20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Kusurlu olmanın hikâyesi: Kintsugi

Kintsugi; her açıdan kusursuz olmaya zorlandığımız bu çağda mükemmelik yerine onarmanın değerine dikkat çeken Japon felsefesi… Kırılan eşyaları atmak yerine onları onarmaya dayanıyor. Simetrik olmayanın, ‘kusurlunun’, öyküsü olanın, daha güzel olduğunu söylüyor. Kintsugi’de nesneler altın, gümüş, platin gibi değerli madenlerle tamir ediliyor. Böylece onlara ışık vurduğunda ilk göze çarpan -yaralar- oluyor. Bu da mecazi anlamda yaralarımızın ışık penceresine dönüşmesini simgeliyor.    

ALİ DEMİRTAŞ10 Ağustos 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Kusurlu olmanın hikâyesi: Kintsugi

Hemen her alanda, hayatımızın her anında, her konuya, her duruma kısacası her şeye karşı kusursuzluğu aradığımız bir dönemden geçiyoruz. Bebeksi ciltler, temiz, parlak elmalar, çizilmemesi için adeta sargılara sardığımız telefonlar, rengi solmamış giysiler, lekesiz eşyalar ve dahası… İşte tam da bu noktada çıkıyor karşımıza Kintsugi ve Tsukuroi. Japonca’da Kin: Altın, Tsugi: Birleştirmek, Tsukuroi ise tamir etmek anlamına geliyor. Bir Japon felsefesi olan bu kavram kırılmış eşyaları altın ve benzeri malzemelerle onarırken, bize kusurlardaki güzelliği, detayları ve en önemlisi hikâyeyi, yaşanmışlığı görmeyi hatırlatıyor. Böylelikle o eşya eskisinden daha çekici ve daha değerli bir hale geliyor. Kintsugi’nin amacı kırık vazonun yeni gibi görünmesi değil, kusurlarıyla güzelleşmesi, sizin bakış açınızın değişmesi. Yani aslında bir yeniden doğuş anlamı taşıması. 

Her şey kusursuz olmalı derken beliriyor Kintsugi! Vazo, bardak, porselen, çömlek ve benzeri eşyaların kırıldıkları yerden altın veya benzeri bir malzemeyle birleştirilmesi anlamına geliyor. Ama bu sadece teknik tanımlaması. Bu teknikle Kintsugi, kusurların hikâyesine, çatlakların estetiğine, tamir etmenin coşkusuna ve eşyanın yaşanmışlığına dikkat çekiyor. Önemli Kintsugi ustalarından biri şöyle diyor: “Kırık eşyadaki güzelliği tamir etmiyorsunuz. Oradaki güzellik, o nesneye nasıl baktığınızla ilgili. O kırık eşyadaki potansiyeli görebiliyoruz, normalde çöpe atılacak o eşyayı yeniden kullanıyor, yeniden doğmasını sağlıyoruz.” 

YA ESKİSİNDEN DAHA İYİ OLURSA? 

Porselen bir kâse veya bir vazo kırıldığında ve onu tekrar yapıştırdığınızda eskisi gibi olmaz, olmayabilir. Ama ya eskisinden daha güzel olursa? Neden olmasın. Çocukken herkes evin içinde bir vazo veya porseleni mutlaka kırmıştır. Ve karşılaşılan manzara onlarca kırık parçası… Peki, bu parçalar daha değerli bir şeye dönüşebilir mi? Sökük dikmeyi, bir şeyi geri dönüştürmeyi, yapıştırıcı ile bir şeyler yapıştırmayı çoktan unutmuşuz. Gözümüz her zaman her şeyin yenisine odaklanıyor, onu istiyor. Yeni eşyalar, yeni kıyafetler, yeni, yeni, yeni! Eşyalarımızdan kusurlu diye vazgeçiyoruz. Onun yaşanmışlığına, onunla anılarımıza bakmadan. İşte Kintsugi tüm bunları reddediyor. Ve insanı kusurlu olanla iletişim kurmaya, ondaki mükemmelliği görmeye davet ediyor. İnsan üzerinden örneklendirelim. Biz veya çevremizdekiler, mükemmel olmak zorunda değil. Sıfırdan arızasız, mükemmel bir karaktere sahip olmak zorunda değiliz. Doğru yöntemle kendimizle ilgilenirsek kusurluluğun mükemmelliğine sahip olabiliriz belki. Bu felsefeye göre, önemli olan kırığı onarmak değil, nesnenin gerçek değerini ortaya çıkarmak. Bizi biz yapan yaşadıklarımızdır. Olumlu ya da olumsuz her şey karakterimize, hayata bakış açımıza katkıda bulunur. Önemli olan bunları doğru analiz ve kırıkları doğru tamir edebilmek. 

KIRILDIĞI YERDEN GÜÇLENEREK… 

Rivayete göre Japonya’da bir imparator çok sevdiği vazosu kırılınca Çin’e gönderiyor, geldiğinde ise metal zımbaları görünce çok sinirleniyor. Japon zanaatkârlardan daha güzel bir yol bulmalarını istiyor. İşte 15. yüzyılda böyle doğan bu sanat, günümüze kadar geliyor. Kintsugi aynı zamanda Japon felsefesi wabi-sabi’ye dayanıyor. wabi-sabi, kusurlu olanı kabul etmek, kucaklamak, onların içindeki güzelliği görmek anlamına geliyor. Şöyle ki, insan; hatalar yapar. Hayatta her durumdan ders alarak bir sonraki aşamaya geçer. İşte wabi-sabi de, hatalarından ders alan, kırıldığı yerden güçlenen insanları kucaklamak bir nevi. Böylece etrafımızdaki insanları kusurlarıyla kabul etmeyi öğreniyoruz. Sevmediğimiz huylarımızın farkına vararak törpülüyoruz, çünkü böyle de iyiyiz.