20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Dilin veya ırkın değil, Yeryüzünün Doktorları

Ne büyük mutluluk, ne büyük onurdur; gönüllü olmak, gönülden yapmak, hiçbir karşılık beklememek. Hele de yaptığınız bu gönüllü iş bir insanın hastalığını tedavi etmek, ona umut olmak, onu iyileştirmekse… İşte Yeryüzü Doktorları da din, dil, ırk ve renk ayırt etmeksizin sürdürüyor gönüllülük çalışmalarını. Binlerce sağlık çalışanı ile doktor, Filistin’den Somali’ye, Tanzanya’dan, Nijer’e sağlık dağıtıyor, insanlara hayat oluyor…  

ALİ DEMİRTAŞ10 Ağustos 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Dilin veya ırkın değil, Yeryüzünün Doktorları

Dünyanın pek çok ülkesinde insanlar ne yazık ki eşit şartlarda yaşamıyor. Özellikle Afrika gibi bölgelerde sağlık konusu da en az gıda, güvenlik ve barınma gibi en büyük sorunların başında geliyor. Bu bölgenin özellikle bazı kesimlerinde ne nitelikli doktorlar ne de sağlık bütçesi var. Hastanenin dahi olmadığı yerlerde tedavi de lüks pek çoğu için. Bu noktada din, dil, ırk, bölge ayırt etmeden ihtiyaç sahibi bölgeleri dolaşarak gönüllü doktorluk yapan hekimler imdada yetişiyor. Yeryüzü Doktorları da böyle hizmet veren sivil toplum kuruluşlarından biri.   

Yeryüzü Doktorları, bir grup sağlıkçının Bosna Savaşı’nda, 17 Ağustos depreminde gönüllü çalışmalar yapması ile başlayan bir oluşum. Yaşanan mağduriyetlere duyarsız kalınamıyor ve ‘nasıl yardım edebiliriz kaygısı’ ile sahaya çıkılıyor. Zamanla dünyanın pek çok yerinde sağlık hizmeti alamayan daha geniş bir kitleye ulaşabilmek için kurumsallaşma ihtiyacı duyuluyor ve 2000 yılında Yeryüzü Doktorları Derneği kuruluyor. 20 bini aşkın gönüllüsü var. Sağlıkçılar, hekimler, eczacılar, hemşireler de bu gönüllüler arasında. Peki nerelere gidip hangi yaralara merhem oluyorlar? Yeryüzü Doktorları Derneği Yön. Kurulu Başkanı Dr. Yahyahan Güney’e sorduk. 

Gideceğiniz bölgeyi neye göre, nasıl belirliyorsunuz? 

Başlarda kısa süreli sağlık kampları düzenleyerek ihtiyaç olan bölgelere gönüllü doktorlarımızı gönderiyorduk. Örneğin 5-10 kişilik sağlık ekibimiz Afrika’nın bir bölgesine gidiyor ve belirli bir süre boyunca bölge şartlarında tedavi edilemeyen hastalıkları önceleyerek muayene ve ameliyat hizmetleri veriyordu. Bu çalışmamızı sürdürüyor olmakla birlikte kalıcı fayda sağlamaya yönelik çalışmalarımızı da arttırdık. Şu anda 7 ülkede çalışmalarına kesintisiz devam eden kliniklerimiz ve mobil sağlık ekiplerimiz var. Birinci basamak sağlık hizmetleri, doğum sağlığı, beslenme sağlığı ve göz sağlığına yönelik alanlarda yoğunlaşmakla birlikte ilaç ekipman desteği, sağlık eğitimi, temiz suya erişim gibi alanlarda da çalışıyoruz. Ayrıca sağlık eğitimleri organize ederek, hastane ve kliniklerin kurulmasına destek verip bölgedeki yerel kapasiteyi güçlendirmeye çalışıyoruz. Gideceğimiz bölgeleri belirlemedeki en önemli faktör bölgedeki ihtiyaç durumu elbette. Bununla birlikte o bölgede çalışmalarımızı yürütebileceğimiz alt yapıyı oluşturmuş olmamız da önemli. 

Gittiğiniz bölgelerde şartlar nasıl? 

Yoksulluk, açlık, susuzluk gibi birçok sorun var. Kimi zaman doğal afetlerle, savaşlarla mücadele etmeye çalışan ülkelere gidiyoruz. Sağlık hizmetlerine erişimdeki yetersizlik ise ortak bir sorun. Sağlık çalışanı sayısı yetersiz olabiliyor, sağlık tesisleri veya teknik donanım bulunmayabiliyor. Özellikle savaşların ve iç karışıklıkların olduğu bölgelerde güvenlik riskleri de söz konusu. 

Yoğun olarak gittiğiniz bir yer var mı? En çok hangi sağlık sorunları var? 

İmkânlar el verdiği sürece ihtiyaç olan her yere gitmeye gayret gösteriyoruz. Ama yoğun olarak çalıştığımız ülkeler Filistin, Yemen, Çad, Somali, Suriye, Bangladeş, Afganistan, Nijer, Pakistan, Sudan ve Tanzanya. Buralara sene içerisinde bir çok kez gidip geliyoruz ya da daimi hizmet veren kliniklerimiz var. Genel itibariyle sıtma, katarakt, doğuma bağlı sebeplerle gelişen kadın hastalıkları ve beslenme yetersizliği yaşanıyor. Bununla birlikte bölge şartlarına göre değişen sağlık problemleri de var. Yemen’de temiz su ihtiyacı karşılanamadığından kolera, difteri, sıtma gibi bulaşıcı hastalıklar yayılıyor. Gazze’de ise ateşli silahlarla yaralanmalar sonucu kol-bacak kayıpları, kırıklar, felç gibi problemler çok yaygın. 

Tecrübe paylaşımı da yapıyor musunuz oradaki meslaktaşlarınızla?

Sürdürülebilir fayda sağlamak için hekimlerimiz gittikleri ülkelerde eğitim de veriyor. Bazı ameliyatlar o bölgede ilk defa yapılmış oluyor. Gittiğimiz ülkelerdeki doktorlar da oldukça yetenekli. Sadece maddi ve teknik imkânsızlıklardan ötürü gelişmiş teknoloji ile çalışamıyorlar. Türk hekimler gelişen teknolojiden dolayı  birçok vakaya farklı çözümleri üretebiliyor. Ama umuyoruz ki o bölgelerdeki doktorlar da imkânlarının gelişmesi ile kendi ülkelerine rahatlıkla hizmet edebilecekler.    

Afrika’da geçmişte sömürgecilerin tavırlarından dolayı beyaz insanlara karşı farklı bir bakış söz konusu idi. Sizin ekiplerinizi nasıl karşılıyorlar? 

Farklı tepkiler alabiliyoruz ilk etapta. Bu tarz algıları kısa sürede değiştirmek mümkün değil. Ama bizim nereden geldiğimizi öğrendiklerinde, yaptığımız çalışmaları gördüklerinde ön yargılar yok oluyor. “Şimdiye kadar nerede kaldınız” diyenle de karşılaşıyoruz.

Muhataplarınızla nasıl iletişim kuruyorsunuz?

Gittiğimiz ülkelerde yerel partnerler ile çalışıyoruz. Böylece bölgenin dilini, kültürünü vb. bilmemekten kaynaklı problemler yaşamıyoruz. Sadece yerel dilini konuşabilen hastalarımız olduğunda tercümanlarımız yardımcı oluyor. Ancak samimiyeti göstermek aynı dili konuşmanın çok ötesinde. Bir bakışlarından, yüzlerindeki tebessümden, bazen bize sıkıca sarılmalarından da anlıyoruz duygularını. 

TÜRK DOKTORLARI GÖRÜNCE SEVİNİYORLAR 

Herkesin eşit sağlık hizmeti alabileceği bir dünya çok mu ütopik? Nedir çözüm sizce? 

Kesin çözüm şu demek biraz zor. Çünkü problemleri ortaya çıkaran sebepler varlığını sürdürmeye devam ediyor. Savaşların, iç karışıklıkların olduğu bölgelerde diğer kamu hizmetleri ile birlikte sağlık hizmetleri de çökme noktasına varabiliyor. Dünyadaki mülteci sorunu artarak devam ediyor. Yoksulluk, kuraklık gibi durumların olduğu bölgelerde insanlar çaresiz durumda kalabiliyor. Ama şunu söyleyebiliriz; yardım kuruluşları sürdürülebilir fayda sağlama noktasında daha çok proje geliştirirse en azından balık tutmayı öğretmiş oluruz. 

Siz neler yaptınız bu anlamda?  

Tıpta uzmanlık programımız ile Somali’den her yıl birkaç doktoru Türkiye’ye getiriyoruz son birkaç yıldır. Aldıkları eğitim sonucu uzmanlıklarını alıp ülkelerinde daha iyi hizmet sunabiliyorlar. Bunun gibi farklı eğitim projelerimiz kapsamında da ülkemizde eğitim verdiğimiz doktorlar var. 

DOKTORLARA TRAVMA DESTEĞİ UYGULANIYOR 

Karşılaştığınız durumlar karşısında psikolojik destek aldığınız oluyor mu? 

Ekiplerimiz, şartları Türkiye ile kıyaslanamayacak ülkelere gidiyor. Çok basit bir ilaç tedavisi ile iyileşebilecek insanların biz gitmeden önce aylarca bir sıkıntıyı çektiğine şahit oluyoruz. Ya da biz gittiğimizde artık tedavisi için çok geç kalınmış durumlar da oluyor maalesef. Tüm bunlar elbette insan psikolojisi üzerinde derin izler bırakıyor. Daha önce saha ekiplerimize yönelik ikincil travma destek grupları organize ettik. 

Dr. Hasan Oktay Özkan: Genç gönüllülerin katılımı çok önemli  

Çalıştığınız yerlerde Türkiye’yi nasıl biliyorlar? 

Gidilen ülkelerdeki Türk algısı inanın çok güzel. Tarihsel köklerinizi, bağlarınızı, size geçmişten tevarüs eden büyük mirasınızı buram buram hissediyorsunuz. Ülkenizin kıymeti ve etki alanı kendiliğinden ortaya çıkıveriyor. Yeryüzü doktorları da bir iyilik hareketi. Bu hareketin bir ferdi olmak, çorbada tuzu bulunmak tarifsiz bir duygu. Her şey aslına rücu ediyor. Epeydir içine kapalı kalmış, kısır döngüleri olan bir ülkenin dünyaya yeniden açılması ve dünya vatandaşlarıyla iletişime geçerek kendi görev ve sorumluluklarını yerine getirme gayretinin bir parçası olduğumuzu düşünüyorum. Bu noktada Gönüllü Sağlık Ekiplerine genç gönüllülerimizin katılmasını çok önemsiyoruz. 

Unutamadığınız bir anınız var mı? Sizi çok etkileyen olaylarla karşılaşıyor musunuz? 

Öncelikle 5-6 saatlik bir uçuşla ekvatorun güney tarafına geçiveriyorsunuz. Tepeden tırnağa her şeyi farklı olduğu bir topluma girme şaşkınlığı yaşıyorsunuz. Maddi açıdan sizin için hiçbir kıymeti olmayan birçok şeyin insanlar için vazgeçilmez derecede ihtiyaçlarını gideren, hayatlarının bir parçası olduğunu müşahede edebiliyorsunuz. Sağlık altyapıları hiç olmadığından tedavi edilebilir pek çok hastalıktan mustarip insanlarla karşılaşıyorsunuz. Ancak en şaşırtıcı olan şey bu ülkelerdeki henüz bozulmamış doğal güzellikler ve insanların tabiatlarına yansıyan saflığı, temizliği muhafaza ediyor olmaları. Bu maddi imkânsızlıklar içinde insanların bu kadar mutlu, müteşekkir ve kanaatkar halleri de bize ders oluyor.