19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

'Savaşın tarafları ve araçları değişti'

Bugünün savaşları, tarih kitaplarında okuduklarımızdan çok daha farklı. Teknolojik gelişmeler savaşın taraflarını, nedenlerini, boyutlarını, süresini ve araçlarını değiştirdi. “Savaşlarda bir belirsizlik, bulanıklaşma dönemi var” diyen Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Şirin Duygulu yeni teknolojik gelişmelerle birlikte gelecekteki çatışmaların daha karmaşık bir hâl alacağını dile getiriyor.  

MERVE YILMAZ ORUÇ5 Ekim 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
'Savaşın tarafları ve araçları değişti'

21. yüzyılda yaşıyoruz ve hâlâ savaşlar devam ediyor. Kim ne için savaşıyor, kim hangi tarafta, savaşın sonu ne olur soruları belirsizleşti. Önceden toprak ve kaynaklar için savaş olurdu. Taraflar belli, savaş araçları da top, tüfek silah idi. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte bu araçlar da değişti. “Savaşlarda bir belirsizlik, bulanıklaşma dönemi var” diyen Siyaset Bilimi ve Uluslarası İlişkiler Uzmanı Şirin Duygulu, “Kim savaşabilir sorusunun cevabı değiştiği için niye savaşılıyor sorusunun da cevabı değişti. Artık devlet dışı aktörler de savaşan taraflar içinde. Terörist gruplardan bahsediyoruz. 11 Eylül neyi gösterdi? Dünyanın süper gücüne en büyük ve donanımlı ordusuna saldırmak için ihtiyaç duyulan tek şey pilotluk eğitimi ve bir uçak bileti.” şeklinde konuşuyor. Savaş araçlarının teknoloji ile birlikte korkunç bir level atlaması savaşların seyrini değiştiren en önemli etken. Yeni araçların yeni savaşma kapasiteleri, savaş ‘fırsatları’ ve kaçınılamayan savaş durumlarını meydana getirdiğini belirten Duygulu, “Savaş çıktıktan sonrada o savaşı kazanabilme ihtiyacı savaş teknolojisini geliştirmeyi tetikledi. Dolayısıyla araçlar savaşları, savaşlar da araçları dönüştürdü” dedi. Bu yeni silahlar neler, teröristler savaşların seyrini nasıl etkiledi, gelecekte savaşlar nasıl olacak, Suriye’de devam eden çatışma ne olur, S400 ile F 35 niçin gerekli idi? gibi sorularımızı Dönüşen Savaşların Değişen Araçları kitabı üzerinden Dr. Öğretim Üyesi Şirin Duygulu ile masaya yatırdık. 

Eskiden savaşlarda insan gücü önemliydi. Bugün geri planda. Neden?  

Ulusal orduları savaş meydanlarına dizelim anlayışı azaldı. Bugün en hızlı şekilde ve düşük maliyetle kazanmak gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında insan gücünün kullanıldığı savaşlarda; kıtaların belirli bir yere nakledilmesi, onların askeri anlamda donatılması, günlük ihtiyaçlarının karşınlanması, şehitlik ya da malulluk durumunda sağlık ihtiyaçlarının karşılanması, yetimlerinin bakımı gibi maliyetler var. Dolayısıyla teknolojik araçların önemi ortaya çıkıyor. Tabiki savaş meydanlarından insan gücünün tamamen çıkması mümkün değil. Teknolojik araçları üretilirken ve kullanırken hâlâ insan gücü devrede. Savaşlarda teknolojinin ön plana çıkmasının bir diğer sebebi ise seçmen maliyeti. Seçmen maliyeti, politikacının attığı her bir adımın seçmen tarafından nasıl algınlandığı ve bir sonraki seçimde kendisine nasıl dönüş yapıldığıdır. Seçmen maliyetinin savaşlar için kullanılması Vietnam Savaşı’nda ABD özelinde ortaya çıkıyor. Vietnam Savaşı’nda ABD halkı “Neden bizim orada askerimiz ölüyor” demeye başlamıştı. Dolayısıyla her siyasal liderin savaşma faaliyetini yürütmek için içeriden desteğe ihtiyacı var. Halk eğer senin attığın adımı desteklemiyor ise bu sana seçimde oy kaybı olarak döner. Dolayısıyla devletlerin ‘insan maliyeti’ düşük savaş yapmaya ihtiyacı var. 

Teknolojik gelişmeler savaş araçlarını nasıl etkiledi? 

Çeşitlendirdi. Daha önce üretilemeyen şekillerde ve düşük maliyete farklı kapasitlerde araçlar yapılıyor. Bununla birlikte devlet dışı aktörlerin bile saldırı kapasitesi oluşmaya başladı. Bir internet sitesi üzerinden sivil amaçlı bir İHA satın almak mümkün. İnternette el bombası nasıl yapılır diye araştırıp baksanız tarifi var. Bu büyük bir sorun aslında. Devletler ile devlet dışı aktörler arasındaki silaha erişim kapasitesi farkı azalmaya başladı. Teknolojik gelişmelerin olumlu yönü maliyetleri azaltmış olması. Oturduğunuz yerden istediğiniz ülkeye siber saldırıda bulunabilirsiniz. 2007’de Estonya’da e-devlet hizmetlerinin durmasına sebep olan bir durum yaşandı. Teknolojik gelişmeler, kim saldırdı? sorusunu da muğlaklaştırdı. Siber saldırıda kimin yaptığından asla emin olamazsınız.   

Bugünün savaş araçlarında başka neler var? 

Bugün hâlâ günlük harbin temelinde sıradan silahlar var. SİHA’ları sınırlı sayıda ülke yapıyor. En baştaki üretici ABD. Onun satmadığı ülkelere Çin satıyor. Türkiye de SİHA ve İHA üretiminde ileride olan bir ülke. SİHA’ları herkes üretemediği için bu bir avantaj sağlıyor. Kitapta tartıştığım daha geniş anlamıyla bir araç olarak yorumladığım Özel Askeri Şirketler de bugünün savaş aracı. Bizim ülkemizde yok. Hem askeri geleneğimiz hem de seçmen algısı bakımından güvenlik görevinin özelleştirilmesi konusunda tavır alan bir ülke değiliz. Özel Askeri Şirketler, fonksiyonel bakımdan paralı askerler. Ama paralı askerler uluslararası savaş hukunda yasaklanmış. Özel Askeri Şirketler, paralı askerlerin kurumsallaştırılıp pazar ekonomisine dahil olmuş versiyonları. Bunları seçmen maliyeti düşürmek isteyen, gelişmiş ülkeler kullanıyor. ABD’nin Afganistan’daki askerlerinin çoğu özel askeri şirketlere bağlı askerler idi.  

Bu askerlere güvenilebilir mi?

Paralı askerlerdeki güven sorunu Özel Askeri Şirketler ile aşılmış durumda. Burada sorumluluk kuruma ait. Şirketleri kullanan diğer kesim güvenlik sağlama fonsiyonunu çeşitli nedenlerle kendisi yerine getiremeyenler. Mesela Nijerya Boko Haram ile mücadelesinde bu askerleri kullandı. Özel Askeri Şirketleri BM de kullanıyor. Özel Askeri Şirketler’e örnek olarak; Irak Savaşı sırasında işkenceye ve ölümlere sebep olduğu için fazlaca eleştiri alan Blackwater timi verilebilir. Büyük tepki almışlardı. 

Teröristleri neden bir savaş aracı olarak gördünüz? 

Terör; uluslararası alanda üzerine anlaşma sağlanmış bir kavram değil. Kimi ülkeye göre terörist olan kimine göre özgürlük savaşçısı. DEAŞ’e, bulunduğu ülkeyi terkedip katılan bir dizi insan var. Bu noktada devletler DEAŞ’e katılan insanların büyük bir sorun olduğu konusunda uzlaştılar. Üstelik bu teröristlerin bazılarının eğitimli ve sosyo ekonomik durumu iyi olan kişilerden oluşması da akıllardaki terörist imajı dışında. Bu bir tehdit olarak görülüyor. Son yıllarda DEAŞ’in güç kaybetmesi ile bu örgüte katılan kişilerin geri dönme isteği başka bir uluslararası sorunu beraberinde getirdi. Ülkeleri onları kabul etse de etmese de sorun. Kendi ülkeleri kabul etmez ise transit ülkelere giderler. Bu ülkelerden biri de Türkiye. Sınır dışı etmek çözüm değil. 

Gelecekte savaşlar nasıl olacak? 

Silahların otonomlaşması kaçınılmaz. Otonom silahlar, İHA’lardan farklı. Bu silahlarda görev tanımını bir kere verdiğinizde bu doğrultuda fonksiyonlarını kendi yerine getiriyor. Devletler bu doğrultuda dönüşümlerini yapabilmek için hem teknoloji hem hukuki açıdan çalışmalar yürütüyor. Otonom silahlarla ilgili en büyük endişe ise robotların insanlara karşı savaşması. Savaşlarda vicdani boyut işin içinde oluyor. Mesela bir yer bombalanacak ve orada çocuk var ise onun oradan çıkması beklenir. Ama bu saldırıyı otonom silah yapar ise o bir vicdan muhasebesi yapamayacağı için çocuk oradayken o alanı vurur. Bu savaş hukukunda suçtur. Ama bunu bir silah aracı yaptığı için kimse mesul olmaz. Bu açıdan bakıldığında gelecekteki savaşlar daha karmaşık olacak.

Dalgayı önden süren güçlü 

Küreselleşme ile dünya, büyük balığın küçük balığı yediği dünyadan hızlı balığın yavaş balığı yediği bir alana dönüştü. Bunu silahlanma ya da güvenlik üzerinden konuşursak ortaya çıkan sonuç şu: Yeni teknolojiye kim daha hızlı ulaşır ve bunu daha hızlı bir şekilde içselleştirip hayata entegre eder ise o kazanır. Herhangi bir tehdit ile karşılaşmadan onu tahmin edip o tehdide karşı yeni bir şeyler icat eden her zaman bir adım önde olur. Tabi bunları ucuza mal etmek de önemli. Bu noktada yapılacak en önemli şey eğitime yatırımlardır. STEM eğitimine önem verilmeli. Bilim ile uğraşan, yeni bir şeyler üretecek gençlere ihtiyaç var. Sadece askeri anlamda değil ekonomik anlamda da güçlenmek lazım. Türkiye’nin bu güce ulaşması dalgayı sürmekten değil dalganın önünde gitmekten geçiyor. 

Silahlar konusunda stratejik davranmalıyız

Askeri savaş aracına sahip olmanın birçok boyutu var. Silaha sahip olmak bir ülkenin askeri gücüne ne katıyor? 

Sorunun cevabı önemli. Bu silahlara sahip olurken harcadığın maliyet ile uluslararası siyaset boyutu var. Uluslararası ilişkiler kapsamında ekonomik, sosyal, askeri, siyasal olarak diğer ülkelerle etkileşmek zorundasın. Türkiye NATO’ya bağlı bir ülke. Bu işbirliğinin Türkiye’ye sağladığı sadece araçsal bir güvenlik değil. Aynı zamanda bazı imkanlar dizisi de sunuyor. Ortak tatbikatlarla askeri kapasitenin ve silahların geliştirilmesi, üretilmesi gibi. Türkiye’nin güvenliğini tek bir kaynaktan gelecek araçlara bağlamaması ve çeşitlendirmesi teorik olarak faydalı. Bu bağlamda S400 çeşitlendirmenin bir ayağı olarak görülebilir. ABD gözünden bakıldığında ise S400’ü istememesi çok mantıklı. Sonuçta ABD ile Rusya arasındaki yarış devam ediyor. Burada Türkiye’nin stratejik olarak yapması gereken güvenliğini sağlamak için ihtiyaç duyduğu teçhizatı alırken bunu uluslararası siyaset sahnesindeki konumuna zarar vermeden gerçekleştirmek. İş, gerekirse NATO’dan çıkarız noktasına gelmemeli. Milli savunma anlamında ilerleme kaydettik. Vizyon olarak doğru bir yöne bakıyoruz ve dünyanın gittiği yönü yakalamış durumdayız. 

F35 konusu sürüyor…  

F35 üretiminden çıkmak ya da çıkarılmak ne bizim ne de ABD’nin yararına olmaz. Bir yanda F35 bir yanda S400… Birbirine karşı bu iki sistem nasıl kullanılacak? sorusu pratikte haklı bir soru. Diğer yandan Türkiye güvenliğini sağlaması için araçları çeşitlendirme konusunda da haklı. Bu sorunu çözerken stratejik davranmakta fayda var.

Suriye, Türkiye için Suriye’den öte bir sorun  

Suriye tüm bu denklemin içinde nasıl bir yerde duruyor? 

Suriye, devletlerin ve devlet dışı aktörlerin güçlerini, kabiliyetlerini, araçlarını test ettikleri bir deneme tahtasına dönüştü. Farklı aktörlerin dahil olduğu hem karadan konvansiyonel silahlarla küçük gruplar arası çatışmaların olduğu hem de yeni teknolojilerin kullanıldığı bir savaş. Özellikle ABD ile Rusya’nın birbirlerine karşı güçlerini test ettikleri bir alan. Rusya, ABD’ye “Bu dünya tek kutuplu değil biz de varız” diyor. Coğrafi olarak Suriye’de olan ama konusu Suriye’nin çok dışında kalan bir savaş bu. Kim hangi tarafta belli değil. Onlar da zaman zaman yön değiştiriyorlar. DEAŞ söylemde herkesin ortak düşmanı ama çıkarlar doğrultusunda onlarla ilişki kuruluyor. Suriye’de ayakta olan bir de Şam rejimi var. DEAŞ, eskisi kadar güçlü değil. Ama bölgede başka radikal ve etnik temelli gruplar var YPG gibi. Herkes ben buradan ne koparabilirim anlayışı ile politika yürütüyor. Kısa sürede köklü bir çözüm gelmeyecektir. Suriye’de ne olduğu Türkiye için öncelikle sınır güvenliği anlamında önemli. İkinci olarak Türkiye’nin de bölgesel bir güvenliğe ihtiyacı var. Ki gücünü başka şeylere yöneltsin ve ekonomik kalkınma sağlayabilsin. Türkiye Suriye’deki durumun Rusya ile ABD arasında bir güç mücadelesi olduğunu görüyor. Bunun sonuçları doğrudan Türkiye’yi ilgilendiriyor. Suriye’den kaçanlar ülkemize sığınıyor. Bunların barınması, entegrasyonu, ülkelerine dönecekler ise güvenlik meselesi Türkiye üzerinde her anlamda bir yük. Suriye Türkiye için Suriye’den öte bir sorun. Dolayısıyla Türkiye’nin Suriye ile yakından ilgilenmesi kaçınılmaz. Türkiye’nin bu konuda uzun vadeli bir plan yapması ve mesafeli bir yerde durması şart.