19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Dünya Kızılay’a güveniyor

Kızılay, yardım çalışmalarının yanı sıra insani krizlerin çözümünde tarafları bir araya getiren en güvenilir kurum. Bu çabanın son örneği de KKTC’de yaşandı. Kızılay Başkanı Dr. Kerem Kınık, KKTC‘ye bugüne kadar en kalabalık uluslararası delegasyonu getirdi ve 42 ülkenin Kuzey Kıbrıs Türk Kızılayı’nı tanımasını sağladı. Böylece KKTC de uluslararası yardım ağına eklendi.

EREN ÖZDEMİR 28 Eylül 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Dünya Kızılay’a güveniyor

Kıbrıs Türk Kızılayı Dostları Grubu (KKTKD), Kuzey Kıbrıs Türk Kızılayı’nın (KKTK) Uluslararası Kızılhaç Kızılay Hareketi nezdinde ve insani yardım dünyasında resmen tanınması ve Kıbrıs Türk halkının “Uluslararası İnsancıl Hukuk” çerçevesindeki haklarını korumak amacıyla KKTC’de buluşma düzenledi. Kuzey Kıbrıs Türk Kızılay Dostları Grubu’nun (KKTKD) Girne’deki buluşmasına katılan Kızılay Başkanı Kerem Kınık, gazetecilere açıklamalarda bulundu. Kızılay’ın devletlerden farklı bir statüsü bulunduğunu hatırlatan Kınık, “İnsancıl hukuk çerçevesinde toplumları temsil ediyoruz. Burada da bizim Kızılay ve Kızılhaç Hareketi’nin ayrı bir statüsü var.” diye konuştu. Kızılay’ın uluslararası farklı kimliklere de sahip olduğuna dikkat çeken Kınık, “Kızılay ve Kızılay Federasyonu’nun Avrupa Orta Asya Başkanlığını yürütüyorum. Bugün de buradayız. Burada yaptığımız insani diplomasi çalışmalarının benzerini Filistin’de yapıyoruz. İsrail’in Kızılhaç’ı var. İsrail Kızıl Davut Yıldızı Magen David Adom. Onun başkanı ve yönetim kurulu geldi İstanbul’a birkaç gün önce. Batı Şeria’daki özellikle iki Filistin Kızılay’ı ile İsrail’in Kızıl Davut Yıldızı arasındaki sorunun çözümü için bize yardımcı olur musunuz? diyorlar. Bir taraftan Bangladeş, Myanmar’la Bangladeş arasındaki Rohingya meselesiyle alakalı bizden destek istiyor. Çünkü bizim hem Myanmar’da Yangon’da hem Bangladeş Dakka Cross Pazar’da delegasyonumuz var. Birbirlerine mesaj vermek için bizi kullanan bu insanlar şunu da gösteriyor; dünyada çok az böyle güvenilir bir ülke, toplum ve bir ulusal dernek var.” dedi. 

Kızılay’daki değişim ve dönüşümü ise şöyle özetledi Kerem Kınık, “Savaş zamanındaki görevlerimiz, askerle olan ilişkilerimiz, afet dönemlerinde yapmamız gerekenler uluslararası bir tanımla belirli. Dolayısıyla devlete yardımcı rolümüz var ve tarafsız bir şekilde bu alanda çalışmak durumundayız. Uluslararası hukuk statüsü gereği de bağlantısız ve bağımsız olmamız, seçim ile gelmemiz gerekiyor. Bundan önce sekiz yüze yakın şube içinde faaliyet yürüten elli tane şube ya vardı ya yoktu. 2015’teki bütçemiz dokuz yüz milyon gibiydi. Bütçenin büyük kısmı kurumsal harcamalara gidiyordu. İnsani yardıma ayırdığımız kısım yüzde yirmiden azdı. Bu yılki bütçemiz yedi milyar ve asli faaliyetlere ayırdığımız oran yüzde seksenin üzerinde. Çok yüksek bir verimlilik ile çalışıyoruz.” 

BİR ASRI DEVİREN KUVAYI MİLLİYE HAREKETİ

Kızılay’a yapılan yardımların her yıl bir önceki yılın iki katı olduğunu kaydeden Kınık, “Geçen sene Kızılay’a yardım eden insan sayısı 1.6 milyon kişiydi. Bu da toplumun genelinin sahiplendiği ve desteklediği bir yapı olduğunu gösteriyor. Kızılay toplumu olağanüstü şartlara, fakirlik, kuraklık, savaş, afet, deprem, ne derseniz deyin olağanüstü şartlara hazırlamak ve mukavemetini arttırmak için var. Dolayısıyla bir Kuvayı Milliye yani milletin bir kuvveti.” dedi. Kınık, Kızılay’ın misyonunu şu örneklerle hatırlattı: “İstanbul işgal edildiğinde genel sekreterimiz Adnan Adıvar İstanbul’dan Hilal-i Ahmer’in kasasından, varlıklarını İngiliz askerlerinin arasından kaçırıp Anadolu’ya geçiriyor. Eskişehir’de iki yüz bin Osmanlı altınımızı Gazi’ye teslim ediyor. İstiklal Harbi’nin ilk harcamaları o altınlarla yapılıyor. Gazi daha sonra onları teslim ediyor Hilal-i Ahmer’e. Bu gerçek anlamda bir Kuvayi Milliye ruhudur. Osmanlı, 7 cephede 3 milyon 300 bin Mehmetçikle 1. Cihan Harbi’ne giriyor ve Galiçya’dan tâ Allahuekber Dağları’na kadar 7 cephenin tamamında Hilal-i Ahmer’in gönüllüleri var. 

Biz de bugün Kızılay bünyesinde sivil-asker işbirliği departmanı kuruyoruz.  Bunun başarılı örneklerini hem Fırat Kalkanı hem Zeytin Dalı Operasyonu’nda gördük. Devlete ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne destek görevimiz var. Medikal ve insani lojistik anlamda bu operasyonlarda beraber çalışıyoruz. Bölgedeki sivillerin korunması gerekiyor ve biz oradayız” 

KIZILAY, BATI KUDÜS’TEKİ HASTANESİNİ GERİ İSTİYOR

Kızılay’ın Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlayan misyonunu devam ettiriyor. Kınık, bu misyonu şöyle özetliyor: “Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulduğumuzda yaklaşık 15 milyon kilometre kare vatan toprağımız vardı. Bugün o topraklarda 65 ülke var ve onların tamamında şubelerimiz mevcut. Bunlardan biri Filistin Kızılay’ı bir diğeri de Magin David Adom. Çünkü Osmanlı’nın Filistin’de Nablus, Kudüs ve Gazze vilayetleri var. Bu üç vilayette Hilal-i Ahmer’in beş hastanesi bulunuyordu. Bugün bu hastanelerden üçü Batı Kudüs’te. İsrailli temsilciye ‘Tapularını bulun, o hastaneler Kızılay ve Kızılhaç’a aittir’ dedim.”

BUENOS AİRES’TE HİLAL-İ AHMER ŞUBESİ VAR 

Şu an 50 ülkede operasyon yürüttüklerini anlatan Kınık, “1911’de Hilal Ahmer Boynes Aires ’de şube açıyor Arjantin’de. Bu şubeyi Latin Amerika’da El Turko denilen bir topluluk açıyor. Trablusgarp Savaşı, Balkan Harbi başlayınca oraya gitmiş olan Osmanlı vatandaşları ‘Biz ne yapabiliriz? deyip Hilal Ahmer şubesi açıyor, yardım toplayıp, gönderiyorlar. 1800’lerin sonlarından itibaren Anadolu’dan ABD’ye göç edenler de Hilal-i Ahmer’in Detroit şubesini açıyorlar.” 

DEVLET KURULUŞU DEĞİLİZ 

Balkanlardan Uzak Asya’ya 15 ülkede daimi delegasyonumuz var. Biz bir devlet kuruluşu değiliz. Devlet bütçesinden para vermiyor. Kendi iktisadi teşekküllerimizle çalışmak zorundayız. Vatandaşlar bize bağış yapıyorlar. Bir de AB’nin, BM’nin ve uluslararası örgütlerin verdiği fonlar var. Bu fonlarla hayatımızı idame ettiriyoruz. Geçen iki sene aldığımız 1 milyar avronun yüzde 85’i doğrudan ihtiyaç sahibine gitti. Geri kalan yüzde 15’le de Kızılay’ın içerisindeki bütün otomasyon altyapımızı yeniledik. AB’nin bize 4X4 arabalar alın diye verdiği şartlı bağışlar var. Onlarla altyapımızı güçlendirdik. Kızılay’da çalışan 1200 personel maaşlarını o operasyonel bütçeden alıyor. Fakat bunun sürdürülebilir hale gelmesi gerekiyor. Daha önce derneğimizin iktisadi teşekkülü olarak faaliyet gösteren şirketlerimiz vardı Kızılay içecek, Kızılay Maden Suyu gibi. Bunları profesyonel yapıya dönüştürdük. Şu anda yaklaşık 450 milyon ciro yapıyoruz ve pazar lideriyiz. Derneğin içinden çıkarttık Kızılay Yatırım AŞ diye bir yapı kurduk. Hem ciro hem de karlılığını ikiye katladı. Çünkü işine odaklandı. Bu modelle de finansal sürdürülebilirliğimizi sağlamayı amaçlıyoruz.

İKİ MİLYON MÜLTECİYE DESTEK VERİYORUZ

Dünyanın en geniş mülteci koruma programını yürütüyoruz Türkiye’de. 80 farklı vatandaşlıktan yaklaşık iki milyon mülteciye her ay düzenli destek sağlıyoruz. Yaklaşık 450 bin mülteci çocuğa düzenli eğitim bursu veriyoruz ki ülkelerine gittiklerinde meslekleri olsun, terörist grupların eline düşmesinler. 16 tane toplum merkezimizde psikososyal koruma sağlamaya çalışıyoruz.

FETÖ, KIZILAY’A SIZAMADI

İnsani yardımda gözümüzü açtık. Millet adına yaptığımız bir görev bu. Üniversitede öğretim görevlisiyim. Sağlık Bilimleri Üniversite’sinde Afet timi hocasıyım. Ondan önce Yeryüzü Doktorları Derneği’nin başkanlığını yürütüyordum. Kızılay’da da nöbet yazdılar. Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle; “Şu Kızılay’ı salonlardan azıcık sahalara bir indirin. Sahalarda görelim bir sizleri” diye. Biraz o maksatla geldik. Kurumun çok köklü bir geleneği var. Bu geleneğinin güçlü koruma mekanizmaları olduğu için FETÖ her yere sızmış ama buraya sızamamış. Bu köklü gelenek kurumu korumuş ama bir taraftan da çağın gereklilikleri var. Yeni bir dünyada yaşıyoruz. Yeni sorunlar ve yeni gerçekliklerle uyumlu bir şekilde kendinizi konumlandırmanız lazım. Oralarda da dirençlerle karşılaştık. Biz herkesi ikna ederek, kimseyi kırıp dökmeden bunu gerçekleştirmeye gayret ettik. 

EN KÖTÜ SENARYOYA HAZIRLANMALIYIZ 

Biz afetçiler her zaman en kötü senaryoya göre hazırlanmak durumundayız. ABD ve Japonya’daki afet yönetim sistemlerinde 5 gün sürece size devletten yardım gelmeyecekmiş gibi kendi kendinizi hazırlamak zorundasınız. Buna toplum tabanlı afet yönetimi diyorlar. Bir kere herkes hangi tip risklere açık olduğunu bilecek. Türkiye’de 31 farklı doğa kaynaklı, 50 tane de beşeri afet, kazalar var. Bunlar ile ilgili eğitimimiz nasıl? Japon çocuk, normal ev veya araba yangınını hangi tüple söndüreceğini biliyor. Bunun bir kültür olarak yaygınlaştırılması gerekiyor. Dolayısıyla bizim asli işimiz toplumu hazırlamak. Biz bu anlamda 2030 Hedeflerimiz adı altında bir stratejik hazırlık sürecine başladık. Toplumun tamamını ilkyardım, güvenli yaşam, sağlıklı yaşam konularında eğiteceğiz.