2 Mayıs 2024 Perşembe / 24 Sevval 1445

Barutçugil: Allah’ın sırları ilham kaynağım

Dile kolay, Türk İslam sanatı ebruya 43 yılını adadı... Kaybolmaya yüz tutmuş sanatın yüz akı oldu... Sanatkâr Hikmet Barutçugil, “Ben yaptığım bazı eserlerin nasıl olduğunu bilemedim, kendiliğinden oldu. Onun için benim imzam Hikmet-i Hüdâ’dır. Allah’ın bilinmeyen sırları demek. O da buradaki görüntünün tarifi” diyor.

GİZEM TÜMBAY KOÇAK 25 Mart 2017 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Barutçugil: Allah’ın sırları ilham kaynağım

Toprağın boyaya, boyanın suya ve suyun kağıda dokunuşunun hikayesi... Nerede, ne zaman çıktığı bilinmemekle birlikte Türk İslam sanatının dalı olan ebru 2014 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası’na girdi. Ebrunun sanatta itibarının kazandırılması için ise nice sanatkar ömrünü adadı. Bu isimlerden biri de dünyadaki yüz akımız Hikmet Barutçugil. Dile kolay ömrünün 43 yılı ebru yapmakla geçti. Son olarak Esenler Belediyesi tarafından hayata geçirilen ‘Uluslararası Tarihi Su Yolu Şehirleri Buluşması’ projesi kapsamında Fuzuli’nin ‘Su Kasidesi’ eserinin her beytini ebru sanatı ile yorumladı. Dünyada bir ilk olan ‘Âb-Rû’larda Su Kasidesi’ sergisi hakkında konuşmak için Ebristan’da bir araya geldiğimiz Barutçugil, bu eserlerin ilhamının ise rüyalarında canlandığını söyledi.  

Fuzuli’nin Su Kasidesi’ni ebruyla yorumlamaya nasıl karar verdiniz?

Esenler Belediyesi’nden bir su yolu geçiyor. Belediyeden Hasan Taşçı Bey’in de kızı öğrencilerimden biri olduğu için durumu bana intikal ettirdi. Daha önce de buna benzer projeler yapmıştık. Hasan Bey ‘Fuzuli’nin Su Kasidesi’ni de ebru sanatıyla yapar mıyız’ diye bir teklifle geldi. Bu durum beni çok heyecanlandırdı ve altı ay kadar düşünüp araştırma yaptım.

Bu eserleri ortaya koymak için nasıl bir yol izlediniz?

Üç arkadaşla bu projeyi gerçekleştirdik. Biri kadim dostum Reza Hemmatirad çok iyi bir ressam ve minyatüristir. Diğeri ise 14 yıldır yanımda çalışan manevi kızım. Evlendikten sonra İzmir’e gitmişti ama bu proje için geldi. Kendi zürriyetimden hiç evladım yok ama herhalde 700-800 tane çocuğum vardır. Bir senede projeyi ortaya çıkardık. İşin özüne girebilmek için o ruh halini yaşamak lazım.

Nasıl yani?

Ben bu olayı şöyle çözdüm. İlhamın gelmesi için çok yüksek konsantrasyon, bilginin saklı olduğu levhi mahfuzla irtibat kurmak lazım. Uykuya daldığınız anda yoğun şekilde düşündüğünüz bir şey varsa rüya olarak devam ediyor. Rüyada da bütün dünyevi şeylerden kopuyoruz ve dolayısıyla ilham kapıları açılıyor. Bunların birçoğu rüyalarımda canlandı.

32 beytin her birini ayrı ayrı canlandırmak kolay olmasa gerek…

Hepsini ayrı ayrı betimledik. Çift sayı olmasın diye ayrıca bir kapak yaptık. Üç ayrı sanatın olduğu tüm beytleri anlatan bir konu işledik. Çift olmamasının nedeni ise Allah’ın tekliği denilen vahdet. Büyüklerimiz tek olmaya dikkat ederlermiş. 33 tespih sayısı olduğu için kapakla birlikte 33 sayfa yaptık.

BİLGİ PAYLAŞTIKÇA BEREKETLENİR

Ebru sanatında kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Ben bu sanata başladığımda ölmüş gibiydi. Bir tek kişi vardı bu sanatı ciddi yapan o da içine kapanmış, küskün biriydi. Güzel Sanatlar’da öğrenciyken Süleymaniye Kütüphanesi’nde eski yazılara bakardım. Bu sanatı o yazıların  zeminlerinde gördüm. Bir merak başladı, bir aşk gönlüme düştü ve kendi kendime aradım. Bu arayışlar içinde de ortaya farklı şeyler çıktı. Bu sanata bakınca tarihi içinde fazla bir gelişme göstermemiş, sadece kağıt sanatı olarak 8-10 değişik desenle bugüne kadar gelmiş. Her 100 yılda sadece bir ya da iki isim var.

Çok mu zor peki?

Çok zor değil. Ama bu sanatı öğrenenler her ne hikmetse belki de talep olmadığından yaygınlaştıramadı. 1608 yılında Tertib-i Risale-i Ebri’nin kaleme aldığı iki buçuk sayfalık bir yazı var. Bundan sonra da ebruyla ilgili hiçbir yazılı bilgiye rastlamadık. Onun için birkaç kişiyle bugünlere gelmiş. 1975 yılında da Uğur Derman’ın ebru sanatını tanıtan bir kitabı çıktı. 1999’da da ben 17 senelik tecrübelerimi kaleme aldım. Bilgi paylaştıkça bereketleniyor. Bildiklerimi 43 senedir başkalarıyla paylaşıyorum. Türkiye’de ebruyla uğraşanların sayısı 10 bini geçti. 

Unutulan sanat birden UNESCO listesine girdi...

Ufukları açılınca yaygınlaştı. Artık ana okullarında bile ebru gösteriyorlar. Ebrunun gizemli bir tarafı daha var. O da terapi özelliği. Ebru yaptığınız hız da başka bir şey düşünmezsiniz. O hız ve kullandığınız boyalar, tabiatta gözümüzün görmeye alıştığı bir armoni içindeler. Hepimizin gün içerisinde yaşadığı sıkıntılar var. Hep çevre kirliliğinden bahsedilir ama düşünce kirliliği es geçilir. İnsanların düşünceleri ile yaydığı dalgalar herkesi etkiliyor. Derslerimizin en katı kuralı, olumsuz düşünmek yasak. Çünkü su, olumsuz, kötü düşünceden etkilenir, boyalar dibe çöker. Su intikamını alıyor. Biz ebruya başlarken bir dua okuruz.

Nasıl bir dua?

Merhum Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre’den bize intikal etti. O bir ebru duası olmaktan ziyade bir hayat duasıdır. İslam sanatlarının evrensel beyannamesi gibidir.

İlginç bir imzanız var. Nereden geliyor bu imzanın hikayesi?

Ben yaptığım bazı eserlerin nasıl olduğunu bilemedim, kendiliğinden oldu. Onun için benim imzam Hikmet-i Hüdâ’dır. Allah’ın sırları demek. O ne demek; buradaki görüntünün tarifi. Teknik olarak açıklıyoruz ama bu görüntüyü asla tarif edemiyoruz. Ben de onlara Allah’ın bilinmeyen sırları diye Hikmet-i Hüdâ imzasını atıyorum. Adımın Hikmet olma avantajını da kullanarak herkes imza zannediyor ama aslında imza değil, o görüntünün tanımı. 

Kendinizi hâlâ geliştirir misiniz? 

Sanat tekâmül etmek zorunda. Yaradılışın sırrı bu. ‘Cenabı Allah her an ayrı bir şende’ diye bir ayet var. Yine Kur’an-ı Kerim’de tefekkür kelimesi çok geçer. Düşünün, ibret alın diye. Bu tefekkür sadece düşünmek anlamında değil, düşünerek fikir üretmek için. Bizim yaradılış sebebimiz bu. Biz her an düşünerek yeni bir şey üretmek zorundayız ki yaşam amacımıza uygun davranalım.  

Suyun kristalleri etrafındaki enerjilerden, konuşulanlardan etkileniyor. Vücuda girdiğinde biz ona ne yüklersek tecelli ediyor.

HERKESİN ARADIĞI NUR-İ MUHAMMED

Peki suya olan ilginiz nereden geliyor?

Su beni çok heyecanlandırır. Kur’an-ı Kerim’de ‘Her şeyin sudan yaratıldığını bilmezler mi’ diye bir ayet geçiyor. Suyun kristalleri, etrafındaki enerjilerden, konuşulan kelimelerden her şeyden etkileniyor. Şimdilerde Masaru Emoto diye bir doktor ‘Suyun Gizli Mesajı’ kitabını  yazdı. Emoto, suyun hafızasından bahsetti. Bu durum bilimde keşif olarak konuşuluyor. Bu doktor dünyandaki tüm suları araştırmış ama zemzem ile ilgili hiçbir şey zikretmiyor.  Eminim suya bu kadar meraklı biri zemzemi araştırır. Eğer bu adam bir hadis kitabı okusaydı, suyun ve havanın hafiz ve nakil olduğunu öğrenirdi. Okunmuş su diyoruz ya, buradan geliyor. Su bir şeyleri hafızasına alıyor ve girdiği vücutta da biz ona bir şeyler yüklersek o bizde tecelli ediyor. ‘Nereden susadım’ diye içerseniz, o size olumsuz etkiler yapıyor. Çünkü su molekülleri, beynimizin programlarını oluşturuyor. Suyu, ‘Yarabbi ne güzel bir nimet yaratmışsın. Bana şifa olsun,  enerji, hayat versin’ diye içersen, kristal yapısı değişiyor ve beyine geldiği zaman, o frekanslar beynimize olumlu programlar yüklüyor. Hay, enerji, Allah’ın diri sıfatının adıdır. Hayat da oradan geliyor. Biz beynimize ne yüklersek ona göre yaşarız, nasıl yaşarsak öyle ölürüz, nasıl ölürsek de öyle diriliriz. Bu insanlar kuantum fiziği, atom altı enerji parçacıkları ile uğraşıyorlar. Aslında aradıkları ne biliyor musunuz? Nur-i Muhammed. Yani Hz. Peygamberin nurunu arıyorlar. İşte Su Kasidesi bize bunu anlatıyor. Hz. Peygamberi sevmenin ne kadar önemli olduğunu, bütün kapıların onunla açılacağını…

Batı göze, Doğu sanatı gönüle hitap ediyor

Doğu ve Batı sanatları aynı ilkeler üzerine kurulmuyor. Batı sanatları göze hitap eder, gözünün gördüğü ve akılla çözülür ama Doğu sanatları ise gönüle hitap eder. Gönül tasavvufta Allah’ın tecelli ettiği kalbin altındaki küçücük bir noktadır. Sevgi dolan kalbin adıdır gönül. Batı sanatları görünen tarafla ilgilenirken, Doğu sanatları görünene bakıp, görünmeyeni buluyor. Bu da vahdedi vücut (Allah’ı bulmak) olarak özetleniyor. Ben şimdi Marmara Denizi’nden bir bardak su alsam, o bardaktaki suya Marmara Denizi diyebilir miyim? Diyemem ama Marmara Denizi’nden de başka bir şey değil. İşte vahdeti vücud da bu. Her şey Allah’ın bir tecellisi ama Allah değil. Hayır da şer de Allah’ın bir tecellisi.