Aşırı sağın söylemleri meşrulaşıyor

Son yıllarda terör saldırılarıyla anılan ülkede, Ekonomi Bakanlığı’ndan itibaren kamuoyundaki popülaritesini hiç kaybetmeyen bağımsız Yürüyüşte hareketinin lideri Emmanuel Macron, aşırı sağcı Marine Le Pen’i ikiye katlayarak Elysée Sarayı’nın yeni patronu olmaya hak kazandı. Avrupa’daki klasik siyasi partilerin daha ilk turdan elendiği ve AB’nin merkezinde yer aldığı seçimleri, Galatasaray Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapan siyaset uzmanı Esra Atuk’a sorduk

Fransızlar AB’ye sadakat gösterdi

Fransa tarihinde ilk kez ana akım siyasi partilerden birinin adayı olmayan Macron, sürpriz yaşamadan ülkenin yeni cumhurbaşkanı oldu. Avrupa’nın açıkça taraf olduğu bu seçimlerde Fransızları yönlendiren neydi? 

Bu seçime damga vuran kesinlikle ülkenin değil AB’nin geleceğinin oylanması oldu. Sadece Le Pen değil, aşırı solcu Jean-Luc Mélenchon da Brüksel karşıtı söylemiyle birinci turda ciddi bir oy oranı elde etmişti. Fransızlar, Birlik üyesi ülkelere ve özellikle de ittifakın ‘büyük ağabeyi’ Almanya’ya İngilizler gibi olmadıklarını göstermek istedi. Pek çok Fransa vatandaşı aşırı sağ tehlikesinden çok AB’ye olan sadakatini ispat etmek için sandığa gitti ve Macron’u tercih etti. 

Elysée’de birilerinin sözünden çıkmayan bir kukla mı göreceğiz?

Bunu söylemek için henüz çok erken. Macron’un bir kukla olacağı kanaatinde değilim. Henüz kendisi hakkında çok kesin yargıya varabileceğimiz bir kariyere sahip değil. Fakat hırslı biri, güçlü bir profile sahip. Bundan bir sene önce  ‘Macron yasası’ olarak bilinen, çalışma koşullarını işveren lehine geliştiren yasaya karşı düzenlenen eylemlerden sonra bile popülaritesini kaybetmedi.