27 Nisan 2024 Cumartesi / 19 Sevval 1445

Mukaddes Emanetler'in sorumluluğu büyük

Rasim Erdoğmuş: “Bugüne baktığımızda Orta Doğu’da birçok sıkıntı yaşanıyor. Bunun en önemli nedeni ümmetin siyasi olarak başsız kalması. Bu noktada Mukaddes Emanetleri hatırlamak gerek. Bu emanetlerin bize yüklediği bir sorumluluk var. Biz 6 asır dünyaya barış adalet getirmiş bir medeniyetin mirasçılarıyız. Geleceğimiz için bunun farkında olmalıyız. Bir ayağı Türkiye’de diğer ayağı ümmet coğrafyasında olan bir pergelin en önemli noktasındayız.” 

MERVE YILMAZ ORUÇ15 Aralık 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Mukaddes Emanetler'in sorumluluğu büyük

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı, Önder İş Dünyası Sanayici ve İş Adamları Derneği (ÖNSİAD) ve İstanbul Üniversitesi (İÜ) iş birliğiyle organize edilen “Mukaddes Emanetler Hizmetinde Beş Asır” projesi kapsamında geçen çarşamba günü bir panel gerçekleştirildi. 

Moderatörlüğünü gazeteci Ekrem Kaftan’ın yaptığı programa konuşmacı olarak Topkapı Sarayı Başkanı Mustafa Küçükaşçı ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Araştırmaları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kala katıldı. Panelde, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi, Mukaddes Emanetlerin İstanbul’a getirilişi, nasıl korunduğu, İstanbul’da olmasının önemi, hilafet ile Mukaddes Emanetler arasındaki bağlantı ve Mukaddes Emanetler Dairesi’nde okunan Kur’an Kerim konuşuldu. 

ÜMMET DE BİZE EMANET

Bugün Topkapı Sarayı’ndaki Has Oda’da bulunan Mukaddes Emanetler Dairesi, Yavuz Sultan Selim’in Halife olduğu 16. yüzyıldan 19. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı padişahlarına çeşitli tarihlerde gönderilen dinî eserlerden oluşuyor. 

Mukaddes emanetlerin en önemlileri arasında Hz. Muhammed’in hırkası, sakalı, Uhud Savaşı’nda kırılan dişinin saklandığı mahfaza, mektupları, oku ve kılıcı yer almakta. 

Açılış konuşmasında bugün Topkapı Sarayı’nda bulunan emanetlerin, bize yüklediği sorumlulukların farkında olmamız gerektiğini vurgulayan Önder İş Dünyası Sanayici ve İş Adamları Derneği (ÖNSİAD) Genel Başkanı Rasim Erdoğmuş, “Memlûk Devleti’ne son veren Osmanlı, hilafeti de ele geçirdi ve Türk-İslam devletlerinin lideri konumuna geldi. Savaşın en önemli sonuçlarından biri de Mukaddes Emanetlerin bu savaşlardan sonra İstanbul’a getirilmesidir” dedi. Erdoğmuş, “Bugüne baktığımızda Orta Doğu’da birçok sıkıntı yaşanıyor. Bunun en önemli nedeni ümmetin siyasi olarak başsız kalması. Bu noktada Mukaddes Emanetleri hatırlamak gerek. Bu emanetlerin bize yüklediği bir sorumluluk var. Bir ayağı Türkiye’de diğer ayağı ümmet coğrafyasında olan bir pergelin en önemli noktasındayız.” şeklinde konuştu.

PROF. DR. AHMET KALA: İSTANBUL HACILARIN UĞRAK YERİ  

İstanbul, Mukaddes Emanetler’in ve son halifenin bulunduğu yerdir. İstanbul bu anlamda dünya İslam kültür merkezi olmasının yanında bir ziyaret merkezidir aslında. Yüzyıllar boyunca insanlar hacca gitmeden önce mutlaka İstanbul’a gelir, önce buralarda ziyaretlerde bulunur daha sonra Surre Alayı’na katılarak Kudüs’e giderlerdi. II. Abdülhamid bu konuda yenilikçi çalışmalar yaptı. Hicaz demir yolunun inşası da haccı kolaylaştıran bir gelişme idi. Bugün de bu geleneği devam ettirenler var. Geçmişte İstanbul’a gelen hacıların konakladıkları belli başlı tekkeler vardı. Özbekler Tekkesi, Bedeviler Tekkesi, Afganiler Tekkesi ve Tatarlar Tekkesi gibi… Bütün tekke ve zaviyeler, misafirlere açıktı. Hacılar İstanbul’da halifeyi ziyaret ederlerdi. Türbelere ve camilere giderlerdi. Türbeler arasında; Hz. Ethem Türbesi, Sümbül Efendi Türbesi, Merkez Efendi Türbesi, Hz. Yuşa Türbesi’ne gidilirdi. Camilerde ise; Ayasofya, Fatih Camii, Arap Camii, Yavuz Selim Camii,  Eyüpsultan Camii ziyaret edilirdi. Dini turizm açısından da İstanbul önemli bir yer. Özellikle Batı’dan gelen birçok insan var, kiliseleri ziyaret ediyorlar. 

PROF. DR. MUSTAFA SABRİ KÜÇÜKAŞCI: HIRKA-İ SAADET’E YÜKLENEN ANLAM ÖNEMLİ 

Hilafet ile Mukaddes Emanetler arasında aslında bir bağlantı var. Peygamber Efendimizden sonra halifelik dönemi başlamıştı. Bu halifelerin ortak noktaları muhacir olmaları idi. Halife olduktan sonra biat edilirdi. Osmanlı padişahları da bu geleneğe uyarak Hırka-i Saadet Dairesi’nde biat ederlerdi. Biat etme geleneği ilk olarak Medine-i Münevvere’de başladı. Topkapı Sarayı’nda Peygamber Efendimizin Hırka-i Saâdeti’nin yanında Kur’an-ı Kerim okuma âdeti de bu dönemde başlıyor. Bugün de devam ediyor. İstanbul’da Peygamber Efendimizin iki tane bürdesi var; Hırka-i Şerif: Ramazan ayı içinde ziyarete açılıyor. Peygamber Efendimiz bu hırkanın Veysel Karani’ye verilmesini istemiştir. Hırka-i Saadet ise Peygamber Efendimiz tarafından şair Kâ’b bin Züheyr’e veriliyor. Kâ’b bin Züheyr Peygamber Efendimiz ve Müslümanlar hakkında ağır şiirler yazıyor. Sonra bir gün af dilemek için yüzünü kapatıp, Peygamber Efendimizin huzuruna çıkıyor. Kaside-i Bürde’yi okuyor. Peygamber Efendimiz de ona hırkasını veriyor. Bugün Topkapı’da bulunan hırkası bu hırka. Emevi halifesi devletine maneviyat katmak için Peygamber Efendimizin eşyalarını Şam’a nakletmek istiyor. Ama buna izin verilmiyor. Daha sonra Kâ’b bin Züheyr’den Peygamberimizin hırkasını istiyorlar oda vermiyor. Züheyr ölünce onun çocuklarından bunu satın alıyor. O günden sonra Hırka-i Saadet halifelik alameti olarak kullanılmaya başlanıyor. Emeviler’den Abbasiler’e geçiyor oradan da Osmanlı’ya. Osmanlı Devleti, Peygamber Efendimizin dünyanın dört bir yanındaki eşyalarını İstanbul’a getirmeye başlıyor. Bu emanete bu kadar sahip çıkmaları Peygamber Efendimize bağlılıklarının bir göstergesi. Hırka-i Saadet odasının diğer önemli özelliği ise padişahlar vefat ettiğinde bu odanın yakınında cenaze namazlarının kılınması. Padişahlar daha sonra Dolmabahçe Sarayı’na taşınsa da Ramazan ayının 15’inde Hırka-i Saadet ziyareti yapmaya devam ettiler. Padişah cenazeleri de yine buradan kaldırıldı.