26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

'Yazmacılık bizde aile geleneği'

Yarım asrı aşkın bir süredir yazmacılık sanatı ile uğraşan Nedim Yapar, işi babası ve aynı zamanda ustası Şerafettin Yapar’dan öğrenmiş. “Yazmacılık bizde aile geleneği” diyen Nedim Usta, köklü bir gelenekten gelen son İstanbullu yazma ustası. Sanatını yeni nesile tanıtmaya çalışan Nedim Usta, yazmacılığı geleceğe taşımak istiyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ16 Şubat 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
'Yazmacılık bizde aile geleneği'

Yazma geleneksel süsleme sanatlarımızdan biri. Bugün bu mesleği yapanların sayısı az olsa da günümüze kadar ulaşmış. Halk sanatı olarak bilinen yazmacılık eskiden giysi ve mekân süslemelerinde kullanılmış, çeyizlerin vazgeçilmezlerinden olmuş. Osmanlı döneminde; Amasra, Bartın, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kastamonu, Tokat, Yozgat ve Zile ve İstanbul bu sanatın uygulandığı merkezler idi. Osmanlı İstanbul’unda yazmacılığın gelişmesi için çalışmalar yapıldığı ve 16. yüzyıl sonlarına doğru fabrikalar kurulduğu biliniyor. Sanatsal açıdan en kıymetli tür olarak kabul edilen Kandilli kalem işi yazmaları ile öne çıkan İstanbul özellikle 19. yüzyılda yazmacılığın başkenti olarak kabul ediliyor. Bu yüzyılda Sultan Abdülmecid’in kız kardeşi Adile Sultan ve kızı Cemile Sultan’ın Kandilli’deki saraylarında da kullanılan yazmalar genelde Rum ve Ermeni yazmacılar tarafından yapılmış. İstanbul yazmacılığı; Boğaziçi’nde Kandilli, Çengelköy, Üsküdar, Kuzguncuk, Yeniköy, Arnavutköy ve Bebek’te yapılıyordu. Özellikle Kumkapı’da Ermenilerin yaşadığı Arapzade Ahmet Sokağı yazmacılığın önemli atölyelerine ev sahipliği yapmış. 

SON YAZMA USTASI  

1970’li yıllara gelindiğinde serigrafinin piyasaya hakim olması ile birlikte el baskı yazmacılık işi azalmaya başlıyor. Kumkapı’daki Ermeni ustalar piyasadan çekiliyor. Kumkapı’daki yazmacılığın önemli isimlerinden Vahe Usta ve Ohannes Kılıçoğlu da yazmacılığı bırakan isimlerden. Geçimini yazmacılıktan kazanan Şerafettin Usta, Vahe Usta ve Ohannes Kılıçoğlu’ndan devraldığı atölyelerde çalışmalarını sürdürdü. Şerafettin Yapar, ailenin dördüncü kuşak yazma ustası. Anne tarafından kökleri Makedonya’ya dayanıyor. Babası ise İstanbullu. Dedesi Kara Mustafa, dedesinin babası Lüleci Salih ve amcası Kel Ferhat da yazmacı ustası imiş. Yazma atölyesinde Şerafettin Bey ile birlikte çocukları; Nedim, Nebil, Nebiye ve Nermin ile eşi de çalışmış. Bugün ise bu sanatı sürdüren tek kişi Nedim Usta. Sekiz yaşındayken babasının yanında çalışmaya başlayan Nedim Usta, 1989 yılında babasının vefatıyla işin başına geçiyor. 

Yazmanın içinde büyüyen Nedim Usta yazmacılığa hamamiyenin mavisi ve yeşilini basarak başlamış işe. Yarım asırdır bu iş ile uğraşıyor. “Benden sonra yok bu işi yapacak olan yok.” diyen Nedim Usta, Bazen gençler yanıma geliyor, ‘Bu işte para var mı?’ diye soruyorlar. Ancak para için yapılacak bir iş değil bu. Benim de yazmacılığı devam ettirmemin nedeni maneviyat.” şeklinde konuşuyor. 

EN ÇOK ÇİÇEK MODELİ KULLANIYORUZ 

Yazmacılık, 500-600 yıllık bir meslek. Eskiden Anadolu’dan yazmacılık ile uğraşanların da İstanbul’a geldiğini anlatan Yapar, bugün yazmaların makine de yapıyldığını söylüyor. Bunların el emeği ile yapılan yazmaların yerini tutmayacağını belirten Yapar, “Makine ile yapılan fark ediliyor. Geçmişte daha zahmetli idi. Yemeni yazma yapmak için önce karakalem dediğimiz kalıpla baskı yapıyorduk daha renkli olacak ise elvan kalıplarla renk veriyorduk. Şimdi bunları kullanmıyoruz. Çünkü bugünkü boyalar kalıba uygun değil. O yüzden tek tek boyuyoruz. Ama şimdi de sonsuz renk var” diyor ve ekliyor: “Kullandığım kalıplar eskiden kalma. 300’e yakın kalıbım var. En çok çiçek modelleri kullanıyoruz. Osmanlı döneminde en çok kullanılan figür lale ve mor salkım idi.” 

EMEK VE SABIR İSTİYOR 

Eskiden yazmaların Plaka yazma, el işi yazma, mendil, hamamiye, kayseri kenarı, mavi yazma, alizar diye türleri olduğunu anlatan Nedim Usta, her yazmanın yapılışının farklı olduğunu söylüyor. Yazmacılığın emek ve sabır istediğine dikkat çeken Nedim Usta yazmaları yapımını şöyle anlatıyor: “Kumaş mümkün olduğu kadar pamuk olmalı. Baskıyı yaptıktan sonra kafeste sıcak bir alanda ürün dönerek kurutulur. Kafesten alıp amanyok odasındaki iplere asılır. Altına amonyak atılır. Baskıyı sabitleştirmek için yapılır bu işlem. Daha sonra renk verilecekse boyama işlemine geçilir. Sadece fuları boyamak baskı aşaması hariç 5-6 saat sürüyor.”

Yazma sanatının tarihimizi, kültürümüzü yansıttığını söyleyen Nedim Usta kandilli yazmalarının ayrı bir yeri olduğunu söylüyor. Kandilli’de yapılan yazmaların saray erkanına gönderildiğini belirten Nedim Usta, “Onu diğer yazmalardan ayıran en önemli özelliğin kandil şeklindeki işlemeleri.” diyor.  

YAZMACILIK YENİ ÜRÜNLERLE BUGÜNE TAŞINIYOR 

Yazmalara daha çok 30 yaş üstü insanların ilgi gösterdiğini söyleyen Nedim Usta çağa ayak uydurmak için yazma sanatı ile çeşitli ürünler yapıyor. “Eskiden yazma sanatı ile yorganların yüzleri yapılırdı. Belli bir zaman sonra teknoloji de gelişince yorgandan kalktı. Yazmacılığı bugün de ayakta tutmaya çalıyoruz. Bu yüzden farklı ürünlerde kullanıyoruz.” diyen Nedim Usta bugün bu sanatını; bez çantalar, fular, masa örtüsü ve yemek takımı, çeşitli örtüler hatta tablolar üzerine işliyor. Kandilli Yazmaları İhya Projesi Uygulama Merkezi’nde çalışmalarına devam eden Nedim Usta, zamana direnmeye çalışıyor.