26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Ortaca’nın şefkat yuvası: Haydos

Dünyayı karış karış gezen Türkan Dağdelen, portakal bahçesi içinde bir restoran hayaliyle geldiği Ortaca’da önce huzuru sonra hayatının anlamını buldu. Zamanla yaşananlar onu HAYDOS’ta bir bakım evi sahibi yaptı. Bugün Ortaca’da 800 hayvanla yaşadığı bakım eviyle hayvanseverlere ilham veriyor.

SAADET ÖZCAN5 Ağustos 2017 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Ortaca’nın şefkat yuvası: Haydos

Barınak gerçeğini geniş kitlelere duyurmak için son zamanlarda röportaj yapmayı düşündüğüm isimdi Türkan Dağdelen… Her an yanınızdan bir ok misali fırlayacakmış gibi bir hali olan, ele avuca sığmaz, soğukkanlı fakat pratik, en önemlisi de hâlâ kocaman yüreği olan bir kız çocuğu Türkan Dağdelen…      

Dünyayı gezdikten sonra, Katmandu’da aradığı huzuru bulamayınca; aşkı, serveti terk ederken, koşul tanımadan, tertemiz sevginin peşine düşmüş bir Amazon kadını o!

 Ortaca’da küçük bir köyde doğan minik Türkan’ı 1976’da İzmir’den kalkan uçak, Almanya’daki yeni ufuklara taşıdı. 1988’de Bulgaristan’da geçirilen kazada annenin kaybı, aile için ayrı bir mihenk taşı olur. Babasınıın ülkeye dönme isteğine karşı çıkar genç Dağdelen. Ama kesin dönüş 1994’te gerçekleşir. Dalaman’da bir yıl çalışıp, mutsuz olduğu ve İngilizcesini geliştirmek istediği için İngiltere’ye uçar. Uçuş o uçuş… 10 yıl İngiltere’de kalır.

KENDİ RESTORANINI AÇMAK İÇİN GELDİ AMA…

 2000-2005 yılları arasında ise sayısız ülkeyi arşınlar genç kadın. 2005’te ise hayalindeki restoranını açmak üzere Ortaca’ya döner. Türkiye şartlarına alışmaya çalışırken, sokak hayvanlarının gördüğü işkenceler, zehirlenmeler, halkın ve belediyelerin tutumu karşısında kahrolur. Bir şey yapmak gerek. Ama ne ve nasıl?

HER ŞEYİN BAŞLADIĞI GÜN

Kuzeninin daveti üzerine çay kenarında bir gezintiye çıkarlar. Dağdelen o günlerde bu gezintinin hayatının bundan sonraki bölümünü tamamen değiştireceğinin farkında değildir henüz… Dağdelen o günleri, “Sanki bir korku filmi setinde gibiydik” diyerek hatırlıyor. Bu değişmeli diye düşünmeye başlar... Düzenli olarak artık dere kenarına veteriner ve yiyecek taşımaktadır. Arabasının lastikleri kesilir, üç kez kapısı kırılarak evine girilir. Yatağının üzerine zehirlenmiş köpek bırakılır. Fiziksel saldırıya uğrar. Defalarca kaçıp gitmek istese de, sessiz dostlarına sırtını dönemez.

Bugün hayvanlar için bir rehabilitasyon merkezi görevi gören HAYDOS’ta kısırlaştırılan hayvanlar tekrar salınıyor. Ampute edilen, dışarda yaşayamayacak kadar hasta ve yaşlı hayvanlar HAYDOS’ta kalıyor. Aşıları, bakımları, kısırlaştırmaları yapılan, tedavi edilen hayvanlar için adeta bir istasyon HAYDOS… 

Ortaca, Dalyan ve Dalaman’dan günde 20’ye yakın ihbar aldıklarını söylüyor Dağdelen: Vatandaş artık, kabuğu ezilen kaplumbağa için de, yaralı kartal için de bizi arıyor. 2004’te 5199 sayılı kanun gereği hayvanların itlaf edilmeyeceği, kısırlaştırılarak alındıkları yere bırakılacağı belirtilir. Bununla popülasyonun kontrol altında tutulması hedefleniyor. Fakat günümüzde birçok belediye bunu uygulamıyor. Hatta bu kanun varlığından bir haber birçok belediye mevcut…

Evini de içine inşa ettiği bakım evi sahasında bütün çalışma azmini çaresiz ve dilsiz hayvanların bakışlarından alıyor Türkan Dağdelen… 

HAYDOS’u bir şefkat yuvası haline getirmiş. Seneler sonra Dalaman ve Ortaca Belediye Başkanları ile masaya oturarak, protokol dahi imzalamış. Kendini ise adeta unutmuş, ama güzel bir kadın Türkan Dağdelen… ‘Manikürüm, gözümün kalemi’ gibi  dertlerini bakım evinin kapısında bırakmış, ağzı lâl dostlarının kollarına koşmuş. Kendini sessiz dostlarına adamış.

Gücünü mücadele hırsından ve adından almış.

Ne de olsa o bir Dağdelen!

1 NALI BULDUK GERİYE 3 NALLA 1 AT KALDI

HAYDOS barınağının otomobil ihtiyacı için alışverişler sonrası bozuk paralar itinayla biriktiriliyor.  Nasreddin Hoca fıkrasndaki gibi, “Bir nal bulduk geriye 1 atla, 3 nal kaldı.” Türkan Hemşire çok sevdi bu öyküyü ve ekledi; “Otomobilin bir lastiğini aldık, gerisi ise Allah kerim!..”

HAYDOS’UN ANA DİREĞİ GÖKSEL BAYRAMLI’DIR

“Bugün barınaklardaki tüm hastalıkları dahi uzaktan gördüğümde tanırım. Hep söylerim HAYDOS’un direği Göksel Bayramlı’dır. Sekiz sene önce Göksel Bey hayatımıza girdi. Hayvanlar atılıyor, hastalıkları bilmiyorum, çaresizim. Öksüren, sürünen bir arada. Gökova Hayvan Hastanesi önünden kaç kere geçtim, ama ‘Ben buranın ücretini ödemeyem’ derdim. Yabancı hayvansever bir kadın, ‘Ben ücretini ödeyeceğim. Altı ay veteriner gelsin’ dedi. Göksel Bey sponsorla hayatımıza girdi. O gün de cüzi bir ücret almış. Haftada iki gün geldi bize. Burada fiziki olarak çalışan evet benim ama, arkadaki görünmez kişi Göksel Bayramlı’dır. Hakkını ödeyemeyiz.”

BİRİLERİNİN ESKİSİ KİMİNİN SERVETİ OLUR

HAYDOS Butik’te ikinci el elbise, ayakkabı ve takıları temizleyerek satışa sunuyoruz. Gelir ile de HAYDOS’a mama alıyor, ameliyatlarını yapıyoruz.

PORTAKAL BAHÇESİ BİR GÜNDE SATILDI

Bir hayalin peşinde olduğunuzu düşündünüz mü?

Bu benim yaşam şeklim. Kendi restoranımı açmak için aldığım 10 dönümlük portakal bahçesi canlar için satıldı. Takılarımı internette açık artırmayla sattım. Benim gibi biri için iki milyon lira az para mı?

Pişman mısınız? 

Hayır… Asla! Ama bazen şunu diyorum; o birikimi daha düzgün ve mantıklı harcayabilirdim. Şu an bağışlarla ayakta duruyoruz. Az da olsa belediyelerin desteği var. Asıl güç HAYDOS’ta. Ortaca ve Dalaman belediyeleri elemanlarımızın maaşlarını ödüyor. Ortaca ve Dalaman için konuşursak, çağ atladık. Bugün iki ilçeninde sokaklarından adım başı su kapları ve yiyecek görebilirsiniz. Keşke bunu Türkiye’nin her köşesine yayabilsek.

Ülkemizdeki barınaklar birer ölüm kampı mıdır?

Barınak, elden ayaktan düşmüş, hasta havyanların barınabileceği bir yer olmalı. Hayvanlar toplanıyor ve buralarda kaderlerine terk ediliyor. Gönderilen bağışlar yerine ulaşmıyor. Barınağa gelen mamayı evindeki keçisine götürenleri biliyorum.

KANTAR YENİ YUVA İÇİN GÜN SAYIYOR

Hayvana şiddetin son mağduru Kantar… 

Otomobilin arkasında sürüklenen köpek Kantar’ı tüm ana haber bültenlerinden hatırlarsınız. Onun hayatını kurtaran Hayvan Hemşiresi Türkan Dağdelen anlatsın... “Kantar gibi vakalar maalesef her gün yaşanıyor. Ne zaman bir mikrofon bulsam Bakanımız Veysel Eroğlu’na sesleniyorum. Hayvana şiddet, müziği yüksek sesle dinlemek gibi Kabahatler Kanunu’ndan çıkarılmalı, olay kişinin siciline geçmeli. Bakanlarımızın elbet bir gün bu konuya da çözüm getireceklerine inanıyorum. Kantar’ı Marmaris’te bir hanım sahiplenecek, onu bekliyor.”

Ölüm artık bana ‘vız’ geliyor

10 yıl içinde hasta yaralı, ölen yüzlerce hayvan elinizden geçmiştir. Bu zaman zarfında hayvanların ölümünde kendinizi nasıl rehabilite ediyorsunuz?

İnsanların bir hayvanı dahi ölse hayatı temelinden sarsılıyor. Seneler önce ben de öyleydim, salya sümük ağlıyordum. Artık bazı durumlarda ölümü, hayvanlar için kurtuluş olarak görür hale geldim. Çoğu kez “Kurtuldu” diyorum. Doğum ne kadar doğal ise, ölümün de o kadar doğal olduğunu fark ettim. Biliyor musunuz, ölmekten, yaşlanmaktan korkmuyorum. Burayı hayata geçirdiğimden bu yana lüks düşkünlüğü, marka merakı, pahalı şeyler hepsi benim için önemini yitirdi. Şu an bana Merkez Bankası’nı verseniz dahi gidip abartılı şeyler yapamam. Yine hayvana, çaresiz insanlara harcarım. Ölüm artık bana vız geliyor. Böyle çok mutluyum, hatta daha yapabileceğim çok şey var.