20 Ağustos 2025 Çarşamba / 26 Safer 1447

Alaska Zirvesi'nden Oval Ofis'e uzanan süreç... Türkiye'nin kritik müdahaleleri etkili oldu

Türkiye'nin Rusya-Ukrayna Savaşı'nın başladığı ilk günden itibaren savaşan taraflar arasında arabulucu ve kolaylaştırıcı rolünün bu savaşın bir büyük dünya savaşına evrilmesinde engel teşkil ettiğini kaydeden uzmanlar, 'Alaska Zirvesi'nden başlayarak Trump'ın Beyaz Saray'da Avrupalı liderleri ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'yi ağırlamasına, oradan da savaşı sonlandırması beklenen olası Trump-Putin-Zelenski buluşmasına uzanan süreç, Türkiye'nin kritik ve değerli müdahaleleri ile gerçekleşmiştir' ifadelerini kullandı.

AA20 Ağustos 2025 Çarşamba 12:54 - Güncelleme:
Alaska Zirvesi'nden Oval Ofis'e uzanan süreç... Türkiye'nin kritik müdahaleleri etkili oldu

Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Furkan Kaya, ABD Başkanı Donald Trump ve Avrupalı liderlerin Oval Ofis toplantısının satır aralarını AA Analiz için kaleme aldı.

***

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD Başkanı Donald Trump ile gerçekleştirdiği tarihi Alaska Zirvesi'nde, Kırım'ın "en azından sembolik düzeyde" tanınmasını, Rusya'ya yönelik yaptırımların kısmen kaldırılmasını, Ukrayna'nın NATO'ya girmemesini ama Batı'dan güvenlik garantileri alabilmesini, Rusçanın resmi statüsünü ve Rus Ortodoks Kilisesi'nin faaliyet özgürlüğünü şart koştu. Ayrıca Ukrayna'nın dört yeni bölgeden tamamen çekilmesi Ukrayna'nın demilitarizasyonu ve NATO üyeliğinden vazgeçmesi de talepler arasındaydı.

Macron'dan liderlere kritik talep: Masada Türkiye de olmalı

Fakat Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy Donbas'tan çekilme fikrini kesin olarak reddetmesine rağmen Trump başkanlık ofisine yerleştirdiği Ukrayna'nın işgal haritasını misafirlerine göstererek adeta "artık Rusya'yı bu topraklardan el çektirmek için çok geç" diyordu. Diğer taraftan Putin, Ukrayna'nın güvenliği konusunda Çin'i potansiyel bir garantör olarak görmek istiyor. Elbette Putin'in bu yaklaşımı, Ukrayna'nın NATO üyesi olmasa bile, fiilen İttifak'ın 5. maddesinin işletilmesine karşılık bir güvenlik garantisi olarak değerlendirilebilir.

- AMAÇ BARIŞ MI YOKSA ABD'NİN YENİ GÜÇ TASARIMININ İLK ADIMI MI?

ABD'nin tasarladığı barış girişimi, Ukrayna coğrafyasında bir uzlaşma veya kalıcı işbirliği sahaları oluşturmak gibi argümanlarla sunulsa da Trump'ın stratejisi esasen ABD'nin nüfusunun yeniden coğrafya genelinde tesis etme amacına dayanıyor. Bu çerçevede esas önemli hedef bölgesel güç dengelerini ABD'nin kendi lehine şekillendirmeyi hedeflemesidir. Trump, ABD'yi yeniden hegemon bir güç haline getirme arayışı içerisinde, küresel algıyı yeniden şekillendirmek, stratejik baskı kurmak ve ekonomik anlamda yeni bir kaynak savaşı konseptiyle kendisini güçlü bir jeopolitik aktör olarak konumlandırmak üzere bir strateji izliyor. Dolayısıyla Trump'ın "Ben altı savaşı bitirdim. Ukrayna Savaşı'nı da sona erdireceğim." söyleminin gerçek sebebinin barış arayışından çok Rusya ve Çin karşısında bozulan güç dengesini yeniden kurgulama ve geleneksel müttefikleri üzerindeki otoriteyi yeniden tahkim etme stratejisinin dışavurumudur.

- AVRUPA'NIN SESSİZ KABULLENİŞİ NE ANLAMA GELİYOR?

İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD, Batı Avrupa'nın ekonomik ve siyasi sistemlerini Marshall Planı ve Truman Doktrini üzerinden şekillendirirken, Sovyet yayılmacılığına karşı askeri alanda da güçlü bir destek sağladı. Soğuk savaş sonrası süreçte Avrupa, Avrupa Birliği (AB) yapısı içinde ABD'ye olan bağımlılığı azaltmaya yönelik bir çizgi izlese de tam bağımsız bir jeopolitik aktöre dönüşemedi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti" açıklamasına karşılık Trump'ın onu "Küçük Napolyon" diye nitelemesi, bu gerilimin açık göstergesidir.

Ukrayna savaşının ardından Rusya'ya uygulanan yaptırımlar, AB ülkelerini derin bir enerji kriziyle karşı karşıya bıraktı ve bu durum Avrupa kamuoyunda hükümetlere yönelik ciddi tepki dalgalarına yol açtı. ABD açısından ise savaş, NATO'nun Batı Avrupa üzerinde konsolidasyonunu sağlaması bakımından önemli bir fırsat sundu. Bugün AB, stratejik özerklik arayışını sürdürürken iç uzlaşı eksikliği nedeniyle bu süreci oldukça temkinli yürütmek zorunda kalmaktadır. AB'nin siyasi ve ekonomik iki dinamo ülkesi olan Fransa ve Almanya diplomasi ile savunma alanlarında daha az bağımlılık, daha çok özerklik talep ediyor. Bu istekler bir taraftan NATO içerisinde kalabilir, diğer taraftan da ABD'den daha bağımsız konuma erişmelerine hizmet edebilir. AB'nin sessizliği bir kabulleniş olarak değerlendirilse de birlik içerisindeki sinerji eksikliği AB'nin ABD'ye karşı sesinin gür çıkmasını engelliyor. Dolayısıyla ABD politikalarına karşı çıkmaktan çok onu tolere etmek zorunda kalıyor.

- TÜRKİYE BU DENKLEMDE NASIL BİR DİPLOMATİK MANEVRA ALANI KURABİLİR?

Türkiye'nin Rusya-Ukrayna Savaşı'nın başladığı ilk günden itibaren savaşan taraflar arasında arabulucu ve kolaylaştırıcı rolünün bu savaşın bir büyük dünya savaşına evrilmesinde engel teşkil ettiği oldukça aşikar. Rusya ve Ukrayna'dan gelen yetkililerin Dolmabahçe görüşmelerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ayakta alkışlaması tarihte az rastlanır bir görüntü olup, günümüz dünyasında pek mümkün olmayan "güven" mekanizmasının lider düzeyinde temsili olarak tarih sahnesinde yerini almıştır. Diğer taraftan savaşın neden olduğu tahıl krizi yine Türkiye'nin arabuluculuğunda Dolmabahçe görüşmeleri sayesinde kurulan "tahıl koridoru" ile önlenmiş, dünya büyük bir açlık felaketinin eşiğinden dönmüştür.

Sonrasında İstanbul'daki Çırağan Sarayı'nda devam eden görüşmelerde, adil bir barışın sağlanabilmesi adına diyalog kanalı Türkiye sayesinde açık tutulmuştur. Alaska Zirvesi'nden başlayarak Trump'ın Beyaz Saray'da Avrupalı liderleri ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy'yi ağırlamasına, oradan da savaşı sonlandırması beklenen olası Trump-Putin-Zelenskiy buluşmasına uzanan süreç, Türkiye'nin kritik ve değerli müdahaleleri ile gerçekleşmiştir. Tüm bu gelişmelerin ışığında, Türkiye kararlı, iradeli ve çok yönlü dengeli dış politikası sayesinde savaş ve barış cephesindeki avantajlı konumunu korumaya devam ediyor.

- TÜRKİYE, BATI İTTİFAKININ SINIR ÜLKESİ OLMASININ ÇOK ÖTESİNDE

ABD için Türkiye, kayıtsız, şartsız bir müttefik değil. Ulusal çıkarlarına göre karar alan, gerekli gördüğü takdirde askeri ve diplomatik enstrümanları aktif kullanan Türkiye, bu sayede stratejik otonomisini koruyor ve bunu çeşitlendirme kabiliyeti elde ediyor. Batı Avrupa yarımadası ülkelerin liderlik düzeyindeki zayıflığı karşısında Türkiye'nin hem güçlü liderlik hem de jeopolitik güç olarak Rusya-Ukrayna Savaşı'ndaki varlığı, taraflar arasında "köprü kurucu" ve "dengeleyici" (bir rol) oluyor. Bunun anlamı, Türkiye'nin hem NATO'da güçlü bir müttefik hem de Avrasya, Orta Doğu ve AB arasında köprü olan stratejik bir merkez olabilmesidir. Bu sayede Türkiye, kısa ve orta vadede diplomatik manevra sahasını daha da genişletmek, operasyonel esnekliği kuvvetlendirmek ve stratejik yapıları kendi çıkarına dönüştürme olasılığına sahip olacaktır.

- GERÇEK BARIŞ MI, STRATEJİK YENİDEN YERLEŞİM Mİ?

Ortaya çıkan diplomatik süreç her ne kadar barış söylemiyle temellendirilse de gerçekte çok-kutuplu sistemin yeniden dizayn edildiği bir güç rekabetinin de parçasıdır. Avrupa'nın temkinli kabullenişi stratejik özerklik arayışının önünde engel teşkil ederken, Türkiye hem NATO içinde proaktif bir aktör hem de Avrasya-Orta Doğu-AB üçgeninde dengeleyici merkez rolünü güçlendirme fırsatı yakalamıştır. Putin'in Rusya Devlet Başkanlık koltuğuna oturduğu ilk günden beri kabullenemediği tarihi vaka, Berlin'den Rusya sınırına kadar uzanan hattın NATO'nun denetimine girmiş olmasıdır.

Dolayısıyla Ukrayna'nın NATO üyeliği ihtimali dahi Putin açısından bir "jeopolitik kırmızı çizgi" olarak görülmekte, gerektiğinde en ağır stratejik kozlarını masaya koymasına yol açmaktadır.

Zira Afganistan yenilgisi ile 1988'den beri yaşanan büyük jeopolitik geri çekilme, Sovyetler Birliği'nin yıkılışı ve "ön bahçesi" olarak gördüğü doğu Avrupa ülkelerinin NATO üyesi olmasıyla Moskova'nın tek hayat sahası bölgesi ve "arka bahçesi" olan Kafkasya ve Türkistan'ı NATO etkisinden koruyabilmesi için Ukrayna'nın ne olursa olsun ipleri ABD'nin güdümünde olmamalıydı.

Avrupalı liderlerin Trump'ın başkanlık masasının karşısında sırayla masaya oturmayı kabul etmeleri, Brüksel merkezli kolektif güvenlik ve siyasetinin zayıflığını ve ABD liderliğinde yeni bir "esnek müzakere formatının" doğduğunu açıkça gösteriyor. Trump'ın toplantı ardından Putin'i araması, "İlk olarak Batı ile anlaşma zeminini hazırladım, artık seni sürece dahil edebilirim" mesajının açık yansımasıdır. Bu stratejik hamle sayesinde ABD'nin yeni bir arabuluculuk mimarisi inşa etme peşinde olduğu aşikar. Bu bağlamda, cevaplanması gereken kritik soru şudur: Alaska görüşmesinde, kamuoyuna açıklanmayan "Ukrayna'nın altı ABD'nin, üstü Rusya'nın" formülü üzerinde zımni bir anlaşmaya varıldı mı? Çünkü Ukrayna'nın değerli madenlerinin toplam değeri yaklaşık 12,3 trilyon dolardır.

[Doç. Dr. Furkan Kaya, Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesidir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

ÖNERİLEN VİDEO

Sıcaktan bunaldılar, serin sulara daldılar

Kapat
Video yükleniyor...