26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Erişilebilirlik sosyal sorumluluk değil bir hak

İşitme duyusu olmayan bireylere yönelik çalışmaların sosyal sorumluluk kapsamında değerlendirilmesini eleştiren Türk İşaret Dili (TİD) Tercümanı Neslihan Kurt, onların hayatını kolaylaştıracak uygulamaların temel hak olduğuna dikkat çekiyor.

ALİ DEMİRTAŞ16 Haziran 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Erişilebilirlik sosyal sorumluluk değil bir hak

Televizyonda ekranın sağ alt köşesinden tanışık olduğumuz biri Neslihan Kurt. İşitme duyusu olmayan bireyler için bazı TV programlarında çeviriler yaptı. Bizim duyduklarımızı onlara elleriyle tercüme etti. Aynı zamanda onların da hissedebilmesi için ifadelerini çok iyi kullanmaya çalıştı. Şimdilerde ise Dilmaç Proje Danışmanlık ve Eğitim Şirketi’nde sağır ve işitme duyusu olmayan bireyler için kurumlarda erişilebilirlik çalışmaları yürütüyor. Anne ve babası duymayan bir birey yani coda olarak yetişen Neslihan Kurt ile Türk İşaret Dili, medyada erişilebilirlik ve coda olma durumu üzerine konuştuk.

İşaret dili tercümanlık mesleki tercih süreciniz nasıl başladı?

Annemle başladı. Aslında bizim bu işlerimiz ister istemez çok küçükken başlıyor. Baktınız hayat sizi başka yerlere götürüyor ve diyorsunuz ki; bunu yapmak zorundayım. Çocukken anne ve baba ile devamlı bir yere gidiyorsunuz ve çocuk yaşta onlara çeviri yapıyorsunuz. Sorumluluk alıyorsunuz. Sonra bir bakıyorsunuz o sorumluluk sizi bir üst kademeye çıkarıyor. Biz anne ve babası duymayan coda olarak adlandırılıyoruz ve aldığımız sorumluluklardan dolayı hayata çabuk atılıyoruz. Bu yüzden farklı bir bakış açımız oluyor. Biz annemle hastaneye devamlı birlikte giderdik. Basit hastalıkları tercüme etmek kolay oluyor fakat 9 yaşında menopoz hastalığını tercüme etmek o kadar kolay değil. O yaşta menopoz hastalığının ne olduğunu öğreniyorsun. Ve ondan sonra diyorsunuz ki; evet bu işi yapmak zorundayım. Ben yapmazsam kim yapacak diye düşünüyorsunuz. Bu durum devam etti ve bu zamana kadar da geldi. Şimdi kızlarım var, küçük kızım Edirne’de annemin yanında. Şimdi benim yaptığım işi o üstlendi. Maalesef toplumda çok uzun zamandır olsalar bile toplum onları görmediği için durum böyle devam ediyor. 

ANNEM VE BABAM BENİM KAHRAMANIM

Anne ve babanızın duyamayan bireyler olması hayatınızı nasıl şekillendirdi?

İnsan ruhu değişkendir. Ben kendi adıma konuşayım, çocukken utanıyordum. Çünkü diğer çocukların ailelerini görüyordum, onların kızlarıyla nasıl sohbet ettiğini. Ama sizin anne ve babanız dezavantajda. Siz hep ekside gidiyorsunuz. Daha sonra yaş ilerledikçe gerek yokmuş demeye başladım, onlar o haliyle beni bir yere getirmiş, çaba sarf etmiş. Ben iki toplum arasında büyüdüm. Duyabilen ve duyamayan… Küçükken sağır topluma kızıyorsunuz ama yaşınız büyüdükçe bu sefer konuşan topluma kızıyorsunuz ve ‘neden’ diye soruyorsunuz. Sonuçta duymayan bireyler de var; sizin içinizdeler ve siz onları görmüyorsunuz, anlamıyorsunuz. Bu sefer diğer topluma yani duyabilen topluma kızmaya başladım. Bu yüzden duygusal anlamda bazen üzülüyorum bazen de mutlu oluyorum çünkü iki dev kahramanın benim anne ve babam olması beni çok mutlu ediyor.

İşaret dili duygu barındırabilir mi?

Evet işaret dili duygu barındırıyor. İşaret dili sadece ellerle yapılan bir iletişim değil, mimiklerimiz de işin içinde. Ellerimizle yüzümüzü birbirinden ayırmıyoruz. Duyguları mimiklerle ifade ediyoruz. Kelimeler eller iken, korkumuzu, üzüntümüzü, mutluluğumuzu mimikler temsil ediyor. Bunu birleştirdiğimiz zaman normal bir konuşma gerçekleşiyor.

İşaret dili öğrenmeye artık yeni bir lisan öğrenme süreci olarak bakabilir miyiz?

Bu çok güzel bir şey. TİD çok zor bir dil, nasıl Fransızca öğrenmek zorsa. Ama benim gibi anne ve babası sağır olan çocuklar zorunlu olarak öğreniyoruz. Başka seçeneğimiz yok. Öğrenmesem de olur diyemiyoruz. Biz bunu kabul ediyoruz. Ya meslek olarak devam ettiriyoruz ya da bir artı olarak cebimize koyuyoruz. Ama sonradan öğrenenler emek harcıyor vakit ayırıyor, dolayısıyla onların bizden daha çok çabası olduğunu görüyorum. Takdir ediyorum. Ama öğreneceklerse de en iyisini öğrenmeliler. 

DUYMAYAN BİREYLER VE MEDYADA İŞARET DİLİ

İşaret dili medya tarafından görünür ve popüler kılınmış veya estetize edilmiş olabilir mi?

Medyanın çok büyük etkisi var evet. Bu arada medya derken aslında birkaç program olduğunu unutmamak gerekir. Aslında bu durum uzun yıllardır var. TRT Haber’de yayınlanan 17.00 haberlerinde çevirmen arkadaşımız orada yıllardır çeviri yapıyor. Ama bir farkındalık olmadı. Yine FOX TV’de de çeviri yapılıyordu ama bu kadar dikkat çekmemişti. Ben bazen bu konuda kendime kızıyorum ama Okan Bayülgen ile çalışmaya başladığımda birden ciddi anlamda tavan yaptı bu durum. Diğer yandan FOX TV’de bir altyazı mevzu var. Evet güzel bir düşünce ama eksik çünkü orada altyazı çok hızlı geçiyor. Ve biz her zaman aynı şeyi söylüyoruz Türk İşaret Dili, Türkçe’ye göre çok farklı. Popülerleşseydi diğer programlarda da olurdu ama yok. Sadece işaret dili öğrenmekle bitmiyor. O kültürü de öğrenmeniz gerekiyor. 

Siz medyada aslında işitme duyusu olmayan bireyleri temsil ediyorsunuz. Adeta insanların onları fark etmelerini sağlayan bir imaj çizdiniz ve farkındalık oluşturdunuz.

Aslında bu kıyafeti giymek istemezdim. Ama giydirildi. Çok hoşuma gidiyor. Gerçekten güzel. İnsanların buna bakış açısını değiştirmek, öyle bakmayın şöyle bakın demek güzel. Ama yine de eksik bir yer var. Bir noktada bir şeyler eksik. Onu çözersem daha güzel olacak, hissedebiliyorum. Mutluyum. Ama bencillik yapmak istemiyorum bu kıyafeti keşke arkadaşlarıma da giydirseler. Çünkü onlar da çok emek harcıyorlar. Onlara da senin aracılığınla çok teşekkür ederim. 

SESSİZ DÜNYANIN DAHA ÇOK  TERCÜMEYE İHTİYACI VAR 

Medyanın yetisiz bireyler için erişilebilir olduğunu düşünüyor musunuz?

Sağırlar olarak söylediğimde şu an birkaç program dışında hiçbiri erişilebilir durumda değil. Altyazı ne yazık ki bir çözüm değil. Mesela Kürtçe o da bir dil. Ama onunla ilgili bir kanal var. Resmi çeviriler var. Ama sağırlar için yok. Sonuç olarak ikisi de bir dil. Medya enformasyonlarının erişilebilir olması onların en temel hakkı. Öte yandan Kanal D ve FOX TV gibi kanalların girişimleri önemli. Çok güzel bir adım ama altyazı çok hızlı biraz daha yavaşlatılmalı. Ama tabii çeviri olsa çok daha güzel olurdu. Kanal D’nin ise kendi yayınında değil internet yayınında var. Ama benim annem yaşlı, internete girmesini bilmiyor. Ne olacak şimdi? En büyük erişilebilirliğin doğrudan televizyonlarda olması gerekiyor. Tabii internet yayınında olması da güzel bir adım. Keşke bütün medyalarda olsa. Diğer yandan artık sağır dünyasına daha fazla önem verilirse çok mutlu olacağım. Sadece sosyal sorumluluk olarak bakılmasın hakları neyse o verilsin. 

İKİ FARKLI KÜLTÜRDE BÜYÜYORUZ

Coda olarak yetişmek nasıl bir durum?

Codalar olarak çok duygusalız aslında. Evet normal konuşan bir birey gibi değiliz. Biz codalar çok farklı iki kültürde büyüyoruz, iki dilliyiz istesek de istemesek de. Bazen çok sert çıkışlar yapabiliyoruz. Lütfen bize hoşgörülü baksınlar. Çünkü gerçekten iki kültüre de ayak uydurmak çok zor. Ayaklarınızı güçlü basmak zorundasınız. Aslında anneye ve babaya hep annelik babalık yapıyoruz. Çok enteresan bir hayat da yaşıyoruz. 

ENGELLİLER GÜZEL İŞLER YAPIYOR

Engellilik başlığı altında gerçekleştirilen kültür ve sanat etkinlikleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bunu iki noktaya ayırmak gerekiyor. İlki bu etkinliği gerçekten bir engelli mi yapıyor? İkincisi birileri onları kullanarak mı yapıyor? Eğer engelliler yapıyorsa gerçekten zor şartlar altında çok güzel şeyler çıkarıyorlar. Sağır gruplar mesela o kadar güzel tiyatro oyunları çıkarıyorlar ki ama kimse bu konuya destek olmuyor. Bu bir gönül işi olabilir ama nihayetinde bir devamlılığı olmalı. Bu diğer engelli gruplarında da aynı. Sadece desteğe ihtiyaçları var. Onları kullanmayın, onlar zaten pek çok şeyi yapabiliyorlar ve sadece haklarını istiyorlar, etkinlik adı altında lütfen onları suistimal etmeyin.