27 Nisan 2024 Cumartesi / 19 Sevval 1445

Her geçen gün şişmanlıyoruz

“Bundan 30-40 yıl önce dünya genelinde daha çok açlıkla mücadele üzerine çalışmalar yapılırken bugün obezite gibi büyük bir sorunla karşı karşıya kalmış durumdayız.” diyen Prof. Dr. Halil Coşkun, ülkemizde gittikçe artan obezite oranlarına da dikkat çekiyor. Türkiye’nin Avrupa düzeyine bakıldığında en yüksek kilolu ülkelerden bir tanesi olduğunu belirten Coşkun, ülkemizde obezite oranının yüzde 30 olduğunu söylüyor. 

MERVE YILMAZ ORUÇ22 Aralık 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Her geçen gün şişmanlıyoruz

Dünya ile paralel olarak ülkemizde de obezite oranları her geçen gün artarak devam ediyor. Geçen yıl yapılan bir araştırma, dünya çapında 700 milyondan fazla çocuk ve yetişkinin obez olduğunu gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü tarafından halk sağlığı sorunu olarak görülen obezite, en basit anlamıyla vücutta fazla miktarda yağ depolanması olarak tarif edilmekte. Obezite ile mücadele de en önemli nokta insanların obezite konusunda bilinçlendirilmesi olarak görülüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı “İkinci 100 Günlük Eylem Planı” çerçevesinde, obezite ile mücadele kapsamında 30 tane obezite merkezi açılacağı duyuruldu. Dünya çapında da obeziteye çözüm aranmakta. Wisconsin-Madison Üniversitesi’ndeki mühendisler tarafından obeziteye çare olacak yeni bir cihaz geliştirildi. Beyinle mideyi birbirine bağlayan bu cihaz ile çok az bir şeyler yedikten sonra bile midenin dolu olduğu algısı beyne gidiyor. Obezitenin önüne geçmek için gıda sektöründe de bazı düzenleyici kanunların olması gerektiğini söyleyen Obezite ve Metabolik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Halil Coşkun, “Bundan 30-40 yıl önce daha çok açlıkla mücadele üzerine çalışmalar yapılırken bugün dünyada obezite gibi büyük bir sorunla karşı karşıya kalmış durumdayız. Maalesef dünyadaki obezite oranları açlıkla mücadele eden Afrika ülkelerinden çok daha yüksek seviyelere gelmiştir. Obezite çağımızın en büyük sorunu ve tüm tedbirlere rağmen artmaya devam etmekte.” şeklinde konuşuyor. 

Avrupa’da obezite konusunda ilk sıralarda olduğumuzu vurgulayan Prof. Dr. Halil Coşkun ile obeziteye neden olan birçok etkeni ve tedavi yöntemlerini konuştuk. 

KAPİTALİST SİSTEM İNSANLARI OBEZ YAPIYOR 

Her kilolu obez değildir. Obez olduğunuzu Vücut Kitle İndeksi’nin (VKİ) ölçülmesi ile öğrenebilirsiniz. Kişinin ağırlığı kilogram cinsinden boyunun metre cinsinden karesine bölündüğünde bir değer ortaya çıkıyor. Bu değerin karşılığı 18-25 kg/m2 arasında olduğunda normal kilolu, 25-30 kg/m2 arasında olduğunda fazla kilolu, 30 kg/m2’nin üzerinde ise obezitesiniz demektir. Obeziteye neden olan birçok etken var. Ailevi yatkınlığın obezitenin nedenlerinden biri olduğunu belirten Prof. Coşkun, “Anne ve baba kilolu ya da obez konumunda ise çocukların obez olma ihtimali yüzde 80’dir. Obeziteyi çevresel faktörlerde çok fazla etkiliyor. Çok yüksek kalorili gıdalara maruz kalıyoruz. Bununla birlikte hareketsizlikte en önemli sıkıntılardan bir tanesi. Teknoloji ile birlikte oturduğumuz yerden iş yapar noktaya geldik. Bu da insanları eve bağımlı hale getirdi. Psikolojik faktörleri de unutmamak gerekir. Çok üzüldüğümüzde ya da sevindiğimizde daha çok yemek yeme özelikle çok kalorili tatlı gruplarını tüketme alışkanlığımız var.” diyor ve ekliyor: “Obeziteyi artıran en önemli sebeplerden bir tanesi de kapitalizmin getirmiş olduğu yaşam şekli. Kapitalizm bireyleri her alanda daha hızlı iş yapmaya sevk ediyor. Hızlı yemek yeme zorunluluğu da insanları fastfood ürünlerine yönlendiriyor.” 

Obezite, her yaş ve cinsiyet grubunda görülür. Eskiden daha çok erişkinlerde ortaya çıkan bir problem olmasına rağmen bugün çocukluk obezitesinin gündemde olduğunu dile getiren Coşkun sözlerini şöyle sürdürüyor: “Çocukluktan ve erişkinliğe geçiş dönemi dediğimiz adolesan döneminde fazla kalorili gıdaların tüketilmesi obezite sebebiyet veriyor. 60 yaşın üzerindeki obezite oranı da azımsanamayacak düzeyde. Ama en çok 20-45 yaş arasında yüksek oranda görülüyor. Obezitenin en çok görüldüğü ülke kapitalizmin ve teknolojinin en üst düzeyde bulunduğu ABD’de. Ama Avrupa düzeyine bakıldığında Türkiye de en yüksek kilolu ülkelerden bir tanesi.Türkiye’deki vücut kitle indeksi 30 kg/m2’nin üzerinde bulunan kişi oranı yaklaşık yüzde 30-33’tür. Yani üçte bir oranında ülkemizde obezite oranları söz konusu. Pek bizim gündemimize gelmeyen Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, hatta Suriye, Irak, Mısır ve Libya gibi ülkelerde de yüksek oranda obezite olduğunu biliyoruz.” 

DR. DİYETİSYEN NAZLI ACAR

SAĞLIKLI BESLENME VE FİZİKSEL AKTİVİTE ŞART  

Obezitenin önlenebilmesinde sağlıklı beslenme ve fiziksel aktiviteyi davranış haline getirebilmek kilit noktadır. Sağlıklı beslenmede karbonhidrat, protein, yağ, vitamin ve mineraller kişinin gereksinimlerini karşılayacak şekilde olmalıdır. Günümüzde pek çok kişinin yaptığı en büyük hata tek tip beslenme veya sürekli yapılıp bozulan yo-yo etkisi yaratan diyetlerdir. Sağlıklı beslenen bir kişinin enerjisinin yüzde 50-55’i kompleks karbonhidratlardan, yüzde 12-15’i proteinlerden, yüzde 20-35’si ise yağlardan gelmelidir. Besinlerin sağlıklı pişirme teknikleri uygulanarak yemeye hazır hale getirilmesi de önemli. Eğer kişiler fazla kilolu veya obez ise diyetisyen tarafından planlanacak sağlıklı beslenme programı kişiye özgü ve besin değeri açısından zengin olmalıdır. Sağlıklı beslenme fiziksel aktivite ile taçlandırıldığında çocukluk çağından itibaren obezitenin önlenebileceğine dair pek çok bilimsel yayın vardır. Uyku düzeni de obezite ile ilişkilidir. Kişiler günde en az 8 saat uyumaya özen göstermeli, akıllı telefon veya tablet kullanımı sınırlandırılmalı. Kahvaltı olmazsa olmaz. Öğün atlanmamalıdır. Su tüketimine dikkat edilmeli, en az 2 litre tüketilmeli. Basit şeker olarak değerlendirilen, çay şekeri, tatlı, şekerlemeler diyette sınırlanmalı. Kafeinli içeceklerden ise uzak durmalı. 

Ameliyat çözüm değil, araç

Obezitenin birçok hastalığı da beraberinde getirdiğini biliyoruz. Bunların başında en önemlisi Tip 2 diyabet yani şeker hastalığı. Bununla birlikte hipertansiyon, uyku apne sendromuna da neden olabilir. Hatta karaciğerdeki yağlanmanın obeziteye bağlı karaciğer sirozuna da sebep olmakta. Bu hastalık aynı zamanda insanların psikolojilerini olumsuz anlamda etkiliyor. “Obezitenin gerçek çözümü tedavi etmekten geçmiyor! Obezitenin çözümü obeziteyi engellemektir. Dünya Sağlık Örgütü de obezitenin engellenebilir bir hastalık olduğunu belirtiyor.” diyen Coşkun, obez olmayan bireylerin eğitilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Coşkun obez olduktan sonraki tedavi yöntemleri hakkında şunları söylüyor: “Tedavi aşamasında; diyet, egzersiz, farmakoterapi dediğimiz ilaç tedavisi, bazen psikoterapi ve en son aşamada cerrahi gündeme gelmekte. Her hastayı ameliyat etmiyoruz. Ancak doğru kişiyi doğru zamanda ameliyat yaparsanız elde edilen sonuçlar çok daha güzel olur. Ameliyatları sanki bir mucize gibi görmek de doğru bir şey değil. Ameliyat bir araç, iyi ve başarılı bir şekilde yapılıp hasta da buna uyum sağlaması gerekiyor.” 

KİLOLARIM YÜZÜNDEN İZOLE BİR HAYAT YAŞADIM 

Hayatının 29 yılını obez olarak geçiren Kelebek Biricik Ataman, 2013 yılında olduğu ameliyat ve sağlıklı beslenme ile 70 kilo verdi. Aşırı kilolarından dolayı mesleği olan öğretmenliği yapamayan ve kimsenin onu görmeyeceği işlere başvurarak uzun yıllar çağrı merkezlerinde çalışan Kelebek Hanım, tedavi sürecine başladığında 138 kiloydu. 11 yaşında geçirdiği hastalık yüzünden kullandığı kortizonlu ilaçlarla kilo almaya başlayan ve daha 12 yaşındayken 75-80 kiloları gören Kelebek Hanım, ameliyat sürecine kadar gelen dönemi şöyle anlatıyor: “20’li yaşlarımda 1 yıl boyunca diyetisyenin verdiği listeye uydum ve spor salonlarından çıkmadan sadece 10 kilo verdiğimi görünce pes etmiştim artık. İnsan hasta olmak için dua eder mi? Ben etmiştim. ‘Allah’ım bana tedavisi uzun sürecek, kilo vermemi sağlayacak bir hastalık ver’ diye ağladığım gecelerim çok oldu. Öğretmenliğe kilo verdikten sonra başladım, çünkü göz önünde olduğum bir mesleği yapmaya cesaretim yoktu. Arkadaş ve aile ortamlarında da sıkıntılar yaşadım. Arabaya sığmayacağımı düşündükleri için planlara dahil edilmiyordum. İzole bir hayat yaşamaya başladım. 2013’ün Şubat ayında bir gazete haberi gördüm ‘Karı-koca birbirlerine sevgililer günü için obezite ameliyatı hediye etti’ diye. İlgiyle okudum haberi ama adı ameliyat ya hiç de üstünde durmadım. Sonradan yaşadığım sıkıntılardan yorulduğum bir gün ameliyatı araştırdım. 2013 yılının Mayıs ayında ameliyat oldum. Ondan önceki son beş yılıma baktığımda kendini insanlardan uzaklaştırmış, evi ve işi arasında gidip gelen, bir arkadaşıyla buluşacağı zaman yine evde görüşmeyi tercih eden, hatta ailesi ile olan ilişkisini dahi sınırlandırmış bir kadın görüyorum.” 28 Mayıs 2013 benim ikinci doğum günüm diyen Kelebek Hanım, “Tüp mide ameliyatı oldum. Tedavinin en yoğun geçtiği dönem ilk altı aylık süreç. Ameliyatın ardından bir bebeğe yemek yemeyi öğretir gibi, midenize bir yeme düzeni oluşturuyorsunuz. Doyma hissini öğreniyorsunuz, bu inanılmaz bir şey. İlk 5 buçuk ayda 55 kilo ile vedalaştım. Kalan 4 buçuk ayda da 15 kilo vererek fazla kilomun tamamını vermiş oldum.” şeklinde konuşuyor.