11 Mayıs 2024 Cumartesi / 4 Zilkade 1445

Batıl inançların pençesinde bir Batı

Batı’nın bilimi, adaleti, modernizmi… Hep bunları konuşuyoruz ve onlar da bu konuda dünyaya ahkam kesmekten geri durmuyorlar. Peki 2018 yılında Vatikan’ın ‘şeytan çıkarma uzmanı’na ihtiyaç duymasını ve bunun için kurs verileceğini duyurmasını ne ile açıklayacağız? Hani Batı çok akılcıydı, hani bilimsel bilgiden başka referans tanımazlardı? Belki de bizim Batı’ya bakışımızı gözden geçirmemiz gerekiyor.

BÜŞRA UĞRAŞ3 Mart 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Batıl inançların pençesinde bir Batı

Geçtiğimiz günlerde Vatikan’ın resmi haber sitesi Vatican News’de yayımlanan bir haberle yapılan duyuru bakışları Vatikan’a çevirdi: Şeytan çıkarma işlemi için talepler üç katına çıktı. Yeni Şeytan çıkarıcı uzmanlara ihtiyacımız var! Şeytan çıkarma uzmanı rahip Benigno Pallila’ya göre son yıllarda insanlar büyü, fal, tarot gibi şeylere daha çok ilgi duydukları için şeytan tarafından daha kolay ele geçirilebiliyor. Artan talep nedeniyle de yeni lisanslı uzmanlar yetiştirmek için Vatikan tarafından kurs düzenlenecek. Haberi ilk gördüğümüzde önce takvime baktık: 2018. 

Aslında bu ‘şeytan çıkarma uzmanlığı’ yeni bir şey değil. Yine de bu duyuru ile gündeme gelmişken hem şeytan çıkarmayı hem de akılcı geçinen Batı’nın batıl inançlarını şöyle bir hatırlayalım istedik.

Vatikan’ın şeytan çıkarma işi için uzman arayışına girdiğini öğrenince bu iş nedir, neden böyle bir uzmana ihtiyaç duyuyorlar ve hala bu tarz şeylere inanıyorlar diye Politopsikoloji, Sekülerleşme, Sekülerizasyon, Katolik Teolojisi üzerine çalışmaları bulunan Türk Alman Üniversitesi Araştırma Görevlisi Muhammet Tacettin Kutay’a sorduk. Konunun tarihinden bahseden Kutay, “Bu yeni bir durum değil. Vatikan, tarih boyunca exorsizm ayinleri düzenlemiş ve şeytanlar tarafından ele geçirildiğine inanılan insanları bu beladan kurtarmayı kendisine görev olarak kabul etmiştir. Günümüzde psikiyatrik bozukluk olarak kabul edilen ve tedavisi mümkün görülen nice hastalığa müptela sayısız sayıda insan, kötü ruhlar tarafından ele geçirildikleri düşünülerek, zindanlara atılmış, işkence görmüş, exorzism ayinlerinde can vermiştir. Kilise bilim ile barıştığı ve bilimi en üst gerçeklik bildiricisi kabul ettiği 2. Vatikan Konsilin’de dahi bu tutumunu terk etmemiş ve şeytanlarca ele geçirilen insanlara yardım etmek vazifesine sahip olduğunu yinelemiştir. Bunun sebebi Kilise’nin kendisini Hz. İsa’nın yerine getirdiği tüm görevleri vekaleten yerine getirmekle sorumlu görmesidir. Tevrat’ta açıkça yasaklanan cin çıkarma faaliyeti, İncil’de Hz. İsa tarafından bizzat yapılmış bir şey olarak karşımıza çıkıyor. Hz. İsa bu sebeple büyücülükle suçlanmıştır. Tevrat’ın emri ise açıktır: Büyücüyü öldürün! Bu emre rağmen şeytan çıkarma ayini düzenlemiş olan Hz.İsa, Kilise’ye günümüzde de bir örnek teşkil etmekte ve bu vazife bu örnekten kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Kilise’nin doğasına aykırı bir durum ile karşı karşıya değiliz.” şeklinde konuşuyor. 

POZİTİVİZM’İ FARKLI YORUMLUYORLAR

Türkiye’de ara sıra gündeme gelen ‘Cinci Hoca’ vakalarına benzer bir olay bu aslında. Ancak bir fark var; burada böyle haberler yayıldığında toplum tarafından bunu yapan hoca da, ona inanıp giden kişi de toplum tarafından yargılanır, gericilikten başlanıp hurafe ve dolandırıcılığa kadar pek çok konuda eleştirilir, ayıplanır ve kınanır. Oysa Batı’da özellikle bazı kesimler için bu gibi bir durum son derece normal. Modernizm ve bilim konusunda dünyaya ahkam kesen bir toplumun bu tarz olaylara inanması son derece ironik değil mi? 

Bu soruya “Elbette ironik” diye cevap veren Kutay sözlerine şunları da ekliyor: Gelgelelim aradaki temel fark bizde bu gibi işleri yapanların herhangi bir kuruma, dolayısıyla hiyerarşiye ve kontrole tabi olmamaları; Kilise’de ise bir hiyerarşik düzen içinde bu faaliyetin yürütülmesi. Öte yandan Batı’da bu gibi haberlerin normal karşılandığını sanmamız bizi yanlış bir çıkarıma götürür. Batıda da Kilise’nin bu gibi faaliyetlerini şarlatanlık olarak görenler Kilise’yi yüksek sesle eleştiriyor. Bu noktada Batı’nın geldiği son durumu konuşmalıyız. 19. yüzyıl ile başlayan radikal pozitivizm batı açısından da iyi sonuçlar ortaya koymadı. II. Dünya savaşı sonrası maneviyatçı bir geri dönüş dalgası yaşanmaya başladı. 

Bu ilgiyi doğuran en önemli amil elbette Doğu Bloğu’nun radikal pozitivizmine karşı ortaya konan reaksiyondur. Budizm’e, Hinduizm’e ve bir dönem İslam’a gösterilen ilgi bunun bir neticesidir. Şunu açıkça söyleyebiliriz: Pozitivizm Batı’nın bilim mahfillerinde ülkemizdeki kadar kutsanmıyor. Bundan ötürü Batı’da cinlere, şeytanlara inanmak Türkiye’de olduğu oranda bilimsel bir aşağılayıcılıkla karşılanmıyor. Bu ortam her geçen gün devayı Kilise kapısında arayan insanların sayısını artırıyor. Dolayısıyla Kilise yeni ruh çıkarıcıları istihdam etmekte bir beis görmüyor.

Pozitivizm Batı’nın bilim mahfillerinde bizdeki gibi kutsanmadığı için cinlere, şeytanlara inanmak bilimsel bir aşağılayıcılıkla karşılanmıyor. 

HURAFE’Yİ YANLIŞ TANIMLIYORUZ

Türk toplumunda da pek çok batıl inanç var. Bunların İslam öncesi dönemden kaldığını görmek mümkün. Peki insan neden bu tarz şeylere inanmayı seçer? Kutay’a göre bunun nedeni pozitivist yöntemin Türk toplumu gibi manevi dinamikleri çok yoğun bir topluma dayatılması. Kutay’a göre pozitif izahlar insanları tatmin etmekten çok uzak. Cinlere inanmanın İslam öncesi bir hurafe olmadığı ve İslamiyet’in bu inancın kaynağı olduğu çok açık. Buna rağmen cinlere inanmanın hurafe olarak önerilmesi insanları pozitif izahlardan uzaklaşmaya ve hurafelere sahip çıkmaya sevk ediyor. Dini din olarak bırakmak ve pozitivizmin sınırları içine hapsetme çabasından vaz geçmek bu derdin en önemli devasıdır.”

PAGAN İNANIŞLARINI TERK EDEMEDİLER

Malumunuz bizde İsrailiyyat diye bir kavram vardır. Müslüman olan Yahudilerin malumatlarının da Müslümanlaştığı ve İslami gibi göründüğü kabul edilir. Bu bütün dinlerin doğal süreci olarak karşımıza çıkıyor. Batı’nın tam olarak Hıristiyanlaşması 17. yüzyılı buldu. Bu süreçte pek çok pagan geleneği Hıristiyanlık ile iç içe geçti. İslamiyet bu bakımdan Hıristiyanlık ile mukayese edilmeyecek kadar saf bir din. Noel’den Paskalya’ya kadar bütün bayramları pagan kaynaklı bir dindir Hıristiyanlık.

SİYAH BİR KEDİ Mİ? KÖTÜ ŞANS!

Orta çağ ve öncesinde, cadıların kendilerini siyah kedilere dönüştürebildiğine inanılıyordu. Bu yüzden siyah bir kedi yolunuza çıkarsa, bir cadı sizi izliyor demekti. 

Birbirinden ilginç yedi batıl inanış

Türkiye dahil dünyanın her yerinde batıl inançlara rastlamak mümkün. Batı’daki hurafeleri odak noktamıza alarak bir araştırma yaptık. İşte karşımıza çıkanlar:

13. CUMA KORKUSU

Bu inancının sebebi, 13 Şubat Cuma günü Fransız Phillip IV’in, tapınak şövalyeleri katliamına dayanıyor.

17 DE YASAKLILAR LİSTESİNDE

17 rakamı, Avrupalılar’da uğursuzluk getirdiğine inanılan bir sembol. Akdeniz ülkelerinde ve özellikle İtalya’da 17 numaralı hane veya kapı numarası bulmak zor. Uçaklarda, otobüslerde 17 numaralı koltuk bulunmuyor. 17 rakamının uğursuzluğu Roma dönemine dayanıyor. Roma rakamlarının yer değiştirmesiyle ‘VIVI’ yani “Yaşadım o halde öldüm” anlamına gelir.

KUŞ PİSLİĞİ ŞANS GETİRİR Mİ?

Karma felsefesine göre insanın başına kötü bir şey gelirse ardından iyi bir şeyin olacağına inanılır. Kuş pislediğinde uğur getireceği düşüncesi ile heyecana kapılmak da bu kabule dayanıyor.

ŞANS İÇİN ÇAPRAZ PARMAK YETERLİ

Fransa ile İngiltere arasındaki 100 Yıl Savaşı sırasında, okçular, şans doruğuna erişmek için baş yayını çekmeden parmaklarını çapraz yaparlardı. 

BİR KİBRİTTEN ÜÇÜNCÜ ATEŞ ALINMAZ

I. Dünya Savaşı sırasında keskin nişancılar geceleri operasyon yapar; birinin sigara içmek için kibrit yakmasını beklerlerdi. İlk ışığı görünce izlemeye başlar,  ikinci ışıkta keskin nişancı atışına odaklanır, üçüncüde ise ateş ederek kibriti yakan kişiyi öldürürlerdi. 

TUZ DÖKÜLMEZ

Tuz dökmek kötü şans getirir. Roma döneminde çok değerliydi. Askerler paradan ziyade tuzla ödeme yapardı. Tuzu dökmek parayı yakmak demekti.

KIRIK TABAK ÇÖPE ATILMAZ

Danimarka’da kırık tabaklar bir yıl saklanır. Yeni yılda bunlar arkadaşların evlerine fırlatılır. Böylece eşyaların fırlatıldığı evlere yeni eşyaların alınacağı, ellerine para geçeceğine inanılır.