27 Nisan 2024 Cumartesi / 19 Sevval 1445

Binaya değil sanatçılara sahip çıkın

Genç sanatçıların akademisyenlik hakkı gaspedilirken üç maymunu oynayanların Mimar Sinan Konservatuarı’na sahip çıkar gibi görünüp ‘bina’ elden gidiyor diye ayaklanmaları asıl derdin sanat ve sanatçılar olmadığının en somut göstergesi.

GÜLCAN TEZCAN7 Temmuz 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Binaya değil sanatçılara sahip çıkın

Söylediklerimiz ile yaptıklarımız çoğu zaman birbirini tutmuyor. İnandıklarımızla yaşantımız çelişiyor. Kapitalizme ateş püskürüp avm’lerden çıkamıyoruz en basitinden. Yahut muhafazakar olduğumuzu iddia edip sekülerlik konusunda rakip tanımıyoruz. 

Toplumsal ikiyüzlülüklerimizin başında da sanata ve sanatçıya değer verdiğimiz yalanı geliyor. Nereden mi biliyorum; lafa gelince mangalda kül bırakmayan ‘sanatçı’lar ve ‘sanatsever’lerin bu meseleye dair ciddi soru ve sorunlara uzak durmalarından... 

Gündelik, popüler ve ideolojik meselelere sanatın alet edilmesinden, genç ve idealist sinemacıların, tiyatrocuların, müzisyenlerin, yazarların, ressamların maruz kaldıkları ‘mahalle baskısı’ -Ki burada mahalle baskısından kastımız kendilerini bu sahanın hâkimi ilân edip gücü ve iktidarı kendine atfeden, sanatı ideolojinin emrine veren kesimin benden değilsen yoksun tavrı- yüzünden varolma savaşı vermelerinden...

Bir yandan desteklenmedikleri zaman ‘devlet bize bakmii’ diye ağlanıp, ‘memur sanatçı’ konforundan vazgeçmeyen öte yandan ‘devlet sanattan elini çeksin’ feveranlarından...

Yıkılıp dökülen, yangın tehlikesi geçiren, çağın ihtiyaçlarını karşılamayan binaları yenilenecek diye sokaklarda huysuz çocuklar gibi kendini yerden yere atıp sözde şehrin kimliğine sahip çıktığını iddia edenlerden...

Yapılan onlarca sinema festivalinde ödül törenlerini ‘bakın ben ne kadar da muhalifim’ gösterileri için podyum haline getirip sektör dedikodusu dışında sinema hakkında konuşulmaması, kafa yorulmamasından… 

Bina fetişizminden kurtulup genç sanatçıların karşı karşıya kaldığı ayrımcılığı, adam kayırmacılığı, parsellenen ve köşeleri tutulmuş sanat piyasasında kabul görmek için nelere mecbur bırakıldıklarını görmezden gelişlerinden... 

SAMİMİ İSENİZ ÖNCE 

USULSÜZLÜKLERİ KONUŞALIM

Tüm bu saydıklarımın en yakın örneği 24 Haziran seçimleri öncesi yaşandı. Mimar Sinan İstanbul Devlet Konservatuarı’nın kendilerine tahsis edilen Dolmabahçe Sarayı Baltacılar Dairesi’nden tahliye edilmesi ile ilgili süreç 9 Mart 2017’den bu yana devam ediyordu. Beşiktaş Kaymakamı son derece manidar bir zamanlama ile binanın tahliyesi ile ilgili tebligatı rektörlüğe seçime bir kaç gün kala gönderdi ve rektörün ajitatif açıklamasıyla kıyametler koptu. Elbette İstanbul’un ve ülkenin en köklü konservatuarının kapatılacağı bilgisi kimsenin kabul edebileceği bir şey değildi. Tepkiler yükseldi. ‘Zaten’le başlayan cümleler birbirine eklendi. AK Parti muhalefetinin en güçlü ayaklarından birini ‘sanat düşmanlığı’ olarak gören çevreler için seçime bir gün kala böyle bir gelişme bulunmaz bir nimetti. 

‘Sanatçı’ ve ‘sanatsever’ler yaşanan süreç hakkında bilgi sahibi olmadan ‘yüzyıllık bir okulun kapatıldığı’ yaygarasında koroya katıldı. Oysa konservatuar kurulduğundan bu yana geçici binalarda hizmet vermişti ve çıkarılmak istenilen bina da 19 Şubat 1985 tarihinde Mimar Sinan Üniversitesine ‘geçici’ olarak tahsis edilmişti. Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuar bölümüne yapılan tahsis TBMM tarafından binanın orijinal yapısı kullanımdan dolayı zarar görmesi sebebiyle 9 Mart 2017’de iptal edilmiş ve tahliye için hukuki süreç başlamıştı. Elbette eğitim hayatının aksamaması için devlet tarafından konservatuara yeni bir yer de gösterilmişti. Tepkiler sonrası tahliye kararı ertelendi ve sular duruldu. 

Ancak okulun kapısının önünde kopartılan bu fırtına okulun içine yansımadı. Binanın muhafaza edilmesi için gösterilen çabanın binde biri gencecik sanatçıların master ve doktora yapmak istediklerinde önlerine setler çekildiğinde gösterilmedi. Akademik kadro sınavlarında en doğal hakkını kullanmak isteyenlere uygulanan baskılar, aba altından sopa göstererek yapılan usulsüzlükler, kadrolaşmalar ve adam kayırmalar kimsenin umurunda olmadı. 

KADROLAŞMA İÇİN GENÇ SANATÇILARA GÖZDAĞI

Mimar Sinan İstanbul Devlet Konservatuarı’nda ilan edilen Öğretim Görevlisi kadrosuna şartlarının uyması sebebiyle başvuruda bulunup sınava giren öğrencilere sanat yeterlilikleri yüksek olmasına rağmen kadronun bir başkası için açıldığı söylenildi ve hakları gasp edildi. Kadro ilanını okul içerisindeki Yüksek Lisans ve Sanatta Yeterlilik öğrencilerinden sır gibi saklayan bölüm hocaları haberdar olup sınava girmek isteyenlere ise sınava girmemeleri yönünde aleni göz dağı verilmekten çekinmedi.

Tüm bunlar olup biterken sessiz kalan ve genç sanatçıların akademisyenlik hakkı gaspedilirken üç maymunu oynayanların konservatuara sahip çıkar gibi görünüp ‘bina’ elden gidiyor diye ayaklanmaları asıl derdin sanat ve sanatçılar olmadığının da en somut göstergesi. Mimar Sinan Konservatuarı için dertlenenler gerçekten samimi iseler okulun bütün bölümlerinde yaşanan bu hak ihlallerinin, usulsüzlüklerin hesabını sorma konusunda da aynı kararlılığı gösterirler.