Günümüzün tüm krizleri ve çatışmaları arasında, ABD-Çin rekabeti küresel arenayı temelden yeniden şekillendirecek gelişmelere şahit oluyor.
İki büyük güç arasındaki çekişme uluslararası sistemi ve her yerdeki insanların yaşamlarını yeniden şekillendirecek ve en iyi ihtimalle, uzun yıllar sürecek uzun ve bu durum Yeni Soğuk Savaş olarak adlandırılacak yıkıcı bir süreci başlatacak. En kötü ihtimalle ise nükleer bir felakete neden olacak.
Pekin on yıllardır Asya'nın lider gücü olmaya ve ABD'yi geride bırakmak için çalışıyor.
2017'den bu yana iki farklı ABD başkanı, Donald Trump ve Joe Biden, Çin'i Amerika'nın en önde gelen rakibi olarak tanımladı ve bu uyarı doğrultusunda, Amerika'nın ordusu, ekonomisi ve hükümeti Pekin ile rekabet içinde dönüşüme uğruyor.
Peki bu politikalar etkili mi?
ABD bu mücadeleyi yaklaşık on yıldır sürdürüyor ve pek çok cephede Trump'ın ifadeleri ile tarihi ilerlemeler kaydetti.
Ancak bu noktada bilinmesi gereken ilk şey, aslında bu yeni soğuk savaşın göründüğünden daha eski olduğu.
Bu rekabet, Trump'ın Çin'i "ABD değerlerine ve çıkarlarına karşıt bir dünya şekillendirmeye" çalışan stratejik bir rakip olarak nitelendirdiği 2017'den beri ABD politikasının merkezinde yer alıyor ve kökenleri çok daha derinlere uzanıyor.
Diğer yandan Çin onlarca yıldır bu mücadeleyi kazanacak yetenekleri inşa ediyor ve şu anda rekor düzeye olan askeri yığınağını 1990'lardan bu yana şekillendiriyor.
Birinci Soğuk Savaş'tan sonra ABD, Çin ile karlı ticari ilişkilerden memnundu. Ancak aynı zamanda, Pekin'in komşularına baskı yapmasını engellemek için de aynı anda Pasifik'teki ittifaklarını ve bölgedeki askeri gücünü korumaya çalıştı.
Gelinen noktada ise dengeler tamamen değişmiş görünüyor.
Küreselleşmenin ölümü
Yeni soğuk savaşın küreselleşmeyi öldürdüğü gerçeği artık neredeyse tüm taraflarca kabul ediliyor. Ancak teknoloji ve ekonomi başta olmak üzere karşılıklı bağımlılıklar olayı başka bir boyuta taşıyor.
Çin teknolojik geçiş noktalarını ve tedarik zincirlerini kontrol etmeye çalışıyor ve sahip olduğu geniş pazarını ve üretim gücünü diğer devletleri zorlamak için kullanıyor. ABD de buna gümrük vergileri, ihracat kontrolleri ve diğer ekonomik savaş silahlarıyla karşılık veriyor. Başkan Joe Biden döneminde Amerika yarı iletkenler ve elektrikli araçlar alanında da çığır açan yatırımlar yaptı.
Örnek olarak Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi, ülkeleri Pekin'in yörüngesine çekmek için kredi verme, altyapı geliştirme ve ticareti kullanıyor. Huawei'nin küresel 5G hamlesi, Çin'in dünyanın dört bir yanındaki ülkelerdeki nüfuzunu sağlamlaştırmayı amaçlıyor.
Müttefiklikler ve koalisyonlar
Büyük güç mücadeleleri müttefiklik kurma ve koalisyon bozma yarışmalarıdır.
Son on yılın büyük bir bölümünde ABD bu yarışta öndeydi ancak Trump'ın Beyaz Saray'a dönüşü ile birlikte izlediği başta gümrük politikaları olmak üzere uyguladığı politikalar, ABD'nin müttefiklerini kendisinden uzaklaştırmaya başladı.
Trump yönetimi bir yandan ABD'nin müttefiklerini Çin'e karşı koymaya çağırırken diğer yandan da yıkıcı ticaret savaşları, Avrupa ile anlamsız kavgalar, hatta aynı ülkelerden bazılarından toprak almaya çalışmak gibi Amerika'nın koalisyonunu parçalayabilecek politikalar uyguluyor.
Çin'in ise Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısını desteklemesi Avrupa'nın çoğuna yabancılaşmasına neden oldu.
Sıfır toplamlı mücadele
Tarihsel gerçekler, jeopolitik ve ideolojik düşmanlar arasında dünya düzeninin şartlarını belirleme mücadelelerinin nadiren uzlaşmayla sonuçlandığını gösteriyor.
Soğuk Savaş'ta olduğu gibi barışçıl bir şekilde sona erdiklerinde ise bunun nedeni genellikle taraflardan birinin teslim olmasıdır.
Gelinen noktada ABD ve Çin rekabetinin de bu iki seçenekten farklı bir şekilde sonuçlanması mümkün görünmüyor.
Zira Çin, ABD'nin gücünü gölgede bırakmadan ya da yok etmeden Asya ve Pasifik'e hakim olamaz ve küresel üstünlüğü kazanamaz.
ABD ise; Çin'in başta ekonomik ve askeri etkisini kırmadan küresel liderliğini sürdüremez.
Bu rekabetin ekonomik ayağı karşılık gümrük tarifeleri ile devam ederken, askeri ayağı ise Tayvan üzerinden yaşanabilir.