27 Nisan 2024 Cumartesi / 19 Sevval 1445

Gümüş ateş ile buluşunca siz değil o sizi yönlendirir

Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan gümüş kakma sanatının yaşayan efsanelerinden Mıgır Helvacıoğlu, mesleğini sihirli olarak tanımlıyor ve son sözü ateşin söylediğini anlatıyor.

GİZEM TÜMBAY KOÇAK 19 Ağustos 2017 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Gümüş ateş ile buluşunca siz değil o sizi yönlendirir

Anadolu’nun en ışıltılı sanatlarından biri de gümüş işlemeciliği. Daha çok tesbih, tabanca kabzaları, tüfek dipçikleri, hediyelik eşya olarak süslenen çeyiz sandıklar, mücevher kutuları, çeşitli süs eşyalarında görülüyor. Günümüze kadar çok az değişikliğe uğrayarak gelen bu sanat, dikkat, sabır ve kreatiflik istiyor. Tümüyle el işçiliğine dayanan bu sanatla, külçe halinde olan gümüş ateşle buluştuğunda, hünerli ustaların ellerinde can bulup birbirinden güzel eşyalara dönüşüyor. Mıgır Helvacıoğlu da, günümüzde bu sanatı icra eden az sayıdaki ustalardan biri. Günümüzde alıcısının az meşekkatinin fazla olduğu gümüş işlemeciliğine aşkla bağlı bir usta… Mesleğine 30 yıldır gönül veren Helvacıoğlu, baba mesleğini babasının ocağında sürdürüyor. ‘Baba yadigârı’ dediği ve babasının da ustaları olan Mike ve Churchill ustayla birlikte çalışan Helvacıoğlu, mesleğin sıkıntılı bir dönemden geçtiğine değiniyor. Daha 15 yaşındayken gümüş işleme sanatına gönül veren Helvacıoğlu “Bu meslek merak, sabır ve dikkat işidir ancak iki ustam gibi olabilmem için 20 sene daha lazım” diyor. Genelde Osmanlı ve Selçuklu desenlerini kopya ederek çalışan Helvacıoğlu, tavan şamdanlar, şekerlikler, sahanlar, gondollar, hamam tasları, servis tabakları gibi ev aksesuarları üzerine uzmanlaştığını, eserlerinde geleneksel çizgiden uzaklaşmadığını söylüyor. Bunu da gümüş işçiliğinde, hem Anadolu’da hem İstanbul’da Osmanlı’dan miras kalan en zarif sanat örneklerinin bulunmasıyla açıklıyor. Özellikle Lale Dönemi’nde gümüş işleme sanatının, verilen eserlerle zirveye çıktığını belirten Helvacıoğlu, “Bu dönemde, Selçuklular’dan kalma eserler kopya edilirken, Osmanlı ustaları ürettikleriyle bizim mesleğin özünü oluşturmuş” diye aktarıyor. Osmanlı eserlerinde kullanılan tekniğin kakma sanatı olduğunu, bu tekniğin özelliğinin ise yapılan nesneye üç boyutluluk kattığını belirten Usta, “Kakma kalemle yapılacak olan desen, dokusuyla beraber işlenir. O yüzden başka milletler Osmanlı sanat eserlerini çok beğenirler. Çünkü yüzeysel değildir, eser her tarafından görebileceğin, hissedebileceğin bir dokuyla işlenmiştir. Ben de babamdan öğrendiğim bu mesleği aynı işçilikle yıllardır yaşatmaya çalışıyorum” diyor. 

SİZ NE YAPARSANIZ YAPIN, METALİN İSTEDİĞİ OLUR

Mıgır Usta, gümüş külçenin zarif bir eşyaya dönüşürken geçirdiği uzun ve zahmetli süreci şu cümlelerle özetliyor: 999 ayar olan bir kilo has gümüşün içine 111 gram bakır karıştırdıktan sonra 900 ayara dönüştürdüğümüz karışımı 1200 derece potalarda eriterek levha haline getiririz. Metal levhayı tavlama dediğimiz teknikle yaklaşık 800 derecede tekrar ısıtıp beyazlaştırırız. Levhayı çekiç ve örsle döverek istenilen forma soktuktan sonra, üzerine ne doku işlenecekse onu elde çizer, kakma kalemle kabartırız. Bu işlemden sonra üzerini asitle temizleyip levhanın diğer tarafına geçip orayı işleriz. En son desen ortaya çıktıktan sonra asitle genel bir temizlik yapar, parlatırız. Gümüş işçiliğinin maharetli ustası, bu süreçte metalin cilvesini ise şu sözlerle aktarıyor: Öncelikle siz ne yaparsanız yapın, metal istediği olur. Çünkü metal soğukken başka, sıcakken başka dokudadır. Gümüş ateş ile buluştuktan sonra siz değil o sizi yönlendirir.

SANATA DEĞER AZALIYOR

Usta sanatçı, günümüzde el sanatlarına verilen değerin gitgide azaldığından yakınırken, meslekte sancılı bir dönemden geçtiklerini dile getiriyor. Helvacıoğlu, bu sanat dalında yaşanan en büyük problemin çırak yetişmemesi olduğunu, durumun böyle gitmesi halinde gümüş işçiliğinin 20 yıl sonra tamamen biteceğini düşünüyor. Sanatkâr, başta İstanbul olmak üzere, Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep’teki birçok eski ustanın bile çırak yetiştiremediği için atölyelerini kapattıklarının bilgisini veriyor. Helvacıoğlu’na göre, gümüşle yapılan diğer el sanatlarında da durum farklı değil. Söz gelimi ince el işçiliğiyle bilinen Telkari ile Sivas’a has özel bir işlemecilik olan Savat’ı yaşatan ustalar artık yatişmiyor. Son 50 yıl içinde bu sanat dallarında yüzlerce kişi çalışırken, şimdi ustaların sayıları parmakla sayılacak kadar azalmış durumda.