişken, şu iki yardımcı oyuncunun onca parlatmaya rağmen neden cumhurbaşkanı adayı olamadıklarını, HDP'li Ahmet Türk'ün kendileriyle ilgili beyanatlarına bakarak anlamaya çalışalım:

-Ekrem İmamoğlu 'iyidir, hoştur (sanırım, ifadesi nezaketen!), lakin başkan seçildikten sonra gittiği Diyarbakır'da bölge halkına seslendiği konuşmalarıyla son Rize konuşması arasında dağlar kadar fark var. Bu tür çift dil kullanmanın hangisi doğru?'

-Mansur Yavaş aday olursa, Kürt seçmen ona asla oy vermez.

Demirtaş her ne kadar cumhurbaşkanı adayının şahsının değil, söyleyeceklerinin önemli olduğunu vurgulasa da, diğer bazı Kürt siyasetçilerin onunla aynı fikirde olmadığını gördük. Şahsın, söylemden ayrı olamayacağına ısrarla vurgu yaptılar. Çünkü onlar için kişilik; kimlik ve geçmişe ilişkin yaklaşımların bir parçası olarak görülüyordu. Bu bağlamda, Mansur Yavaş'ın mealen geçmişte söylediği 'Kürt kökenli adayları seçmek zorunda mıyız?' şeklindeki ifadesi kabul edilecek şey değildi.

Kaldı ki; bir karikatüre atıfta bulunarak m(illet) ittifakının, baştan aşağı hukuksuz, tutarsız ve belirsiz açıklama metninde cumhurbaşkanı yardımcılığı ve benzeri makamların adeta bir havuç sopa gibi kullanıldığı ortada. Yani ittifakın açıklama metni, kimin ne yapıp ne yapamayacağını, kimin ne olup ne olamayacağını düzenlemekten öteye gitmeyen kısırdöngü bir miras metni gibi. Diyetini ödeyen beri gelsin! Lafın özü, m(illet) ittifakında PKK'nın siyasi uzantısı olan HDP'nin istemediği hiç kimse cumhurbaşkanı adayı olamaz!

SAHNE ve OYUN

Genel başkanlık binaları. Beş yıldızlı oteller. Lüks arabalar. Onca defa boşa giden benzin masrafları. Çevreye verilen zarar. Etrafta koşuşturan insanlar: Kapı açıp kapatanlar. Portmanto görevi görenler. Fönlü saçları, makyajları, takım elbiseli ile ellerindeki dosyalarla kamera kadrajlarına girmek için genel başkanların arkasından hızla koşturan asistan hanımlar. Genel başkanla tokalaşma yarışına giren inci gibi sıralanmış beyler. Hiçbir seçimi kazanamamış, hiçbir özelliği olmayan bağnaz muhalefet liderlerini alkışlamakta hiçbir sakınca görmeyen kitleler....Sonuçsuz toplantılar. Bol yemeli, bol içmeli buluşmalar. Küfürler, hakaretler. Baskılar, ilkesizlikler, çapsızlıklar. Lafla peynir gemisi yürütmeler. Yalanlar dolanlar, dezenformasyonlar. Türkiye'nin gerçeklerinden kopuk, ipi başkalarının elindeki çakma icracı adaylar......

The END

Güçlendirilmiş! parlamenter sistemi oyununun sonu. 'Erdoğan gitsin de, yerine kim gelirse gelsin' anlayışının anti demokratik ve faşizan tutumu. Daha kendi içlerinde kendilerine ve ortak mutabakatta! bile birbirlerine sadık kalmayı başaramamış partiler, nasıl olacak da Türkiye'ye sadık kalacak? Şaşırdık mı? Hayır. Ne güzel demiş atalarımız: Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsini sevdiğim cinsine çeker!

Ha unutmadan, hani film izlemeyi severim demiştim ya. Payitaht Abdülhamit'i izlerken de zamanında aldığım bazı notlar vardı. Yeri gelmişken onu da elimde hiç bitmeyen çayımla birlikte keyifle paylaşmak isterim.

Sultan Abdülhamid Han, ezan-ı Muhammedî'nin semalardan silindiği vakit pes edeceklere şöyle diyor:

Siz Kaybettiniz Bay Hecler!

Sizden öncekiler de, ondan öncekiler de hepsi kazanmak için geldiler. Lakin kaybettiler. Tıpkı sizin gibi.

Bizim imanımızın içinde askeri tertip, ince siyaset, cesaret ve çalışma azmi var.

Biz seferle vazifeliyiz.

Bir zafer gelecekse Allah'tan geleceğine inanırız.

Biz seferimizi yaptık. Menzile varmasa dahi gönlümüz rahattır.

İşte, sizinle farkımız bu!

Yerler ve gökler bize su vermese dahi,

Bizim açacağımız kuyulardan su çıkar bütün insanlığa.

Her yer yansa yıkılsa, bizim çabamızla o ateş mutlaka söner.

Siz bu dünyayı kazanırsınız, biz ise ukbayı...

Siz bugün zengin olursunuz, bugün rahat edersiniz, bugün kazanırsınız.

Lakin neticede biz, islam milleti galip gelir.

Sizin elinizde silah olur, bizim elimizde ise taş.

Yine de biz kazanırız.

Sizin elinizde para olur, bizim elimizde bir dilim ekmek.

Yine de biz doyarız, biz doyururuz...

Hem gün doğmadan, neler doğar!

Vela Galibe İllallah....

[email protected]