26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Osmanlı'nın en tatlı mirası: Reçel

Metropol insanı yazın son sıcaklarıyla kavrulurken, Anadolu kadını kış için reçel hazırlığına çoktan başladı. Vişneden domatese, sakızdan patlıcana, karpuzdan limona her yöremizin kendine has yüzlerce tür reçeli var. Ne de olsa bu lezzet bizim. Siz reçelinizi pişirirken biz de size Osmanlı’nın dünyaya tanıttığı tatlımızın hikayesini anlatalım.

19 Ağustos 2017 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Osmanlı'nın en tatlı mirası: Reçel

Türklerin dünyaya hediyesi bir kavonoz reçel. Kahvaltıların olmazsa olmazı geçmişte sarayda, konaklarda pişer, kahveden hemen önce ikram edilirdi. Kahve kültürünün parçası olarak reçeli tadan Avrupalı seyyahlar durur mu, milli tatlımızı kendi coğrafyalarına götürdüler. Kimi işin kolayına kaçtı marmeladını yaptı, kimi içinden balı çıkardı saf şekerle tatlandırdı. Ancak ne zaman reçel dense akıllara hep bu tatlıyı akla hayale gelmeyen sebze ve meyvelerle bile yapan Türkler geldi. Biz de bu hafta hafızalarda tatlı bir iz bırakan reçelimizin hikayesini araştırdık. Ve  kavanozunun dibinde müthiş bir hikaye bulduk. 

BATI’YI HAYRETE DÜŞÜREN YÖNTEM 

Reçelin hikayesi aslında şekerle başlıyor. Pers İmparatoru Darius M.Ö. 510 yılında Hindistan’ı işgal ettiğinde, askerleri şeker kamışı ile tanışırlar. Tadından dolayı da şeker kamışına ‘arılar olmadan, bal veren bitki’ denir. İran’a getirilen şeker kamışı, şifalı bitki olarak görüldüğü için askerler tarafından korunur ve sırrı saklanır. 7’nci yüzyılda Arap Müslümanlar şeker kamışı ile tanışır ve şerbetini yapmayı öğrenirler. İlk reçel de yaz meyvelerinin uzun süre korunması amacıyla Müslüman Türkler tarafından geliştirilir. Türklerin meyveyi reçel sayesinde uzun süre saklamaları, Batı’yı hayrete düşürür. Önceleri bayramlarda ve uzun kış gecelerinde ikram olarak sunulan reçel, saray ve dergâhların vazgeçilmezidir. Mevlevi dergâhlarında bilinen en eski tarif de, gül reçeli olur.  

GÜLHANE BAHÇESİNDE TATLI BİR TELAŞ

Gelelim Osmanlı’ya. Reçel, Osmanlı’da itibarı yüksek bir tatlıydı. İlk zamanlar saraylarda ve konaklarda yapıldı. 10 bölümden oluşan saray mutfağında helvahane adı verilen yer sadece tatlılara ayrıldı. Reçeller ise sadece helvahanede değil, Gülhane bahçesinde yapılırdı. Burada yapılan reçellerin farklı bir özelliği vardı. Bahçede III. Selim’in yenilediği köşkte sadece padişah için gül reçelleri yapılırdı. Günümüzde kahvaltıda tüketilen reçel, Osmanlı’da halkın tadamayacağı kadar lükstü. Çünkü içeriğinde az bulunan şeker kamışı suyu bir o kadar da bal bulunuyordu.  

KIZLARIN EVDE KALMA SEBEBİYDİ

Reçelin kadınlar için ayrı bir önemi vardı. Osmanlı’da reçel yapamayan kadın ayıplanmakla kalmaz, evde bile kalabilirdi! O zamanlar izdivaçta güzellikten önce mutfakta hünere bakılırdı. Elbette reçel yapan reçelciler de vardı, ekmek yapan fırınlar da. Ama buraları denetleyen muhtesipler, zanaatkâr, tüccarlar da fazlaydı. Günümüzde evde reçel yapma hasleti korunuyor. Ancak önemli birkaç farkla… Şimdilerde daha az çeşit meyveden reçel yapılıyor. Hâlbuki Osmanlı’da çeşit boldu: Trabzon hurması, elma, armut, gülbeşeker, turunç, ceviz, vişne, kızılcık, şeftali, kavun, kabak, patlıcan, muşmula, ayva, mürekkep, hünnap, kayısı, karpuz, limon, limon-i frengi, çağla bademi, erik, gül, fulya, menekşe, portakal çiçeği, erguvan, nilüfer, sakız gülü, yasemin, zerdali, zencefil, adaçayı mazısı, Şam fıstığı, ebegümeci, kaya koruğu, kestane, zeytin…

KAHVE ÖNCESİ BİR KAŞIK TADIMLIK 

Osmanlı’da kahve şekersiz içilirdi. Ancak gümüş tepsilerde kahveden önce bir küçük kase reçel sunulurdu. Misafir bir kaşık reçeli tattıktan sonra kahvesini içer sonra lokumunu yerdi. Yabancı seyyahlar reçeli o kadar sevmiş ki, ikramın bir kaşıkla sınırlı kalmasını eleştirmiş, sarayı cimrilikle itham etmişler. Oysa durum farklıydı. Sunum adetinin temelinde toplum sağlığına verilen önem vardı. Bir de dipnot verelim. Sarayda en çok gül, menekşe, ağaç kavunu ve fulya çiçeği reçeli pişiyordu. 

İLK TARİF ECZACIDAN  

Reçel, Osmanlı’da şifa veren bir gıda olarak da değerlendirildi. Bunu nereden anlıyoruz? Çünkü şekeri Osmanlı’da ilk eczacıların kullandığını biliyoruz. Sarayın eczanesi reçelhanede padişahlara ilaçlar yapılıyordu. Her bitki, sebze meyve hastalıkları tedavi etme özelliğine göre ayrılıp reçele dönüştürülüyordu. Saray mutfağına girecek gıdaların yetiştirilmesi için özel bahçeler tahsis edilmişti. Bunların içinde en ünlüsü Edirne Sarayı’ndaki gül bahçesiydi.  

AVRUPA’NIN GÖZÜNÜ KAMAŞTIRAN SUNUM   

Osmanlı’da sanat günlük yaşamın parçasıydı. Elbette reçel de bu kültürün parçası olacaktı. Altın, cam, porselen ve değerli taşlarla hazırlanan tatlı hokkaları böyle doğdu. Tatlı hokkalarının kapak kısmında içine konulacak reçeldeki meyvelerin formunda değerli taşlarla bezeli süslemeler göze çarpıyordu. Porselen ve cam için Bavyera, Viyana, Paris ve Venedik’ten sipariş alınıyordu. Osmanlı’nın reçel tutkusu 17’nci yüzyılda Avrupalı tüccar ve sanatçılar için gelir kapısı olmuştu.

İngiliz yazar Julia Pardoe, 1837 yılında devletin ileri gelenlerinden birinin evinde katıldığı ziyafette, yemek sonuna doğru pahalı reçeller, rengarenk şerbet ve limonatalar getirildiğini anlatıyor. 

ANADOLU’NUN 50 LEZZETİ 

- Acı biber - Ahududu - Antepfıstığı - Ayva - Bal Kabağı - Bergamot - Böğürtlen - Ceviz - Çam kozalağı - Çağla Reçeli -Çilek - Domates Reçeli -Dut -Elma - Enginar- Erik - Frenk üzümü - Gelincik - Gül -Havuç - Ihlamur  - İncir - Karabaş Otu - Karadut - Kamkat  -Karpuz kabuğu  - Kayısı  - Kestane - Kızılcık - Kiraz - Limon çiçeği - Muz - Mandalina Kabuğu - Muşmula  - Mürdüm eriği - Nane - Nar - Pancar - Patlıcan - Portakal -Sakız - Soğan -Süt - Şeftali - Turunç - Tatlı patates - Üzüm - Vişne - Yaban Mersini  - Zambak - Zeytin  

Patlıcan reçeli tarifi: 

- 30 adet küçük boy patlıcan (5 cm. uzunluğunda) 

- 1.5 kg toz şeker

- 1 litre su

-1 limonun suyu

Patlıcanların sapını kesin. Kabuklarını soyun. Tencereye alıp üzerini geçecek kadar sıcak su ilave edin. 20 dakika haşlayın. Suyunu süzüp 4-5 kez soğuk sudan geçirin ve yarım saat soğuk suda bekletin. Tozşekeri büyük bir tencereye alıp üzerine 1 litre su ilave edin. Şerbet kıvamına gelinceye kadar kaynatın. Patlıcanların suyunu süzüp şerbete ekleyin ve reçel kıvamına gelene kadar ağır ateşte kaynatın. Ocaktan almadan önce limon suyunu ilave edip 2 dakika daha kaynatın. 5-10 dakika dinlendirip kavanozlara doldurun. Reçeller soğuduktan sonra kavanozların kapaklarını sıkıca kapatın.

BAŞKENT ANTALYA 

Bugün reçel denilince ilk akla Akdeniz ve Ege bölgeleri geliyor. Antalya reçelin başkenti konumunda. Kente özgü turunç, bergamut, kamkat, limon çiçeği gibi narenciyenin yanı sıra domates, karpuz ve patlıcan gibi sebzelerin de bulunduğu 50 çeşit reçel 30’dan fazla ülkeye ihraç ediliyor. Şehrin simgesi turunç reçeli geleneksel yöntemlerle 25 günde yapılıyor. Bozcaada’nın domates, üzüm ve gelincik reçelleri, İzmir’in zeytinli ve sakızlısı, Kıbrıs’ın ise portakal kabuğuyla yapılanı dünyaya nam salmış lezzetlerimizden. 

KANUNİ’NİN MUHTEŞEM MENÜSÜ 

Saray ahalisi için reçel  demek kutlama demekti. Tarihi belgelerde Sultan Süleyman’ın, oğulları Beyazıt ve Cihangir’in sünnet töreni ve kızı Mihrimah Sultan’ın düğününde 57 çeşit tatlı yaptırdığı görülüyor. Bunlar arasında 22 çeşit reçel var.  Yine saray kayıtlarında padişahlar için 60 çeşit reçel yapıldığının bilgisi tarihleri ve tarifleriyle birlikte yer alıyor. Tabii saray reçellerini yapmak da tatmak da başlı başına bir ayrıcalık. Reçel, saraydan çıkıp konaklarda, daha sonra da Anadolu’da çeşitlenip farklı lezzetlerle yoluna devam etti. Böylece bir meyveyi ya da sebzeyi kışa şifa olsun diye saklama fikriyle doğan reçel her eve girdi.