26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Bir damla kolonyada İstanbul hatırası

İstanbul’un her semti ilham verici güzellikleri ve kokularıyla meşhur. Her kokunun bir hikayesi, her hikayenin tarih sayfasında bir yeri var. Bu gerçekten yola çıkan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. semtlerin tarihiyle özdeşleşen beş farklı kokunun kolonyalarını hazırladı.

29 Nisan 2017 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Bir damla kolonyada İstanbul hatırası

Avrupa’da burjuvazi ve sınıf çatışmasına karşı halkın zafer kokusu olarak 17’nci yüzyılda başladı kolonyanın hikayesi. Ağır ve pahalı parfümlerle özdeşleşen aristokrasi halka yenik düşünce kolonyanın dünya çapında yükselişi başladı. Osmanlı 18’inci yüzyılda tedavi edici olarak kullandığı ithal kolonyaları ülkenin zengin florasından kokular ekleyerek millileştirdi. Kolonya o kadar sevildi ki milli özelliğimiz misafirperverlik ritüellerinin parçası oldu. Eve gelen her misafir kolonya ile karşılandı. Büyüklerin ellerine, küçüklerin başlarına döküldü. Fenalaşana kolonya koklatıldı, ağrıyan yer kolonya ile ovuldu. Halkın kokusuydu ama tek tip değildi. Her semtin kokusu gibi kolonyası da farklıydı. Bilime göre hafızaların en güçlüsüdür koku. Bu yüzden yıllar geçse de semtlerle özdeşleşen kokular milli hafızamızda güncelliğini korudu. Bu fikirden yola çıkan İBB Kültür A.Ş. tasarım ve hediyelik eşya markası Hediyem İstanbul’un ürünlerine kokusu semtlerle özdeşleşen kolonyaları dahil etti. İncir, mimoza, lâle, ıhlamur ve Boğaz esintisi beş farklı kolonya şişeşinde geçmişin özlemini bugünlere taşıdı. İşte İstanbul’un florasıyla ünlü beş semtinden yükselip dünyayı saran kokuların öyküsü. 

BEŞİKTAŞ’TAN YAYILAN RAYİHANLAR 

Ortaçağ’dan bu yana ıhlamur çiçeği banyosunun sakinleştirici ve kasları gevşetici özelliğinden yararlanılıyor. Ihlamur, Osmanlı’da çevre illerden ağaç fidanı getirilmesiyle ilgili fermanların hepsinde kendisine yer bulur. ‘Macar ıhlamuru’ adıyla da anılan gümüşî ıhlamur, orman ağacı olmasına rağmen özellikle Lâle Devri’nden itibaren İstanbul’un hemen her yerine dikilir. Bin yıl yaşayan bu ağacın kendini en çok gösterdiği yer ise Beşiktaş, Yıldız ve Nişantaşı arasında kalan Ihlamur Vadisi’dir. III. Ahmed döneminde bir mesire yeri olan Ihlamur Vadisi daha sonra ‘Has Bahçe’ye dönüştürülür. Ihlamur Kolonyası, Beşiktaş’taki Ihlamur Vadisi’nden gelen mis kokulu bir esintiyi hatırlatıyor. 

EMİRGAN’IN LALELERİ

 III. Selim devrinde yaşayan Tabib Mehmed Aşkî Efendi tarafından kaleme alınan Takvîmü’l-kibâr min mi’yâri’l-ezhâr adlı şükûfenâmeye  göre, lâlenin İstanbul’da revaç bulması, Kanunî Sultan Süleyman’ın bahçeciliğe son derece meraklı şeyhülislâmı Ebussuud Efendi’nin kendisine hediye edilen beyaz bir lâleyi bahçesinde yetiştirmesi ve İstanbul eşrafının da ondan öğrenip bu çiçeği yetiştirmeye başlaması sayesindedir. 1703’te lale tutkunu III. Ahmed’in hükümdarlığı döneminde İstanbul ‘Lâle Devri’nin başkentidir. Lâle Kolonyası, Emirgân Korusu içerisindeki lâle bahçelerinin yakınında olduğumuzu hissettiriyor.  

GALATA’NIN MEŞHUR İNCİRLİKLERİ

Galata semtinin bulunduğu yere, Bizans Dönemi’nde incir ağaçlarının bolluğu sebebiyle incir anlamında ‘Sykai’ adı verilmiş. Osmanlı döneminde İstanbul’un en meşhur inciri ise, ‘Sultanselim İnciri’ olarak bilinir. Bu incir adını III. Selim’den alır. Sultanahmet Camii bahçesinde yetişen bu incirden yiyen III. Selim meyveyi çok beğenir ve çoğaltılmasını emreder. İncir güzel kokusunun yanında tedavi edici özelliğiyle de ayrıcalıklı bir meyve.  İncir Kolonyası, İstanbul’un asırlık incir ağaçları altında huzur ve neşe veren bir dinlence vadediyor.  II. ABDÜLHAMİD’İN 

FAVORİSİ JAN FARINA 

Avrupa’yı sabun ve parfümle tanıştıran Osmanlı kolonyayla 18’inci yüzyılda tanıştı. ‘Eau de Cologne’, ilk geliştirildiği yıllarda, tıbbi amaçlı kullanılıyordu. Biberiye, portakal çiçeği, bergamot ve limondan oluşan karışım mide rahatsızlıklarında şeker üzerine damlatılarak alınıyordu. Sınıf savaşının en keskin biçimde yaşandığı yıllarda yükselen burjuvazi karşısında, ağır ve pahalı kokularla özdeşleşen aristokrasi yenik düşünce, parfümün itibarı azalır. Eau de Cologne gibi hafif ve ferahlatıcı kokular, sadeliğin ve saflığın simgesi ve burjuvazinin gözdesi olur. II. Abdülhamid döneminde, padişahın ve kızlarının gözdesi olan ‘Eau de Cologne’ Napolyon’un da en çok tercih ettiği kokuydu.  

İLK MİLLİ KOLONYA  

Ülkemizde ilk ithal kolonya II. Abdülhamid döneminde ‘Farina’ydı.  O dönemde gülsuyu ikramı yaygın olsa da kolonya sınırlarımıza girdiği anda ününü ortaya koydu. 1882’de kurulan ilk ıtriyat fabrikasında Ahmet Faruki ilk milli kolonyayı üretti. Halkın ‘odikolon’ dediği  ‘Eau de Cologne’ zamanla ‘kolonya’ adını alır. 

BÜYÜKADA’NIN MİMOZALARI 

İstanbul florasında sembolleşmiş çiçekler ve ağaçlardan bir tanesi de mimozadır. Özellikle Büyükada’da şubatın son haftası cemrelerin toprağa düşmesiyle birlikte çok güzel bir canlanma başlar. Mimoza ağaçları ardı ardına çiçeklenir ve ortalığı bir anda keskin bir mimoza kokusu sarar. Latince adı ‘Acacia Dealbata’ olan bu ağacın anavatanı Güneydoğu Avustralya ve Tazmanya’dır. Oralardan İstanbul’a nasıl geldiği ise meçhuldür. Mimoza kolonyası, büyüleyici kokusu ile, bizleri tatlı bahar çiçekleri ve yemyeşil doğasıyla Büyükada’nın büyülü diyarına davet ediyor. 

ÜSKÜDAR’IN BOĞAZ MELTEMİ

Üsküdar sahili boyunca insanın yüzüne vuran Boğaz’ın serin melteminin de kolonyası var. Şişenin kapağını açtığımızda su notalarının yüzümüze dokunduğunu hissediyoruz. Tıpkı Boğaz kıyılarına vurup sularını serpiştiren taptaze serin dalgalar gibi. Kuş üzümünün zengin meyvemsi kokusunu, yeşil bitkiler ve limonun tazeliği ile sarmalayan kokunun kalbi, marin-ozon notaları, narin çiçekler ve taze baharatlı dokunuşlardan oluşuyor. İnci gibi yalılarla süslü Boğaziçi’nden ilham alınarak üretilen ve yalılardaki geleneksel Türk hayatına bir pencere açma iddiasındaki Boğaz Esintisi Kolonyası, alt notalarda ise, sandal ağacı, amber ve miskin yumuşak sıcaklığından oluşan bir kombinasyonla bizi sarıp sarmalıyor ve tam bir arınma ve yenilenme hissi sağlayarak İstanbul Boğazı’nda ferahlatan mavi bir yolculuğa davet ediyor.